Gi ( KARA KORSANLAR ŞEFİ MA C ilber kacın korsan Aşkian başka kuvvele baş eğmiyen deniz kızının maceraları... Naktli: F. Şemseddin Benlioğlu Kenedi, sabık İngiliz zabitini ne şekilde olursa W eei ANA olsun öldürmeğe ahdetmişti. Fakat, o adam doğrudan doğ- ruya bizzat Ceymis idi. Gece uyamamıştı; hep onu düşünmüş idi. Ne yapmış idi? Kendisile beraber olmak istiyor muydu? Avdetinde Ceymis onu sevinç ile kabul etti. Fakat hissiyatını saklamağa —muvaffık oluyordu. Yalnız sevinci -o kadar büyük idi ki tarif edilemez. — Minimini -dedi- beni bey- hude yere aldatmağa çalışıyor- sun. Eğer seni şimdi gitmek için barakırsam, hemen onunla bera- ber yatmağa gideceksin. Siz ka- dınlar hep böylesiniz. Ceymise karşı aşkını faş et- memek için yemin etti. Bunun da sebebi Kenedinin Karolinde diğer haydutlarla birlikte işle- diği büyük gaftı. Kenedi Ceymis Klifforda kar- şı çok büyük bir kin ve husu- met beslemekte idi. Ne zaman olsa ve ilk fırsatta İngiliz deli- kanlıyı öldürecekti. Zaten Ke- nedinin gemide düşman olma- dığı kimse yoktu. Kenedi hain ve çok “alçak ruhlu bir adamdı; o, Ceymisi resmen ve usul üzere bir. dö- wüşme ile öldürecekti. Onda bu kadar cesaret yoktu. O, Cey- misi ya pusudan vuracak, yahud her hangi bir şekilde ve karan- hıktan ona ölüm hazır! Bunu Meri de kı surette biliyor ve asıl bu n idan do- Tayı idi, ki korkır Karasakal da Cöymisi sevmi- yordu. Ve onunla bir düello mecburiyeti vardı. Fakat, Karasakalın gemisin- deki adamlarla doğrzdan doğ- ruya düello etmesi usüle muva- Ek değildi. O, istediği adamı, istediği zaman ve yerde — öldü- rürdü. Nedense bu delfa böyle olmamıştı. Şu halde, yerine bir başkasını — düelloya — sevkede- bilirdi. * Bu başkası da ancak Kenedi Olabilirdi. Karasakal, Kenediyi Sabık İagiliz bahriyelisine karşı lloya adeta sevketti. * «"« Karasakalın gemisi bir akşam B.he__n adası civarında dolaşı» Y'İ'k"î Karasakal kaptan Tiç te güverte özerine çıktı. Güvertede Kenedi V, Ceymis Klifford da vardı. Tiç Klih, ga: — Delikâlı, -dedi. hey ikinci kaptan dikki, eş, .em:vi bu söylediğim şu sözümü Artık bir defa ağzım bulundu. Rica ederim yinizl.. | —8— İ İşte efend m;bgiylî:’:thb':'; şa kaldık. Ben daha ziyade tercih Size seyahatlerimi mi an Olamaz, efendim, ediyorum. yahatlerimin bu kabil hikây' lerde en ziyade boşa gi tesadüflerden — veyahud j 19 d.:Nliııir. miş latayımı hayırl Yani söylemekten çekinmekliğim ':' den esaslardan, meselâ beklenilmihî:î“ umulm.yan muvaffakıyetlerden l kadar “sığ yerlere sürükleme. Böyle yerlerde bizim için tehlike çoktur. Hem dikkat et. Kenedile karşılaşırsın da yüzün darma dağın bir halde dönersin! Bu, bililtizam orta; bir sözdü. Bunu diğer korsanlar da duydular.. Karasakal bu söz- leri ortaya atarak kamarasına döndü. Bu aralık Kenedi çirkin bir şekilde ve kahkaha ile gül- dü. Buna râğmen Klifforda doğru hücum vaziyetine geçerek: —Neye güldün?. Diye sordu. — Delirdin mi sen? Ben gül- medim ki.. Hakikat. Klifford gülmemişti. Fakat Kenedinin maksadı baş- ka idi. — Yalan söylüyorsun! Diye haykırdı. Güldün, hem de köpek gibi güldün; insan gibi gülmeği sana öğreteceğim ben! Bu kadarı da artık — fazla idi. Klifford artık sabredemedi ve: — Ya öylemi?. dedi, şu hal- de senin benden alacağın ders var, sana ben sabık bir zabitin korsan da olsa yalan söylemiye- ceğini bildireceğiml. Kenedi hemen ikinci kapta- nın üzerine hücum etti. Fakat otada bulunan korsanlar kendi- sini tuttular.