© Şabet Yazan: A. Kuprin andıran çıplak Şikâyetli ve hatta kinli bir sesle: — Ey peygamber ve sultan! Dedi. Bu mabedin yedi gözden mü- rekkep bir iane teşkilâtı vardı; gözlerden biri un, diğeri güver- cin, üçüncüsü kuzu, dördüncüsü koyun, beşincisi çoban ve altın- cısı da-sığır kabulüne mahsustu. Yedincisi ise, anneleri tarafından verilen çocuklar içindi. Fakat Süleyman peygamber, mabede gocuk sadaka ve iane edilme- sini yasak etmişti. Mabedin baş ruhanisi Süleyman, bu yasağın kaldırılmasını istiyordu. Süleyman peygamberin, haş- metle önünden geçtiği sırada, haham öllerini göklere doğru kaldırdı ve: ge ygamber ve sultanl Senden istediğim bu iyliği bana bahşet. Verd ğin yasağı geri al. Ben de sana mukabele olarak hayatını tehdit eden şeyleri ha ber vereceğiml Dedi. Fakat Süleyman cevap bile vermedi; Süleyman pey- gamberin bu alâkasızlığı, ha- hamı derecesiz bir şekilde kız- dırdı; Süleyman peygambere ar- kasından yumruklarını kin ve intikam arzularile sıktı, onu ma- bedin kapısına kadâr - gözlerile "yöyle takip etti. $ -4-— Sulamitin hazırlığı “Kalkıp şehri dolaşacağım, eadde ve meydanlarda -kal- bimin sevgilisini arayıp bu- lacağım!,, Egniyetülagani Gün güzel ve güneşli idi. Sulamit, şehrin bütün mağa- zalarının, bilhassa ıtriyat ve koku satan dükkânlarının, ka- dinlara mahsus eşya satıcıları- nin bulunduğu kısmına - gitti. Burada ayni zamanda sarraflar, tefeciler de bulunuyordu. En maruf kuymcular da burada idi. Burada, az bir para ile kadın- ların gözlerini boyayacak bile- zik ve küpeler satılırdı. Bu se- beble ve bilhassa büyük bay- ramlardan evel genç kaâdın ve kızlar bu kuyumculara gelirler, bayram - için kendilerine - ve keselerine — göre - mücevherat ” satın alırlardı. Ayni kadın ve kızlar itriyat ve kokü tacirle- rini de ziyarette kusur etmez- i Sulamit evvelâ, ucuz fiatli Dilimize çeviren: Şükrü Kaya Elendim, arkasına ipekli bir gecelik geçirm ş; güzel saçlarını omuzlarına — dağılmş, — ocağın taşına dayanmış ayakta duru- yordu. Aynadan çehresine ters bir ziya aksediyordu. Benim geldiğ m: görebilmek için başını eğmişti. Gilümsüyordu. Gözleri namına kirpiklerinin mavi göl- gesi altında ince syah bir çz- giden başka bir şey göremiyor: dum. — Szi bekliyordum. Dedi, Ne kadar da geç geliyorsunuz? — Bir şey mi var. — Hiç bir şey yok; sizi bek: KADİM TARİHE MÜSTENİD TEFRİ Süleyman Peygamberin Aşkı Çeviren: ÂAdam Hasib Adamoğlu Sulamit, yaldızlı bronzdan yapılmış bir heykeli vücudüne güzel kokular sürdü ve “kız gibi hiç bir sey — satın almadı, fakat halka şeklinde ve küçi altın yıldızlarla süs- lenmiş bir çift küpeyi ucuz bir fiatle sattı. Sulamit bunu sattıktan sonra kuyumcu dükkânını bıraktı ve diğer bir dül bir ıtriyat dükk: Dükkânın medhalinde. şişiman ve ihtiyar bir Mısırlı duruyor, her taraftaki amber ve kehri- barlara, muhtelif cins kokulu giçek ve koku maddelere bar kıyordu.- Şişmân iht'yar da, dük- künın her tarafı gibi baştanbaşa| güzel kokular içinde biç bir şey söylemeden Sulamitin avucuna koyduğu paraları saydı; bundan sonra, gene ayni halle küçük bir şişenin içine bir mik- tar Murisafi koydu. Genç kıza, bariz olan bir is- tihfaf ile: — Tunç renkli güzel kız! Dedi. Gece, sevgilin seni bağ. rıta basıp öptüğü zaman — “te- nin ne krd:vp :Iaıel kokuyor!, Diyecektir. Se de bu an.. Beni, sâna bu güzel kokuyu bahşeden beni düşün! .. Akşam olduğu zaman, Sula- mit, odasında, fakirane döşen- miş yatağından kalktı; h ve bol saçları