Yazan: Alelzsahdr Uüma e— 450194 güname — — — Mühürdar araştırma işine başlangıç olmak üzere Onün bu nedametinden baber alacak olan bütün rahipler, gü- nahkâr bir kardeşin saptığı fena yoldan kurtulması için dua ede- ceklerdi. Bu nasihat müstakbel mühür. dara iyi görünmüştü. Rah'plerin delâleti ile yaptığı ibadetler sa- yesinde habis Tuhunu temizle- lemeğe çalıştı, fakat onun düş müş bulunduğu bataklıktan — çı- kabilmesi için şeytan yakasını bırakmamıştı.. Rahipler himmetlerini artır- dığı nisbette onun günahkârlık inhimaki de artmakta bulunduğu cihetle manastırın çanı gece gündüz çalınarak — günahkârın nefsini ıslah için büyük arzusu- nu ilân edip duruyordu. Artık rahipler - içia istirahat Zzamanı kalmamıştı. Gündüzleri kiliseye sevkeden — merdivenleri inip çıkmaktan başka bir şey yapamıyorlardı; geceleri ise, ge- ce ve temcit ayinlerine zam me Tolarak, yirmi defa yataklarından kalkmağa ve odalarında mim derler üzerinde uzanmağa mec bur oluyorlardı.. Şeytanın tm defölacağı, yoksa papazların mı usanacağı bilin- miyordu; nihayet Üüç ay sonra günahkâr eskisinden daha zi- yade habis ruha kendisini kap- tarmış olarak ortaya atıldı. Manastırı terkettkten sonra hâkimlik mesleğine girmiş ve amcasının reislik —makamını is- tihlâf ettikten sonra malümata göstermiyen kardinal par- tisine dahil olmuştu; mühürdar oldu. Haşmetlinin valide krali- çeye karşı kin ve garan Avus turyalı An hakkında beslediği intikam rollerinde hararetle ça- lıştı. Şalâis vak'asında hâkim: leri tahrik etti; Fransanın or- manlar nazırı M, dö Laffema- sın plânlarını kolaylaştırdı. Nihayet kardinalin itimadına #amamile mazhâr olduğu cihetle bu itimat sayesinde kraliçenin kargısına çıkarak onu - istintaka çekmek gibi en yüksek bir va- zileyi üzerine almağa da mu- vaffak oldu. O içeriye girdiği zaman kra- Lçe henüz ayakta duruyordu; fakat onu görür görmez koltu- ğuna oturmakla beraber nedi- melerine de — minderleri ve is- kemleleri Üzerine oturmalarını Şaret eltikten sonra çok aza- metli bir tavır takınarak sordu: — Ne istiyorsunuz efendi; ne maksatla buraya geldiniz? — Efendimize karşı ifasına mecbur bulunduğum tazimi ar- zetmekle beraber, kral hazret- leri namına, bütün kâğıtlarınızı tetkike geldim madam. — Nasıl, efendi! Kâğıtlarımı teftiş hal.. Benim hal! Doğrusu çok büyük tecavüz!... — Afhınızı rica ederim, ma- dam; bu hususta bendeniz kra- lin emrine tabi bir vasıtayım. Kral hazretleri şimdi yanınızdan çıkmadı mı? Bu ziyaretimi size iblâğ buyurmadı mı? — O halde muayene ediniz; anlaşılan müttehem bulunuyo- rum, Estafania, çekmecelerimin ve yazıhanelerimin anahtarlarını bu efendiye veriniz... Mühürdar araşlırma işine baş- langıc olmak üzere odadaki eşyada araştılma yapmakla be- raber kraliçenin o güa yazmış bulunduğu mühim mektubu eş- ya içinde saklamıyacağını pek iyi biliyordu. Çekmeceler ve yazıhaneler yüz kere açılıp kapandıktan- sonra her türlü tere de rağmen, işin sonuna varmak İâzım geli- yordu. Demek istiyorum ki kra- liçenin üzerini