KA YA Küânunusan! AA Aşktan — Papazı mı görelim? Fakat böyle yaparsak her şey-meyda- na çıkacaktır. — Hayır, hayır.. Kendisini ölümle tehdit edeceğim. Benim ne kafada bir korsan olduğumu Papaz çok iyi bilir. Korkacak ve hiç bir kimseye bir şey söy- lemiyecektir. Dahası var; biz onu şimdi bulursak, kör kütük sar- hoş olarak bulacağız. Dini me- rasimi yapacak, fakat aklında hiç bir şey kalmıyacaktır. Haydi Papaza gidelim. Geminin Papazı, geminin ye- mek pişirilen kısmının yanındaki bir kamarada bulunuyordu. Meri ile Ceymis papazı, sar- hoş ve sızmak üzere iken bul: dular. Meri, papazı sarsa, sarsa macerasımı anlattı. Papaz, yarı sızmış, yarı ayık bunları dinledi. Ona, korsan Edvar Ridin hem: şiresi Meri Rid ile Ceymis Klif- fordun evleneceğini - söylediler ve takdis istediler, Meriye güya kardeşi Edvar vekâlet edecekti. Papaz homurdanarak: — Gümrükten mal mı kaçırı- yorsunuz, be insanlar? Bu ge- cenin bir de yarını yok mu? Diye söylenmek istedi, Meri, yani gemide ismi ve kıyafeti ile Edvar Rid: — Senden nasihat istemiyo- rum. Elbet bir bildiğim var ki, senden hemen istiyorum. Beni hançerle söyletme, Allah aşkına! »Diye bir tehdid savurdu. , Ve, bu tehdid hemen tesirini gösterdi ve papaz, yarım ya- malak bir nikâh kıydı ve daha fazla durmağa imkân yoktu. Hemen sızdı. Şimdi karı ve koca vaziye- tine geçen iki genç, papazın nefesi ve alkol kokan pis ka- marasından çıktılar, kendi ka- maralarına -ödeta koşar gibi- yürüdüler. Meri, Ceymise: — Sen hiç merak etme, de- di. Papaz yarın hiç bir şey ha- tırlamıyacaktır. Hatta rüya gör- düğüne bile hükmedemiyecektir. | Ne olursa olsun, bizim işimiz j oldu ya.. Bize bu yeter.. b Dedi. — İyi.. Fakat neden bu ka: dar acele ettin. Bir az bekliye- mez miydik? Yoksa.. Senden bıkacağımı mi sanıyorsun? — Hayır, Ceymiş, hayır! Beni terke karar vermek senin elin- Dilimize çeviren: Şükrü Kaya kasasını soymuş hırsız bir san” dikemini hali vermişti. niyetsiz âdımlar ve mütecessis hazarlarla dalgın dalgın çiğner- Yolc.!uııııgı dlimşıhilçığtye can içindeydi. Fakat yorulmak bilmiyen o kâfir, muakkibimizin yolunu daima şaşırtmaktan bir nevi zevk duyardı. Bana gelince; dU sinema sürati beni hidde- :n'l:m kudurturdu. Belki günde KARA KORSANLAR ŞEF, TARAREZ ” NONT GA K L YAT ME PT Dilber kadın korsan 24 Payitahtların kaldırımlarını em- başka kuvvete baş eğmiyen deniz kızının maceraları... — 47 — de değildir. Çünkü böyle yap- tığın anda seni öldüreceğim! Fakat.. Sen beni rasgelen er- keğin kucağına atılan bir ma- cera kadını sanıyorsan, çok al- danıyorsun. Ben bu haydudlar arasında kız kalmış, elime er- kek eli değdirmemiş bir insa- nım, hayatımda da ilk sevdi- ğim erkek ancak sen oluyorsun, seni seviyorum, fakat hayvanlar gibi dini merasimi yapmadan zevk te istemem! — Meri, bu sözlerinden senin kız oğlan kız olduğunu anlı: yorum. Meri Ceymisin bu sözlerinden müteessir oldu ve: — Tabit. Buna şüphe mi edi- yorsun?. .. Karasakalın gemisi Sen Padu körfezine doğru