8 Şubat ANADOLU zi —— H n Esrarengiz Japon ruhuna çevrilen son bir projektör Japon edebiyatı ile fikriyat, felsefe ve karakteri Felâket topraktan geliyor. Yıllarca uğraşılıp, en muazzam eserler, bir dakika meydana getiril | içinde kül haline geliyor.. Fakat, yenileri doğuyor Yazan: Richi Yakomitou Richi Yokomitsu bugünkü la- Pponyanın genç ve pek büyük nüfuza malik muharrirlerinden dir. Pariste verdiği bir konfe- ranstan aldığımız bu parça Ja pon karakterini göstermesi iti- barile ehemmiyetli olduğu gibi, ecnebi ve bilhassa Fransız ede- biyatının — Japon gençliği üze- rine yaptığı tesiri de göster- mesi dolayısile mühim bir ve- sikadır. Çin ve Japon faciasını ka noktalarda arıyanlara bu makale hayırlı bir rehber ola- caktır. Japon münevverlerinden Madam Kku Yamata bakınız, bu muharriri bize nasıl takdim ediyor: Richi Yokomitsu Japonyada modernizm mektebinin şefidir. Kendisi (Bahçe) ve (Sinek) adlı derin ve alâkalı iki romanın sa- hibidir. Asabi, lâkin samimi ve hu'yalı bir san'atkârdır. Pariste epey bir müddet sone ra birden Japonyaya hareket etti. Bana bıraktığı şu mısrada onu az buçuk okuyabiliriz: (Ar- kaya bakma; orada şeytan var- dirl) » .. *Son otuz yıl içinde, Japon fikir tarihi üç tekâmül devresi geçirmiştir. Birincisi Rusyadan vgelen, Tourgneniefin, Tolstoinin, Dostoievskinin tesirlerile mey- dâna gelmiştir. Bunun arkasın- dan Zola, Flober, Maupassant, ve Balzak akın etmiştir. Fransız edebiyatının birleşmesinden son- ra gene Rusyadan Tolstoi ile birlikte Dotoievakinin, Çekofun nüfuzları mühim olmuştur. Lâkin bu devre bir an geldi ki, tevakkuf etti ve son zaman- larda Japon edebiyatının ta kalpgâhına Andre Gide, Marcel Prout, Paul Valery gibi san'at- kârlar yerleştiler. Bizim, hizmetçi kızlarımız bile Gidei okumak isterler. Gidein nüfuzu Japonyayı adeta kucak- lamıştır. Bugünkü — Japon — fikriyatı, umumi harpten çıkan Avrupayı andırmaktadır. Umumi harpten — şaşırmış ve bunalmış olan Fransa, kendi Tuhunu — fazla anlıyan, Proustu Nnâsıl doğurmuşsa — bugünkü Ja- ponya dahi karışık hassasiye- tinden yeni yeni tefekkür tarz- larına doğra yürümeğe başla- mıştir. Lâkin Proustun doğuş sebebini anlıyamıyan — Fransa gbi, bu günkü Japonya da san'at hamlelerimizi ekseriyetle anlıyamamaktadır. — Andre Gidpo, bir yerde şöyle söyler: (Hayatı hiçe saymak ve onu kaybetmekten —daha fazla hürmete şayan bir şey yoktur.) An'anelerimizden gelen “Ha- yata veda etmek inhimaki, bir Japon için çok tabiidir. Maziye acımadan, ona (Allaha- ısmarladık demek) ccnebileri çok - şaşırtıyor. -Montaigneinin ölüm hakkındaki telâkkisi, Fran- sız noktai nazarının ne eye kadar şarkın ölüm fikrine ya- bancı olduğunu bize Avrupalı- ların şarka aid yaptığı her te- fekkür, bunun gibi noksandır. Hayat muammasına yaklaşan temayüller, Japonları insiyaki bir, sürette tabiatile kucağına atar. Bu, J pos Tulünün — ipte şayandır. Gene bu basit, ve saf tevazubdur ki Japonları — Avru- pai zihniyete hassas kılmış ve bu zihniyeti adım adım takib etmek imkânını — vermiştir. İşte memlokette yeni bir edebiyatın doğmasına