— Sabife 9 İlmi bahisler: Dünyanın büyük Feci neticeleri olmasaydı, zelzele temenni edilirdi. Fakat insanlık o kadar kurban vermiştir ki,.. Zelzele kaç çeşiddir? Yazam: TLiso coğrafya muallimi MHüznü Hun yi 4a Bilhass şakuli olan rakkaslara büyük uzunluklar verilir, 15-20 metre, bazan bundan fazla ol- "duğu gibi ağırlıkları yüzlerce )liloyı bulur. Ataletleri dolay- sile kendine dayanan ağırlığın sarsıntılarına itaat etmezler. Fa- İkat hariçteki küçük “bir ihtizaz da derhal mütcessir olurlar. Bu surotle bir saat mihverine takı- lan üstüvame üzerine garılmış taksimatlı bir kâğıda derhal çizgiler çizerler. Kayıt meselesi manivelâ veya ziyai teşkilâtla daha mükemmelleştirdiler. Ufki pandollerin kullanılması busur vunda; Von Rebeur » Paschwitz, WWt kikat yaparken bu rakkasın bazı rakıslarının. neden - ileri geldiğini anlıyamamıştır. Bünlar ise hakikatte birer micrositmes (küçük ihtizaz) dan ileri gelk yordu Ağır ufkt rakkastar Üzerinde ağır cisim asılan ufki bir çubuğun amudi çubuğa istinad — ederek bir ipliğe asıl- masından ibarettir. Hafif rak- kaslar ise müselles şeklinde folup bir dıl'ı amudi çubuğa ir tinad eder ki diğer dıl'ı da çu- buğun nihayetine gancalanma suretinde istinad ederek kütle ucuna asılmıştır. Bundan başka Viechertin devrilmiş rakkası da kullanılır ki bunun hassasiyeti çok büyüktür ve muvazeneti de daima tesbit edilmiş olduğun- dan bu âlete Astatigue ismi verilmiştir. Asri zelzele âletleri tamamen —mukayyittir, — bütün darbeleri grafik şeklinde verir- lor; buna da Sismogramue denir. İşte bu sismografların tetkik: leridir ki son seneler zarfında zelzele ilmi hakkındâ kıymetli malümatlar alınmıştır. - Mevzü ihtizazı olan (arabaların hare- ketleri, patlama, fırtına, zillerin çalması) herşeyin sismograf üze« rindeki matbu çizgilerde şid- detleri kâfi olmak suretile en uzak hareketi arzların bütün sar- sıntıları telesizm ile okun, Bu âlet uzaktan gelen küçük ihtizazları da kaydedebilir. g&— rülüyor ki bugünkü sismograflar arz r'ımindeı'ı“ bütün — hareket- leri gösterirler. İşte telesismografların karak- terleri yüzünden yukarıda anla- tılan izosist dalgaların intikal vasıfları hakkında kanuular ya: pılabilmiştir. Bunda üç mühim müteakıp ihtizaz safhaları gö rünür. Bunların her biri az veya çok uzun ikinci derecede safhalara ayrılır.. Bu muühtelif safahat makrosizm esnasında duyulan darbelerle —münasebattar de- gildir. Oldhan ve Milne ile beraber bu muhtelif — ihtiza: rın (titremelerin) yalnız bir çö- küntüden ileri geldiğini kabul etmekteyiz. görülen bu üç muh- e biribirini tıkip cephe az çok An- tipode yakın bir yerde mevzu sismog afın — ihtizazlarının kay- dıdir. Bünlar kisa bir zaman içinde Aasıl sademeden 20-22 dakika sonra duyulur. Bunlar ksa süren birçok ihtizazlardan terek-üp edir. Asıl cephe bi- mınciden 13 dakika sonra olür ki, bunlar hem zaman hem şiddet itibarile — birincilerden büyüktür. Son cephe birinciden bir buçuk saat sonra nihayet bulur. Bunlar uzun zaman ve uzun dalgalar gösterirler ki bu bilhassa şakuli rakkasları mü- teessir eder. İlk ikinci cephe amudi ve ağır rakkasları mü> tesssir ederler. Görülüyor ki: İkinci cephede sismograf kay- nin zaman itibarile devamı birinci safhanın devamı zama- nima iki mislidir. Bu iki grup #ulp ve alestik?t bir cismin tit- remesinden doğan dalgalara benzerler. Verthein9 1851 de istihsal olunan bir — vak'ada Uzunlama ve enleme dalgaların hasıl oldüklârini ve bunların ilk — evelkilerinin — ikincilerine Bisbetle muzaaf bir sürat ikti- sap ettiklerini görmüştür. Bi- rinci safhanın dalgaları