Sahife 9 # — Binbir gece masallarından Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar GENN —23— — Gördün mü Seyyid Sand- badi Gördun mül Dedi. Daha yarım saat önce, — yanımızda uyukluyan ve otunu düşürdüğü için yanımızdan alınan — zavallı küçük Beşirin ateşin üstündeki küçük yücudunu gördün mü? Gözlerimi — silerek ateşte kı- zaran küçük vücuda — dikkatle bakmaya başladım: Hakiksten bu bizim küçük Beşirin taze vücudu idi. Gözlerim yaşarma- ya, bağrım tutuşmaya başladı. Yamyamların diri diri insan ye« diklerini Bağdadda iken duyar- dım. Fakat böyle, yarı diri bir halde, ateş üstünde insan kr zarttıklarını, insan pişirdiklerini kimseden işitmemiştim. Kargılı - muhafızlarımızın ya: nına büyük reisin tercümanı geldi, yanında iki mühim şah- siyet te vardı. Bunlar, her hal- de erkândan olacaklardı. Gene neler söylenecek, ne gibi tek: lifler müvacehesinde kalacaktık? Otlara sıkısıkıya yapıştığım: halde kızaran gencin iullıiı;inı:. : yıııııblnnnıı seslerden hiç ir sese benzemiyen acı dına kulaklarımızı ukıyıı:'kmn ağlıyarak biz de sonumuzu bek- liyorduk. Derhal musiki gürültüsü ke- sildi, Bkîulııco yam yam artık ayağa kalkmış, yavaş vavaş ku- labelerinin yollarını tutmuşlardı. Biz ne olacaktık? " Diğer kafileden bir eser gö ışılıııdiiiu göre, onların hep- si de kızartılmış ve — binlerce yamyama ziyafet — çekilmişti. Yalnız, ziyafetten istifade eden onlar değildi. Biz de sıcak so- munların — içindeki kebaplarla ari Mizın etini tatmış ve ııyıfnı_ konmuştuk. (Fakir) âyağa kalktı. Tercür =::ı yanına giderek âdetleri onu aN Iı:ı..“..::.dh Tercüman —Reislerin _ılıııı diğer arkadaşlarınız, güzel kadınlarınız müstesna ol. hepsi de mukaddes Hirmanın huz rulmuşlardır. =k. ::#:İ 5“7' her iki dünyada sermedi Di det ve mutlak huzur vıı:: Siz ise bu mükâfatı ıbedıdıı; mahrumsunuz. Buna sebep elle- rinizde tuttuğunuz bizce ruh ve haram olan ve Allı.h:: A'lahi Hirmanın gazabını ica; ettiren otlardır. Bunları ıhnııp Siz de arkadaşlarınız gibi Tan: rılar Tanrısının teveccühünü niz! (Fakir), pek iyi bu beyanatı iııı;elıııı:lıı'.iı:t::iiıi?ı — Büyük Allah Hirmanın huzuruna - kabul edilmek ve onun teveccühünü gn kazanmak ne — Her tki dünyada —onun v altında — korunmak, I'..fNı.vllıh ve kulu olmak de- — Bu nasıl mümkün olur? — Ğ n olur atmaklal eee — Lâkin, otları elimizden at- sak askerleriniz Ha M şacaklar ve kimbilir bizi i canibe mhdec&lııdü.hn — Hangi canibe mi? Ey Ha riciler! Hirmanın — canibinden başka mukaddes ve mübarek canip neresidir? s;,ıdnı; tanip bançgi cihettedir yakamıza yapı- — Demek bunu bilmiyorsu- nuz. Bz Allahımızın bütün dün- yaca tanınmış ve mukaddes âdetlerimizin tamamen bilinmiş olduğunu “sanırdık. Şu halde, şimdi geçtir. Yarın alessabah sizi büyük Hirmanın makamıda götüreceğiz. Orada mevcut ar- kadaşlarınızla sizi baş başa bı- rakacağız. Ba sözlerden sonra tercüman yanındaki Uzun tüylü ve uzun kalkanlı kumandanlarla birşeyler konuştu. Konuşma iyice sürdü. Anlaşılan, büyük reis tarafım dan gelen bu adamlar bize _d'_h' başka şeyler söylemek istiyorlardı. Tercüman kire ) e döndü: gee (NYÜ — Seyiddi, dedi; ulu