de aramak icab ediyordu. Bunun için mühürdar şaşkın ve mahcup bir halde Anın yanına doğru ilerledi. — Şdi en esaslı araştır: mayı yapmak kalıyor. Dedi. Bundan bir şey anlamıyan, yahut anlamak istemiyen kral» çe sordu: — Ne gibi? — Kral hazretleri bu gün ta- rafınızdan bir mektup - yazılmış bulunduğuna bil yorlar; bu me - tubun henüz adres'na gönderil- odadaki eşyaları aramağa başladı mediğine de kan dirler. Ba mek- up çekmecelerinizin ve yazı- hanelerinizin içinde yek; fakat her halde bir yere konmuştur. Kraliçe ayağa kalkıp dimdik durarak gözlerini tehdit vaziye- tinde mühürdara dikti: — Kraliçenize el sürmeğe cüret edecek misiniz? dedi. — Ben kralın âciz bir ben- üyim; şevketlinin bütün — ira- delerini infaza mecburum. — Âlâ, bu doğrudur! Kardi- nelin casusları ona sadakalle hizmet etmişler. Bu gün bir mektup yazdım ve onu daha göndermedim. İşte mektup bu- radal, Bunu söyliyen kraliçe güzel elini göğsünün Üzerine koydu. — ©O halde o mektubu bana veriniz madam.. — Hayır, onu kraldan başka kimseye veremem.. — Kral o mektâbun kendi- sine verilmesini isteseydi, sizden kendisi isterdi; eğer vermiyecek olursanız.... — Ne yaparsınız? — Kral onu sizden almağı bana emretmiştir., — Nasıll Ne diyorsunuz? — Aldığım emrin kat'i oldu- ğunu söylüyorum. O şüpheli mektup efendimizin üzerinde de bulunsa aramağa salâh'vetim bulunduğunu haber veriyorum. — Ne vahşilikl... — Şu halde madam, lütfen daha müsa.t bulunursunuz. — Bu hareket alçakcasına bir tazviktir. Efendi, anlıyor musunuz? — Kralın iradesidir. madam. Beni mazur görünüz. — Buna tahamızül edemem; hayır, hayır, ölmeği tercih ede- rim!... Diye bağırdı. Mühürdar büyük bir tevszu ile kraliçeyi se.ğımladı. Sonra kendisine verilmiş olan vazileyi ikmalden bir adım bie geri durmiyacağını gösterir bir ta- vırla. siyaset meydanında bir cellât yamağının yaptığı gibi, o anda hözlerinden yaşlar boşal- makta olan —Avusturyalı Anın yanına sokuldu. *Sonu 8 inci sahifede- — (İktısad Balıkç“'glmız Balıkçılığımızıd — Denizbankın himayesine geçmek üzere bulun- ması dolayısile İktısad Vekâleti Türkiye balıkçılığmın himaye ve inkişafı için yeni tetkiklere başlamış bulunmaktadır. Bittabi bu arada İzmir balık: çılığı da yeniden tetkik - edile- cektir. İzmir balıkçılığının hali ma- ümdür. — | Sermayesiz, vesa'tsiz bir halde ve fakir bir cemiyet halinde çalışan - balıkçılarımız, bir çok zorluklar ve zaruretlerle karşı- laşmakta, kendilerini geçindire- medikleri gibi memleketi de is- tiladelendirememektedirler. alıkçılığımız Denizbank gibi milli bir teşkilâtın himayesi ah- tına girmekle İzmir balıkçılığı- nın da şimdiki zayıf durumdan kartulup inkişaf edeceğine şüp- he yoklur. İzmir balıkçıları Son zaman- larda iki mübim zorlukla karşı: laşmışlar ve bunu, yeni tetkik- leri münasebetile, İktışat Vekâ: letine bildirmeğe karar vermiş- lerdir. Bunun biri şudur; İzmir körlezi Karadeniz, Çik azmak, Büyükgediz ve Rağıp paşa dalyanı gibi açık voli ma- ballerile çevrilidir. Bu açık vo'i mahalleri