yona, Venüs, Arollon, Me. meshur h gmamadaarn ntitalar —e ANADOLU Şehrin ağaçlandırılması ——— .—— Venüs mezhebinin yaşadığı Br75 kişi'ba inte zevk diyarında seyahat.. Afrodisyas, bu yüksek medenıyetın hıristiyan taassubu ile nasıl yıkıldığını gösteriyor. Yalnız — orex. toprak altındakıler kurtulabilmiş.. Sağda Agoranın ayakta kalan kolonlarından, solda 80 yaşında bir ihtiyar Kornişlerdeki bir kadın başı okşuyor Afrodisyasta son yapılan haf- riyatta güzel ve kıymetli eserler bulunduğu duyulmuştu. Bu se- beble tertib edilen tenezzühe ben de katıldım. Nazilliden kalkan otobüs bir çok derelerden çaylardan ve 15 kilometre kadar da toprâk tes- viyesinden bata çıka geçtikten sonra güç halle Karacasu şosesini bulabilmişti. Bu yol üzerinde Kuyucak nahiyesi ile Çiftlik ve Yeniçe 'gibi büyük ve zengin köyler bulunmaktadır. Geçtiğimiz çaylardan bazıla- <rmna manasız adlar verilmiş, * bunlardan birisi “Mergen,, ça« yıdır. Ötomobilin su almasından istifade ederek Çiftlik köyünde bu çayın adını sordum: — Neden Mergen denildiğini bilmiyoruz, dediler. Öteden bir , ihtiyar atıldı: — Oğlum eskiden bu çayın adı Bağırgandı. Sonra kibarlık , olacak ki Mergen dediler. Ne güzel cevab! Nasraddın hocanın çocuğunuzun adını Eyüb koymayın söylene söylene ip olur dediği gibi Bağırgan adı da Mergen olmuş çıkmış! Bu çay şiddetli yağmurlarda dağ- O lardan gelen selleri - toplayıp getirdiği için bağıra bağıra ge- lirmiş te ondan bıı çıyı *Ba- vardır. Fakat bu adın nasıl uy- durulduğunu — araştırmağa vakit kalmadı. Hareket ettik, bu gibi Adlar üzerindeki tetkikatı Na- zilli Halkevinin himmetinden bekleriz. Otomobillerin bu çaylardan Gdeta yüzerek geçmesi ve yol- larda çamurlara batarak gitmesi, gönül ister ki, çok Sürmesin.. Nazilli ile Karacasu 40 kilo- f ' metrelik yoldur. Büyük Mende- res ovası feyiz ve bereket fiş- kıran bir diyardır. Bir ağaç fi- danı gibi yükselen pamuk çıbık- ları bunun en canlı şahididir. Yolun şose kısmı oldukça iyidir. Karacasü hududundaki şose daha bakımlıdır. Dönemeç ve yokuş heyecanları arasında Ansızın karşımıza Karacasu çıktı. Karacasu, bin beş yüz evli ve altı bin küsur nüfuslu bir kaza merkezidir. İki yüze yakın dük- kâmı vardır. Karacasuya ait ya- zıyi ikinci mektubuma bırakıyo- rum, Gideceğimiz Geyre köyü ile Karacasu arası 12 kilometre imiş, Otobüs neşeli bir hava içinde yola koyuldu. Fakat yol- lar çok berbad, dar ve uçurum- larla çevrilmiş. Hayrete şayan- dır ki, bu kazada yok- muş, ne binek arabası, ne de yük arabası. Hatta çiftçinin öÖküz arabası. Bütün yükü eşek, beygir ve deve taşımaktadır. Eskiden kalmış tek gözlü dan- dolos köprüsüne vardık, Burada su o kadar çok ki, bir sürü de- girmen işlemekte ve tam 23 çift taş, un üvütmektedir, Yukarıda Venüs mabedinin k-- lonlarından, aşağıda ayni ma- bedin kapısındaki burmalı kolonlar Karındere yokuşunda tutkal gibi yapışkan bir çamur deryası içine girdik. Zencirli tekerlekle. rine rağımen otobüs kendi canım zor kurtardı. Nihayet uzaktan Akrodisyas akropolu göründü. Ayni zamanda bu tepe ile boy ölçüşen Venüs mabedinin mermer kolonları da parladı. İşte surlardan