reis sizden bir söz istiyor. Onları elinizden bırakacak mısınız, b rakmıyacak mısınız? Kısaca bize bunu söyleyiniz. Murahhas he- yet bunun için yanımıza gel miştir! (Fakir), şare etti: — Ne yapacağız; otları eli- mizden bırakmak faciadir, dedi. llk önce söz alan ben oldum: — Siz - bilirsiniz yâ Hindli kardeşi Dedim. Artık bizim başımızda akıl kalmadı. Hepi- miz canlı cenazelere benziyoruz. Siz ne isterseniz ve ne cevap verirseniz öyle olsun! Hindli derin derin düşündü; tercümana dönerek: — Yarn, büyük Hirmanın huzuruna (çıktıktan — sonra size kat'i bir söz versek mümkün değil midir; dedi. Tercüman kumandanlarla ko- nuştu. ve: —Peki, kabul ettik; cevabını verdi. Yarın sizi k Hirma- nın huzuruna çıkaracağız. Son kârarının bize orda verecek- siniz! Bu karardan dolayı, ben ken- tekrar bizimle isti- di nefsime çok sevindim; öyle | ya, Hirman kimdi? Onun hu: zurunaj kabul edilmek ne de- mekti? Demek ki bazı arka- daşlar oradaydı. Onun huzu runda bulundukları — için, şen> liğe gelememişlerdi! Artık bizim için bir çürel mecat baliriyordu. Allaha şü- kür etmek üzereyken (Fakir) le göz göze geldik.. Hemen yas nına koştum: — Diğer kafile sağ ve sa- limmiş, çok şükür, dedim. Hintli çıplak başını kaşıya- rak çevab verdi: — Nerden biliyorsun sağ ve salim olduklarını? — Tercümanın ifadesinden! — İnşaallah! Gönlünün ar- zusu hüsul bulsun! (Fakir)in benden gizlemek is- tediği birşey vardı. O kadar ısrarıma rağmen, bana harfı vahit söylemedi. Yalnız: — Otaları elimizden atarsak acaba bize ne yaparlar Send- bad; dedi. Ne yapacaklardı? Elbette bizi de pişirecekler ve güzelce yiyeceklerdi. Hintliye baktım. — Bunu bende lirsiniz amma, hakiki - fikrinizi niçin bilmem — söylemekten çe- kiniyorsunuz; dedim; otları eli- mizden atarsak bizi de yiyecek- ler Seyyidi! Lâkin Hirman'ın yanındaki dostlarımız ne yapı- yor? İşte benim bu meseleye aklım ermiyor! — Devam edecek — iyi siz bi- ANADÜLU Nisan — $ &| Arnavudlak Kralı Zogonun hemşireleri (Hitler çocukken çok zayıftı Duglasın baz_u_la!'ın_ı sık- Onu ölümden balla kurtarmışlar.. mışlar, kendisini Tirana davet etmişler Kral Zogonun hemşireleri Geçen hafta Londraya gelen Transatlantikte, Holivudun de- gerli yıldızlırı da seyahat et mekteydi. Bunlar meyanında bilhassa Duglas Fairbanks - ile genç karısının vapurda — bulun- ması birçok mütecssisleri salo- na celbetmiştir. Bu mütecessislerin başında sinemayı ve artistleri çok se- ven Zogonun hemşireleri bu lanmaktaydı. Kralın hemşire- leriden Müzeyyen yirmi sekiz yaşında, Ruhiye yirmi yedi, Maksude yirmi altı yaşındadır. Bilhassa ortancası hepsinden güzel ve yıldız olmağa namzet- tir, Her üç hemşire, — Duglas Fairbanksi inceden inceye tet- kik etmişler, hatta artistin ba- zularını elle dokunmak — teces süsünü bile göstermişlerdir. İçlerinden — birisi Duglasa iskrim yapıp yapmadığını sor- muştur. Duglas gülmüş, güzel prensese: — Artlık mütekaidim bâya- nım. Silâhşorluğu terketlim, de- miştir. Kral Ahmed Zogonun hem- gireleri bununla da iktifa et- miyerek Duglası biraderlerinin muvsfakatini almak şartile Ar- navudluğa davet etmişler. — Orada bir filim çevirir- seniz çok güzel olur, demiş- lerdir. Duglas, — güzel prenseslere kat'i bir cevap verme! ha Diğer bir habere nazar Goldvin filim müessesi dürü de pıınııc:leırk ; ayni vapurda İngiltereye gel- ıı,i';tir. 