14 Kânunnsani — Bonasyö bu mudur? — Evet efandimiz. Diye za- bit cevap verdi. — Pek âlâ. Şu kâğıtları bana wer, bizi yalnız bırak. Zabit, masa üzerinde göste- rilmiş olan kâğıtları alarak ken- disine verdikten sonra yerlere kadar iğilip selâmlıyarak çıkıp :I':.—-yö. bu kâğıtların Kalede bulunan kâ- yoktur; fakat beis yok; her hal- de bir yoklamalı.. Kardinal yavaşça dedi kit — Vatan haini olarak mütte- hem tutuluyorsunuz!. Bonasyö, muhatabına zabitin vermiş olduğu paye ile ve yük sek seslet — Bunu bana söylediler de- di. Fakat yemin ederim ki bir şeyden haberim yok. Kardinal gülümsedir — Karınızla, Mm. dö Şev- rözle ve Lord Bukingham ile gürüm şeriki sayılıyorsunuz... — Doğrudur, efendimiz, ka- yımdan bu isimleri duymuştum. Kardinal dö Rişelyö, Dük dö Bukinghamı Parise kurnazlıkla etirmekle hem onu ve hemde ü mahvetmek istiyormuş. Kardinal ölke ile bağırdı: — Bunu o mu söyledi? — Evet,, efendimiz; fakat ben kendisine bu fikrinin yanlış ol- duğunu söyledim; bundan başka, haşmetlinin böyle — şeylerden beri bulunduğunu.... Kardinal sözünü keserek de- di ki: — Dilini tutf Ahmak herif... — Karım ağven böyle söyle- _.60_ di, elendimiz. — Karımı kimin kaçırdığını biliyor musunuz? — Hayır, efendimiz. — Fakat, şüphe ettiğiniz kim- seler va:? — Evet, ancak bu şüphele- rim komiserin hoşuna gitmediği için vazgeçiyorum. — Karınız kurtulmuş; haberi- niz var mı? — Hayır, efendimiz; bunu hapishanede iken haber aldım. Komiser efendi öy'e söylüyor- du.... Ne merhametli bir zat. Kardinal tekrar gü ümsedi: — Demek karınız kaçtıktan sonra ne olduğu — hakkında haberiniz yok? — Kat'iyyen, elendimiz; bu- nunla beraber Lüvr sarayına gitmiş olacak... — Bu sabah saat bire kadar oraya gitmemiş. — Aman Allahım! O — halde ne oldu? — Şüphesiz öğreneceğir; Karr dinsle bu şey gizli kalamaz; Kardinal her şeyi öğrenir.. — Şu halde, efendimi rımâ ne olduğunu Kardinalin bana söylemek Tütfunda bulu- nacağını umar mısiniz? — Belki; fakat ilkönce kar- mz Mm. dö Şevröz ile olan münasebeti hakkında bildikle- rinizi kardinale doğruca söyle- mehiz lâzımdır. — Fakat, efendimiz, bu hu- susta hiç bir şey bilmiyorum, ben onu hiç görmedim, — Karının Luvrdan almağa gittiğiniz zaman doğru evinize mi geldiniz? — Hemen hiç bir zaman; çamaşırcılarla işi olurdu ve ken- disini onların evlerine götürür- düm. — Bu çamaşırcılar kâç ta- neydi? — İki, efendimiz. — Nerede oturuyorlar? — Biri Vujirar sokağında ve diğeri de Harp sokağında. — Kendisi ile beraber bu evlere girer miydiniz? azaıı. Aleksaııdr Dma Oıı dakıka okuduktan ve on saniye düşündükten sonra Kardinal işi kavramıştı — Asla, efeadimiz; sokak ka- pısında beklerdim. — Yalnız girmek için ne be- hane gösterirdi? — Hiç bir behane göster mezdi. Yalnız bekle, derdi, ben de beklerdim. — Çok geniş yürekli bir ko- Casınız, azizim mösyö Bonasyö. Diye Kardinal alay etti. Kumaşçı kendi kendine söy- lüyordu: — Bana, azizim mösyö, di- yor. Ehi İşler yolunda demekl.. — O kapıları şimdi de bili- yor musun? — Evet. — Nedir? — Vujirar sokağındaki No, 25, Harp sokağındaki 75. — Pek güzel.. Bu sözler üzerine eline bir gümüş çıngırak alarak çalmıştı. İçeriye zabit girdi. Emir şek- linde dedi ki: — Git Boşeforu bul; eğer gek mişse hemen yanıma gelsin.. Zabit cevap verdi: — Kont burada ve elendi- mizle hemen görüşmek istiyor. — Öyeyse söyle gelsin; ça- buk