çan 28 Teşrinisani -Almanyada idam, balta ile vukubulur. İspanyada ise mahkümun boynu 'demir bir tasma ile sıkılır Eski ve yeni devirlerde tat- bik edilen idam usulleri Satır, üç metre yüksekten duşerek mahkümun ğ B OÖ0 başını koparıp sepete uçurturdu Eski devirlerde azilzadelerin bapı, satır veya kılıçla koparılırdı. Sağdaki resimlerde giyotin ve elektrikli iskemleyi, solda Monfokonun meşhur darağacını görüyorsunuz kurulalıdan- rakiplerini karde- İnsanlar dünya beri sevmediklerini, öldürmüşlerdi. İlk katil, şini öldüren (Kabil) dir. O zamandanberi, haklı veya haksız dökülen kanlar sayısızdır. Gazete sütünları her gün bir kanlı vak'anın tasviri ile doludur. Gün geçmez ki, ya şurada; ya- burada bir adamın öldürüldüğü duyulmasın. Fakat, kat iç bir memlekette uştır. — Öldüren müştür. Bu cezaların şekli, her devirde, her memlekette başka başkadır. Okuyucularımıza bazı tarihi Vak'aları ve bu vak'aların fail- lerinin uğradıkları cezaları k- Saca anlatmak istiyoruz. Giyotin İlk evel Fransadan başlıyalım: Fransızlar, katilleri idam için (Giyotin) kullanırlar. bir devirde, daima cezasını Bu âlet başı bedenden ayırır. Fa- kat çok kan akmasına sebeb olur. Başın kesilmesi bir andan lazla sürmez; üç metre yüksek- liğinden düşen satır, kelleyi se- Ptte düşürür. (Giyotin) le kafası kes'lenle- Tin şuurlarını, duygularını ne adar müddet muhafaza ede- bildikleri meselesi çok tetkik Olunmuştur. Doktor Regnaud; kafanın ke- Silmesinden 2 sa: sonra duy- Rüudan eser kalmıyacağını söyle- Miştir: Halbuki göz kapaklarının 6 ika açılıp kapandığı çok törülmüştür. Doktorlar, gözlerin 2 dakika Aaık, ağzın isc sıkıca kapalı kak Bini tesbit etmişlerdir. Kafa iki dakikada solar, dört SNRKA sonra da “tamanile: kani &z kalır, Almanyada balta ve kılıç kullanılır Alanyada katiller boyunları ._""'ılıııık süretile idam ölünür- le’klakm (Giyotin ) gibi âlet- kalı ıdeğl, sadece balta veya u'c“"ıd baltayı veya- kılıcı iki BĞ kuyaya Kai 'Ht indirir. ve bir darbede k““*v- uçurur, ı,_"'hlın elleri ayakları sımsıkı Bı.lmr bir kerevete - çıkarılır. Oy.ıcağı (cellâd kütüğü) tülle örtülüdür. cezasız b Kılıçla —idam için (Cellâd kü- tüğü)ne lüzum yoktur. Mahküm yere'diz çökek; ? 6öllâd kolunu kaldırır, geniş bir çarhla kelleyi keser. İspanyada idam cezaları daha işkencelidir: Mahküm bir direğe bağlanır. Boynuna demirden bir — tasma geçirilir ve bü tasma yavaş yar çok. Fakat, İspanyada geçen yüz | yilin sonlarına kadar tatbik of nan hiçtir. O zamanlarda katiller diri birinden ayrılır, parça edilirdi. Zavallı mahküm inler, feryad eder, saatlerce can veremezdi. idam — üsülleri — ya: diri Uzuvları biri- etleri — parça parçalanırdı. İngilterede ipe çekilmek — su- retile idam usulü bugün de tat- bik olunmaktadır. Ağır vücüdlerin birdenbire boşluğa düşmesi, boyun kemik- lerinin kırılması ve âni ölümü mucip olur. Bazı ise zohir kullanılır. En insani idam Amerikada — (elek rik sandal- ya) revaçtadır. Güya