YPoşir isennt — 21 - ——— ...-0 — ?u af kelimesi üzerine, Atosun gözlerinden hafif bir bu. lat geçli Portosun dudaklarınıda bir gülümseme hasıl oldu — Nasıl! İkinci şahidin z de M. Aramis mi? — Şüphesiz o, Bizim ber za- man ve her şeyle beraber - bu- lunduğumuzu, sarayda ve şehir- de - silâhşorların, — muhafızla'ın bize Atos, Portos ve Aramis, yabut üç silâhşorlar dediklerini bilmiyor musunuz? Fakat Daks yahut Paudan geldiğiniz - için.... Dartanyan: — Tarbesten. Dedi, — Belki bundan haberisiz yoktur. — Doğrusu, Efendiler, size çok iyi nam verilmiş; hele be- nim meselem de duyulacak olur: sa ittifakınızda hiç ayrılık ol madığı da sabit olacaktır. Bu esnada Portos gelmişti, Atosla toka ettikten sonra tar accüple Dartanyana baktı. Hikâyemize devam etmezden evel müsadenizle söyleriz ki, Portos hamailini değiştirmiş ol- duğa için mantosunu giyinme- mişti. — Âl Ol Bu ne demek? Dedi. Atos, eli ile Dartanyanı gös- terip ayni zamanda selâmlıyarak: — Döyüşeceğim efendi bu- dur.. Dedi. Dartanyan cevap verdi: — Fakat saat birden evel söylerken oraya gek Tüş bulunan Aramis te: — Tuhaf, bu efendi ile ben de dövüşeceğim. Dedi. DAT çe ae Diye cevap verdi, Aramis sordu: — Fakat Atos, siz miçin dö- Vüşeceksi Te eli kea. pak a İyi bilemiyorum. Omnuzumy acıt- Mişti; ya siz, Portos? D'yen Portusun mıştı. Kesk'n kaçırmıyan yüzü kızar- nazarından — bir Atos, delikanlı © vap verirken d ıdak bey Gaskonyalı larında b fif bir gülümseme be- lird ğini görmüştü: — Aramızda elbise üzerine küçük br münakaşa geçmişti. Atos: — Ya siz, Aramis? Diye sordu, Aramis, kavga'arının sebebini gzlemek için Dartanyana gözü ile işaret ettikten sonra: —OJ Bzmksi din hasesi. Dedi. Atos, Dartanyanın dudıkla- rında ikinci bir gülümseme gördü. — Sahi m? Dedi. — Evet, anlışamadığımız bir St. Augustin münakaşası içn. Dye Gaskonya 1 cevap verdi. —Tuhaf şey, bu ne zeki bir adam. Diye Atos mırıldandı. Dorta: yan, sözüne de — Şimdi, fendiler, üçümiüz de bir arada bulunurken hepı- nizden af di emekliğime ade ediniz. Bu af kelimesi üzerine, Ato- tun gözlerinden balıf bir bulvt geçti, Portosun — dudaklarında gururlu bir güömseme h sİ ol dü ve Aramıs te kabal etmiye- ceğini gösterir bir - işaret yap- m $lı. b muba- M etti: müsa- Dartar'yan adığı — Maks: . SOĞİŞEEESRRT EMRARİŞ'YE îz_an: ;Al:ksandr kü, benim hesabıma, — Ben her olan borcümu Üçünüze karşı eda edememek korkusu ile af ddedim; çünkü, ik öldürmek hakkı M. beni — Ben de öylel Dövüşmek | Atosun old gu için, Bu hal, M. için dövüşeceğim Telrika No. 19 Niyazi Haziran ayı ortaların: da dağa çekilmişti. Bir sabah; bir bomba gürlemesine benzer bit haber yayıldı. Cipbaşı Enver bey - ortadan Yaralı olarek İstanbula giden ânik merkez kumandanı kay- Bakam Ömer Nazım bey yarası 'meşlikl:n sonra mabeyni hü- ”yunı içağırılmış, Niyazi mes- ü