gelsinl, Zabit, bütün Kârdinal hizmet- çilerinin emirberliği atikliği ile dışarıya firladı. Bonasyö hayretle etrafına ba- kınarak dedi ki; — Efendimizel, Zabitin odadan — çıkışından beş saniye geçmeden kapı açıl- mış ve içeriye yeni bir şahs girm şti.. Bonasyö onu görünce bağırdı: — Bu, odurl... Kardinal sordu: — O mu? Kim?. — Karımı kaçıran adaml... Kardinal tekrar çıngırağı çal- dı. Zabit göründü. — Bu adamı mubafızlara tes- Em et. Kendisini çağırıncıya kadar beklesin.. Bonasyö ağlar gibi bir halde söy'enmeğe başladı: — Hayır, efendimiz! Hayır! Hayır. Hata ettim; bu büsbütün 13-1-938 Uzüm satışları Alıcı K. s. '416 Alyoti bira. 13 25 1407 İnhısar ida. — 6 50 '186 A.R. Üzüm. 13 25 15 7 158 Ü. Karumu 12 25 15 2: 89 Paterson — 13 13 7 81 Esnaf Ban. 13 75 14 Si 64 Vitel 1175 15 54 M.z. Ahmet 13 13 25 49 Ş. Remzi ı 14 47 Şınlak 0. 12 50 1387 35 Akseki Ban. 13 75 14 5 21 M. J. Taran. 12 25 12 asli $ Ş.Rıza H. 15 50 15 10 D. Arditi 1475 1475 8 T. Erman 13 13 1640 Yekün 201604.5 Eski satış 1203244,5 Umum yekün r satışları Ahcı IŞÖ Rza H. 83 Ü. Kurumu 23 Esnaf Ban, 256 Yekün 124691 Eski satış 124947 Umum yekün Piyasa Hiatleri d 13-1-938 çekirdeksiz üzüm or: ta fiatleri: K. S. 675 6 750 8 650 6 a:? 34 06 » 8 138 25 ” 9Y »u " 10 15 25 » 1 17 2S »" 12 — Mal Zahire ııbılıı-ı Ç. Cinsi LA -K B 85 Ton Buğday $ S0 555 Arpa 4 0625 4 12 96 Nohut 5143 59 711.K. D. 8 | 5 Bu'gur 10 | 92 Ton P. çekir. 2 40 - 2 50 173 B. Pamak — 32 37 başka bir adam, benim bildiğim adama hiç benzemiyor. Bu efen- di eminim ki, çok iyi bir zattır. Kardinal tılııu emir verdi: — Bu aptal ünüz.. Zıbıı Bonııyoyıı kolundan tutta ve bekleme odasına gö- türerek iki —muhafıza teslim etti. Yeni gelen şahıs Bonasyö odadan çıkıncıya kadar merakla arkasından baktı ve kapı ka: pandıktan sonra iştahlı bir hal- de Kardinalin yanına sokularak töylemeğe başladı: — Biribirlerini gördüler!. — Kraliçe ilk Dük mü? » Arkası var » Selânikte kurulan cemiyet, © vakte kadar yapılan bütün . inkılâpları Selânikteki Hdâl cemiyeti bir gok adlarla çılqııı bir çok ce- miyetler bulunduğunu ve böyle- likle henüz ortada (fol yok, yu- murta yok iken) fikirlerin dağr nıklığını gösteren bu halin pek fena neticeler vereceğini düşün- (İE. ve en nihayet Paristeki te- şekkülünü harici bir şubesi imiş gibi göstererek İttihad ve Te- Takki cemiyetile birleşmeğe ka- Yar vermiş ve karar üzerine adını da (İttihad ve 'Te- rakki) cemiyetine çevrimişti. (Teraki ve İttihad) adı 10 Tem- Muz 1324 tarihine kadar devam etmiş ve inkılâbtan sonra ana- avdet etmesile yabancı la ne bir teşekkülü ve ne de bir ferd. kalmaması üzerine betcee ve Terakki) ye inkilâb Ömer Naci Bey Pariste yapılı Mesi icab eden vazileyi yapmış ve bir müddet sonra İrana geç Miş, oralarda bir çok vak'alar birer birer tetkik etmeğe karar vermişti ve harikalar yarattıktan sonra meşrütiyet ilânını mütcakıb ana- vatana avdet etmişti. Se âsikte kurulan cemiyet o vakte kadar yapılan inkılâpları birer birer tedkik etmişti. Ta- rihte dinyanın gözünü açan Frans'z büyük inkılâbı - vardır. Bir çok kanların dökülmesine ve işin uzayıp gitmesine saik ordunun yani müsellâh kuvve- tin ele alınmaması idi. Bundan başka göz önünde cereyan eden Rus ihtilâli vardı, *Nehlist, ler Çar idaresine hı— şı amansız. bir. harekete mişlerdi. Büyük büyük fedıkiı' Vıklar yapıyorlardı. Kadınları ve erkekleri elele