D aağtrkiğlt! Eisşirtri LAi lELE BER <sağvin EFE afar de Arü, ahı v tü veza . tü retle est be Sa arihi bir tice. yön. l les Dü aVini öyük ba teş zala v ARA ALKSAMI AR ŞEFİ ASYANDIN Dilber kadın korsan Aşktan başka kuvvete baş eğmiyen deniz kızının maceraları... Nakıli: Faik Şemseddin BENLİOĞLU wer Ü kiy Meri, genç ve esir İngiliz zabitini de korsan yapmağa muvaffak olmuştu —Eğer namusu üzerine yemin ederse, bize hiç bir veçhile hi- yanetlik etmiyecektir. Karasakal: — Bence bu delikanlı canını kurtardığı için bize söz verecek ve bize fenalık yapmıyacaktır. Bir adam hem hükümet zabiti hem de namuslu olamaz mi? Meselâ, ben hükümet zabiti ol- duğum — halde namussuz - bir adam mıyım? Bir zabitin bizim için de hususi kıymetleri var- dır, bunlar denizciliği, topculuğu bizim dağlılardan çok iyi bilir- ler, Bu genç zabit bize lâzım- dir ve bizimle beraber kalacak- tir, dedi. Fakat Kenedi hâlâ inadından vazgeçmiyordu ve: — Ben bu zabitin bize ilti- bâk etmiyeceğine eminitm; dedi. Tiç, omuzunu silkti ve: *— İyi ya.. O zaman ben de ohu denize atarım. Balıkların da hakkı yok mu? Bize yaramıyan onlara yarar. Edvard haydi sen git, şu yeni adamla bir görüş bakalım, ne diyecek? Meri, Karasakaldan aldığı bu einir üzerine hemen esirinin ya- nına koştu, ve ona: — Senin adın nedir? Diye sordu. Esir genç: — Tuhaf şey, dedi. Korsan- lar için öldürecekleri adamların YO0 osüdiini öğrenmek Tüzıni”mıdır? ** Genç esir zabit vakım cesa- retle söz söylüyordu. Fakat se- sinin titremesine de bir türlü mani olamıyordu. Buna rağmen Meri bu gencin — korktuğuna hükmetmedi ve çok nazik bir tavırla: — Rica ederim, adınızı bana söyleyiniz!, Dedi. HL Üzymis Kllfford. — Pek âlâ.. Ceymis Klifford şu andan itibaren siz de biz- densiniz.. — Yani.. Ben de haydud ve korsanım?. — Bizim Karasakal böyle is- tiyor. Ya bu karari kabul ede- geksiniz, yahud da — denize atıl- mağı göze alacaksınız. Teklifi- mizi kabul ettiğiniz takdirde ni- imzalıyacak ve sa- dakat yemini vereceksiniz. Ka- rarınızı çabuk veriniz, rica ede- rim! Size çok acıyacağım sonra! KO " -—13 — tokatla evet şu gördüğünüz elin :’l 'hır tokatile yamyassı yapar" ml... Ne yapayım ki © sırada gel- :;:i veyahud. gelmiş amma © geldiği zaman o ve hcllminn'ıı yolunu tutmuştuk Geldiğimizin KeA ti, onuncu göünü deriye katarın- dan Kâahireye inmiş. — Şurasını da söyliyeyim ki bu takip altı aydanberi devam ediyor. Devri âlem seyahatine çıkmış g biyim. Şimdi artık şimendifer tarifele- rini ezbere biliyorum. Kahireyi, Genç zabit, Merinin sözleri karşısında seri bir muhakeme yaptı;. genç korsan nazik ve cana yakın - bir şeydi; - sözlerin- den de kendisini mühakkak ve feci bir ölümden kurtarmak is- tediği anlaşılıyordu. Eğer tekli- fini reddederse, bu genç korsa- nın, acımakta. olmasına rağmen kendisini — ellerile öldürmekte tereddüd etmiyeceği de aşikâr görünüyordu. Bununla beraber: — Korsanlık gayri ahlâki br d N bir harekettir! Dedi. rden irkildi; ibtiyarsız bir hareketle elini hançerinin kabzesine attı: — Rica ederim, ağzınızı böyle bozmayınız, yoksa, bizzat ben kafanızı koparırım! Korsanlar cihanın en kibar, en cesur ve namuslu insanlarıdır! Korsanlık kahraman insanların işidir! Dedi. — Bu sözlerin bir kısmı doğru olabilir; mukadderatını