perişan ve dağınıktı. Ev, derin bir süküt içinde idi. Küçük kız kardeşi de duvar ke- narında bir yere, gelişi güzel yatmış ve uyuyor, yalnız nefe- #inin muntazam. sesleri işitili-, yordu. Parlak ve güzel bir ay Siloa- mın arkasından doğmakta ve bu ayın ışığı gecenin karanlık- larını esrarlı bir şekilde kal- dırmağa çalışıyordu. Sulamt, uzaktaki ağaçların daha koyu- Taşan gö gelerine baktı. Demir parmaklıklı, pencereden dışa- rıda ber şey esrarlı bir. mahi- yet arzediyordu. Genç kız, bu deria boşluk ve ıssızlığa bakarken içi titre- di. Korku, aşk ve ihtiras onu titretiyordu. Hava s.cak mıydı? Belki bilmiyordu; fakat ihtiyar- z bir hareketle, ince ve pek- ten yapılmış elbisesinin omuz başlarındaki düğmelerini - çöz: dü; ipekli elbise genç kızın vü: cüdünden sıyrilip, — ayaklarının dibine yığıldı.. Ayın her£ şeye hulyalar veren ışığı altında, bu fakirane odada şimdi yaldızlı ve bronzdan bir heykel var #tin - çıplaklık Yazan: Hanri Bero liyordum. O kadar yalnızım ki,, — Ben sizi yatmış zannedi- yordum. — Yanıma - sokulun, şöyle otürün. Hikâyemi bildiğiniz için işi ne renk aldığını .,Ill:iılîıı:: ı:': tirebildiniz mı? Beni, beni sor« mayın. Ben âdeta ılıklıu::ılını. Efendimben “bul kadını: tanı. mım münasebetsizin biridir, Evet! Lâkırdılarımı - tartarak söylüyo- rum. Münasebetsizdir. Beni - oturttu.- Koltuğa değil, odanın boş bir köşes nde, ka- Bi Mİ—M hali bu kadar mükemmel, bu kadar güzeldi. Sulamit, şeh'rden Misırlı tar cirden aldığı kokuyu göğsüne, omuz başlarına, gerdanına ve başına süründü ve şu anda, ea güzel kokulu bir deste ççek haline geldiğine kend.si de emin oldu. Gündüz, sattığı küpesinin be- deli ile aldığı kokunun hep- sni de baştan başa vücudüne sürdü, Genç kiz, bâlâ ve içinden gelen bir ürperme ile titriyor« du ve kokuyu tamamen sürün" dükten sonra, Sulanut derin bir göğüs geçirdi ve demir parmak- hklı pencereden - dışarının hüle yalı esmerliklerine gözleri da- larak: — Bütün bunlar - senin için sevgilim, senin içinl dedi. Ve sonra, büsbötün daldı ve: — Benim kalbimin seçmesi, benim kalbimin sevgilisi mev- cut bütün erkeklerden başkadır, onlardan çok yüksek ve gü- zeldir. Onun başı safi altından- dır. Saçları, saçlarının kıvırcik- ları hiç bir erkekte yoktur. Ko- nuşürken — sanki ağzından bal akar. Benim sevdiğim işte böy- ledir! diye mırıldandı, -Arkst var- Otomobil kazası ve Kızılçullu yo'unda bir —otomaobil hendeğe yuvarlandı Evelki höün Kızılçallu ile Ka- rakapı — mevkileri — arasındaki şose Üüzerinde bir — otomobil kazası olmuştur. İzmir beledi- yesine kayıdlı. 270 — numaralı otomobil şoförü Ata, — fazla sarhoş olmuş, otomobline — İb- rabim oğla B. Mastafa, Meb- med oğlu tatlıcı B. Ömer ve Ömer oğlu B. Davudu alarak Bucaya gitmek üzere yola çık- m ştır. Arkadan ve önden gelea bir kamyonla bir otobüs ara- sında ne yapacağını şaşıran ve sarboş halde bulunan şolför Ata, yanlış bir manevra yüzün den otomobili, yolun kenarın- daki hendeğe düşürmüştür. B. Mustafa — otomobilin — altında kalarak ağırca, diğer iki kişi de halif şekilde — yaralanmış- lardır. Şoför vak'adan sonra kaçtığı için aranmaktadır. | çöxztüm, Gözlerimi dört açarak etrafıma bakmağa — başladım. oda geldi ta yanıma oturdu. Nasıl da bir koku sürünmüş. Bir lâvantacı değil, misk cibir Arab, bir Suriyeli ol koklamaktan burnunun kanadlarını yıpratsa kabil değil bu kokunun - sırrını keşfedemez. Bu koku eizzeden bir zatı bile baştan çıkarabile- cek bir koku