sebeb olan âmiller bunlardır. Bana, bir Avrupalı dostum memleketimi terkedeceği gün şunları söylemişti: — Her şeyinizi - bizim gibi yapmak azmine giriştiniz. Ye- mekleriniz, caddeleriniz, sokak- larınız, hep Avrupalılarınkine benz'yor. (50) yıl içinde sanki (biz) oldunuz! Biz ki bugün Avrupa medeniyetine ulaşmak için asırlar sarfettik. Benim için bu yenilikleri seyretmek ve ayni zamanda Japonların ruh küv- vetlerine şahid olmak âdeta bir sır mahiyeti alıyor. Bu — ilerile- yişte tehlike buluyorum. Avrupalı dostümün bu gö- rüşü cidden güzeldir. Lâkin me- selelerin ortaya konması keyfi- yeti Avrupaya ve Japonyaya nazaran çok değişir, Evvelâ biz, budutlarımız itibarile Avrupalı: daimai bir tecavüz ve uz değiliz. Japonya her türlü hücumdan ve korku- dan azade, kendi başına yaşı- yan bir memlekettir. Japoa halkı diğer milletler gibi düşman gör- memiş, evleri barkları düşman tarafından — yıkılmamış velhası| tam - bir nığı Süküneti içinde ünlerini geçirmiştir. Bundan ne çıkar? Ne mi çıkar? İşte, bizim milli hayıtımızda — saklı kalan dostluk, ve sammiyet kökleri bundan ileri gelir. İngiltere de c tadin..Dser mekldet', Çevireni Hazar karşı onda da sıcaklık ve itimac duyguları vardır. Japon samimiyeti, bazan o kadar ileri gider ki, muhakeme- lerimizde bile bitaraf kalmak meziyetini bize kaybettirir. Maa- mafih yabancı ırkların çemberli telkinlerini hemen tatbik et- mekte endişe çekmeyiz.. Çünkü söylediğim gibi coğrafi mevkii- | miz buna müsaittir. Biz'm başka milletleri hay- ranlıkla alk şlamam:zın, onların medeniyetini hararetle benim- sememizin, onların bizden üstün olduğunu itiraf etmemizin men- balarını tabiatımızda aramalır sınız. Ollar, bizim eserimiz değil, belki tabii bir tarzda bizde meknuz olan huylardır. Maamafih bazıları bizim bu hayzanlığımızdan endişe etmek- tedirler. Merak edilmesin; Ja ponlar bütün tevazularna ve diğergâmlıklarına — rağmen milit karakterlerini daima muhafaza etmişlerdir. Gene yabancıların halledeme- dikleri bir nokta var: O da, bizim hareketi arz önündeki vaziyetimizdir. Bilirsiniz ki mem- leketimiz sabit olmıyan ve da:- ima oynıyan bir toprak üstünde kuralmuştur. Dikkat edilirse bu âfet, harbden daha kuvvetlidir. Düşmandan — çekinmiyoruz; onun hücumları — rüyalarımıza girmiyor; hiçbir milletle hudu- dumuz- yoktur; bunlar - doğru amma, asıl felâket, bize topra- gımızdan geliyor. Yıllardanberi alın teri.c, uğraşa Uğraşa mey- dana getirilen ıı“lı“l:ı eserler bir dakika içinde kül! e ge ı!' © ç $ .ggnın B Çok alâka gören bir. kitap 1 Milyon nüsha satılmış Kitabın muharriri Dela Carnegi adlı bir aktör çok alâkayı uyı 'an bir kitap yazmıştır. Bu bin adı (Nasıl dost edinebiliriz; ve insanlara masil nüfuz ederiz?) dir. Dikka- ti çeken mühim mesele, bir yıl içinde bu kitabın (1) milyon nüsha satmasıdır. Resmini gör düğünüz muhbarrir eserinde şun- ları söylüyor: El sıkarken sami- mi ve hararetli olunuz! Daima dudaklarınızdan tebessüm eksik olmasın! Başkalarının sözlerini kesmeyiniz! Onların yanlış söy- lediklerini yüzlerine varmayınız! Çok yüksekler için