ilerliyordu. Korsan gemisi bu körlezde kırk iki Portekiz ticaret gem- sile karşılaştı. AM R AM AAA AAMAAAKTLİLİIHİK IKM Budapeşte konf imza edilen protokol Avusturya ve Macaristan, Almanya, İtalya ve Japonya arasındaki pakta iştirak etmediler Budapeşte, 13 (Radyo) — Avusturya Başvekili Şuşing ile Avusturya Haric'ye Nazırı Gido Smit, Macaristan Başvekili B. Darani ve Hariciye Nazırı B. Dekanya, dün gece İtalya Ha- riciye Nazırı Kont Ciano ile bir 'protokol imzalamışlar ve İtalya Başvekili B. Musoliniye gönder- dikleri bir telgrafta, her suretle mutabık - olduklarını - bildirmiş- lerdir, Budapeşte, 13 (Radyo)— İtal. ya Hariciye Nazırı Kont Ciyano bu gün Romaya hareket etmiş- tir. Aynlmadan evel Romanya Yugoslavya ve ihtilâlci Ispanya sefirlerini kabul etmiş ve Buda- peşte konferansının neticeleri hakkında kendilerine izahat ver- miştir. Budapeşte, 13 (Radyo) — Avusturya Başvekili Şuşing, re- bokatinde Hariciye Nazırı Gido Smit olduğu halde saat 8 de V.yanaya müteveccihen buradan hareket etmiştir. Roma, 13 (Radyo) — Avus- tarya Başvekili B. Şuşning, Bu- Ceymis Meriye: “Senin bu sözlerinden kız oğlan kız olduğunu anlıyorum.,, dedi Karasakal, bir sürü kazı bir çıkmazda kıstıran kaz çobanı gibi bir sevinçle: — Oo.. Maaşallah! Dedi. Portekizlilerin aklı gibi şans- ları da yok! Herifler iyi insan- lara benziyorlar, bizi fazla zah- mete sokmıyacaklar sanıyorum! Gemi, körfezdeki — Portekiz gemilerinden birisine yaklaştı ve ayni zamanda da, geminin büyük direğine Karasakalın ma- hud ve korkunç siyah bayrağı çekildi. Karasakalın yaveri Rişar, kor- san gemisinin — güvertesinden Portekiz gemisi kaptanına ses- lendi: — Hey., Portekizliler - sizin kösemen kim? Bir az benimle görlişün! Diye bağırdı. Hayret ve dehşet içinde bu- lunan Portekiz gemisi içinden bir adam ilerledi. Bu adam korkudan sapsarı kesilmiş ve titriyordu. — Sonu var — dapeşte konferansı hakkında gazetecilere beyanatta bulunmuş ve Avusturyamnın, hiç bir zaman Almanya aleyhine bir - tedbir düşüümediğiâi, Budapeşte kon: feransında Avrupanın iki bloka ayrılmaması için tedbirler alın- dığını ve çünkü, böyle bir hal karşısında Avrupanın çok zarar göreceğini söylemiştir. Harictiye Nazırı Gido Smit te ayrıca beyanatta bulunmus, Bu- dapeştede Avrupayı alâkadar eden bütün Ssiyasi Meselelerin gözden geçirildiğini söylemiştir. Müöcar matbuatı; — Budapeşte konferansının, Tuna ile alâkadar devletler arasında tam bir teş- rikimesâi sistemi temin eyledi- ğini ve Avrupa için faydalı neticeler verdiğini kaydetmek- tedir. Belgrad, 13 (Radyo) —Peşte koönferansını müteakıb neşredi- len resmi tebliğ, Paris ile Lon: drada iyi tesir bırakmamıştır. Konferansta verilen kararlara göre; Avusturya ve Macaristan komünizm aleyhindeki Alman- AHAŞO NSi 65 ea nilRlE ı Zevk ve fesad mabudesi, anası gibi sefal eransında et için. Bu kadın vaktile Petr . tgu yerinden oynatan a Cephede ölen Rus zabitlerinin göğüs kadının birer fotoğrafı bulunn “Toskır,, — piyesinin üçüncü