vermiş harika- lar yaratıyorlardı. Fakat miü- vaffakıyet elde edilemiyordu. Her hareket hemen bastırılıyor akan kan yerini bulamiyordu. Sibirya çölleri, Sihalin maden- leri bir çok vatanseverlerin me- zarı olmaktan başka bir netice vermiyordu. Sebeb malüm in- kılâpç. kuvvet arduyu — ele ala- mamıştı. i İran Zavallı dökmüşlerdi. Munfînreddıu şah ne yaman bir kaçar idi. Tuttuğu inkılâpçıları topun ağzına bağ- latır böylece parçalattırırdı. Bizim Ömer Naci İranda im kılâpçı arkadaşlarile birlikte bir ce bir pusuya uğryarak hü- met kuwe(ılıruıığ' y:lııe dü- ler. Tabi bu büyük muvaf- akıyeti telgrafla şaha yazarlar ve gelen cevapta yıkılıııınlum hepsinin topun ağzına bağlan- mak — suretile — parçalanmaları emredilir. O gün de bizde meşrutiyet ilân edilmiş. Erzurumda bir çok bürriyetperverlerle temasta bu- lunan Tebriz şehbenderimiz bu arkadaşlarından aldığı telgrafla keyfiyete muttâli olur ve ilk iş olarak Ömer Naciyi bu zali- mane idamdan kurtarır. g lınırıd l:ıbılııdeı olarak arzettiğimiz bu vak'a İranda hürriyet için çalışanların avakı- bini gösterir feci bir misaldir. Yapılacak inkılâbta ordunun elde edilmesi ve ilk safta bu- Tunması mutlak — muvaflakıyeti intaç edeceğinden uııılen bu son hareketimizde âe den evel ele ordunun ı.lınııııı hususi karar altına alınarak o yolda işe girişilmişti. Gene bu sıralarda beşinci ordu merkezi olan Şamdan na- kil suretile Erkânıharb kolağası Mastafa Kemal Bey ( Atatürk ) İmişti. Mustafa Kemal Bey nikte başlıyan inkılâb hare- kâtına büyük bir kuvvet olmuştu. Şamda iken “Vatan ve Hürriyet, adında bir cemiyet teşekkül et- mişti, bu cemiyetin Şam taraf- larında oldukça efradı - vardı. Mustafa Kemal Bey işte bu ce- miyeti ( Terakki ve ilhak etti. y V'ğ*f <i — — Sonu var — d)a - şgünün mahsulü imiş. —LML6 Hayat nasıl başlamış mevzuu aydınlanmış, sayılamaz. veya meydana gelmiş? Bahsi ise gene pek ilr tilâflı, pek karışık, pek müb- hemdir. Eski insanlar, — eski ilimler ve ' dinler, eski alimler ve abaidin, hayatı insanla be- raber olmuş farzederler, hayat: tan ziyade insana kıymet ve ehem- miyet verirlerdi. Nitekim arza da kâinatın en ehemmiyetli — bir parçası nazarile bakılır hatta daha eski devirlerde — kâinat arzdan ibaret sayılırdı. Mukad- des kitapların — birincisi olan Tevrat ve ona inanan Beni İsrail ile İncil ve Kuran ve bunlara inanan milyonlarCa insanlar, yüz- lerce yıllar, dünyayı, hayatı, in- sanları Cenabı Hakkın âltı gün- de yoktan var ettiğine — kamp iman ettiler, Bu yaplış fikirleri Tevratın tek- vinülmahlükat (|Mahlükların mey- dahna gelmesi, yaratılması) ba- bından hulâsa olarak nakledelim: (Yehuda evvelâ yeri yarattı ki, © halde burası her şeyden tehi ve hali (bomboş) idi. Bunun üze- rine cenabı hak aydınlık olma- sını ferman buyurdukta dünya- da aydınlık husule geldi. Allah aydınlığın adını “Gündüz,, koy- du ve badehu karanlık olmasını emredip, Tanrının emir ve ira- desi dairesinde karanlık dahi moydana geldi. Onun adını da *Gece, koydü. Ve Rab, bu ip- leri bir günde ikmal etti.) Görülüyor ki kâinatın aslı arz veya yerdir. Düz, dümdüz, uc> gı bucağı olmıyan bir saha. Ka* ranlık ile aydınlığın da yer ile beraber yaradıldığını ve hepsi- nin bir günde bitirildiğini de söyliyen Tevrat, üç büyük fen hatasını birden yapmış oluyor. Devam edelim: ( Bundan sonra Yahva bir raküi ( Sema) yaratmağı murad buyurup