bu, insani bir düşütce ile kabul olunmuş- tür. Habuki (elektrik birden öldürmez. Can çel 60 saniye sürer. Bu — müddet zarfında da mahküm — müdhiş ıstıraplar çeker. Askeri idamlara gelince daha ağırdır. Fransada bir idam takımı 12 neferden — mürekkeptir! Bunlar, mahkümun önünde ve on adım geride, bazan daha yakında yer alırlar. Hep birden ateş ederler. Mahkümun ânide ölmesi pek enderdir. Vaktile takımda neferlerin dör: dü başa, dö dü kalbe nişan alır- dı. Son znmanlarda hepsinin kalbe nişan almaları. kararlaştı- rılmıştır. Doktor Lacangne, 12 mah- kümdan yalnız dördünün ânide öldüğünü söylüyor. Bunlardan üçünün ölümü, kurşunların kalbe, birinin de beyne isabet etmesin- den ileri gelmiştir. Çeneye, omuz- lara, kalçalara ve ayaklara sap- lanan kurşunların tesiri olma- mıştır. sandalya) bu Baltık memleketlerinde | 120 Tüfek birden patlıyor 1812 de imparator aleyhine bir suikast tertip eden general Maletle cürüm ortaklarının idamı için iki takım ayrılmıştı. takım 120, ikinci takım 30 ne- ferden ibaretti. Malet bir kahraman gibi öl- müştür. Marko St. Hilaire hatıratında Vak'ayı şöyle tasvir ediyor: *Maletin bizzat verdiği ateş 120 tülek tüfeklerden çıkan kurşunlar zavallıların — vü- a — döndü yıldırım yavarlandı. Yal- let müstesna.. O; dimdik ayakta duruyordu. Hafifçe yaralanmıştı. Elini göğ- götürdü. Yavaş yavaş ge- arkadaki duvara — dayan: izerin riledi, di. Ve: — Fakat — dostlarım.. Beni unu'tunuz mu?.. Dedi. Sonra, ledi ve bağırdı: bir adım , iler- — İhtiyar takım nerede?. Zabit kumanda verdi; — İhtiyar takım, ileril.. Bu ikinci atışa Malet yüz üstü yere yuvarlandı. Fakat ge- ne ölmedi. Yakından beyaine bir kurşun sıkıldı. Bu suretle ha-| yatına nihayet verildi. , Eski Fransada idam u,ullerı Eski Fransada ipe suretile HJ.lıu ve cesedlerin da- rağaçlarında teşhiri, lere, haydudlara m ilzadelerin kafaları kesilir- di. İki metre yüksekliğinde bir kerevet üzerine bir (cellâd tüğü) konulurdu. Mahküm; ek bisesini çıkarır, boynu ve başı açık durüurdü. Cellâd ellerini bağlar, saçlarını keserdi; bu s- rada bir papaz günahın: çıka- rırdı. Papaz çekilir çekilmez cel- lâd bir vuruşta kelleyi düşü: rürdü. San'atının ehli ve eli () bir çok cellâdlar vardı. 170sene evel, şövalye (Bar) 10 kafası bir vuruşta kesilmiştir. Hazır bulunanlardan birisinin rivayetine inanmak lâzım gelirse, baş, kesildikten bir an sonra boynun üzerinde kalmıştır. Kim- se, hatta Şövalye bile farkına yarmamış, cellâda: — Vursan al Demiş, cellâd da şu cevabı vermiş: kü- hafif — — ——— Birinci | ANADOLU Sahife 9 ve çok feci harbden sonra Yu- goslavya adile anılan bu mem- lekette dini veya tarihi esaslara dayanmak üzere tam dört türlü medeniyet ve hars vardır. Hal- buki memleketin her tarafında Umumi Sayni ırk vardır; dili de hemen her yerde biribirine çok benzer. | Buna mukabil âdet cihetile ara- larında çok büyük farklar var- dır. Bu farklar bilhassa kadın- larda daha ziyadedir. Cenubi Yugoslavyada (Sırbistan) da orto- dokslarda, hirvatistanda katolik- lerde, Bosna ve Hersekte müs- lümanlarda ve Makedonyada ingenelerde —büsbütün başka vardır. Yugoılıvy la aşk telâkkileri hakkında, Yugoslavyalı şair Yu- van Duşiç bir Fransız muhar ririne kâfi dercede izahat ver- Fransada müddet yaşamış ve bir zaman- lar da Romada Yugoslavyanın sefiri bulunmuştur. diplomat Yugos- miştir. Bu uzun göslavyali kadın ile fara: za Fransız veya İtalyan kadını arasında büyük bir fark vardır; A a KELDLR A AD T LN — Boynunuzu eğiniz!. Şövalye boynunu eğince başı bir tarafa, gövdesi bir tarafa düşmüştür. Mezardan mahrumiyet! Vaktle adalet ölüm cezala- rından maada bir başka ceza daha veriyordu: Mezardan mabr- rümiyet,. İdam olunanlar koltuk — altla- let haline gelinceye kadar bıra- kılıyordu. - Bunlardan asılı kalanlarvardı. Daha yakınlarda, dokuzuncu Şarl devrinde Montfaucondaki meşhur darağacında her vakit S0-60 cesed asılı bulunurdu. Bu darağacı 13 üncü yüz yılda yapılmıştı. 9 uncu Şarl maiyetile beraber amiral Colygnenin asılı cesedini görmek için buraya gitmişti. Kral rakibinin ölüsünü seyre- derken yanındakilerin burunla- rını tikamak mecburiyetinde kal. dıklarını görünce şu taribi sözü söylemiştir: “Ölü bir düşmanın vücudü dâima iyi kokar!, Bu teşhir usulu 'diğer memle: ketlerde de cari idi. İşte bir misal daha: İsveç kralı 12 inci Şarl, gene- ral Patkulu işkence ile öldürttü. Vücudünü parça parça ettirdi. Ve her parçasını umumi mey- üç sene danların birinde darağacına as- tırdı, altı ay halka teşhir etti. rından darağacına asılıyor, iske--| GÖ 57 Gilen gi Ragozada bir aşkın âdeta efsanevi bir akıbeti.. İplik büken bir Yugoslav köylü kadını | Garpta ve bilhassa bu iki mem- lekette kadın erkeğe kiymet verir; bazı erkeği şımartacak kadar iltifat ve teyeccühe maz- har kılar! Fakat Yugoslavyada kadın, öyle muğlâk ve esraren- giz bir mahlüktur ki, ne istedi- ğini kendisi de bilmez. Yugos- lavyalı erkek, bundan dolayı çok bedbahttırlar! Bunun için, sonsuz denizler- korsanlar gibidir. Bir ka- dın gören bir delikanlı, engim lerde bir tü korsan refi yecana düşer, maceralara hazır- lanırl Fakat bir kadın bir defa bir erkeğe görül verir, kendisini bağlarsa.. Artık ondan kurtul: mak imkânı da kalmaz! İşte bu iki sebeb yüzündendr ki Yu goslavyada aşk hayvani bir mahi- yete malik, sert ve haşindir! “Yugoslavyada aşk, muhab- bet için bir çok kelimeler var- dır, ki Fransızcaya veya başka bir dile tercümesi mümkün de- deki gildir; eğer tercümeye kalkışılsa aşk, muhabbet ve sevgi değil, büsbütün başka şeyler — ifade eder! Maamafih, böyle kastedi len mana ile tercümesi müm- kün olmıyan kelimeler her lisan- da vardır, bir İtalyan kadınının ağzından çıkan “Skrola,, keli- mesinin diğer lisanlarda muka- bili yoktar., * Ragoza, Adriyatik denizinin bu çok eski ve çok meşhur fa- kat küçücük şehri, belki de ar- zın en romantik - şehirlerinden birisidir. İngilterenin sabık kralı sekizinci