perdesi kapandığı zaman, se* yircilerin gösterdiği heyecan o kadar büyük oldu ki, Suzan Münte tamam on üç defa sah- neye çÇıkmak — mecburiyetinde kalmıştı. Buna rağmen halkın ve seyircilerin alkışları nihayet bulmuyordu. Suzan Münte mevzun endam- b, güzel ve bol kıvırcık saçlı bir aktris idi. San Petresbur- gün çarlık zamanının en maruf tiyatrosu olan Mişel tiyatrosun- da da ayni güzel kadın gran- dükler, prensler hatta bizzat çar ikinci Nikola - tarafından âyni heyecan ve şiddetle alkış- lanmıştı. Hem de Suzanı sah- neye yedi defa çıkartmak — su- retilel Suzan Münte bundan sonra, Sen Petresburgun zevk ve fesad mabudesi olmuştur. O kadar ki 1897 de Sen Petresburgtan ay- rılmak istediği zaman impara- torun annesi kendisini yanına çağırtmış ve azimetine Mmani olmak istemiştir. Bundan bir kaç sene sonra Rus- Japon harbi çıkmış, Por« artor önünde ölen Rus zabit- lerinin göğüslerinde bu kadının birer fotoğrafı - mukaddes bir şey gibi - bulunmuştu. Suzan bu sırada üç senelik bir turne yapmıştı. Amerikada bile 'ayni şöhreti ve mevkil ka- zanmıştı. Rusyaya avdetinde şerefine verilen bir ziyafette solunda Grandük Aleksi yer — almıştı. Yemeğ'n sonlarında Grandük Nikola ayağa kalkımış ve kas- ketini uzatarak: — Mösyöler, kasketimi uza- ZT TEER A NN TTT TARMALARREDELARAEATL AM C İtalyan - Japon anlaşmasına gir: memekle beraber, memleketleri dahilinde komünizmle mücade- leyi kabul etmişler; Nasyonalist İspanyol hükümetini meşru hü- kümet olarak tanımağı teahhüt eylemişlerdir. Milletler Cemiyeti hakkında verilen kararda, bu cemiyetin İtalya ve Almanyanın çekilme- sinden sonra zaafa duçar oldu- gunu va bazı devletlerin e'inde oyuncak halinde kaldığı, bu meselenin tetkik edilerek bil- âhare bir hattı hareket tayin edileceği şeklindedir. Yazan: Hanri Bero Derdim. Bu sözlerin yegâne tesiri zavallı çocuğu bir az daha fazla korkutmak ve üzmek olur- du. Günlerce sokağa çıkmazdık. Güya bitmez tükenmez yağmur haftaları — 'geçiriyormuşuz - gibi burnumuzu pencerelerin camla- mna yapıştırır gelen geçene ba- kardık. Nasıl anlatayım? Bir memle- ketten sonra öbürüne, ondan sonra da başka birine, bir baş- na dMaha © *H n ni acırdım. Evet ona acırdım. Ma- amafih karısına karş; kocasının bizi böyle takib etmesini guru- runun yaralanmış olmasına hamk letmekten de geri ka'mazdım. Başka türlü de idarcikelâm ede- mezdim yal Ne yapalım sevda ve doğruluk her vakit birleş- miyor. İki yöz günlük zahmetten, derdden, belâdan sonra kalkıb ta sevgilime: —Hanım efendi kocanız size tapınıyor. Bon — İstokholmden Portsaide kadar sırf sizi banış- tırmak, sizin karşılıklı münase- betsizliklerinizi takdis etmek, heyecanlı, helecanlı - nefesleri- nizle ziyasını ihtizaza getirece- ğiniz mumu tutmak için taban teptim! Dileisim örtbas etmek göz yaşları dökerek sevdanızı baş ucunuzda lğının — cezası olarak çektiği vicdan azabına kıskançlık ta in zimam ediyor, diyordum. Bel- ki de aldanıyordum. Fakat ne yapayım başkalarının elemine yabancı