'l’(ındiıinîn. kralın hem şirelerini filim çevirmeğe d'j vette ısrar için bu seyahati yaptığı zannolunuyor. Aşk uğrunda 18 ayda tam - 10,000 ki- lometrelik uçuş yapmış Meşhur bir artistle orkestra şefi nihayet evleniyorlar a -Meşlıur tenorun Meşhur Fransız şantözü Lik Pons, on sekiz aydanberi 'İ şanlı bulunduğu orkestra şefi Kostelanetz ile Pariste evlen mek üzeredir. Holivudun en büyük yıldız- larından biri olan bu Fransız şantözü Lily Pons, birkaç gün evel Parise gelmiştir. Bundaki maksadı, aylardanberi devam eden bir âşk romanına nihayet vermektir. Bu Nisan ayı zarfında, or kestra şefi Kostelanetzle evle- necektir. Kostelanetz, bir erkeğin sev- diği bir kadına karşı göstere- bileceği bağlılığı ve sevgiyi tam manasile ispat etmiştir. Nevyorkta bir orkestrayı idare eden Kostelanetz, her Cumar- tesi akşamı, bir tayyareye atlar yıp Holivuda gider ve orada nişanlısile altı saat başbaşa kalırmış. Bu süretle, on sekiz ay zarfında, tam 10000 - kilo- metre uçmuştur. Kadin kavgası Damlacık caddesinde İsmail ve Şayan ile Emin kızı Fatma dövüşmüşlerdir. oğlu ve karısı Şimdi sefalet içinde yaşıyorlar Meşhur İtalyan tenoru Enrica Karuzonun oğlu, babasından kalan mirası yidikten sonra, büyük bir sefalet içine düşmüşp tür. Bu genç, bir iki sefer ev- lendikten sonra, şimdi de en | son karısıyla Amerikada bulun: Meşhur tenorun oğlu ile kızı ve kenarda müteveffa tenor maktadır. Babası gibi o da, te- norluk yaparak geçinmek için, gazinolardan gazinolara koşmak- tadır. Fakat kendisini ancak son zamanlarda tanıtmağa — başla- dığımı söylemiştir. Sırtından yaralamış ilerde — Yeni sokakta İbrahim oğlu Ali, — sebepsiz Mustafa oğlu Tahiri çekı ile sırtından yaralamıştır. AÂsyanın Gamalı haçını da gençliğinde keşfetmiş Bir Fransız muharriri, Hit- lerin doğup büyüdüğü yerlerde dolaşarak, onun çocukluk arka- daşları, babasının bildikleri ile görüşmüş, doğduğu evi gezmiş, nüfus kayıtlarını tetkik etmiştir. Hitler, malüm olduğu üzere, Avusturyada, Alman hududuna yakın ve Linz vilâyetine tâbi Bravnav kasabasında doğmuş- tur. İn nehrinin geçtiği bu kü> çük kasabada doğmuş olmayı Hitler, “bu iki Alman memle- ketini birleştirmek için taliin kendisine bahşettiği bir maz- hariyet, — şeklinde gördüğünü *Mücadelem, ismindeki kita- bında yazmıştı. Bugün, Avus- turyayı ilhak ederek bu eme- lini tahakkuk ettirmiş bulunu- yor. Adolf Hitlerin babası bu hudud şehrinde gümrük memu- raydu ve bugün hâlâ sağ bu lunan eski bir meslekdaşı onun kabadayı tavırlı ve bol kah- kaha atan bir adam olduğunu söylüyor. Hitlerin Alcis Şukl- burger isminde olan babası üç kere — evlenmiştir. Bunlardan üçüncü karısı Klara Polzl Yo- han Polzl ile Yohanna Hitlerin kızıdır. Alcis, Klara ile evlendikten sonra, Klaranın annesinin say- adını alıyor ve ondan sonra aile ismi olarak Hitler adı ka- liyor. Hitler babasının, Güstav is- mindeki erkek ve İda ismin- deki