hakkında fikir we mulalcası ilmuştu. Ömer Nazım ği Enverin şecaat, cesare- Tihden bühsederek bi hassa Ma- Betir mühitinde pek ziyade se- mumaleyhin kabul ettiği :İ'rdc verilecek bir selâh yet Niyazinin takibine gönderil- Setünden ibir çok faydalar ola :_E"" söylemiş ve Sultan Ha- İd de bunu iuyalık görmüş kııi Nverin mutalca ve muvalar ni almak üzere İstanbula Mesini irade etmişli. Mver, Rumeli umumi müfet- Kak, Hüseyin Hilmi — paşanın €i Müşaviri mahiyetinde) MT harbiye reisi idi. O ta- d | Şmıa.ı y öve) kız Kardeşle çv- Por.os, sizin nin yüzbaşılıkla mektepten çık- tktan sonra sekiz ay — p yade, topçu — kıt'alarında stajyer olarak bulunmaları usul #tihaz edilmiş o duğundan bu mü- nasebetle mektepten çıktıktan sonra üçüncü orduya tayin kı- hoan Enver de o vakitleri ordu süvari ve merkezi olan Manastıra gitmiş ve stajlarını Manastırdaki — kıt'a- larda yapmıştır. Enver yaradılış itibarile anud ve cesurdu, ayni zamanda mü- | teassıp idi. O günlerin zihniye- tine Uyğun görünen bu hallerile kendis'ni sevdirmiş ve — eşkiya takiplerinde ıfa ett ği hizmet!lerle gös'erdiği yararlık arla da arka- daşları arasında samimi bir mu- hit yaratmıştı. Rumeli umum müfettişi Hüse- yin Hilmi paşa yılın dörder ayını Üsküb, Manastır veSelânik- de geçirir idi. Ömer Nazım Se- lânik merkez kumandanı olmaz- dan evel müfett ş paşanın refa- katinde bulundukları sıralarda Manastırda bulundukça Enveri tanımış ve Etverin bütün hare- kâtına vakıf olmuştu. Bilâhare erde Erkânı harp zabitleri- | Enverle de karabet peyda et- | | tasavvur elmkle | Düma bulund. ratab şereli sekleye Uğ- ği gibi, sizinkini — ise, M. Aramis, büsbütün imba ede- bilir. İşte bu sebepten, yalnız tekrer dler beklediğimi süyle ipe Bunu söylerken en cesur bir tavir takınarak kıliciıni çekti. Dartanyanın kanı beynihe sıç- ramıştı ve şimdi Atos, Portos, ve Aramise karşı çekmiş bulun- düğü ki'icini kra liğin bütün si- âkşo larına karşı da çekmeğe » bir heves takınmışlı. Saat öğleyi çeyrek geç'yordu. Güneş tam tepede olduğu - için düello sahnesi olarak - seçilmiş elan yeri yak p kâyuruyordu. Atos ta kendi kılıcımı çeker ken; — Hava çok sıcakl Bununla beraber, mantomuy çıkarmıyacar Zğım; çünkü, yaramın gene ka- namağa başladığını hissediyo- rum ve bu efendiye kendi tara- hodan açımamış bu yaranın göstererek keyfini boz- bu hususta affınızı ve... Dedi. Dartanyan cevap verdi: D 'Dek 56, efondim, yaramız ister benim taralımdan ve ister başkası sun, sizin gibi cesur bir efendi- tarafından açılmış, obk nin kanının akış'nı teessüfle sey- redöceğime em.h olunuz; bunun için, ben de sizin gibi man- tomla dövüşeceğim.. Portös bağırdı: — Yeter artık bu Tt fatlarınız etir, baim de sıra Bimizi lütlen hat rlanınız Aramis söze harıştı; Şümullü söz söylerken yal- nız kendin zden bahsediniz, Çü - rin