M. dö la Tremuy bir dakika düşündü, bundan daha ma- — 28 — Yoz — ©: e <0 ga— — ANANOLU an: Aleksandı kul bir teklif olmıyacağını kestirerek, razı oldu Konağına avdet eden M. dö Trevil, evvelâ işi şikâyet etme- sinin münasip olacağını düşün- dü. Hizmetçilerinden biri ile M. dö Tremuya bir mektup gömr dererek kardinal — muhafızının evinden çıkarılmasını ve kral silâhşorlarına karşı tecavüz cür- etinde bulunan maiyetinin de cezalandırılmasını rica etti. Fakat, M. döla Tremuy, Ber- najunun akrabasından olduğunu bildiğimiz bir maiyeti tarafından evelce doldurulmuş bulunduğu için ne M. dö Trevilin ve nede silâhşorların şikâyet hakları ol- madiği ve bilâkis silâhşorların kendi adamlarına hücum ettiği ve hatta konağımı — yıkmak — te- | şebbüsünde bulundukları ceva- bını verdi. Şimdi, her biri kendi fikrinde israr edeteği tabii bulunan bu iki asilzade arasındaki husume- tin uzua müddet devam edece- | Bini düşünen M. dö Trevil, bu- hun önüne geçmek için bir çare hatırladı; bu çare ise kalkıp M. dö la Tremuya gitmesiydi. Bunun üzerine hemen - kalkıp oraya giderek, geldiği hakkında haber gönderdi.. İki asilzade biribirlerini hür- Metle selâmlamıştı, çünkü ara- larında dostluk olmasa bile bi- irleri nazarında itibarları var- #i iri birer gecaat ve şeref Protestan olan M. ”î İa Tremüy ktali nadir - ola- | Tak görür, ona - taraftar bulun- Maz ve umumiyetle kralın mec: lslerinde bulunmaktan - boşlan- azdı. Bu seferki mükâlemeleri, ne- zaketle olmakla beraber, eski- Sinden soğuk bir şekilde idi. M. ö Trevil söze başladı: |— Efendim, ikimizin de biri- birimizden şikâyetçi bulunduğur Muz meydandadır; ben bu vak"- *da hakikati meydana çıkarmak Yrusu ile geldim. Dedi. M döla Tremuy cevap verdi: k>r Buna itiraz etmem, fakat ı:.'ılıaı cihetini tahkik etmiş lunduğum için bütün kabaha- ğünü söyliyebilirim. — Teklifimi kabul den dolayı çok münsif bir tin sizin s lâhşor arımzda oldu- ] ettiğiniz- zât olduğunuz aşikârdır, efendim. — Buyurunuz, Efendim.. Sizi dinliyorum. — Ma yetinizden birinin ak- rabası olan M. Bernaju ne habk dedir? — Çok hastadır, Efendiml Kolundan aldığı yıra — ehemini- yetli değilse de cigerlerine ka- dar iş!lemiş bulunan ikinci yara- sından dolayı doktor. tehlikede bulunduğunu söylüyor. — Yara'ının aklı başında mı? — Tamami'e. — Konuşabiliyor mu? — Güçükle, fakıt konuşa- biliyor. — Pek güzel, Elendim, ya- nina gidelim; belki pek çabuk huzuruna g deceğini söylediğ.niz Allahın ismini vererek doğruyu söylemesini kendisinden — rica edelim. Kendisine ait olan bu vak'ada kendi ş hadel dinli- yerek ne söylerse inanacağım, M. dö la Tremuy bir dakika düşündü, sonra, bundan daha makul bir teklif olmıyacağını kestirerek, razı oldu. İkisi birlikte yaralının yatmak- ta bulunduğu odaya indiler. Bu iki asilzade Lortların - kendisini ziyarete geldiklerini gören hısta davranıp kalkmağa çalıştıysa