mültezimler — elinde olduğu için balıkçılar yanaştı- rılmamakta ve sahilden 400-500 metre uzakta avlanmak mecbu- riyetinde bırakılmaktadır. Hal- buki, yeni kanuna göce, bu açık voli mahallerinin satılmaması ve balıkçıların istiladelerine bı- rakılması lâzımgelmektedir.Açık voli mahalleri maliyece kiraya verilecek olursa bu yıl da istila- deden mehrum kalacaklardır. İzmir balıkçılar cemiyetinin ikinci ihtiyacı eskidir: fakat bir türlü çaresine başvurulmadığı için daima yeni kalmıştır: İzmir körfez., köpek balıkları, yunüsler, kaplumbağalar ve di- ğer balık neslinin üremesine meni olan canavarlarla doludur. Bunların imhası teşkilât ve ve- sait işidir. İzmir balıkçıları bu yesâitten mahrum oldukları için bunları imba edememektedirler. İzmir balıkçılığı tetkik edilirken bu iki ihtiyacın ilk plânda hal- ledilmesi icab eden işler arasına alınması zaruri görül mektedir. Nejad Böğürtlen -. Inkılâb hatıralarından &%irer de dağdan inmişti. O tarihe kadar kimseye bu kadar bü yük % istikbal yapılmamıştı. Selânik âdeta bayram yapıyordu bir göz ııtıyu— duk. göz verdi; bu nimeti bıı €anügönülden ka- bul ettik. Lâkin vatandaşlar ga- fil olmayınız. Serbestiliğin ver- diği neşeye de kapılmayınız. Çünkü mem'eket için vazileleri- miz bitmedi, bilâkis yeniden başladı. Uzun seneler yorulma- dan çalışacağız. Düşmanlarımız, komşularımız - bizi hırpalamak, bizi devirmek için çok çalışa- caklardır. Ona göre gözümüzü açalım. Çünkü Solya, Belgrad ve Atina bizdeki bu yeni idar reye göre, yeni tuzaklar kura- caklardır, gafil olmıyalım. Sözlerini aynen söylemişti. Enver de dağdan inmişti. O tarihe kadar kimseye bu kadar büyük bir istikbal yapılmamıştı. Bindiği araba âdeta etrafını sa- ranlar tarafından sürükleniyordu. Yukarda arzett ğ miz gibi Hıris Giyan anasıra mensub çetelere — — —- baber göndermiş böylelikle ken- disine iltihaklarını temin eden çetelerle Selâniğe inmişti. Enver bir çoklarının yaptığı gibi dağdan iner inmez doğru- CA resmi vazifesine gitmemişti. O hemen merkezi — umumiye kapağı atmış cemiyetin yabam cılara karşı— bir töprezanteri mevkiinde kalnıış ve kendisine tahsis edlen odanın kapısına (Enver) yazılı yaldızlı bir çer- çeve astırmıştı. — Ziyafetlerden, nümayişlerden iş görmek müm- kün olamıyordu. Selânik âdeta eski masallarda işittiğimiz kırk gün, kırk gece düğün yapılan eğlenti yeri oluvermişti. Bütün Balkan bükümetlerin. den zabitler, beyetler, diplomat- lar gelip gidiyor, hepsinin şe- reflerine ziyafetler veriliyor, nu- tuklar söyleniyordu. Kışlalarda vazfe görecek za. bitler kalmamıştı. Küçüğünden büyüğüne kadar yeni açılan ku- lüplere dolmuşlardı. Bölükemin- leri ve başçavuşlar - ellerinde yoklamalar, erzak cetvelleri za- bitlerini aramakla meşguldüler. Hancı sarhoş yolcu sarhoş, her kes bir hava tutturmuş gidi- yordu. Elradın taşkınlıkları - herkesi kendilerindea ıracak bir ha- le gelmişti Selâniğin umumhane semti topçu kışlasına yakın ol- duğundan topçu efradı. bura- larda âdeta karargâh kurmuş- lardı. Sokaklarda