süzleri çok güzel ye iki efend ye yakışacak sözlerdir. — Hazırım elendi. Dyen Atos, müdafaa yaziyeti takınmıştı, — Emrin zi bekliyorum! Mmişti. Ne Nazım ve ne de Sultan Hamid reylerinde isabet göster- memişlerdir. Çünkü Niyazi yol kesen bir şaki gibi değil, padi- şahtan, saraydan milletin gasbo- lunmuş hukukunu arıyan bir da- vacı sıfatile dağa çekilmiş Sultan Hamidden hesab sormağa baş- lamıştı. Önu hiç bir şahıs ve hiç bir kuvvet tutamamıştı. Üze- rine gönderilenler ya tepelenmiş veyahud onun'a birleşerek inkı- lâbın muvaffakıyetini - temin et- mişlerdir. Envere iradei seniye tebliğ olunduğu gün kendisi henüz cemiyete dahil değildi. Bu En- verin Müfettişlik gibi yüksek bir yere mensub olmasından ileri geliyordu. Yoksa fena fikirli ol masından dolayı kendisine açı- hnamamış ve söylenilememiş de- gildi. Enver ne yapacağını şa- şırmış gibi bir halde idi. İstam bu'a gitse, gitmek istiyenlerin uğradıkları âkıbetler gözü önün: de durüyordu. Gitmemiş olsa he yapıcaktı. Ne diye gitmiye. gekti, İşte tam bu sırada imda- dıina biri yetişti. Bu erkâmharb Inkılâb hatıralarından Enver Beye iradei seniye tebliğ edildiği gün kendi: L k maçları Hakemler dün akşam tesbit edildi Futbol lik heyeti dün akşam toplanmış; önümüzdeki hafta A ve B takımları arasında yapıla- cak lik maçlarının hakemlerini tesbit etmiştir. Tanzim olunan listeyi aynen yaz yoruz: Birinci tekımlar (Alsancak sa- hasında): Saat 11 Doğanspor — Demir- spor, hakem Üçoktan — Musta'a Şenkal, 13 Alsancık—Ateşspor bakem: Yamanlardan bay Esat, 15 Üçok— Yamanlar: hakem Ah- med Özgirgin. İkinci takımlar (Halk saha- sında): Saat 10 Üçok — Yamanlar: ha<em Alsancaktan Baha Konur: alp, 12 Doğanspor —Demirspor hakem Yamanlardan Şevket, 14 Alsancak—Ateşspor: hakem Üç- oktan Febmi. Diyen Dartanyan da - kılıcını Atosun kılıçına çaprazyari te- mas ettirdi.. Tam iki silâbın — biribirine çarpmasından — çıkan ses çınla- dığı sırada kardinalin — muhafız: lâ indan: mürekkep bir - bölüğün M. dö Jussık idaresinde olarak manastırın. köşesini — döndüğü görülmüşlü Aramis ile Portos bir anda bağırdılar; — Kardinal muhafzları! Kar- dinal muhaf zları! Kılıçlar kini- na, «fendiler, kılıçlar kımına! Fakat geç kalmışlardı.İki mü- bariz maksatlarından şüphe br- rakmıyacak vaziyette görülmüştü. Kendilerine doğru ilerliyen ve adamlarına da keüdisini takip işaret veren M. Jussak bağır- yordu: Heyl Hey, silâhşorlar! Ge- ne kavga, öyle mi? Hani emir- leri, fermanları unuttunuz muy? Jussac, geçen günkü müreca: vizlerden biri olduğu için Atos oda terslikle cevap verdi: —Sonu var— Yazan M. Doğan henüz cemiyete dahil eğildi. Bu Enver müfettislik gibi yüksek bir yerde olmasından ileri geliyordu Koloğası Selânikli Mustafa Ke- mal idi, Ali ve Hasan Rıza Paşaların hapis edilmelerinden — müteessir olan cemiyet, artık ne