da çök — zayıf düşmüş - olmasından kalkamıyarak —hissiz bir - halde arkası üştüne düştü. M. döla Tremuy onun yanına sokuldu ve bir ruh koklatarak aklını başına getirdi. Sonra, M. dö Trevil yaralı adamı tazyik etmek ister gibi görünmemek için, konuştukları şeyin soruk masını M. dö la Tremuya bha- vale etti. M. dö Trevilin keşfi doğru çıkmıştı. Ölümü ile dirilik ara- sında kalan Bernaju, d saklamağı aklından bile grçir memişt; vak'ayı iki asilzadeye olduğu gibi anlatmıştı. M. dö Trevilin istediği de bu idiş Bernajıya çabuk - sıbhatler temenni ederek M. dö la Tre- müyt vedi ebip konağına gillti ve dört dostlarına hemien bar ber göndererek onları yemeğe davet etti. M. dö Trevil, yemek - arasın da hrp Kardnal aeyhinde koe- nuşulduğu için pek z yade zevk- lenmişti. Bütün yemek esnasın- da konuşulan sözlerin kardinal muhaf zlarına verim'ş bulunan iki derse dair bulunduğu — ko- layl kla | estirilebilir. Artık, bu iki kavganın da kahramanı Dartan an - sayıl yor Atos, Portos ve Aramis tara- findön bol bol teb ik edil yor- du; ba tebrik yaln z iyi bir ar- kadaş ednm ş bulundukları için değil, ancak onların yerle'ine kavgaya girişmiş bulunduğu bal- de kendilerinin onun nâmina henüz bir şey yapmamış olma- larından ileri geliyord .. Saat altıya doğru M. dö Tre- vİ, saraya gitmek zamanı ge- döğini haber verdi; fakat, şev- ketlinin müsasde buyurmuş - ol- duğu kabul saati geçmiş olduğu chetle sıraya arka merdivenin- den - girmiyerek dört delikanlı i'e birlikte doğrudan doğruya bekleme odasına girmişti. Kral avlanmaktan henüz dön- memişti. Delikanlılarımız yarım saat kadar beklemiş ve — saray halkının kalabalıklığından can- ları sıkılmağa başlamış - bulün. duğu sirada kapıilar açılarak şevketlinin gelişi haber veril: Mişti. Bu haber üzerine Dartanyan, vücudünün iliklerine kadar titre- diğini hissetmişti. İhtimal ki, is tikbale ait bayalının taliini tayin edecek an artık gelip Çatmıştı. Bunun için, gözleri heyecanla kralın geçeceği kapıya dikil- mişti. 13 üncü Luinin hızlı adım- larla geldiği görüldü; tozla mü- lemma bir avcı elbisesi ve ko- caman çizmeler giyinmiş olup elinde de bir kamçı vardı. Dar- tanyan bir bakışta kralın ölkeli bulunduğunu anlamıştı. — Devam edecek — Inkılâb hatıralarından Tefrika No. 26 R Yazan: M. Doğan & taburun ortadan tegayyübü mabeyni hümayunu altüst ettiği gibi Şemşi Paşayı da küplere bindirmişti k:' redif taburları arasında 'Aman redif taburu da vardı. Bire geldiği vakit limanda ha- Yapur. bulunduğu — için gel- %'Üc hareket etmesi bir olan faburun mektepli olarak bir u;,::hiü yoktu. Efradı ise umu- gç ve denilecek kadar sakallı « Mutaasıb bir kütle halin- ânik rıhtımına yanaşan g::m gönderilen propagan- a'.—. pek muvaffakıyetli bir iş ş“ :ılerdir. Esasen pek az lânikte kalan bu tabur 'q*h:. Manastıra gtmesi mu- da görülememiş - olduğun: e“ L"'yı baş vurulmuştur. “:?'ik ile Manastır. arasında N.M.xl)'lluı ve gerekse Ala- İf giden yol üzerinde So 'ık,—'lıyıuııı vardı. İstasyon —'.