— Mat NASRED_D—İN “AHOCADAN | Aahiret —— ektupiarı- —- 50 — Dikkat ettim; bu habis ruhlar bir kabile halinde oraya gelmişler 18-3-938 üzüm — satışlarmı K.S. K. S H.B İiLö? 12 50 12 50 12 25 12375 12 50 13 5$0 Yazan: ŞEYH KÜŞTERİ Yazan: Aleksandr Bu küçük grup, Dartanyan namına kiralanan otelin en güzel apartmanına geçti de ya- — Tabancalarının — siz kemerinize sokmak şartile panz: — Memnüniyetle. Dartanyan onlar misal ok muştu. Sonra Planşeye döne- rek tüfeğinin hörozunu — kapat: Mazını işaret etti. Bu sulh teşebbüsü Üzerine metnun olan İngilizler do kı lıçlarını — kınlarına koydular. Atosun kilere kapanması me- selesi kendilerine hikâye edil- di; hakşinas asilzadeler olduk. lan için otelciyi kabahatli buk muşlardı. — Dartanyan — onlara dedi ki: — Şimdi, efendiler, odala- mniza çıkınız ve on dakikaya kadar her istediğinizi - verdire- hnr:.m- selâm vererek — yu- çıktılar. Dartanyan Atosa dedi ki: — Azüzim Atos, şimdi yal- mizim, rica ederim kapıyı aç. — Şimdi, Bunun üzerine çalı yığınları- nın kaldırılması ve büyük kü- tüklerin devrilmesinden dolayı gürültüler işitildi; bu sesler Atosun kendini muhafaza için kapı arkasına yığdığı — şeylerin devrilip atılmasından hasıl olur yordu. Pek az şonra kırik kapı açıl- mıştı;. Atosun soluk - çehresi ki, telâşlı telâşlı et- y imtyordu. a boynuna sa- mldış sonora onu rütübetli mes- keninden — çıkarmak — isterken onun — sendelediğini — görerek hayrete düşmüştü. — Nen var, yaralı misın? — Ben mil asla; körkütük sarhoşum, işte bukadar; böyle olmadıkça insan orada — otura- bilir mi? Yaşasın şarap! Benim yi mibmandarım! Yalnız başe Ma yüz olli şişe içmiş olma- " Otelei bağırdı: — Eyvahlar olsun!Eğer uşa- #-da elendisinin yarısı kadar içmişse mahvoldum demektir. -. — Grimo terbiyeli uşaktır; ün tuttuğu yoldan geri ' istemez; ancak © — fiçe A i; bakl Zannederim e tapasını koymamış. Musunuz? Hââ akıyor. , 'Dartanyan bir kahkaha sa: Slivermiş ve otelcinin —titremesi Yakıcı bir hummaya dönmüştü. © Bu esnada Grimu, tüfeği “or a olarak, efendisinin sında — göründü ve başı, 05 nâmındaki — ressamın tablolarında görülen aşk mar budeleri gibi sallanıyordu. Ön ve arka tarafı sırsıklam aslanmıştı ki, otelci bunun en âlâ zeytinyağının bulaşığı ob Rumi- 1354 Ja ğ Mart 5 Mubarrtm 16 MART Kakaa 426 15,46 İmsak 10,06 4,26) —— düğünü anlamışti. Ba küçük parti büyük sa- lona geçti, ve Dartsnyan na- mtna kiralanan otelin en güzel pâüpartmanına yerleşti. Bu sırada, otelci ile karısı lâmbalarla çoktanberi kendileri için yasık edilmiş olan kilere girince müthiş bir manzara ile karşılaşmışlardı: Atosun çalı demetleri, kü- tükler ve boş fhıçılarla istih- kâmcılık san'atı mucibince yap- mış ve orta yerine de icabında dışarıya çıkabilmek — için bir delik bırakmış olduğu — siperin öbür tarafına şarap ve yağ birkintileri içinde yüzen, yem $ parçaları, butların kemik ve parçalarını garmüşlerdi. Bundan başka kilerin sol ta- raf köşesini kırık şişe yığını doldurulmuş ve tapası açık br rakılmış olan bir fıçi — içindeki şarap son damlasına kadar ak- mışti. Eski bir şafrin dediği ybi, *harp meydanındaki gibi. vira- nelik ve ölüm timsali, sırıklara asılı bulunan âltımış 'sucuktan ancak birkaç tanesi kalmıştı. Bu hali gören otelci ile ka- rısının feryatları kilerin keme- rinde çınlıyordu. Dartanyan bi le bu halden müteessir olmuş- tuç Atos ise başını bile çevi- rip bakmıyordu. Fâakat kederi hiddet takip etti. OÖtelci eline bir. kebap şişi-alarak iki arkadaşın bu. lunduğu odaya girdi. — Atos onu