giriyoruz. Dört cihete açılan dört kapıdan bi- risi; garp kapısı, solumuzda. Önümüzde mabedin kolonları birer abide gibi yükseliyordu. Venüsün — gizemsel güzelliğini sanki göğe doğru yükseltiyor- lardı, Köye giriyoruz. İlk ağızda iki burmalı sütun. Sanki bunlar köye gelenleri selâmlıyarlardı. Burası Venüs mabedinin ka- pısıymış. Güzeller güzeline saygı olmak için burada indik. Fakat mabede değil, köye girdik. Köyde tam beş kahve var. 120 evli bir köyde beş kahve; şaşılacak bir iş. Fakat öğrendim ki, bu kahveler ayni zamanda hanmış, yanlarında birer de deve damı vardır. Nazilliden alış veriş yapan Tavaslıların ko- nak yeri buralarıymış. Gündüz oturulur, gece yatılır birer por- tatif otell Kafilemizi karşılıyanlar içinde köyün ileri gelenlerinden Bay Şükrü Gülgün adında uyanık bir zat vardı. Bizi halriyat ko- miseri ile görüştürmesin rica ettik. Kafilemiz arkasına takıldı. Hafri ahasında yeni çıkan eserleri ölçmekle meşgul bulu- nan Bay Osman Bayattekini ya- kaladık. Bergama müzesindeki kıiymetli çalışmalarile tanınmış olan bu arkadaşa derd yandık: — Biz buraya binbir meşak- kat çekerek geldik. İnanmazsan bak her taralımız çamur içinde. Bize bir az malümat ver ki zah: me'imiz boşa gitmesin. Dedik. Bizi gezdirdi. Afrodisyas hak- kındaki uzun ve kiymetli ma. Tümatı kısaca kaydediyorum: Alrodisyas, Venüs - diyarıdır. Burada Venüsün mezhebi yaşa- mıştır. Venüs için bir de ma- bed kurulmuştur. İşte bâlâ yir- mi kadar mermer direği ayakta durmaktadır. Venüsün aşk ve füsun dolu mezhebini tılsımlı sevgiler, es- rarlı zevkler içinde yaşatmak üzere daha bir çok tesisat vü- cude getirmişlerdir. Bunlardan birisi de, hamamlardır. Salonlarile, bir çok odalarile geniş mikyasta bir sahada ku- rulan bu tabanı ve duvarları mermer kaplı hamam, zevk ve neşe içinde yüzen bu diyarın günlerce içinde kalınan bir se- fahat yeri idi. Bir az daha gidiyoruz, 30 bin insanı heyecandan heyecana dü- şüren, şetarcte garkeden tiyatro, yaâlnız sahne yeri, iki yüz met- reden fazla bir uzunlukta. Bura- sının sirk olarak kuallanıldığı da anlaşılmaktadır. İşte bir Akropol yavrusul Ova ortasında doğma veya yapma olduğu da belli olmıyan küçük bir tepe, Fakat ne yazık; saçı dökülmüş kalfatası — gibi cascavlak. Üzerinde bir kısmı evlerin içinde kalmış, tiyatronun mermerden — yapılmış - bir kac çalışıyor Belediye, şehrin ağaçlandırıl- ması için faaliyete geçmiştir. Park ve yolların ağaçlandırıl- ması işi için her gün 175 kişi çalıştırılmaktadır. Bu yıl yukarı mahallelerde de ağaçlandırma işine ehemmiyet veriliyor. Tayin Bursa kız öğretmen — okulu mezunlarından — Bn. Remziye Yıltır İzmir - Narlıdere koyu öğretmenliğine tayin edilmi merdiven taşlarından başka bir şey yok. Verilen izahata göre; Afrodisyasın etralını saran - sur- lar on iki kilometre tutmakta- dır. Bu surlarda sayısız mimari taşlar ve kitabeler bulunmakta- dır. Bütün bu mermer taşlar daha önceki binalardan sökülüb götürülen taşlardır. Putperestlik binalarını, büyük bir gayızla Bizanslılar, taş taş üstünde ku!