“ Sevkiyat memuru süvari A, Hl'ndan ve efradı hamiyet- İıqh il beye çekilen bir tel- bu taburun © taraflarda ücra bir yere gönderilmesi ya- zılmışti. Bir kaç saat sonra Soroviç istasyonuna gelen taburun bin- başısız, Sorov ç miüntasinda ismi zikredilen bir köyde emri ahire int'zer etmesine dair üçüncü ordu Müşirinin imzâsımı havi bir telgraf verilmişti. Aldığı emri telgrafi üzerine tabur Soroviç istasyonuna indik- ten sonra klavuz — olarak tetkik edilen bır iki jandarma delâle- tile işgal edeceği mahalle giden ferman taburunun iaşesi vesairesi de temin edilmek suretile meş- rüliyet ilânına kadar orada tec- rit edilmiş bir halde kalmış ve ilânı meşrutiyette ilk önce bu (sırası geldiğinde izah edileceği üzere) memleketine iade kılın- mıştı. Bu taburun ortadan tegayyübü mabeyni hümayunu altüst ettiği gibi Şemsi paşayı da küplere bindirmişti. İzmir redif taburu ilânı meş- rütiyete pek büyük hizmet et- miştir. İnkılâp tarihinde şerefli bir yer tutan Bu tabur baştan nihayete kadar cemiyetin hadi- miydi. Zenginleri, okur yazarları, alimleri, memurları bedelinakdi vermeğe lüzum görmeden hep birden davete icabet ederek askeri elbiselerini giymişler ve silâhlarını alarak yola düzülmüş- lerdi. Daha vapur Yenikale isti- kametlerindeyken padişah fesin püskülüne teşbıh edilmiş bu püs« küllü belâyı kaldırıp atmak için bütün tabur başındaki foslerin- deki püsküllerini koparıp atmış- lardır. Manastırda toplanan taburlar büyük bir karargâh kurmuşlardı. Bu taburların hepsi hemen her gün ve her saat iskandil edili- yorlardı. Nzamiye taburlarının adedi azdı. Redif taburlârı top- Borsa 112-1937 Üzüm satış'arı Ç. Alıcı KS 385 Ü, Kurumu 11 75 130 İnhisar ida. 12 50 87 Jira Ve çöre 15'50) | 40 K.O.Ahmet 14 75 18.Ş. Remzi 1475 15 $.RızaH. 16 676 158893 Eski satışlar 159569 Yekün Piyasa fiatleri Dünkü üzüm satışlarında fi- atler şöyl. idi: No, K. S. 16 14 16 S0 14 75| 19 16 75 BU $2 Ton Baka 123 Bakla kirdek 26 Ton P. ü 2 150 B. Pamuk 3 îsı l Halk Diyor ki:l Belediyeden bir dilek Dün şöyle bir mektup aldık: Dün aaat 1,45 te Kordon oto- büslerinden 12 numaralısış Cume huriyet meydanında çok mühim bir kaza at attı. Şoförün kuvyetli ve isabetli bir hareketi zavallı br vatan- daşı tekerlekler arasından kur- tardı ise de biz içindeki zavab- hlar da böyle kuvvetli bir fren karşısında ve zaten - istiabından fazla yolcu alan bu otobüs için- de hurdahaş olduk. Yer bula- mayıp ta ayakta giden beş yaş- larındaki yavrucuğun ağzı, burnu kan içinde kaldi. Bü âçik derdimi size sademeden zede- lenam Omuzumu ova ova yazıyor ve'belediyemizdek rida ediyorum. Kornalar bir az daha teenni ile kaldırılsa ve bu müddet zarfın- da da halk yolunu, sağını, so- lunu öğrense fena mı olur? Bu hâdse kornasızlıktan