bundan maksat ise suları tefrik ve taksim etmek idi. İmdi Tanrının — buyruğuna uygün olarak işbu rakii dahi yaradıldı ve adımı Tanrı gök koydu. Bu gök alt tarafında bulunan suları üst tarafında olan sulardan ayırdı ve bu ameliyat dahi bir günde yapılpp Yahva halkettiklerini kendisi beğendi? Tevrat ve Beni İsrail ulema ve ukalâsı ne derin ve ne gü lünç hatalara düşüyorlar, görü: yorsunuz yal. Okuyalım: Müphem gibi size görünen sular meselesi şimdi aydınlanacak: TÜçüncü gün Tanrı Hazretleri göğün alt kısmında su: """' bir yere toplanmı ka- ralar bir tarafta kalarak dınıı,. lerin meydana gelmesini ferman edip bu dahi vücude geldikte Cenabı % yerlere (kara) ve , Mukaddn kıtaplan ve Tevrata göre Kâinat ve hayat Nasıl meydana geldi? (Güneşten evel gece ve gündüz- 'yaradılmış. Canavarlar, insanlar altıncı gün halk edilmiş. Evvelâ yer, aydınlık, karanlık, sonra gök, ve deniz, daha sonra da güneş, ay yıldızlar yaradıldı - Gü- 1 neşten evel gece ve gündüz varmış - beşinci gün balıklar ve kuşlar peyda oldular - canavarlarla insanler - altıncı sonra kara sulara ( deniz) adını verdi. Yer lere (otlar bitiriniz, ağaçlar ve» meyvalar meydana getiriniz!) etirini verd.. Toprak tohumlu, tobumsuz her nevi otları ve ağaçları husüle getridi ve bu amelyat dahi bir günde tamam oldu. 1 Jeolojiye, nebatata hiç uym- İ yan, masallari Güneşin, ayın, " yıldızların yaradılışı ise dördüncü gündedir. Demek oluyor ki gü- neş yaratılmadan aydınlık ve karanlık yaratılmış. Böyle şey hiç olabilir mi? diye şaşmayınız. İşte Tevratın dördüncü gün Tan müin yaptığı işler hakkındaki satırları: (Bundan sonra dördüncü gün geldi. Rab, günü geceden ayır mak, vakitleri, zamanları bolirt- mek için gökle güneş, ay ve yıldızların velhasıl kâlfei ecramı münirenin (yani bütün parlak yıldızların) doğmasını — emretti ve bunlar dahi meydana geldi- ler. İçlerinden ikisi başkaların. dan büyük idi. Tanrı bunları' ötekilerden ayırdı. En büyüğünü gündüze diğerini, sair küçük yıldızlarla beraber geceye tahsis eyledi ve âlemin — bu suretle süslenmesi, Tanrımnın dahi tak- dir nazarını celb ve davet etti.) $ Dördüncü gün bu suretle kar & pandıktan sonra beşinci gün, bakalım neler olmuş: ( Dördüncü gün içinde şu işler dahi biterek beşinci günde Tanrı, sular içinde yüzü üzerine sürünüp yüzen ve gezen hay- vanların var olmasını ve gök ile yerler arasında kuşlar uç. — masını mürad etti. Bunlar dahi —— meydana çıktılar. Tanrı bunlara bereket verdi, — çoğalmaların. ferman etti.| Henüz kara hayvanları ve in sanlar meydanda yok, Bu iş altıncı günün. Altıncı gün Tev- râta göre en mübim gündür: (Altıncı gün içinde dahi dünya- İara n'zam veren Tanrı hazrete leri yeryüzünde gezen haşerat ve danavarların yaratılmasını fer- man etti. Bunlar basıl oldular, Ondan sonra kendi vas:flarından —— az bir miktara malik olmak im- tiyaz ve kudretile insanı halk etti. Ve insanın Bu vasıflardan dolayı dünyaya musallat olma- sını dahi arzu amışlı. Bu işler dahi bir günde tamamlandı. Bu işlerin cümlesi de pek güzel, Pek uygun olmuştu. Bunu kem disi dahi itiraf buyurdu.| Haftanın tamamlanması için bir gün kalıyor. Tevrat onu da *ö Şşöylece anlatıyor: İTanrı dünyayı ve ııılıhıyı böyle altı gin içinde icat ve ihtira buyurduktan sonra yed.nci gün içinde işleri tatil ederek — istirahat buyurdu!) Yevmüsept Cumartesi günü, — Sonu 8 iunci sahifede —