şekilde olursa olsun İstanbulun &maline ve zatı şahanenin — kinine kurban olacak hiç bir ferdi İs- tanbula göndermemeğe, Taşkışla, Yaldız ve Bekirağa bölükleri zındanlarında yatırmağa, meydan vermemeğe karar vermişti. Bu kararını beyannamelerle bütün menstwbinine tebliğ etmişti. Ayni günde Eaver Bey Yıldızdan jsteniliyordu. Cemiyetin umumi — merkezi yaptığı bir toplantıda Enver Beyin vaziyeti mevzuubahs edil. miş, bunun da tahlifi icra edik dikten sonra neticeye — kadar münasib görülecek bir yerde kalması veya iş yapması karar- laştırıldığı gibi bunları da teb- liğe Mastala Kemal Bey memur edilmişti, Mustafa Kemal Beyle görüşen Enver Bey artık İstanbula git- miyecek, cemiyetin emri altında istenilen yerde çalışacaktı, — Sonu Var — Perdemizde x— ” Akisler Ü Bay Emre, bir ortaoyunu kum-» panyası teşkil ediyor Heyet yerindedir. Velespit ho- ©a nezleden muztarip olduğu için enun yerine Bay Kemal Kâmil geçmiştir. Kapıcılık — vazifesini muvakkaten belediye mimarı Bay Reşid fa ediyor. Karagöz, Bay eder: — Bay Necmeddin Emreyi çağır bakalım.. Bay Reşid bağırır, Bay Nec- meddın Emre içeriye girer. Karagöz — Gel bakalım şey- tanın yeğeni.. Sen bir tiyatro kumpanyası kurmak istiyormuş- sun, öyle mi? Bay Emre — “erile, büzüle, efendim ' ze yanlış haber vermiş: ler; Gyatro kumpanyası değil, ortaoyunu kumpaoyası... Karagöz — Acayib... Bay Emte — Evet efendimiz; bendeniz orijinol —şeylere pek meraklıyımdır. Karagöz — Malüm,. . Onun için kapıcı mimar Reşid ağanın sarhoşluğuna bayılırsın. Pek &'â. Bu kumpanyamın aktörleri kimler olacak?. Bay Emre — Henüz kendi- lerine teklifte bulunmadım efen. dim. Bazı müsteid zevatı fikrim- den geçiriyorum. Karagöz — Meselâ?. Bay Emre — Yüksek mali- munuzdur. ki, efendimiz, — orta- oyunu Kompanyalarının bel ke- miği “Zenne,, rolünü ifa eden aktördür. Karagöz — Malüm.. Bay Emre — Zenne rölü ak- törlüğü için Yeni Asır muhar- rirlerinden Bay Adnan Bilgeti düşünüyorum. bu- yurunuz, çok muhterem Karagöz Beyefendi hazretleri. Karagöz. — Ağzım topla... Beyefendi hazretleri diye — eski- kiden “Düyunu umüm'ye müs- kiratı merkeziye kurşan kalemi hal felerine, derlerdi. Şimdi her- keş müsavaten *Bay, dır. Bay Emre Af buyurunz elendimiz; tasavvür ediniz: Bay Adnan Bilget bu rolde ne kadar muvaffak olacaktır. Esasen ko- nuşmasına, jestlerine, hiddetine ve seyincine dikkat buyurunuz, gerdan kırıp göz süzerek *ya- am efendim, hayır efendim, deyişine bakınız; siz de bana hak vereceksiniz. Karagöz. — Münasib... âlâ kavuklıya kim çıkacak?, Bay Emre «- Kavuklu - için Mimar Reşide ne buyrulur, bil- mem ki... Kilise direği gibi bir ense, davul misali bir göbek... Boy orta, ses gür.. Başına ka- vuğu geçirdin mi, enfes bir şey placak,.. Karagöz — İyi amma benim bildiğim Bay Reşid, bir hayli çegingen adamdır. Bay Emre — Aman