ulay alay ge- zen sarhoş neferlerin vaziyetleri pek gülünçtü. Rasgeldikleri za- bitanın boyunlarına sarılır sar- hoş şivesile: — Yaşasın zabit efendilerimiz, diye hal vehatır sor atmak âdet olmuş halin önüne geçilm yecek olu- nursa sonu Vehamelt doğuracağı muhakkak idi, Müşir İbrahim paşadan sonra üçüncü ordu kumandanlığına Üsküp valisi birinci Ferik Mab- mud Şevket paşa tayin olun muştu. Sessiz, sadasız çalışır, debdebeyi pek sevmez — halük bir zat idi. Geleceği iyi görür hiç bir vakit ifratı sevmezdi. Firzovik içtimaında cemiyet ken- disini çok iyi takdir etmişti. Esasen paşa erkânıharb zabiti ve ayni zamanda uzun seneler Almanyada — bulunmuş iyi bir askerdi. Münhal olan üçüncü ordu kumandaalığına pek mü- nasib görülmüş ve tayin edi mişti. —— Sonu var — ea Mahkümiyet Lise diploması üzerinde tah- rifat yapan Mehmed Rfat oğlu B. Ziya Kotukun şehrimiz Ağır- ceza mahkemesinde — sekiz ây hapsine karar verilmiştir. NASREDDİN HOCADAN —— | Aahiret — Yazanı ektupları. Yi B7 ü Salihin devesini baştan çıkarmak cürmiyle üç seneyi yedik a ——— — Doğru.. — Doğru ya.Düşün be bira- dert. Herif dünyayı kana boyas sın diye bak kaç renk marifet kullanmış.. Rus telâtini gibi par- lıyan Arap Hacı Yaverin de, şimdi Japonlara duman attıran safran suratlı mareşal Çan Kay Şekin de, Amerikadaki — kırmızı “Astek, kabilesi reisi Zankrif'n de, Karşıyakanın her gün traşlı muhtarı bay A. Kenanın da ve nihayet Cuma gecesi güvey gi- ren Mısir Kralı Faruğun da ilk babası ©.. — Limen kıtır — Hayır, inne men maval Biz vaziyeti unutmuştuk ga- Kba.. Sohbeti tam kaynatacağı- mız sırada *“Maval, kelimesi, başımızdaki — Arapları — ansızın kamçıladı. Neyzene bir tekme atıp beni sürüklemeğe başladır lar ve doğruca Zülkarneyn Aley- hisselâmın huzuruna çıkardılar. Nefes almağa vakit bulama- dan ük sualle karşılaştım: — Adın ne?, — Şeyh Küşteri.. — Annenin adı? — Amen bay reis; bune bi cim sual? Dünyadaki mahkeme- ler insanın babasımn adını so- rarlar, — Orası dünya, burası âhi- ret.. Çocukların kime âit olduk- larını sadece — enneler bilirler. Sen svalime cevap ver, — Şu halde benim babam? — Senin baban; babandır işte. Alt tarafına karışma, sua- lime'' cevap ver. — Başüstüne bayım, Havva Aleyhiszelâm. —Hangi Havva Aleyhisselâm? — Peygamber Âdem pederi- min rehkası,. — Anlaşıldı. Sen doğru ko. nuşan bir ruhsun. — Teveccühünüz sayın bayım. — Cürmün nedir biliyor mw- sun? — Biliyorum bayım, firar.. — Hayır.. Firar, her mücri- min hakkıdır. Başında bulunan- lar gözlerini açıp kaçmana mey- dan vermeselerdi. — © halde mücrim değilim. — Acele etme.. Sen, Salih Peygamberin devesini baştan çıkarmak cürmiyle mücrimsin. — Aman Sultanım. — Sözümü kesme.. Sen, 4947 sene saf ve masum kalmış bir deveyi zina yoluna seykederek Ahiretin umum? ahlâkına bomba atan bir namerdsin. Sana, boy- nundaki şişeleri çıkarmamak şar- tile, üç sene mütemadiyen nafile namaz kılmak cezası veriyorum. — Aman ayağınızı öpeyim, bari farz namazı kılayım. Hem mamaz, bem nafile, pek