enleme farzani), ikincilerinki — uzunla- ma (tulâni) dir ki; bunlar arzın muhtelif kutruna nisbetle — inti- eden sarsıntılardır. Gene Vartaym ispat etmiştir ki, bu gibi ahvalde hasil olan — tulâni ve arzani dalgalardan ilk e- völkileri — ikincilerinkine — nis- muzaaf (çifte) sürat kazanırlar. Birinci safhanın dalgaları ar- ikincilerininki tulânidir ki bunlar dünya kutrunu takip ederek arzın etrafında — uzanan sarsıntıları doğururlar, Hareketi arzıh hasıl olduğu antipode- lerde — ihtizazlar kaydolunma: dıkları zaman uzak mesafelerde muhtelif müşahidler tarafından dalgalar h'ssedilebilir. Bunlar da ilk iki dalgalara tekabül eden sarsıntı — yayıntılarının mesafe ile mütenasiben arttıklarımı göz- terir. İll üncü — safhanınki mesafe ne olursa olsun kalır. Badı laşılıyor ki bu üçün- cü safha mevceleri yalnız dün- yanın kabuğu uzerinde yayılı- yorlarlar. Bu dalgalar Lord Raybighin sathi mevcelerine te- kabül eder ki süratleri pek az- dır. Saniyede süratleri 3—3,5 kilometreye iner. Halbuki ilk safhanınki bunlara nisbetle sa- niyede 5— 9,6 kilometre arasın: da tehalüf eder.Bu netice dün- yamızın içinin oluşu (dahili te- şekkülü) hakkında bize mühim malümat verirleri hi dalga- ların yayılış kabil mub telif kayalar üzerindeki intişar süratlerine takabül ederler; yani tabakaların — duruş biçimleri sürati yaâ azaltır. veya 'altır. Bu müşahedeler: Ku Fougue, Michell « ley (9) allbott Magaoka, Kusakabe gibi alimlerin hususi surette sun'i olarak yaptıkları - tecrübelerin verdiği neticeni; nidir. Tulâni ve arz, mevcelerin süratleri ise, bilükis çelikten daha sert bir mıntakadaki inti- kali gösterirler. Geçen bahsin faslı mabhsusunda görüldüğü veçh.le hikmetşinas ve tabakat- çıların, arzın merkez teşekkülü hakkındaki istintaçların: bilbe- dahe ispat eden bu neticeler. den, bu sert tabaka üzerindeki intikalin muhakkak — olduğunu anlıyoruz. Bundan başka dahili sert bir merkezdeki arzant tue lân? intişar süratinin tarassu:l mevkiü ile sarslan mevki ara- ise sabit ANADOLU İngilterenin 12 y_aşındaki küçük varisi zelzeleleri Artık cemiyet içinde resmi vazi- fesini almı Küçük prenses Elizabet İngiltere — kralının kızı pren- ses Elizabet 12 yaşına girmiş- tir. Hanedan arasındaki teca- müle binaen, küçük prensese artık bir vazife verilmiştir: Pari Suar gazetesi, bu me- rasimi şöylece kaydediyor: — Haşmetliü kraliçe hazret- leri, kendileriyle beraber ye- Bütün servetini ş bulunuyor mek yimeğe sizi davet ediyor- lar. Küçük prenses Elizabet, el- lerini çırparak, Vindsor şatosr nun uzun ve asırdide koridor- larından koşarak, krala tahsis edilen dairenin yemek salonu- na nefes nefese girdi. Peçete- onikinci sensi dev- tile, kendisine gönderilen i ediyeleri buldu. Bugün, onun için, alelâde bir senci devriyeden daha muhte- şem oldu. Çünkü, bugünden itibaren, küçik prenses umumi hayata girmiş bulunuyor; ilk olarak resmi bir unvan alıyor. Unvanı da şu: Prenses Eliz- abet hastanesinin, çocuklar ce- miyeti azası. Domiyonlardan ve sömürge- lerden gönderilen tebrik tel- graflarını, birinci defa olarak alıyor. İngiltere imparatorluğu onu, şimdi büyük Britanya varisi olarak tanımaktadır. Altıncı George onunla hem bir baba, hem de bir hüküm- dar gibi konuştu. Gayet ciddi ve kendine sahip bir tavırla kralın dizlerine oturan Elizabet bu senei devriyenin bütün ehem miyetini anlamıştı ve alâka ile dinliyordu. Kendi dairesine dön- düğü zaman, kralın söylediği ciddi sözleri düşünüyordu. Akşamın saat dördüne doğru bütün küçük arkadaşlarını akşam yemeğine davet etti. Dünyanın en büyük imparatorluğunun