dalgala- rın arasına birakan bir insanın cesaretsiz olabileceğine ihtimal veremem. Fakat, tevkif ve im- hası için emir aldığımız Kara- sakal kaptan Tiç korkunç bir canidir! — Hayır delikanlı. Bir kah- râamandır! — Ahlâki cephe unutulursa, evet, bir kahramandır. Bu cesa- ret ve kahramanlığı çok daha bir mevkf alabilirdi. Bütün kor- sanlar, mevcut bütün devletler tarafından kürek ve idama mah- kümdurlar, hatta siz bile! Öyle Oh... Ne âlâl. Kürek veya m cezası beni zerrece korkutmaz, fakat sizin insanlarınız arasında korsanlık cesaretini gösterecek kaç kişi vardır?.. Bir az süküt hasıl oldu!. Meri geminin öte, berisinde bulunan korsanlara baktıktan sonra: — İşte Kenedi bize doğru geliyor!. Dedi.. Seni bilhassa öldürmek istiyen adam bu Ke- nedidir. Çabuk karar ver. Evet mi, yoksa hayır mı?. Genç zabit hayır demek isti- yordu. Fakat hayata karşi çok meclübtu. Genç yaşında ölmek ona çok güç geliyordu. Netice- de Merinin teklifine “evet, ce- vabını verdi. Ve hemen ora- cıkta ilk sadakat yeminini yaptı. Yazan: Hanri Bero Coezairi, Malagayı, Barselonu, Sardunya, Palermoyu, Romayı, Venediği, Münihi, Visbadeni, Kolonyayı, Amsterdamı gördük, dünyanın her tarafında şişman- lığımla alay ettiler. Bundan mü- teessir olupta bir. parmak- bile incinmedim. Şu gördüğünüz kar- nımı dünyanın her türlü yemek- lerile doldurdum. Şu gördüğü- nüz kan kırmızı çehrem garbın bütün otellerinde ışladı. Nazarlarını göbeğime ve gö- beğim gibi şiş tombul yerlerime dikdiklerini hissettiğzim donuk ve müstehzi tavırlı cıliz ve za- yıflardan duyduğum hissi nefret Meri bundan sonra: — Alâ. Dedi. Şimdi de be- nimle berabar aşağıya gel. Be- nim ka iki kişiliktir. Şime ikinci kaptan Hanç ada beraber kalı- i kaptan bu son çarpışmada öldü. Karasakaldan seni benim yanıma vermesini is. tiyeceğim. Bü suretle daha zi- yade rahat &dersin! Meri, genç zabiti kamarasına süratli bir yürüyüşle götürdü, bu suretle hareket etmekle, bazı hoş olmıyan vaziyet ve hallerin yeni korsan tarafından götülme- sine mani olmak istemişti. Korsanlar bu sırada ” İngiliz harp selinesine de ateş verdiler. Biraz sonra, İngiliz harp gemi«- sinden artık hiç bir iz ve nişa- ne kalmamıştı. Meri güverteye çıktığı vakit yanındaki haydudlardan Rişarda: — Bu görünen yerler nere- sidir?. Diye sordu. - Sonu var- Balıkesîde feci bir kaza Bir kadın çifte tüfeği ile yaralandı ve öldü Balıkesir, (Hususi) — Şamlı nahiyesinin Daybelen köyünde feci bir 'kaza olmuş, 'bir kadın çifte ile yaralanmıştır. Kaza şöy- -Avdan kö; en bir. Ziekkideı Mustafayı ziyarete gitmiş ve çil- tesini de bir kenara bırakmıştır. İki-arkadaş odada -avcılıktan bahsederlerken, duvara- dayalı olan çifte birdenbire yere düş- müş, patlamış ve bunu, odanın bir köşesinde yemek pişirmekte olan Mustafanın karısı Fatmanın feryadları takip eylemiştir. Bu vaz yetten şaşıran iki arkadaş, başlarını çevirdikleri zaman Fat- mayı kanlar içinde bulmuşlar, tedavi için şehrimiz hastanesine getirmek üzere bir atabaya bin- dirmişler; fakat ağır olan Fatma yolda ölmüştür. Kaza et- rafında tahkikata devam edil- mektedir. Bir mektep yandı Sugırlık, (Hususi) — Göbel nah yesinin — ilk okulunda bir yangın çıkmış, bina içindeki eş- ya ile birliktte tamamen yan- mştır. Yangın, bülün köy hak