görünce: — Biraz şarapl dedi. Şaşkınlaşmış olan otelci ba- ğirde — Biraz. şârap hal Şarap hal Yüz pistolluktan ziyade şa- rap içmişsinizl... Ben mahvol- düm, bittimi Harap oldum! — Bahi Ne - yapalım — susur yorduk! — Haydi fakat bütün mişsınız.. — Siz beni bir yığın üze- rine ittiniz.. Bu kabahat #si- zindir. — Bütün yağlarım dökülmüş! — Yağ yara içm en şifalı; merbemdir; sizin yüzünüzden yaralanan zavallı Grimu ise te- daviye muhtaçtır.. — Tekmil sucuklar da yen- miş! — Kilerde bir sürü sıçan vâr, Büsbütün kızmmış olan — otelci şarapları — içtiniz şişeleri de kir- Diye Atos ayağa kalktı; fa> kat hemen kalktığı yere çök- müştü; olanca kuvvetini top> lamağa çalışıyordu. Dartanyan eline karbacımı alarak imdar dına yetişti. Otekci geri çeki- lerek ağlamağa başlamışlı. Dar- tanyan dedi ki; — Bu hal size Tanrı — mişa. firlerinize daha iyi maamele etmek için ders olsun. — Tanrı misafiri hal Şey tan misafiri deseniz yal — Aziz dostum, bize böyle sersemce muamelede — devam edersen, dördümüz birden gi- der, kilere kapanırız da zarar ne demek olduğunu © zaman anlarsın! — Obl Elendiler! Efendiler! Kabahat bende olduğanu - iti- raf ederim. Fakat, artık alfe- diniz! Siz asilzadesiniz, ben ise fakir bir hancıyım, bana acıyınız. — Oh! Eğer böyle söylersen benim kalbimi de merhamete getirirsin ve şarabın fıçıdan akması gibi gözlerimden de yaşlar boşalır. Biz. gördüğünüz kadar merhametsiz üdamlar değiliz. Gel öyleyse, bu işi konuşalım. Diye Atos cevap verdi. Otel- ci tereddüt göstererek yaklaştı. Atos sözünde devam etti: — Şöyle gel bakalım, koörlke ma. Ben ©O zaman size para veriyordum, kesemi masa üze- rtine koymuştum. — Evet, efendim. — Kesemde altmış vardı, bunlar nerde? — Zaptiye kapısına — götü- rüldü; kalp para olduğunu söy" lemişlerdi. — Pekâlâ; git kesemi al ve altmış pistolu senin olsun! — Fakat efendimiz pek. iyi bilirler ki zaptiye kapı&na gir den para artık geri gelmez Eğer kalp parâ olsaydı. belki ümt edilirdi; fakat ne çare ki, bepsi seğlam paradır. — Adamım, bu işesen çare düşün: cebimde bir santim bile kalmadığı için ben bir şey ya. pamarm,.. Dartanyan söze karıştı: — Dur, beraber düşünelim; Atosun atı vardi, 6 nerde? — Ahırda. - — Ne kıymet tutar? — En çok elli pistol. — Seksen eder, al atı sele kapansın.. Atos bağırdı: pistol || C- Alıcı 54 K. Taner 26 J. Kohen 26 P. Paci 18 Alyoti bi. 124 — Yekün İ239207,5 Eski 239431,5 Umum Piyasa Hatleri 18-3.938 çekirdeksiz üzüm İ Lehistanın bugünkü siya- Yekün yekün orta fiatleri: No, 11 00 11 S0 12 00 10 13 00 n 15 50 Zahire satışları Ç Ciasi 97 Buğday 25 Arpa 26 Susam 59 KentPalamut275 165 B. Pamuk — 33 — Nasi! atımı mi- satıyor- sutuz? Benin Bajazet satıliyor mu? Fakat rica ederim, şebre ne_y;ı binip giderimi Grimuya mı K. Şi Re 5 5625 6 37: 4 15 50 525 41 — Ben size başka tirdim.. — Başka at mı? Otelci: — Hem de mükemmel.. — Pekâlâ; mademki daha iyi ve daha genci var, eskisini alabilirsin; haydi bize şarap getir. — Hangisinden? diye otelci sevinçle sordu. — Dpteki latanın yanında- kilerden; orada yirmi beş şişe kaldı, d'ğerleri düştüğüm za- man kırılmıştı. Onlardan altı şişesini getir. Otelci giderken söyleniyordu: — Bu adam adeta fiçil Bu- rada ön beş gün kalıp içtik: lerinin parasım verecek olsa, işlerim hemen 'yoluna girer. Dartanyan arkasından ses- lendi: — Ayni şaraptan dört şişe yukardaki İngiliz asilzadelerine götürmeği unutma. — Sonu var — at gee si âlemde vaziyeti Roma-Berlin mihveri, Po.onyayı Rüsyadan uzaklaştırıp komünizmi darbelemek istiyor