gücüme gidecek. — İtiraz yok.. Götürünüz.. Öyle ya.. İşin istinah, itirazı, temyizi yok. Adamın dediği de- dik, astığı astık, kestiği kestik. Böyle de adalet olur mu mirim? Bi mahkeme değil; iki bin yıl önceki dünya ülkelerinden (....) gibi bir şey.. — Adın ne? — Kabartilof.. —— Yabancı bir devlet hesa.» bına casusl, tar e Kat vi e Güm,.. Arkasından Tastarak Ajansile bir tebliğ: Kurşuna — dizilmiştir., Söylene, söylene yol kenarın- da temizce bir yere geldik, Su olmadığı için iki darp, üç taksim teyemmüm ederek “niyet ettim, niyet eyledim üç senelik kısacık valile namazına, de ten sonra işe giriştik. Durma dinlenmece yok. a, ağa, sola se- lâm verdim mi; ötekirikâte başı hyorum. Bana kalsa duraca; amımma başımdaki zıpkınli ze niler bırakıyorlar mi? Hulâs», uzatmıyalım, çen ervahın zebani gelip ge- den istiza: hını dinliyerek, hamdolsun, dün yada iken öğrenebildiğim ye- gâne Söre “Kulhüvallahi, yi okuya, okuya tam üç sene nafile namazı kıldım. Allaha çok şükür ki mahke mede (Abdestin 54 farzı beya nındadır) faslından kapak kal- dıran olmadı. On sekizi içinde, kırk dokuzu dıştnda derken kim bilir başıma daha neler gelirdi. - Son selâmı da verip ellerimi havaya kaldırdıktan sonra: — Yarabbi; dedim; - çekti- gim artık yeter. Sana şimdi söy- liyeceğim sözler hoşuna giderse beni affet, gitmezse hapı te- melli yuttuğumun — resmidir. Ortalık bir kahkaha ile çın« ladı ve gaipten bir ses yükseldi; — Söyle bakalım!. — Ya Rabbil. Şayet İzmir valisi bay Fazlı Güleç, Nalbant oğlu bay Mahmut Hıfzı, sız milletinden Mösyö Heryo, İzmirdeki — Rağıpbaşa - otelcisi bay Basri, Karşıyaka eşrafından bay Kemal Kestelli aöz birliği ederek Sırat köprüsünü hep be: raber geçmek isterlerse ade buyurma.. Azametin Fran kı için köprü yıkılır, kullarından bir kısmı köprünün bir ucunda, bir kısmı da beri tarafında ka» hırlar, Gerçi belediye miman bay Reşitle müteahhit mimar bay Necmeddin buradalar am- ma Sırat köprüsünün tamirini becerebilecekleri şüphelidir. Gaipten ses, gülmekten katıla katıla, tekrar yükseldi: — Ulan teres., tin. Sana üç sene serbesti ve- riyorum. Gez, dolaş.. Bu üç sene içinde nefsini ıslah edersen ce- zalarım affedeceğim, aksi halde »bir daha çıkmamak şartile - Cehenneme greceksin. Haşşöyle.. Nihayet Allahın gönlünü yapmış, üç yıllık müh- leti koparmıştım. Ondan sonra- sını tabil gene Allah bilirdi amma her halde kolay kolay tuzağa düşmezdim. Derhal ayağa kalktım, şişe- leri boynumdan çıkararak ora- cığa bıraktım, artık bana hük- medemiyecek mevkie düşen Arap zebanilere dilimi çıkardıktan sonra tabanları yağladım. Bir müddet koştuktan sonra bir kuyu başına geldim. Üç yıl- hık gafile namazı yorgunluğunu dinlendirmek üzere hemen ka- yunun başına oturdum ve şöyle derinden bir: — Ahi Çektim. Sen misia ah çeken? Kargıma, bir dudağı kuyonun dibinde, bir dudağı Allahra tah- tının ayağında, Ziliri suratlı, çir- kin, korkunç bir Arap çıkarak — Dile benden ne di'erse Demez mi? Aklımı kaybede- yazdım. Hoşuma git- — Sonu var —