- mıyacak kadar yıkmışlar ve bu mermer bloklardan surlar kur- muşlardır! Venüs — mezhebine karşı pek amansız davranan Hiristiyanlık buradaki binaları da büyük bir taassubla yıkmış, bir kısmını kireç ocaklarında yakmış, kolayca duvara gelecek- lerinden de surlar yapmış! Za- yallı beşeriyet. Bu dela yapılan hafriyatta ise iki yüz metreden uzun bsir koridorun saçak taşları bulun: muşlur. Kat'i değilse de, dene- bilir ki, burası Agoradır: Bir iş için halkın toplanıp karar verdiği meydan, ayni za- manda pazaryeri, Dört — tarafı koridor ve mağazalar; — ortası açık. Bu Ağgoranın milâdın birinci asır iİk yarısında yapıldığı an- laşılmıştır. Saçak - taşlarındaki büyük hârflerle yazılmış yazıya göre, bu civar halkı tarafından, ilâh Afrodit ve ilâh Tiber için yaptırılmıştır. Zelzeleden devri- len bu güzel ve kıymetli eserler toprağa saklanmak suretile Bi- zans'ılar elinden kendini kurta- rabilmişlerd r. Bu büyük ve mükemmel eser de gösteriyor ki, bu civar halkı çok zengin idi ve kültür sahibi insanlardı. Saçak taşlarının - or- tasına gelen kornişler — baştan başa meyvalı gırtlandlar arasın- da kabartına başlarla doludur. Bu başlar arasında, büyük ilâh Jübiter, güzeller güzeli Venüs, ay ve avcılar mabudesi Diyana, güneş mabudu Apollon, bütün gençlerin cazibesine kapıldığı ve onları yanıp — tutuşturduğu için bakirci ismet ve fazilet ma- budesi Minervanın gazabına uğ- rayıb başı kesilen Medüz, alnın- dan boynuzlu acaip vaziyette Sotirler, maskeler, taçlı ve miğ- ferli başlar, o zamanda yaşamış simalardan mürekkeb bir kolk- leksiyon. Yüz elliyi geçen bir sayı. Hafriyata İlkbaharda de- vam olunacaktır. Verdiği izaha- ttan ve alâkadan dolayı B. Osman Bayattekine teşekkür et- tik, yol sıkıntılarını da unuttuk. Gene hafriyat komiserinden öğrendiğime göre bu berbad yol, Aydın ilbayının yüksek him- metlerile yapılmak üzere keşifleri hazırlanmıştır. Yol bitince bu güzel eserlerden bir kısmı İzmir Mmüzesine taşınacaktır. Eskiden kalanlarla yeni bulu- nanlardâan meydanda kalamıya- cak olan eserler köydeki iki depoya konacaktır. Bu depolar: dan birisi bu defa Karacasu ilçebayı Şefik Işığın himmetile temin edilmiş ve içine bir çok eserler toplanmağa başlanmıştır. ©?'ngör Tahtelbahir tam 12 saat de- nizde kald; büyük endişe ve ıztıraplardan sonra U.B.65 tah- telbahri denizin yüzüne çıkarr labildi. Elektrik bataryalarını tama- men su basmıştı. Bu tahtelbahir mürettebatın havasını temin eden hava zehirlenmişti. Müzettebat * Ölenlerin yeri doldurulmuş ol- duğu için - 31 tayfa ve iki za- bitin vaziyeti çok feci idi. Bum: lar, on iki saat içinde tanınmı- yacak bir hale gelmişlerdi. Göz- leri çukura batmış, canlı cena- zeye dönmüşlerdi. Bunlara üç gün mutlak istira- hat verildi ve bu istirahat müd- detinin hitamında sefere memur edildiler! U.B.65 tahtelbahri — ise ilk seferini bu şartlar altında yap- mağa çıktı. Tahtelbahir hedefine hemen hemen hâdisesiz olarak vardı. Fakat birden bir infılâk sesi du- yuldu; bir su sütunu yükseldi, arkasından da alevler ve duman- lar fışkırdı. Herkes - ihtiyarsız olarak bir kol veya bir bacak kaybedip etmediklerini araştır- dılar. Sonunda anlaşıldı: Bir kovan kapsolu patlamıştı. Beş kişi öl- müş on kişi