(Bunlar da lostromo, Rişard ve aşçıbaşı Asproli idi. Kenedi artık cesur olmuş de- mekti ve; — Onunla düello edeceğim! Diye haykırdı. Genç zabit te: — Ne zaman ve nasıl ister- sen, ben hazırım! Dedi. Rişard sükünetle: - A!i. dücllo — istiyorsunuz değl mi? Ââl Fakat bir dela bu meseleyi Kara: anlat- mak mecburiyetindi Dedi. Karasakalın otoritesi ileri si- rülünce gemide akar sular du- rurdu ve Rişar, Karasaka a, me- seleyi anlatmak içâa gitti. * ** Bir az sonra Rişar döndü. Ve: — Karâsakal bu düel'oya mü- saade vermiştir. Bu düello yarın sabah yapılacaktır. Dedi. Bu sırada — sahaeye Meri Rid: — Hangi düe'lo?. Kim, k- minle dövüş-cektir? Diye sordu? gelen mahrum olduğu için değildir. Benim gibi tesadüf rüzgârına kapılmış, deryalar ve sınırlar atlıyarak bir ülkeden öbürüne geçmiş küp gibi bir adamın yuvarlanması, siz de bilirsiniz ki, öyle hâdisesiz, gürültüsüz geç.. mez... Szin bu kanaâtiniz tama- mile hakikattir. Her ne kadar itar posta arabası içinde yaşa- İnıyorsak ta gene - seyyahlar ne fğişiklikten, ne de , kısmetten brumdurlar. taklı — vagon - katarlarının lerine göre tesadüfleri, kıs- i vardır. Tesadüfi eğlen: Rişar, hâdiseyi ve düelloyu Meriye anlattı. Meri hemen Kliffordun yanına gitti: — Delirdin mi sen? Dedi. Bu herif vakıa korkak görü ve çok işlerde korkaktır. F hayatının tehlikeye girdiğini gö: rünce, çok cesur olur. Sonra da kılıç kullanmakta çok ustadır. Vakıa, Ceymis de muhasımı- nın hakiki vaziyetini çok iyi bi- lirdi. Kendisinin cesareti daha fazla fakat Kenedinin kılıç kuk lanmaktaki ustalığı çok büyük- tü bu hain herif kendisini öl. dürecekti. Bunu biliyordu. Fa- kat ne yapabilirdi? Korkaklık mı göstermeli idi? Hayır.. Buna imkân yoktu. Ve: — Düelloya mecburum. Baş- ka yol ve çare yoktur! Dedi. * Devam edecek - Fransada grev Başvekil, umumi bir toplantı teklif ediyor Paris, 7 (Radyo) — Başvekil B. Şotan, grevler hakkında neş- rettiği bir beyannameden sonra bu gün de sendikalar reisine bir mektup göndermiş ve grev- lerin, Fransa için dahil ve ha- riçte çok fena neticeler verece- ğini bildirmiştir. Başvekil, patronlarla amele arasında t lâf yolu için çar- şamba günü bir toplantı < yapıl- masını - istemekted.r. Pâr's, T (Radyo) — “Grevler devam ediyor, grevcilerin takın- dıkları — vazyet, — hasmanedir. Amelenin sabrı - gittikçe azalk maktadır. Garaj sahiplerinden bazıları, amelenin şartlarını kabul etmek- tense müesseselerini kapamağa hazır olduklarını bildirmişlerdir. Sinemaların bir çoğu da bu gece grev yüzünden — kapan- mıştır. Amerika Berlin, Moskova ve Londra sefirlerini d: giştiriyor Vaşington, 7 (Radyo) Cumhurreisi — B. Ruüzvelt, Mos- kova, Londra ve Berlin sef rle- rinin değiştirilmesi için lâzm- gelen tedbirleri almıştır. tiler hususunda ise — bu günün büyük otelleri dünün hanlarını kat kat geçiyor. Benim de bu zoraki seyahat- lerim esnasında kabalıkla k bar- liğı mezceden bayağı veyahud yürek hoplatıcı sahneler muhak- kak geçmiştir. fikrime kalırsa bu sergüzeştler- den şimdi pek modası — olan hissi komk sinemalae, hatta hakikati göstermek itıbarile bir çoklarına üstün filmler bile alı- pabilir. Maamafih sizi bir sırdaş te- lâkki etmekliğim kat'iyyen öğün mek ihtiyacından değ İdir. Hayır! Bu sırf sizin gibi