idi. Ne, eizzeden mi. dedim? Hatta bir hadımağa- sını bile baştan çıkarabilirdi! Otelde, gece yarısı herkesin mişil mişil uyuduğu bir za- manda onunla başbaşa yalnız kalan, aşka susamış benim gibi bir adamın düşeceği hali siz tasavvur edin, Çapkın kız, beni çıldırtacak her şeyi iyordu. Öyle şeyler - vardır ki - ağır başlı bir delikanlı onlardan ân- cak telmihle bahsedebilir, Yalnız şurasını — söyliyeyim ki — oturur Oturmaz gözüm de burnum gibi iyi geyler sezmeğe başlağışu. kayak spor F B ! vz $ K Maruf bir kayakçı sıçrayışta Kayakların orduda da tatbik edildiğini bilirsiniz. Resmimiz mahir bir kayakçı zabiti göster- mektedir. Fransız — ordusunda başlıyan — yıllık kayakçılığa bü- yük rütbeli kumandanlar da iştirak ediyor. Alplerde 800 kayakçı kar hücumuna uğramışlardır. Oto- mobillerile günlerce karlar için de muhasarada — kalan — kafi. leler ancak uzun müşkülâttan sonra yollarına devam edebil- mişlerdir. s4 — Hayal sukutu. Polaire fından kurtarılmıştır. Annesi öldüğü zaman, Pola- ire kendisini büyük bir aynanın üzerine tıpkı suya atılır gibi at- mışti. Kırılan aynanın keskin parçaları onu istediği surntte yaralıyamamıştı. O, ölmek isti- yordu.. Geçenlerde bir gece Polaire- nin sadık ve vefakâr hizmetçisi, kulakları yırtan bir sesle hanı- minin küçük köpeğinin havla- masını işitmiş, onu susturmak istem 'ştir. Bir aralık bu sese doğru gidince camlı kıpının bütün heyetile kanlar içinde yatan ve ölü rengi gibi yüzü sapsarı olan Madmazelin üze- “rine düşmüş bulunduğunu gör- müştür. Kan çokluğundan hanımının muharebeler oluyor Madrid elçiliğimize iltica edenlere Fena mu- ameleler yapıldı, umumi taarruz bekleniyor Ahtilâlci topçular faaliyette Perpinyan, 7 (Radyo) — İh- tilâle ler, bugün ikinci defa ola- rak- Figeras şehrini bombardı- man etmişler ve elli bomba attıktan soara, alçaktan uçarak büyük köprüyü tahrip etmek istmişlerdir. Bombardıman neti- cesinde ölenler ve yaralananlar çoktur. General Frankonun umumi taarruzu bekleniyor. Barselon, 7 (Radyo) — Cum- huriyetçilerin (Teruel) cebhesin- de mevziler.ni değ ştirmek mec: buriyetini hissettikleri hâber ve- riliyor. Londra, 7 (Radyo ) — İhti- lâlcilerden General Davillanın Kliring hesabları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde mevcud . kli- ring hesablarında alacakiı olan memleketlere mal ihraç eden tacirlerin bu ihracata aid ve e€cnebi parası üzerinden tanzim edilmiş vesaik:, bankalar kanalı ile ibraz etmeleri halinde bun- ların Merkez Bankası tarafından günün kuru üzerinden satın alı- nacağı — İktısad Vekâletinden, şehrimiz Türkofisine — bildiril- mişlir. Memura tahkir etmiş.. Tılkilik belediye mıntakasında iera memuru B. Refiki iterek tahkir eden bakkal İbrahim tu- tulmuştur. L yi aa G gözleri kaybolmuş, binlerce cam kırıntısı yüzünde, kolunda, saç- larında, ensesinde gözükmekte... Genç artist, karyo aya yatar yatmaz Polare küçük köpeğini kolları arasında s kıp: — Sensız muhazkak ölmüş olacaktım; diye inlemiştir. Yüzündeki yaralardan eser kalıp kalmıyacağı meçhuldür. Aatist, çok bedbin ve çok asabidir. Bunun sebebi çok zen- gin bir mâziye maliz olduktan sonra, şimdi onu bulamamak ve sukutu bayal dolu günler geçirmek — mecbur yetinde kalk- maktır. kumandosindaki ordu'ar, Teruel cephesini ya arak otuz kilometre ilerlemişlerdir. İki taraf arasında vukuagelen muharebede, — cumhur.yetçiler mühim zayiat vermişlerdir. Royter Ajansının Teruel mu- habirine göze, cumhuriyetçiler iki bin maktul, üç bin esir, bir çok yaralı ve top ricat etmişlerdir. Roma, 7 (Radyo) — Bikreş. ten bildirldiğine göre Madridde heyecanlı vak'alar olmuştür. Tür kiye elçilik binasına giren cum- huriyetçi askerler elçi ile me. murlara ve bu binayâ sığınan bazı kimselere fena . muamele- lerde bulunmuşlardır. E ge denizinde fırtına “Çanakkale,, bugün gelecek Cumartesi günü Mersin ve N Üm Ç::ı.