de ağır surette ya- ralanmıştı! - İkinci kaptan da ölenler arasındaydı. Tahtelbahir üssübahrisine dön- dü; uğradığı hasarat tamir edildi. Aradan üç hafta geçti, Bahri- yeliler her gece barlarda, güzel kadınlarla birlikte eğlencelerde dolaştılar, vakit geçirdiler. Bir gece U.B. 65 tahtelbahri mürettebatı bir barda eğleniyor- larken, barın kapısı açıldı; genç Patersen içeriye girdi. Genç bahriyeli, korkunç bir şey görü- yormuş gibi yüzünü elleri ara- sında sakladı ve kekeliyerek: — Ölü zabit.. İkinci kaptan.. Siz de gördünüz mü? Diyebildi. Arkadaşları kahkahalarla gül. düler, omuz silkerek: — Ölü zabit mi?. O artık öteki dünyada! Dediler. — Fakat onu gördüm. Ölü zabit gemide, gözümle gördüm! Genç bahriyelinin şaka etti- ğine, nihâyet delirdiğine hük- mettiler. Böyle bir şeye nasıl ciddi nazarile bakılabilir?. Hal- buki Petersen ısrar ediyor: — İkinci kaptanı, ölen za- bitimi ben gemide gördüm, gör: düm! Diyordu. Ertesi gün tahtelbahir kuman- danı çok fazla sarhoşluk ettiği için Pstersene on beş gün ha- p Ve kendisine: ) hastasın. İDAK Mbcğilek v eÜ - Sabiite 9 Tekin olmıyan evler: Hayaletli U.B. 65 tahtelbahri Masal değil, tam bir hakikat! Ölen ikinci kaptan tahtelbahir üzerinde göründü, ınanmadılar. Fakat bir gece.. di SD SÜ ai — Hayır kumandanım. Ben bir deli değlim. Ben şuuruma tamamen malik olduğum halde ve size ancak hakikati söylü- yorum! Bundan başka, ikinci kaptanı köprü üzerinde gören sade ben değilim! Kaptan yalnız kalınca, sırtın- da bir ürperme.. O korkunç ve sessiz ürDermelerden birisirti bissetti; kendi kendine endişeye düştü, fakat hemen kendini top- hyarak: — Ben de budalalık yapma- ga başladım! Dedi. Kumandan, diğer zabit ile — birlikte efrat koğuşuna geçti ve Petersene: S Yüyalini ” sesinle BAD gördüğün arkadaşını göster! Em- — rini verdi, ve Petersenin gös- terdiği nefere; — Söyle! Dedi. İkinci kap- tamı güvertede*sen de Petersen gibi gördün mü?, Nefer kekeliyerek cevab verdi; — Evet kumandamm, evet! Gördüm.. Kumandan daha fazla tafsilât almak içii — İkinci kaptan düp akşam gemide miydi? diye sordu. — Evet.. — Saat kaçta? 5 — Saatini tamamile tayin eda- miyeceğim; fakat.. Gece yarım olsa gerekl — Peki. nerede idi? Nefer, parmağı ile tahtelba- hirin güvertesinin bir tarafını gösterdi, Ve: — Şurada... Tam şurada... dedi ve sonra çok yavaş bir sesle ilâvo etti: p — — Orada ayakta ve kolları göğsü üzerinde çaprast olduğu - halde duruyordu. Zabit, hayret içindeidi. Derin | bir düşünceye daldı ve: —— — Bu da ne demek?, dedi. Kumandan bu esrarengiz vaz- iyete ne diyeceğini ht İ surette bilemiyordu. Gördüğün — zaman Dördüncü gin. aylı bir gece- de korku çığlıkları - duyüldü. Nöbetçi büyük bir korku içinde: — Ölü zabit... .ÖLu zabit ge- midel. diye bağırıyordu. Bu hâdise, gemide ruhi bir panik yaptı. Bu hâdiseyi nasıl red ve inkâr etmeli idi? Bun: dan sonra, tahtelbahirin bütün mürettebatının ayni — hayaleti görmiyeceğine — veyahud böyle sanmıyacağına nasıl hükmedi- lirdi? Tahtelbahrin — hareketinden bir kaç gün evel bir çavuş kur mandava koşmuş idi. Kumandan: — Ne oluyor? N « -:? Diye — Lülfen çeviriniz —