kızdan sonra d cü çocuğudur. Bravnav kasa- basınde, birçok ailelerin oda oda oturduklari ve bir nevi han halindeki bir evde 3 nu- B et 4 Hitler bir yaşında iken maralı dairede doğmuştur. Bugün, Hitlerin doğduğu oda, ayni şekilde muhafaza olunmuş" tur, yalnız duvar kâğıtları de- giştirilmiştir. Küçük Adolf doğduğu zaman çok zayıfmış. Doktor: — Bu çocuk yaşamanr, ciğer- leri çok zayıf, demiş. Fakat, Hitlerin ârı meraklısı olan bar başı: — Ben oğlumu balla besl- yeceğim, bal çocuğumun ciğer lerini kuvvetlendirir, demiş. Balla beslenen Hitlere çok dindar olan annesi Ce gece gündüz dua etmiş. Arkadaşları Hitlerin mektepte bilhâssa din dersinde kuvvetli olduğunu söy- lüyorlar. Hitler, Asyadaki ilk medeni«» yetlerin işareti olan gamalı ha> çı da gençliğinde keşfetmiş ve sonra keadi milletine - işaret olarak almıştır. Kıskançlık yüzünden karı- sını öldüren adam Işsiz Mehmet Ali, cinayeti işledik- ten sonra polise teslim oldu Eşrefpaşada — Çukuürçeşmede Kavaklıpınar caddesinde kıs- kançlık yüzünden bir cinayet olmuş, İbrahim oğlu Mehmed Ali, karısı Fikriyeyi öldürmüş- tür. 25 yaşında olan Fikriyenin bir adı da Sultandır. Cinayetin tafsilâtı şudur: Mehmed Ali işsizmiş, İzmire uzak bir yerde bulunuyormuş ve yeni gelmiş. Birkaç gün içinde karısı Fikriyenin Urlalı Salih adında birisile seviştiği bakkında kendisine verilen ha- berler üzerine bir deliye dönen Mehmed Ali, on sekiz santim uzunlağunda bir bıçak satın almış ve eve gelmiş. Karısile kavga çıkarmak için bir beha» ne araken karısının mağazada amelelik ettiğini hatırlamış: — Mağazadan aldığın parayı ver bana. Demiş, kadın: —Çalış ta kazan! Benim pa- Tamı ne diye istiyorsun! Ceva- bini Bunun üzerine ara- ları: münakaşa büyümüş. Mehmed Ali bıçağını çekerek karısını başından, göğsünden ş ve kadın, nakledildiği t hastâne- sinde ölmüştür, Mehmed Ali, vak'adan sonra polis karako- luna giderek — biçağile teslim olmuştur. Hâdise tahkikatına el koyan müddeiumumi muavini B. Ke- mal Berkarda, hastaneye gittiği vakit Fikriyenin ifadesini ala- mamiştır. Fakat daha evel po- Hislerin a!dı * ifadeye göre kocası kendisinden para istemiş, vermeyince yaralamıştır. Mehmed Ali ise, karısının başka birile görüştüğünü ve bu yüzden aralarında çıkan müna- kaşa neticesinde onu yaraladı ğını söylemiştir. Tevkif edilen katil hakkında takibata devam ediliyor. Dünyanın eıı_uıııı'n sultanı Boş ol! Demiş ve karı- sından ayrılmış Eski İslâm kanunlarına tevfi- kan, dört defa (boş oll) diyen dünyanın en zengin adı Yohor sultanı karısı; mıştır. Yedi sene oluyor ki, dillere destan olan bu izdivacı az çok hepimiz hatırlarız. İskoçyalı bir tabibin dul zevcesi Madam Villiam Vilsonla evlenen sultan, gok iyi bir hayat geçiriyordu. Son zamanlarda karı âçılmış ve yapılan şebbüslerine ehemmiyet verme- miş bulunan sultan nihayet (boş ol) demekle, binbir gece masallarında geçen o sonsuz aşklarına nihayet vermiştir. Madam Villiam Vilson Lon- draya mütevecciher hareket et- miştir. Bir sabıkalının marifeti Karataş tramvay caddesinde sa bıkalılardan Ahmed, sebepsiz Rafet oğlu Feridi bıçakla bal. dırından yaralamıştır.