kının gayretne rağmen söndü- rülememiştir. Şi hâlâ üzerimdedir. Ekseriya beni komik bir aktör zannediyorlardı. Hakikatte de başka bir şey mi- yim yal? Ben de onlar gibi di- yar diyar dolaşmıyor. muyum! Buna rağmen vaziyette hâlâ bir tebeddül yoktur. Hatta şim- di onu evelkinden daha — çok seviyorum. İşte lâfın kısası, hatta her gün bir az daha; hususile buraya geldikten sonra — n'çin burada bulunuyoruz? — İşte asıl mesele; şimdiye kadar — bütün memleketlerin garsonlarının ver- diği malümat sayesnde — her yerde izimizi bulan beyefendiyi şaşırtmak için! Vakıa benim de tanınmamama imkân yok amma ©o küçük yaramaz - kurnazın ha- tırına; firarımızı paraya tapan boşboğaz ccnebilerden ziyade ilâ bir Fransız tinin gizliyebi- leceği geldi. üçük ha- nım her şeyi d ür. Allah için bunu da tür bal iyi - düşünmüş- “$ Ediblerimizin eserleri ter- .. . cüme ediliyor. Dün gelen Ku- run refikimizde (Ediblerim izin eserleri, Bulgar- caya çevriliyor.) Başlığı altında şu satırları oku- duk: Meşhur Türk roman ve hikâ- yecilerile edib- lerimizden bazı- larının eserleri temizin sek- Bulgarcaya ter- releri Orhan cüme edilmek- Rahmi Gökçe tedir. Bulgarca Zora gazetesi Reşat Nurinin “Çalı kuşu, ndan sonra geçen sene Yakub Kadrinin bir eserini tefrika etmişti. Dört gün- denberi de Ekrem Reşidin “Emi- ne. adlı romanı ayni gazetede tefrikaya başlanmış olub Bul- gar okuyucularının ko'layca ki- tab şekline getirebilmeleri mak- sadile sahife halinde basılmak- tadır.. Bundan maada meşhur hikâ- yecilerimizden — İzmirli Orhan Rahmi ile Mahmud Yesarinin de ikişer hikâyesi, Bulgarcaya ter- cüme edilerek “Zora, gazete- sinde çıkmıştır. Bu hikâye Or- han Rahminin “Tetefonda aşk,, ve diğer bir hikâyesi, Mahmud Yesarinin de “Hakikatin kaba: hâti, ve “Yaşamak arzusu,, hi- kâyesidir. Bazı hikâye- leri tercüme edilen gaze- Zora, Bulgarların en ciddi ve sayısı 100 binden fazla olan en idir. büyük siyasi gazeti sazım Tirede kömür bulunamıyor! — ——— Kömürcüler, beledi. yenin tayin ettiği fi- atle satmıyorlar.. İTire, (Hususf) —r. Soğukların artmasile, burada da kömür buh- ranı başgöstermiş; kömürcüler derhal fiatleri arttırmışlardır. Be- lediye ihtikâra mani olmak için kömürek nark koymuş, fakat kömürcüler beş kuruşu az göre- rek satıştan vazgeçm şlerdir. Bu vaziyet karş sında belediye civardan kömür getirterek, me- n nezareti altında sat- başlamıştır. Ancak ge- len kömür azdır ve ihtiyacı kar- şılamamaktadır. İngiliz tayları Ziraat Vekâletinin Karacabey harasında — haliskan 6 - İngiliz tayı yetiştirilmiştir. Bu taylar İkincikânun ayı” içinde - satıla- caktır. Adamcağızı “Peiva, “Tur,, arasında bir yerde ektik. Şimdi © muhakkak şatoların geveze kapıçılarından bizim “Luvar, n hangi şatosunun hangi mağaza- sinda saklı olduğumuzu öğren- mekle meşğuldür. Şimdi artık her şeyi biliyor- sunuz! Bana hak verip vermi- yeceğinizi sormam bile. Sakın yada benden daha acınacak ne kadar insanlar vardır. — Şimdi benim yegâne arzum onlardan da daha acınacak bir vaziyete düşmemektir. Benim korkum is- tikbaldendir; istikbalden! İnsan ne oldum değil ne — olacağım demeli. Fillerdeki en büyük fa- ziletin ihtiyatkârlık — olduğunu hiç duymadınız mı? Bay h — Hikâyenin sonrası diyecek- siniz? Sonrası yok. Evet belki bazı