va- ü n Elizabet, küçük ar- beraber geç vi kadar oynadı, eğlendi ve gü hastala- rina sarfeden doktor. Bir milyon lira ile 25 senede beş bin ümidsiz hastaya hayat vermiş.. Şimdi ise meteliksiz.. Tedavi usulü de şu: Güneş, su, iyi gıda.. Dört sene &vel; cemiyetin kanser, verem, zehirli hastalık- lar ve alkolizm gibi felâketleri hakkında bir röportaj yapmak için, Avrupanın bütün büyük te- davi müe:s>selerini gezmiştim. Bu meyanda, Seysinde gördük- lerimi hiç unutamıyacağım. Bırada hastalarını yirmi beş sedenberi şahsi — servetilo tedavi eden bir doktor. vardı. Paskal işmindeki bu dokto- ru, birkaç hafta evel Pariste görünce, hayret ettim. Hemen ir gazinoya oturup konuşmağa ik. Banâ enteresan haya- tınt anlatmağa koyuldu: — 1904 senesine doğru, memleketim olan küçük Fant- vgel köyünde bir çobanı te- davi ediyordum. Tedavisi he- sındaki mesafenin de artmakta olduğunu anlarız. Zra arzın sathında bu iki noktayı birleş- tiren hat daha kesif ve nakil kabiliyeti daha fazla bir mın- takadan geçen büyük bir dai- renin kutrunun uzunluğunu da Bu prensiplere göre d merkezi ile hareketiarz merkezlerini - birleştiren — uzut luğu ölçmek için pek isabetli grafikler tert.p edilmiş'ir. — Devam edecek — men hemen imkânsız bir nevi vereme tutulmuştu. Onun iyileşebileceğini ümit etmiyordum. Bu hastam, bir gün aasızın ortadan kayboldu. Bir müddet sonra, öldüğünü zannettiğim bir sırada, tekrar karşıma çıktı. Suratından kan fışkıracak de- recede sıhhatli idi. Yarı hayret, yarı gururla ilâçlarımı tamamen kullanıp kullanmadığını sordum. Yüzüme bakarak alaylı alaylı güldü., hiç Âcı hakikatler Resim sergisi Dün İzmir Halkevi resim sergisinin açılma günüydü, Se- nenin ancak muayyen bir mev- simine ve mahdud günlerine inbisar eden bu san'at hâdise vesilesile törene gelen da ler kütlesine baktım da kendi kendime şunu sordum: Bizde entelektüsl tabaka acaba ne istiyor? Ne istiyorlar ki yapalım. Biz açtığımız serginin bir sân'at şahikası olduğunu iddim etmiyoruz. Kusurlarımızı, nok- sanlarımızı samimiyetle itiraf ediyoruz. Fakat ayni zamanda şunu da söylemek istiyoruz ki, herşeye rağmen bu sergi bir emek, bir enerji mahsulüdür. Üzerinde bütün bir seneain çalışma ve didinmesini taşımak- tadır. Bu itibarla İzmir için ne de olsa bir kıymetttr, bir san'at hareketi, bir san'at kı- mıldanışıdır. Gönül istiyor ki, yapılan işler, çekilen zahmetler boşa gitmesin. Bilhassa bizi daha çok an! S1 İcap eden münevver zümre lâzımgelen alâ- östersin. Dünkü sergide kültür mensuplatı namiınâ tek bir muallimden başka kimse yoktu. Biz ressamlar, resim muallimleri kendi meslekdaş- larımızın bizimle daha yakı dan alâkadar olmalarını lerdik. Setgi bize bir defa daha gösterdi ki san'aat en ziyade alâka göstermesi lâzmgelenler bu işin en uzak yabancıları arasında spora, maçAa vi dörtte biri acaba resim, san'a- tına verilemez mi? — San'atın bize verdiği haz ve heyecan acaba diğer heyecanlardan da- ha mı ehemmiyetsizdir. San'at zevki muhkkaktır ki, zevklerin asili, en ulvisidir. Hangi birimiz. rtuhumuzun bu en zaruri ihtiyacını inkâr ede- biliriz. Hayal ve san'at dünyası olmasaydı bu keskin realite karşısında bedbaht olmıyacak- mıydık?. Ruhumuzdan, mubayyel — İlâçlarınızı kullansaydım, şimdiye kadar çoktan mezarda olurdum. Ben dedemin tavsiye ettiği tedavi usuli yi m. Bu usul, senenin sekiz ayımı dağlarda, —ormanlarda güneş banyosu almaktan ibaretti, Kendi kendine - ted bu hastanın sözleri, bir fikir uyandırdı. Çok geçmeden, dört sene evel gelip gördüğümüz hasta- haneyi kurdum ve hastalarımı güneşin yardımile