yeni tayyare Dağ üstünde bir Bu zamana kadar mevcud tayyarelerle çok yüksekliklere çıkılamıyordu. Sırf, çok yüksek. likler için yeni tayyareler imal edilmiştir. Bunlar (6000) metre irtfaa çıkmakta ve saatte 300 kilometre katetmekledir. Reş. mimiz karlı dağ'arın üstünde ve mühim bir irtifada yeni tay. tagyare yareyi göslermektedir. ——— — rafı da var. O da şuduür ki, gö. çen medeniyet yerine, yeni te. mayüllerle, yeni uslüpla, yeni enerjile ikinci bir medeniyet kuruyoruz. Her hareketten son- ra yeniden doğan eserlere ba. kınız! Bunların önünde düşün. memek mümkün değildir. Her Japon, hayatı müddetin. ce zelzelenin imtihanını geçi- recektir. O bu suretle vicdanile, eserile başbaşa kalacaktır. ve tefekküre dalacaktır. Bizim ecnebi hayranlığımıza muadil memleketlerde — diğer grublar da vardır. Bunlar Av- rupai taklide şiddetle Muarız- dırlar. Bunun memlekete zarar vereceğinden bahsederler. Ana- nelere, har: lâka ve eski eserlere merbut kalarak Yâta- mayı istiyen halk bu hususta çok itina göstermektedir. Âsıl şahsi tabiatım 2, Japon şahsi. yeli neden ibarettir? Ba Sual hakikaten mühimdir. Öyle Zân” (1 ye Şahe Lar iğŞ yi Te Billür T malı kadına bakan kız değil mi? İşte o Doğan.. Çok güzel bir kız değilmiş? — Yüzünü pek iyi göreme- dim, bir. ceylan gibi fırlayıb kaçtı. — Utancından kaçtı. Biliyor muşun, köyde eski kafalı insan- ları bizim tarafa çeviren hep bu zeki ve genç Fadimedir. Köyde aleyhimizde küçük bir şey olsa, sanki kendisi suç işlemiş gibi utanıyor. Görmedin mi yağız nine bize homurdanırken nasıl kıpkırmızı oldu. Doğan alaycı bir şesle: — Bari şu akçıl Bekiri de yola getirseydi de benim en Tüzumlu aletlerimi çalmasaydı. — Sahi, ne yaptın şu akçıl Bekir işini? — Ne yapayım?. Hırsızlığını tutunca fabrikadan çıkarttım. — Çaldığı şeyler bulundu mu? — Ne gezer? Tekrar 1smar- ladım. — Kimbilir, bunu duyunca bizim Fadimecik ne kadar üzül- müştür. — Bizim Fadimecik diyorsun amma, gölgesini bile göremi- yoruz. — Senin gömleklerini bile Fadime ütülüyor a kardeşiml Zaten hangi işe yardım etmi- yor ki. Doğan hayretle sordu: — Benim gömleklerimi de Fadime mi ütülüyor? İşte buna inanmam? — Niçin inaamıyorsun? Fa- dimenin ince ellerinden gelmi- yecek iş yoktur. — Öyleyse Fadimeye iyice bir maaş vereyim de yanımıza alalım, burada çalışsın. Bayan Gündüz telâşla cevap verdi: — İşte bu olamaz. Kabil değil. Doğan sıkılarak: — Niçin olmazmış? -diye sor- du- Yoksa bayan Fadimenişan- h mı? Nişanlısı m koyuvermez? Gündüz gülümsedi: — Hayır, Fadime nişanlı de- gildir. Üzülme, fakat o orman- ların, kırların bür bir kızıdır... Bu sefer Doğan hafifçe kıza- rarak sustu.. .. . Aradan günler geçti, Yağız nine iyileşti. Bir gece yarısı ya- tağından uzanarak etrafı din- ledi. Hiç ses, sada yoktu et- rafta... Yataktan kalkarak ka- pıyı arâlıkladı. Gece çok ka- ranlıktı. Kapı aralığından giren kesici ayaz içeri kulübenin ru- tubetli, sıcak havasını keskin bir bıçak gibi doğradı. Yı ninenin dişsiz çeneleri bir tarlaya doğru yol aldı. Her masalın bir. sultanı, bir şehzadesi, bir güzeli, bir de cadısı