olmuştur. Nazarı dikkati celbederim. Urlada Kara Mehmet nasıl öldürmüş? Urlada kumar yüzünden Kara Mehmedi öldürmekle maznun İsmail oğlu Mehmedin muhake- mesine dün şehrimiz Ağırceza mahkemesinde devam edilmiştir. Bu celsede şahit sıfatile Urla hükümet doktoru B. Nebil din- lenmiş ve şu izahatı vermiştir: — Hâüdise yerinde yalnız bir kafatası, çene kemikleri, parça- lanmış, etsiz bir halde bulundu. Bunların kime aid - olduğunu tesbit etmek bile imkânsızdı, Raporumda da yazdığım — gibi ölümün sebebini tayin etmek mümkün değildir. Ölen Kara Mehmedin - kanlı gömleği bulunmuş. Bunun üze- rinde bıçakla açılmış gibi de- likler vardı ve bu delikler kanbı idi. Fakat bu delikler, gömlek 'Kara Mehmedin sırtında iken mi açılmıştı, yoksa sonra mı? Bunu tayin etmek imkânsızdır. Bu var ziyet karşısında ölümün sebebi kat'iyyen tayin olunamaz. Bazı 'şahidler — gelmemişlerdi, onların celbi için — muhakeme başka bir güne bırakıldı. landıktan sonra taburların çavuş ve onbaşıları bir kere daha tet- kikten — geçirilmişlerdi. Bunlar verdikleri sözde, ettikleri yeminde gerçi hulf etmemişlerse de şu fikir ve kanaat hasıl olmuştu: Bizim vilâyetin merkezi İz- mirdir, Başımız her yerde ve her vakit onlara bağlıdır. ve bizden çok akıllıdırlar, — Soönü var — Sabife * Perdemizde —& AÂkisler Bu gün de Hahambaşının muha- kemesi babındadır —ai Mahkems heyeti teşekkül et- miştii Karagözle Hacivad kendi | aralarında fısıldıyarak konuşurlar. Katagöz — Vaz yet fena. Yar rindan sonra şeker - bayramı.. Haydi dün — hatunları — atlattık. Fakat bu gün ne yapacağız?. Hacivad ( derin bir ah çeke: | rek) — Ne mi yapacağız? Karı koca, çoluk çocık biribirimizi viyeceğiz; ne yapab'liriz ki? Sa- na bir şey sorüyım Karagöz, bitpazarı, diye neyo dirler?. Karagöz — Dünyaya, baba ve anaarının keyiflerinin yüzü suyu hürmetine gelmiş olanların sık sik uğradıkları yer.. Hacvad — Oranın kerameti nedir? Karagöz — Öraya nur yağar- mış, derler âmma benim bild- ğim bitpazarını âmba bile as- mazlar. Satılan nesnelerin ne marilet oldukları görülmesin, diye, Hacivad |gene içini çekerek)— Bütün ümid ve tesellimi berbad eyledin Karagözl. (Tam bu sırada mahkme ko: ridorundan bazı sesler gelmeğe başlar. Karagöz Hacioğlu Sa- d ğa): Çık ta bak, neymiş © gene?. (Hacıoğlu başını kapıdan uza- tıf ve cevap verir): — Hahambâşı geçiyor. Küragöz — Hahambaşı m? Çağır Bakalın, şöyle bir gelsin! (Hacıoğlu- çağırır, Hahambaşı da girer. Girer amma, betbeniz, balmumu gibi)... — Kuzum Karagöz ağa, ben- danizi çağirt mişsiniz? — Evet, çağırttık.. İyi oldu da geçiverdin.. Müftü veya Kadı olmadığım için, yüreğin hiç tt- remesin, din münakaşası yapa- cak değilim. Allah orada, sen burada... Allah orada Hiristo ve Ali de burada... Herkes, dile- diği gibi hareket eder. Benim soracağım şey, dünyalık işdir. Bay Hahambaşıl.. Kulaklarını ver de iyi dinlel, — Buyurunuz... — “Karnını