namuslu ve tahammüllü bir muhatab karşı- sında yüksek sesle kendi ken- dime müdaveleiefkâr ibtiy: duydüğüm — içndir. — Sözl dikka'le dinlediğinizden dol, hiç bir vakit sizin hakkınızı ödiyemem. Fakat müsaade eder- seniz teşekkürlerime bu seya: DOLU a AT YaVkA ri Bd Mersin Yurdun bu şirin parçası, her gün biraz daha güzelleşiyor. İktısadt buhran, cenubun en büyük şeh" tesir etmemiştir. Mersipde hayat çok Güzel Mersinde Yoğurtpazarının görünüşü Mertsia muhbabirimizden: Mersin, bu günkü çehresile, bir Avrupa şehrinden hç de farklı değildir. Hemen bemen | bütün caddeler geniş, asfalt ve | parke döşeli. Deniz üzerinde yeni iskeleler, güzel bir plâj, büyük bir bangar yapılmış; şehir bol ışık vesuya kavuşturulmuş, ağaç: lanmış.. Her köşede güzel ve modern bir bina yükseliyor.. Burada yaşıyanlar öyle zan- nediyorum ki, İstanbul veya Av- rupa' hâyatını hiç te aramazlar. Parkı, plâj ve bahçesi, kulübü, sazı, barı, sinema ve tiyatrosu, mesireleri, çarşıları, otelleri, tren ve vapuru olan bir şehirde bü- tün medeti ihtiyaçların temin edlebileceğinde şüphe yoktur. Mersinde yüksek bir - içtimafi hâyat vardır. Nereye gitseniz, kiminle konuşsanız bu hayatın olgun bir seviyeye ulaştığını, medeni bir şehir insanlariyle karşı karşıya bulunduğunuzu an- larsınız. Herkes ve her şey Av- rupalılaşmış. Memur, esnaf, tüc- car, bütün halk kendilerini ye- niye ve yeniliğe öyle vermiş ve bu yaşayışâ ©o süretle - intibak etmişler ki, Mersini bu nokta- dan da İstanbul veya İzmirden farksız addedebiliriz.. Bu kalkınmada Halkevinin oynadığı rol ve ona düşen hisse hakikaten büyüktür. Ga- yeye varmak uğrunda — feragat hatierde öğrendiğim bir şey de ilâve edeyim, belki — kıssadan bisse alırsınız. Dikkat ediniz, benim başıma geleh sizin başınıza da gelebilir. Karınlarının — büyük — veyshud küçük olması müstesna o'mak üzere bütün insanlar biribirleri- nin aynidirler. Şunu da söyliyeyim: Eğer bir gün olur da peşinizde kıskanç, inad, çevik tetk gayet kurnaz bir koca olduğu halde on bin mil yol yapmak mecburiyetinde kalır ve eğer coşkun bir sel g.bi akan güneritizi dinlendirmek için boş hulyalar ve korkunç kâbuslarla yadırganan geceler- den başka zamanınız. olmazsa sizi temin ederim ki müşahede- lerinizi kaydedecek bir mahtıra defterini hatırınıza bile getir- mezsiniz. .. Bir defa- Raya - sahillerinde br çayırlık içerisinde ancak Liman! Şehir ve mınta- kanın en zaruri . op e bir ihtiyacıdır. — A. Enver Toksoy ve enerji ile çalışan bu mües- seseye muvaffak olmuş nazarile bakabiliriz. Her şube, üzerine düşen vazileyi behemehal başar- " mak azminde ve bazı noksan- lıklar, müşkülâtlara rağmen se- merelerini vermektedir. Kültür hareketleri de - çok canlıdır. Okumiyan ve okutmu- yana nadir rastlanır dersek, mü- ba'eğaya saptığımız zannedil- mesin. Her vatandaşta derin bir okuma sevgisi uyanmış ve bütün mektepler dolmuştur. Mersin, Türkiyede üçüncü de- recede mühim bir limandır. Ti- cari hinterlandı bütüa Şark ve cenup vilâyetlerini içerisine ala- cak kadar geniştir. Tarsustan başlayınız; Vaün kadar — bütün şark ve cenup havzası bu hin- terlanda dahil ve Mezsinle alâ- kalıdır. Her türlü ihraç ve ithal mevaddı bu iskeleden çıkar ve gelir. Onun içindir ki, Mersinin senelik ticari muamelesi mil- yonları geçer; Bu hal, Mersinde esnebi ke- safetini de intaç etmiştir. Bır *Ronan, havalisinde — görülen balrenkli sabahlardan birinde- ansızın talihsizliğimin acı cür'- asını içtim.. O sabah —benim yerime odundanbir heykel dahi olsaydı. hiddetinden çatlardı. Pembe kelebeklerle çiçeklenmiş kirazlar altında geziyordu:, sev- gilim koluma dayanmıştı. Çiğ- nediğimiz çimenlerden böcekler fışkırıyor, derenin suları, kenar- larda ipek sesler - çıkarıyordu; bütün manzara sükütla ve le- piska bir güneşle doluydu! Nelis bir an! Kolumun üzerinde e- divenli bir elin tatlı tazyikini bissediyordum. Dudaklarıma gö- türmek için bu eli aldım. Yok daşım süzülüyor ve omuzuma dayanmağa meylediyordu; ken- disini tutmak için kolumu beline döğ u uzatıyorken. Heyhat... O koca Alman köyünün ga: rina, sivri kemerli kapısile eski zaman şatolariına benz yen sarı ve elina yişili tenkli istasyona Nİ gahite ? a— Mı;ı inde akşam pahalıdır! 1 eok yabancı şirketler ve ecnebi t carethaneler teessüs etmiş, muh- telif ve müteaddit fabrikalar ku- rulmuştur. Çarşı, pazar ve iskele gibi ticari mahaller günün her saatinde canlı ve işlektir. Bir vapurun kalkıp diğerinin geldiği, bir treni diğerinin takip ettiği ve yüzlerce otomobilin şehre girip çıktığı görülür. İktısadi buhran Mersinde fazla tesir ya. pamamış, yahut bu hareketler böyle bir tesiri h.ssettirmemiştir. Limanda her gün en aşağı beş, altı vapur demirlidir, yük alır, verir.. -4 Ticari sahada hissedilen en” | büyük ihtiyaç limandır. Limam- | sizlik Mersinin daha büyük bir | terakki ve inkişafa —mazhar ol masını şiddetle menediyor. Açık deniz sularının kabardığı mevs simlerde burada bir geminin barınması müşkül hatta bazızar manlarda imkânsızdır. Tahmil ve tahliye işlerinde çekilen zor- luk mühim . ve büyüktür. Mersinde hayat, İstanbula niss petle pahalıdır. Ufak bir. me- üsür 'veya csaaf 'hor bellde. veliik içinde yaşıyamaz. Fakat, bu: nunla beraber, Mersin, Türkir- yenin en pahalı bir şehri sayır — lamaz. Ayağını yorgana göre uzatan için burada da sıkıntısz yaşamak imkânı vardır. Mersinde im»r ha:eketleri de büyük bir hızla devam etmek- tedir. Belediye, şehri bir çok yeniliklere kavuşturmuş, umumf ihtiyaçlardan çoğunu sağlamıştır. tincilik kursu Menemen, (Hususi) — im budama kuıııSndııı )çok iğı'q:. ticeler elde edilmektedir. Ziraat iüdüriyeti, Bergamada da - bir kurs açılmasını muvafık görmüş für. Dün Bergamaya gi:eıı Me- nemen ziraat memuru B. Hamdi, Bergama kursunu açmıştır. Oda kâtipl' ği Menemen Ticaret Odası kâ- tplğine B. Mitat Sançar tayin edilmiş, vazilesine başlamıştır. doğru dönmüştük. Kapı açıldı, içeriden serbest yürüyüşlü elbi- sesi Fransız kesiminde bir adam çıktı, başında seyahat şapkası, — kolunda koyu renkli bir. par dösü, göğsünde hamaylı asılmış bir dürbünü, ellerinde de saman renkli eldivenler vardı. Kocası idi, Bizi görmeden süratle köyün biricik oteline doğru — yöneldi. Sonrasını keşfedin, bakalım... Kaçtık efendim, kısa bir yok istasyona vardık. Oradan da pılisiz pirtisiz bir yük vagonuna — binerek demiryolunun bilmem habgi şabesine - hareket - ettilâ Bavullarımızı, pasaportlarımızı, SOtelciye olan hesabımızı daha bilmem nelerimizi — getirtmek, ; bana bir hafta ile yüz defa te lefon etmeğe oturdu. Bunu pek İâ tasavvur ve — tahayyül ede- bilirsiniz. Fakat anlatması mümkün ol — İenü var n SĞ DMÜR tü eai el ĞAD ĞÜM lll l Bergamada zeye W | dan iki mil ötedeki diğer bir —