kalmak elimden gel. miyor. Maamafih kocası hakkında duyduğum bu merhamet, beni kendisinin başına zaid bir takım tezyinat ilâve etmek kararından da vazgeçirmiyordu! Ah, insanların kalbi haki- katen ruhiyat ulemasının şayanı hayret bir surette izah ettikleri tezzadlarla malâmaldir. Maama- fih ruhiyatçılar zamanlarını, ma- lümatlarını boşuboşuna — böyle izahlara — sarfediyorlar. Çünkü insanların manasızlıklarının es- babını öğrenmeğe zerre kadar ehemmiyet bile verdikleri yok. —- tıyorum, Suzana vermek üzere en kıiymetli neyiniz varsa bunun içine atınız! Dedi. Brisi çok mükemmel ve kıy- metli murassa bir siğara taba- kası -hem imparatorun hediyesi olan bir şeyi> kasketin içine attı. Diğerleri de ayni şekilde ha- reket ettiler. Kasket yüz bin- lerle ifade edilen kıymetli hedi- yelerle doldu. İmparatorun bile bu kadının ayakları allına m! Ölen aktris yonlar attığı vakidir. Suzan, meşhur Teşrinievel ih- tilâli üzerine Parise dönmeğe mecbur kaldı, bir müddet Am:- bigü, Odeunda *oynadı; sonuncu defa olarak Mussolininin “Yüz- gün, piyesinde rol rüldü. aldığı gö- * .. Bündan üç ay kadar evel fakirlere mahsus bir hastanenin idare odasına çirkin, fakir ve hasta bir kadın müracaat etti, idareciler bu kadına bir kâğıt verdiler ve: — Bu kâğıdı doldurunuz, ki sizi hastaneye kabul edebilelim, Dediler, Bu kadın titrek bir elle kâ. gıda şunları yazdı: Suzan Münte 70 yaşında.. . Zavallı dünün yıldızı. Haş- met ve saltanat devrinden ka- lan servetinin son kısımları da tamamile tükenmişti; dilenecek kadar parasızdı; fakat buna ce- saret edem yordu. On seneden- beri, hiç bir sahnede yer bula- mamış, elindekileri yiyip bitir- dım. Bundan da an aşılır ki vakit geçmiş ve uyku zamanı gel miştir. Amma her halde son kadehlerin sonuncusunu da iç- mek İâzım. Ben size güya seyahatlerim- den bahsetmiyecektim! Görüyor- sunuz ya efendim seyyahlar da tıbkı avcılar ve eski askerler gibidir. Onlara çok yüz ver meğe ve onları çok dinlemeğe gelmez. Küçük bir Fransz şehrinde sabahları yapılacak en iyi şey, bir takım alıkların veya mukav- va kaplı delillerin ve rehberlerin iddiaları üzere fevkalâde br mahalde kâin bir şatoyu ve- Yahud on yedinci asır târzı in- Şâsında cebhes olan ©o üçüncü Asrın nısfı ahirinde inşa edilmiş Mühim dedikleri bir kiliseyi ZiVâtab AaRildir mekle ha) muş idi, let çekme hale sokn nazeye be Bezı eski tanatında: kıyetinder kes ona | yordu! Mi yanlar da Maruf | den Saşa Andre M şöhret ha da ziyarel Üç aylı sonra öle annesi Li aynidir, | vilmiş, ha içmiş bir artist id de öldüğ tek bir a Koı Hicaz Londra tere valic kardeşi E tin nihayı İbnissuud P: İbnissu Ciddede Fransc rı Paris, meclisi, 218 muh B. Jal D tir. B. Mü Cenevi Cenev manya b te Miçes toplanac yetesi üzere bu Ödem de otura hiddin tak beki Dönmez mahkem ikı duva laşmakta larda ki kapısı k lar olur! adımlari meden ; Fikrin belediye Erken a lar da 1 dayanır, camları rahat ra Ben | Başıma kulesini dönerke yanında çapta b ona bal Karşılaş tander.