Edvard, dildadesi ile burada aylarca oturmuştur. Ra- goza bugün de, dün ve uzak dünde olduğu gibi maceralarile meşhurdur. Ragozanın, denizlerde Vene- dik gibi adı ve adamları do- laştığı zamanlardan kalma asilza- deleri vardır. Bunlardan birisi- nin kızı, gene ayni derecede bir ailenin oğlu ile sevişmiş ve ekseriyetle şehir civarındaki La- pad ormanında buluşmağa baş- lamıştı. — İki sevdalıyı bir gün Adriyatiğin maruf fırtınalarından bri bastırmış ve biribirlerine sa- rıldıkları sırada düşen yıldırım, delikanlıyı yakmış, kömür haline getirmişti. Dö t saat sonra bu kavrulmuş cesedi — bir harika İ Yugoslavyada kadın ve aşk! —.. Yugoslav kadını, diğer memleketler kadınlarından başkadır Orada ağkîa_yvmî bir mahiyet- ” te, sert ve haşindir A Yugoslav köylüsü, uzun sâçlı, lesmer vücudlü, güzel bir tiptir esri olarak hiç bir şey olmıyan kızı kolları arasından almak bir mezele olmuştu. Bu hâdise, Ragozada meşhur: dur. İç Yugoslavyaya nisbetle kadınları daha serbest ve Laşka olan Ragozada her hangi bir kızla kırlarda âşıkane — mülâkat imkânı yoktur. Ragozanın oynak ve oldukça uysal kızları hoşla- rına giden -bilhassa yabancı erkeklere: — Hayır demem. Fakat kır- da randavuya gelemem.. Yer bulunuz! Halbuki Ragozada otellerde randevu imkânı yoktur. Zabıta her hangi saatte olursa olsun otellerin odalarına girebilirler. Karı koca olduklarını - söyliyen yolcuların evrakını tetkik cder- ler. Kocası olmıyan bir erkekle otele gelmiş olan bir kadın ise iki ay hapse mahküm olur. Belgrad civarında bir köyün papazının karısı her hafta şehre iner, Gşıkı ile bir otelde birle- şirlermiş. Bir gün zabıta bu ka» dını tevkif etmiştir. Yugoslavya- da bir kadın kocasına hıyanet edebilir. Fakat kocasını sevmek- ten ve kocasına hürmetten de bir an geri kalmazlar. Papazın karısı da, kocasının rezil ol ması, bu yüzkarasile kocasının karşına çıkmamak için kendisini pencereden atmıştır. * .. Sırbistanın bazı şehirlerinde, yabancıları evlere davet ederler. Burada Sırbistanın kendisine mahsus bir usulle hazırlanmış kahvesi içilirken evin güzel bir kadinı da muhavereye - iştirak eder. Bir müddet sonra misafir bu kadınla yalnız kaldığını gö- rür. Sabahleyin çıkarken evin en yaşlısının eline bir elli dinar- lhık koymak lâzım imişl Köylerde vaziyet daha başka- dır; köylerin erkek ve kadını mütenasib vücutlü, kuvvetli, iri insanlardır. Kadınların belki de incelikleri yoktur, fakat hepsi de güzeldir. Bilhassa vücut güzel- likleri çok yüksektir. Kadınların ekserisi 15 - 17 yaş arasında ve ekseriya kendilerinden çok yaşlı erkeklerle evlenirler, meselâ bir köyde 80 küsur yaşında bir ih- tiyar 13 yaşında bir kızla lenmiştir! Evleninceye kadar ha. yatı bilmiyen Sırb köylü kadımı, esas ve htrat itibarile erkeğe meyyal ve hat Ekseriyetle ihtiyar koca yüzünden bu ka- dinlar cinsi ihtiraslarını başka şekillerle tatmin mccbuı.)cı ev- 'Bçlgvad civarındaki Pojare- vaç kadın Hapishanesini z yaret — Lütfen geviriniz —