teferruatı vardır. O da başka Çukarıdan aşağı Aydın okullarında bayram, Halkevi köy- cülük şubesi mensubları köylüler arasında, Köşk nahiye sinde Kızılay tezahüratı .En üstte de Aydın Kızılay başkanı Bay Ahmed Emin nutuk söylerken gözüküyor Aydın, ( Hususi ) — Kızılay kurumunun 60 ncı yıldönümü Aydında ve ilimize bağlı bütün ilçe ve kamunlarda çok ilgili ve heyecanlı bir surette kutlulan- mıştır. Her yerde asker, okul talebeleri ve halk tezahürat ve geçit resimleri yapmışlar. Ata- türk büstlerine ve şehid anıtla- rına çelenkler konulmuştur. Halk kürsülerinden bir çok söylevler verilmiş ve gece müsamereler tertib olunmuştur. Aydında soğuklar ve Halkevi faaliyeti Aydın, ( Hususi ) — Aydın Halkevi köycülük şübesi Baş- kanı Ahmed Arkaynın Başkan- lığında bir heyet Umurlu, Köşk, oçarlı ve Dalama kâmunlarına giderek bu kamunlara bağlı köyler halkına, mer'i ölan Türk bayrağı kanun ve n zamnamesi ve bayrağa karşı gös'erilmesi lâzım olan saygı ve sevgi hak: bir akşama olsun; başbaşa kal- dığımız bir akşama kalsın. Şu “Kantinelli,, meydanını geçön ve bize doğru gelenler tanıdık- larınızdır. değil mi? Hızlı © ve küvvetli adımlarla — geliyorla:: Halden anlıyan bir insan onla- rın düşünceli yüzlerine bakınca bir alay iskambil meraklısının oyun oynıyacakları kahveye yak- laştıklarını derhal anlar. E?... Gelenlerin birinin -koluada bir kadın; dalgın bir kadın da var. —Karısı mı” dediniz? Aferin: Bu adam iyi bir adam olmalı, ananeye riayet ediyor. Bilmem hiç dikkat ettiniz mi? oyun oy- namak için dört kişi bir masa- nn etrafına toplandımı mut: laka içlerinden birinin karısı da orada bulunur. Birinin dıyorum; hiç bir vakit ikisinin değil. Ni- çin mi; bilmem! Ne gibi gizli ve anlaşılmaz sebeplere binaen işsiz. — kalın adamlar bDebhemehal bir sevisive kında söylevler vermiş, köylerin umumi vaziyetleri üzerinde tet» kikat yapılmıştır. Soğuklar başladı Beş gündenberi Aydında çok şiddetli. soğuklur - başlamıştır. Bugün kar düşmüş sonra sulu kar yağmıştır. “Almanca kurslar Halkevi kurslar şubesi, geçen yıl açılan Almanca kursuna de- vam edenler için B. ve hiç bilmi» yenler için de A. Almanca dil kursları açmıştır. Kurslarda Orta- okul öğretmeni B. Salâheddin Oklar ders vermektedir. Dalamada su işleri Dalama kamun — merkezinde 150 yıldanberi açıktan 'gelen su yolları köye yakın olan kısımı künkler 'içine, alinmış, köyün Cuamhuriyet meydanına bir depa ve üç çeşme yaptırılmıştır. Su, membadan itibaren künk içine alınacıktır. ile gezeler; — niçin operalarda koristler şarkı söylerker parde- sülerini kollarında - tutarlar. Ni« çin büyük ote'lerin aşçıları üst dud. ni düşük ve sarkık bi- yıklarla süslerse bu da onun için. Bu böyledir. Her şeyi ol düğü gibi almalıyiz vesselâm, — İşte şi gelen zat ta bu müstehcen âdetin devamına hiz» met ediyor: Karısını kte ge- tiriyor. Zavalı kadin; başını na- sıl da eğeş.. Kadeh - gürültü. leri arasında geçecek bir. gece- nin iç skıntılwri zavallıyı şimdi- den harap etmiş. Bu hal kiâsiks tir ha. Arkadaşınızın karısının Fran- sanın seksen altı — yilâyetinde peykelerde öturmuş - böyle bine lerce kardeşi vardır. Zâvallı bu kadınlar ezbe bildikleri re- simli Tis: izip çevirdike te> sonr. ti kopacak ka- der esnezler. S2> hee biri tas İ — Sonu vur —