doyurduğun yere dua et, bağlan, ne demektir?. (Hahambaşı düşünür ve güler.) — Buda sualmi ağam.. Ben evimde karnimi; doyururum. İsti. yorsun deyeyum ki yene orada Allaha dua edelüm.. Karagöz — Başka başkal. — Başka..... Başka... Sey; aklimde, yeldi:. Havrada - yiyıp havrâda - düa..... Kâragöz — (Kendi murtldanır) — Anlaşıldı, diğer azalar iti- râz etseler bile Hahambaşı söopa- ları yiyecek. (Ve açık sesle tekrar sorar) — Alerin bay Hahambaşı.. Şimdi söyle bakalım; sen nesin? Hahambaşı — Çok şukür... (Hahambaşı devam edemez ve susar...) — Sustun yâş söyle, nesin sen7.. — E ağam, öyle sorüyorsun bana kim... Karagöz — Sorduğumda ne var ki mübarek, nesin sen diyo- rüm, söyleyiversen e?l. — Hahan başiyim. — Ben sana işini sormadım. Nesin diyorum, ne? kendine at tarafını — Ajanim adam. Yordu mu nasin bildim? — Hay âklınla bin yaşıyasın! Ben sant mahlükatın hangisin- den misin dedim be adam? — Hââğâğ;anladim, simdi an- lâdim. — Söyle bakalım! — Benhahan başi; Museviyim, Musevi, (Karagöz Hâc oğluna eder.) — Yatırin şu bay Hahamba- şiyı âşağı, Velesbit Hoca atılır: — Söopayı dohuz kişi vürsun da'bir saysın 1? Karagöz — Sen sus, — daha dün mezbaha d-posundan çik- tın, gene ölüyorsun? Hahambaşı acı acı başlar. — Adiyol.. Adiyol. Yozunu seveyim. Karagöz — İhtiyacım benim — karagözlerime âşıktır zaten. — Allahini — seversanl.. Mu- hamedini seversan. Hacivad — Muhammedi de biliyormuş bu zat Karagöz. İs- tersen yüz sopa eksk vurahm. Katagöz — Sen de karışmal Bayram arifelerinde zaten câ- nim sikiliyor, şimdi seni de ya- tırırım. Musayi, Museviyi, Mu- hammedi biliyot da asıl benim sorduğumu bilmiyor. (Hacıoğlu- na hitap eder) şimdilik üç yüz tâne atın bakalım. Ve dayak faslı bâaşlar. Haham- başının feryadı, Beyler sokağımı aşarak bütün Kemeraltıyı ayak- landirir. Mâatbaa civatını büyük bir kalabalık sarar.. Herkes biribirine, ne olduğunu sormağa büşlar. *Hahambaşı bağıtır, — Adiyo dedim sanal Şu halime baksanal Yeter Allahim ağam; Birazicik bıraksanal Karagör — Vay kâfir, şair itiş ayni zamanda. — Vurun on sopa daha belki bir şeyler yu- murtlar. (Hahambaşı ağlamak şeklinde devam eder Verdiniz elinizi Tertemiz dilinizi; Nasin da bağladiniz Bize emelinizil Karagöz — (Hacıoğluna) bırak vurma.. (Hahambaşıya hitab eder) — Kalk, haydi kalk, dayak yedikten sonra aklın başına geldi.. Bende sana onu anlat» mak istemiştim be mübarek? Söyle, nesn sen? (Hahambaşı, vücudünü oğuş- türarak cevab verir) — Bendeniz, Turküm ma- şallah.. Karagöz — Maşallah değil, itşallah.. Nerenden belli Türk olduğun? — Neremden.. İşte, hep bu topraktayiz.. Kazaniyoruz, eğle- niyoruz.. Yillar, ama kaç yillar, ubuuuu, — kaç yillar sayesinde Turk milletinin. Karagöz — Dostlar şehid, siz gazi olursunuz. — Adiyo, heb beraber, yapalüm... Karagöz — Ne mi yapalüm; Türk olalım, Türki, — Lütfen çevi işaret feryada yok; dünya ne