tedavi etmeğe başladım. Bu yeni tedavi usu- lünden aldığım netice şaşılacak derecede müspetti. Teşkilâtımı tamamladıktan sonra, devlet içtimat muavenet cemiyeti di. rektörlüğünde bulunan M. Me- süröre şöyle bir mektup yazdım: *Emrinize amadeyim. Tedavi edilemiyen ne kadar hasta ço- cuğunuz varsa gönderin. Onları iyileştirmeği üzerime alıyorum., Mösyö Mesürör, © günden itibaren, diğer hastanelerde te- davi olunamıyan bütün ümitsiz hastaları bana — göndermeğe başladı. Bundan sonraki biliyorum.. Dört sen taneyi gezmiştim. Orada bütün yatakların boş olduğunu gör- düm.. Salonlarda da kimseler yoktu. Hayretle doktora — sor: dum: — Burada bir tek hasta bile yok; siz kimi tedavi sınuz? Doktor biç cevap vermeden, ediyor: münasebetile. Ressam Celâl Uzel den kâinat dışında kalan bütün emel ve hulyalarımızı silip at- mamıza imkân var mıdır? Ha- yatımızın yeknesaklığını değiş- tiren, rahumuza başka nevi he- yecan veren san'at eşerlerini niçin anlamağa çalışmıyoruz? Evlerimizin çıplak beyaz du- varları bize niçin eza vermiyor? Odamıza cağımız her resim, her san'at eseri, başka âleme açılmış bir. pencere gibidir. Oradan esecek hava, oradan gelecek ziya bu kâinatla göre- mediğimiz başka türlü bir hava ve ziyadır. Resim, hayatımız, yaşayışımız Üzerinde sir olmuyorsa ve bilfarz akşamın yorgunluğunu, biten bir günün ağırlığını onun renklerinde ve ahenginde unut- mağa çalışmıyorsak saadetimiz- dea mühim bir kısmının eksil- diğine kani olmalıyız. Hangi ilim san'atın büyüle- yici havasını teneffüs etmekten uzak kalabilir. İlimle san'at ay- ni kafada birleşirse bir bütün lük, bir ruh olgunluğu meyda- na gelebilir. Yapılacak fedâkâr- lik hiç tasavvur edildiği kadar ağır ve külfetli değildir. Boş yere, manasız arzulâr uğrunda ne paralar harcanıyor.. Ne sere vet ve ne büdeeler heba olu: yor.. Buna mukabil zevklerimi: zin enince tarafı daima ve her zaman unutuluyor.. Çok ağır İşçilik taşıyan bir mobilye lüks sayılmıyor da onun bulun« duğu salona muhakkak surette asılması icabeden iki tablo lü. zumsuz ve lüks âddolunuyor. Biz resmin bu memlekette bir ihtiyaç telâkki edildiğini çok iyi biliyoruz. Bunu bildiği- miz içindir ki bu zevki aşıla- mak, bu güzel itiyadı kazandır- mak, tek kelime ile san'atı savs dirmek istiyoruz. Har senenin 23 Nisanında Halkevi salonla- rında onun için sergi açıyoruz. Ve gene onun için münevver tabakanın bu sergiyi görmesini istiyor, onun görmesile mesud, alâka göstermemesile bedbin ve müteet oluyoruz. beni bahçeye götürdü: — İşte hastalarım; dedi. Bahçeye dizilen tahta kere- vetler üzerinde, sırtlarını güne- şe vererek uzanmış üç yüz kas dar hasta vardı. Hepsi de, ha reketsiz duruyorlardı. — Bunlar ne kadar müddet böyle güneş banyosu yapıyor- lar? Diye sordum. — Her gün iki saat, sekizden ona kadar.. Güneş banyosunu da deniz banyosu takip eder. Ve bu tedavi, senenin her mev- siminde böylece değişir. Yalnız senede 4 ay kadar dağa çıka- rız. Orada da hastalarım he gün akar sular altında banyo yaparlar. Kısâca, tekmli tedes usulü> müz şundan ibaret: Genoş, sa banyosu ve bol gıda.. . * Doktor Paskala niçin Pariste bulunduğunu sordum; bana şe- beplerini anlattı: — Gençliğimde kazandığım üç milyon İira kadar parayı, yeni tedavi usulüm uğruna har- cadım. 25 sene zarfında, tam 5.000 hastayı tedavi ettiğim resmi istatistiklerde kayıdlıdır. Fakat buna rağmen, yirmi beş senedenberi biriken vergi borç- larıma karşılık, hastanem ve temil arazim zaptedildi. Ş.mdi burada, parasız bir vâziyette yaşıyorum. Tam yetmiş yaşın. dayım. Bakalım son günlerim nâsıl geçecek?..