üu:k“ vapuru, n fırtına yüzünden ancak bugün gelebilecektir. Aksu vapurunun Finike limâ» nına uğrayıp İstanbula göndek rilecek portakalları yüklememesi yüzünden oradaki tüccarların İktisad Vekâlet ne ş kâyette bu: lunduklarını yazmıştık. - Çanakk kale vapurunun bu hııııılx' alması bildiri'miş ve vapor, | nikeden portakalları yüklem g | tir. Akdenizde müdhiş bir fır- tınanın başadığı. haber alın- mıştır. Do andırıcılık İkiçeşme ikte İcad ye sokayin da Hasan karıs: Nuriyenin evine den bir sas alan ve dolandırıcı. hk yapan Salâhattin ve Rama- zan yakalanmışlardır. Yankesici ik İk çeşme!l ki caddesinde Mehr med oğlu Velinin iki - lirasını yankesiclik sure'ile çalan İbra- him ve çolak İsmail yakalan- mışlard r. GRLARELCA SMLATRAN CA L SÜMNN AUAT MNM DFTUCANAAAARLA V YOTEMEL SAD V S SK . TTNUŞ Gördüğüm şeyler görmediğim mütebaki şeyleri — keşfetmeme yardım ediyordu. Vücudünün esrarlı hararetile ısınan kokular, kavrayıcı bir incelikle — daha fazla yayılıyordu. İnsan öyle yaratılmış ki ister istemez hisleri biribirile reka- bete kalkışıyor. Gözüm mem. nun, burnum mahzuz değil mi ya? Mutlaka elim de hissesini almak istiyordu. Yavaşca kolumu — kanapeye doğru uzattım. Elim yarı çıplak omuzunu dolaştı ve hafil bir tatlılıkla, ipek gömlek altında tabiatın namuslu bir adamın avucunu doldurmak için yaral- tığı şeylerden birini kavradı. Bu bir muvaffakıyet - sayılabilirdi. Fakat gökten - inen bir tokat gözümde yalnız otuz altı şimsek çaktırmak ve elimdekini b""'j tırmakla kalmadı, beni şehvetli bir rüradan bir kova soğuk Sü ile veyahud bir polis - yuru” guyla uyandırılan bır adam g bi yerinden fırlattı. Yanağımı uğuşturarak: — Madam dedim bu şamarı hiçte beklem'yordum. Bu budalaca cevab daha az neşelileri bile güldürecek bir şaşkınlık eser ydi. Bizim küçük hanım ise kanapeye uzanmış, gülmekten gözlerinden yaş geli- yordu. Parmağile beni gösteri- yor, ellerile göğüslerini tutarak nefesini ' zabta çalışıyordu. O kadar iştah ile gülüyordu ki nihayet kahkahaları — bana da sirayot etti. Sebebi ayni olma- dığı halde bende onun g bi kahkahalarla gü'mekten keadimi zabtedemedim. Bu hal bir az ; bir müddet sonra 4 ve gülmek ihti- lüçlarını takib eden yorgun ve kırık bir. halde ayakta biribiri- mize bakıyorduk: — Geçti haydi oturalım, Dedü, Ben seri bur tavırla — Hayır? Dedimi Ben odar ma gidiyorum bu akşamlık sizi kâli derecede eğlendirdim. Ciddi bir tavir aldı. Saçını düzeltti, gömleğinin dantelerine bir kaç çimdik attı. İ — Pek âlâl Dedi; sizi buraya bağlamadılar ya. Siz de amma alıngansınız hal Paylamak iç'n ağzımı açtim fakat bırakmadı. — İlâhi şişko dedi ne kadar da tuhafsınız! S zi ilk dela- ola- rak bir az otural m diye odama çağırdım. Siz hemen bir süvari gibi hücum ettiniz. Bu hali sizeğj- © kadar yakıştırmadım ki hayret ettim, Vallahi.. — Evet «diye homurdandım: bana yakıştıram'yorsunuz. Am- ma ben, bana çektirdiğiniz bu hayattan artık usandım. H, bir kadının eşyası — arasını taşıdığı, canı — sıkıldıkça eği böele üyin , arapıta: ai RERENN — Sonu var — n ae i Ğ