efendi- Mmiz, siz onun şimdi uşlu, uslu kapıcılık yaptığına bakmayımız, altıncı kadehten sonra derhal değişir, büşbütün başka bir adam olur. O kadar ki Berga- mah Bay Hasanla şimdi Bakır çayını islah ile uğraşan su mü- hendisi Bay Cevad bile onun haline gipte ederler, hattâ kıs- kanırlar... Karagöz— Allah, Allah.. Çok güzel.. Peşekârlığı kim yapacak?. Bay Emte — Kulunuz... Şimdi Reşide bitap Tasavvur Pek dişününüz efendim: Ka Bay Reşid, peşekâr be zenne Bay Adnan, mahalle bek: çişi Bay Murad Çınar.. Bir da- kika müsaade buyurun; B rad Çınarı düşününüz; kalın bir sopa, Karsgöz — Dur... Murad Çe narın eline sopa verilir mi be mübarek?. Bay Emre — Niçin efendimiz? Karagöz — Onun eline sopa- yı verdin mi; iş tamamdır. Ali- mallah Avukat Hafız Mustafanın pestilini serer. Bay Emre — Fakat ne yapa- hün elendim, iş icabı.. Karagöz — Senin işin olacak diye Bay Hahız Mustafa kuy- ruk mu titretsin?. Bay Emre — Allah esirgesin elendimiz; oyun esnasında Bay Mustafaya rica ederiz, gizli bir köş&de oturur, oradan okur.. Karagöz — Münasib.. Sonra? Bay Emre — Evet, elinde so- pa, sırtında aba, yahud kepek nek, ayaklarında çizme, haşında arâkıye, o Nuhi sesile bağırıyor: Karagöz — Ne dedin, ne de- din, ne dedin? Nubi sesile mi?, Bay Emre — Evet efendim. Nuh Aleyhisselâmın sesi Davud Aleyhisselâmın sesinden daha kalınmış da... Karagöz — Anlaşıldı. Peki.. Âşık delikanlı rolüne?, Bay Emre — Şebelebeddin Kekeküma bey rolü için avukat Bay Nahidi, Karanlil bey rolü için de baytar Bay Sıtkı Şük- rüyü düşünüyorum, Himimet da- yı rolünü eski mutemet Bay Sa- lih lütfen kabul buyurdular, Ka- la, kala yalnız acuze rolü kaldı, acaba onu kime Wersek?. Karagöz Bizim mübaşir Hacıoğlu Sadık ne güne duru- yor oğlum?, Bay Emre — Hay Allah siz- den razı olsun. Vallahi pek mü- kemmel, pek münasib. O halde kumpanya tamam olüyor. Tom- sillere başlıyabiliriz, Karagöz — Haydi da görelim... “Sahpe - birdenbire — değişir, bir sirk çadır haline girer. Bir kenarda Ormancıoğlu dümbe- lek, Feylesof Hidayet Keşfi zilli maşa çalmaktadırlar. - Dr. Bay Kâmranla Avukat Bay Şevki Bedri dümbelekle zilli maşanın Ahengine ses uydur! — Vangelim - çıkı, çıkı takya. Türküsünü — söylemektedirler. Tüccardan Bay İzmirli Talât yüksek sesle fıstık, nohud, mu- harrir eskilerinden Bay Akil Ko yuncu tatlı, ekşi boza satmak- tadırlar. Gürültüden oturmağa imkân yoktur amma “temaşaki- tan efendilerimiz, yekdiğerlerine portakal çekirdeği cırtlatarak yakit geçiriyorlar. Bay Asım İs- Met ikide, birde: — Dekroli usulünde ayıptır. başlayın bas- gürültü Diye bağrıyor, Bay Rahmi Balaban da Asım İsmetin sinir- lenişile muttasıl alay ediyor. Ala şehirden eczacı Bay Südi, Sa: lihliden tüccar Bay Mehmed Eronat, Turgutludan eski Naib oğlu, yeni Atabeyoğlu B. Mus- tafa, Aydından Bay Ahmed — <Lü.fen çeviriniz —