Sofyada çıkan Ultro gaze- tesinde şarki Avrupa işlerini tahlil eden profesör Genof, s0n zamanlarda Polonyanın po- litika âleminde oynamakta bu- kunduğu önemli rolden bahset- mektedir. Muharrire göre Pa- lonya 1933 senesine kadar Al- manya tarafından — düşmanca muamelelere maruz bulunmak- ta ve bütün politika âleminde Almanların takibine uğramakta idi. Fakat bugin vaziyet de- gişmiştir ve Berlin - Roma milr veri Polonya sayesinde şarki Avrupada takviye edilmiş bu- lanmaktadır. Çünkü komünizmle mücadele etmek azıminde bulu nan otoriter devletler Polonya- yi Ruslar âleyhine — ellerinde tutmak zaruretindedirler. Fran- sâ ise bilâkis Rusya ile olan ittifakı hasebiyle Polonyadan üzaklaşmıştır. Ha'buki bugün kendi iç işleriyle uğraşmaktan başını — kaldıramıyan — Sovyet Rusya, Avrupa politika âlemin" deki mevkiini kaybetm şlir ve bu itibarla Sovyet ittifakı Fran» sa diş politikası için ağır ve taşınmaz bir yük mahiyetinde* dir. İngiltere esasen Edenin is- tilasından sonra politika me- selelerinin Rusyanın huzuru ile değil, sadece garp — devleileri" nin anlaşmalariyle düzeltilebi- leceği kanaatinde olduğundan ve hele şarki Avrüpa - işlerile yakından ilglenmediğinden Po- Toayanın Roma - Berlin mihve- rine gösterdiği yakınlığa karşı bigânedir ve bu, Fransayı büs- bütün endişeye düşürmüştür. Gospodin profesör, B. Bekin son Roma seyahatinden bah- sederken Roma-Berlin mihveri- nin Sovyet Rusyayı - tecrid et- mek ve böylelikle komünizme kat'i darbeyi ündirmek istedi- ğini yazmaktadır. Muharrir soruyor: Muhafaza- kâr İagilterenin Polonya ile ya- kından —alâkadar — olmaması, Berlia-Roma mihverinin Polon yayı aralarına almaları işine yardım etmektedir. Bugün bü- tün bunlar Avrupada halli icap eden bütün hasta ve sakat me- selelerin barış içinde ve barış yolile düzellilmesi için yapılı yorsa; acaba hangi işlerden başlanacak ve kıt'amızın nerer sinde füli sahaya geçilecektir? Çünkü; malüm olduğu üzere, Avrupada birçok sakat we hasta meseleler vardır ve bütün bun- lar, yalnız böyük devletleri de- gil, daha küçük devletleri de ilgilendirmektedir. Acaba bu devletlerin de ses leri işitilecek mi? Derin bir hayret içinde gezip dolaşırken ansızın bir zelzele oldu. Koca şehbir, binbir vâ- veylâ içinde, bir anda yıkıldı; bir çöl halini aldı. Birdenbire çıkan bir fırtına, hortumlaştı, tayfonlaştı ve beni bir saman çöpü gibi savura, savura hâvalara kaldırdı. Ben diyeyim 1500, siz de- yiniz 3500 metre yükseklikten yere düştüğüm zaman kendimi yeşil bir vadide, yaslandığı ağacın dibinde -yazı yazmakla meşgal olan B. Zeynel Beşimin karşısında buldum. Şaşkınlığımdan: — Üstadım; ben geldim. Diyebildim. B. Zeynel Besim beni güle- rek karşıladı: — Hoş geldin, safa geldin Şeyh Küşteri; ne yaptın, benim müsveddeleri dünyada neşret- tirdin mi? — Ettirdim üstadım; ancak.. Evet, evet, hatırlıyorum; burası âhiret değil mi? — Ona ne şüphe? Aman Allahım, çıldıracağım. — Üstadım, ben buraya dün: yadan mı geliyorum? Dünyadan geldiğime göre buradan düm- yaya nasıl avdet edebilirim, dünyadan geldiğime göre müs veddeleri nasıl götürdüm, Ha- fiz Durmuşu neredo gördüm, zırnik ticaretm nedir, hele son seyahatim?, — Bak azizim Şeyh Küşteri; kerametimi izhar için sana bu oyunları ben — yaptım. — Şimdi şöyle otur bakalım da biraz sohbet edelim. Fani dünyadan hayır yoktur, ebedi hayata bak sen.. Edeple oturdum. Heyecanı- mı henüz yenemem şken ikinci bîr? heyecanla — karşılaşmıyayım mı?, Vak'ayı âalatayım: Henüz oturmuştum ki üst baş perişan, göğüs çingene körüğü gibi işlek, nefes tıkalı, çehre bembeyaz, vücud tir, Gir titri- yor; I?e.