vardır. Bizim masalımızın cadısı da Yağız ninedir. Yağız nine bu karanlık ve siyet bir facianın tabiati cinsin- dendir. Japon roesansları işte bu hailenin eserleridir. Avrupa- hlaşmamız ve münakaşasız - bir şekilde medeni hamleleri ka- bul etmek iştiyaklarımız asır- ların içinden geliyor. Bizde, kud- retli bir ruh teeridi ve temyizi kabiliyeti vardır. Yeni Japon: yanın anlaşılabilmesi bu ruh tarih'nin — araştırılmasıle müm- kündür. Fransaya çok şey borç- İmnin  Büyük köy hikâyesi ili, köylü kardeşlerime arı Salife * Köşk Nezihe Muhiddin korknç gecenin ortasında me- zardan çıkmış bir hortlak gibi — bu ıssız tarlanın bir kenârına gömdüğü büyük çömleğine son taşı atmak için gidiyordu. Ar- tık bu son taşı attıktan — sonri bu fabrikanın kökünden yıkıla- cağına, sebebsiz yere düşman olduğu — sahiblerinin — mahvu perişan olacaklarına, köy hal- * H. kının da eskisi nine eskisi gibi mağı neden diliyordu? Bunu * kendi de bitmiyordu ki... Hab - buki eski hayattan hiçte mem- nun - değildi., Yağız nine köylerine gelen masum ve çalışkan gençleri, büyücülük, sihirbazlıkla şerles — rinden korunmak istediğini söy« lerken, kendi büyücülük yaptıe gının farkında bile olrmyarak, ıssız bir tarlanın kenarına kena- rına gömdüğü eski bir. çömle- ğin içine her gece el ayak çe — kildikten sonra düşmanlarını bir Ü au evel köyden uzaklaştırmak istiyordu. Karanlık gecelerde kambur sırtını doğrultmağa ça« lışarak, yüreği çarpa çarpa bir katil gibi gizlene gizlene tekrar kulübesine dönüyordu. Kendi düşüncesine göre, yıl. lardanberi dağlardan köpürerek başlarına bir belâ gibi inen bu azgın ve netameli suyu durdur- |— mak veya onu başka işte kuk - lanmak günah ve isyandı. Bu işe bir az da ihtiyarlığın hır- çınlığı karşıyordu.. —— Halbuki — Yağız nine bütün bu yaptığı ahmak — ve fosat işe lerin tam tersine fena yürel bir hatun değildi. Amma ne yapsın ki hayatı hep korku, hep — zulüm, hep batıl inanışlar için — de geçmişti. Kendini bildi - bi- - leli bu kudurmuş sel hep başı — larına inerek onu — korkutmuş, — kıtlık, sıtma, — taun, canayar, — eşkiya, öşürcü gibi bir köylüye — musallât olan ne kadar felâket — varsa hepsini görmüş, hepsin den korkmuştu. Ç çirea yürekler olur. Bir köylerinden gelip geçen ceroik ” lerin türlü uydurma örttükleri bu kadar acı çekmiş — bir ihtiyar kadının 1sağlam dü- — şünceli |kalmasına imkân var ıııŞıı? yettr —i nine her ; çâıı?e*;ııe bir taş ş!: Leğ - de dini yalnız zannediyor. Ve çi taşlar doksan dokuüz | H' & yaptığı işin tesi ine — inanıyordu. d Halbuki Yağız . Nİ ğ ve kendi kendine gülüyordu: — Zavallı Yağız nine; ne boş zahmet? Sen bu eski çömleğe — her akşam bş_hı—.kdeıil koca —— kayalar atsan gene işler olaca. — gına varacak, Fabrikamız gürül * gürül işliyor. ve işliyecekl —— — k dSen de yaptığın işlerin :'i N adar faydasız olduğu! de' bari bir J'.;j.tı. büylg aĞdıŞ dan medet umma. Dul e- dur, Hızirilyas gelince bu ) lek benim işime yarıyacak x meni içindeki taşlar kadar nasıl uydurmal ?. eX e lare A gibi yaşıyaca. —— yaşar — rü i a korku ge- ——— batıllarla — ö ee MA