ıııl Kâmil çıkageldi. — Amanın bittim... Üstad, merakla sordu: — Ne oldun hazret? — Sorma üstadım; Hafız Dur- muşla birlikte cehennemin şi- mali şarkisindeki vadide dola- şıyorduk. Karşımıza ansızın pis suratlı, müstekreh — manzaralı, mendebur bir. takım adamlar çiktılar. Dikkat ettim; bu habis ruh- lar bir kabile halinde oraya konaklamışlar.. Herif'er bize kötü, kötü bak- mağa başladılar. Ö sırada ya- numızdan geçen iki cehenmnem zebanisine sordum: — Kimdir bu adamlar?, Zebani, acır gibi, yüzüme bakdıktan sonra cevab verdi: — Bu kabileye Lut kabilesi derler; kavmi Lut.... Bü cevabı alır, almaz oradan sıvışmakla sıvışmamak arasında tereddüde düştüm. Heriflerin Pis kokusu o kadar öğürtücü idi ki oralarda durmakta mana yoktu. Haf z Durmuşa: — Haydi uzaklaşalım. Derken ne göreyim?. Kabile efradından yirmi kişi bize doğru koşturuyor.. — Hafız yürü. Dememle beraber tabanları kaldırdım, Gerçi — hamdolsun ben yakayı ele vermedim am- ma, meydanda olmadığına göre, Hahz Durmuşu yakaladılar sa: nırim. Hafız Durmuşun badelvelat âhirette bir daha öldürülmesi endişesi hepimizi sarmıştı. Üs- tad Zeynel Besimin kaşları ça- tıldı, ben sustum, Kemal Kâmil, yorgun ve bitab, yere uzandı. Aradan bir saat mi geçti, iki saat mi; pek farkında değilim; bir de baktık ki sol elile belini tutmuş, topallıya, topallıya Ha- fiz Durmuş çıkageldi. Hemen atıldım: — Aman Hatız, hepimizi te- lâşa verdin... Hafız Durmuş Kemal Kâmile ters, ters bakdıktan sonra bös ğürür gibi baykırdı: — Ne gaçtın. ulen?. Zulmün bağa miydı?. Bay Zeynel Besim Hafızı tes- kin etti: — Hiddeti bırak da — otur bakalım Hafız; bize başından geçenleri anlat... — Ne anladacağım?. Gaça- madim, beni düttüler, her biri belimin ortasına meşşe kütüğü gibi birer zopa çaldı, kemükle- rimi gırıp geçirdiler.. Meğerle- yim bu Lut gavmı, yabancı er- vaha rasgeldimi; zopa atarmış. Ahha belimi alamayom gayrik.. Darısı başcağızına gele Kemal Kâmil; beni orada yalnız başıma goyup da gaçacak ne vardı ki?... — Ne yapaydım Hafız; sana kaçalım dedim, kaçamadın. Ora- îllı.hlnydıı da ben de bir dayak yiseydim —iyi ai olurdu?, Bak =w ııııı——'d' yorsun; ben büsbütün perişan olurdum. Neyse.. — Hahz — Durmuüşün âhirette ikinci defa öldürülme- yip sadece bir araba miktarı dayak yimekle kurtulduğuna he- pimiz. sevindik. Bay Zeynel Besim, Kemal Kâmili sıkı bir istintaka çeke- rek görünmez kâğıtların üstünde Lut kavmının konakladığı yeri tesbit ekti. Merak edip sordum: — Bu pis heriflerin yerini bilmekte fayda ne?. Üstat cevap verdi: — Sen burasını iyi bilmez: sin âzizim; kendisini dünyada farzederek yetim kakkı yimeğe, el malı çalmağa, rüşvet alıp vermeğe, adam öldürmeğe, ırz hetkine, namus sirkatine teşeb- büs edenler eksik olmuyor. O gibilere tesadüf ettikçe kendi- Jerini oraya seykederiz; da- yak sayesinde akıllanıp avdet ederler. Malüm a; tekdir ile uslanmı: yanın hakkı kötektir. GTOTESTETMMAN OERETD AA AA e Dr.Behçet Uz Çocuk hastalıklar: mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire ka- dar Beyler sokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. Muayenehane telefonu 39390 Ev telefonu 2261 LT LATAER AD ZÖ AM L Nişantısını kaçırmış Kemalpaşa kazasının Çambel köyünden Hamza oğlu Kerim, beş aydanberi nişanlısı olan 15 yaşında — Zeynebi kaçırmıştır. Manısada Bozköyde dayısı İb- rahimin yanına götürdüğü anla- şıldığından yakalanması için |â- zmgelen tedbirler zabıtaca alın- e