—İ7 - ————aap e— e— e sama ANADOLU | v kapının yanında Porlos nöbetçi askerle konuşuyordu. kisini bir adam geçecek kadar bir boşluk ayırıyordu Sizi nerede bulmak hoşu- iza gider? — Karm Deşö civarında. Saat kaçta? On iki sularında — Peki güzel, orada bulunu- — Beni çok bekletmemeğe | Ğ ediniz, çünkü saat on yi çeyrek geçe sizi yakalar ve nızı keseriml.. Dartanyan: — Âlâ, on ikiye on kala Pada bulunacağım. Dedi. - Mecnun gibi tekrar koşmağa ladış yavaş adımlarla giden l adamın çok - uzaklaşın ş Suğunu ümit ediyordu. Sokak — kapısının — yanında os nöbetçi askerle konuşu- tdu. İkisinin yalnız bir adam tebilecek kadaâr boşluk vardı. Bu boşluğu kendisi için kâfi Töten Dartanyan, ikisinin ara- h * ok gibi saldırmıştı. Ancak 'Utanyan rüzgâri hesaba kab tişti. Tam geçeceği sırada rüzgâr, Portosun — uzun Antosunu uçurduğu için — Dar- 3yan doğruca mantonun içine iniştı. Portosun mantosunun bu kıs- nı feda etmek istemiyeceği phesiz olduğundan eteğinden makta buleeduğü ucuü elinden " ağı yerde kendisine doğ- İ çekti ve Portosun inatçı mu- Rivemetiaden husule gelen çe “ne hareketi sebebile Darlan- da kadifenin içine sarıldı. Silâhşorun küfür savurmakta “ilunduğunu işiten Dartanyan, da tamamen — dolamış H mantonün içinden — sıyrıl- hak istiyerek başını kıvrımlar- a yukarıya çıkarma; ğa çalıştı. M beraber, bildiğimiz o ş h:ııuılo zarar yapmaktan DYi kurtarıp gözlerini çekine çekine | lerin güzeliiği göze görünen diş açtığı zaman burnunu Portosun iki omuzu ar sında, yani, tama- mile bul- muştu, Eyvah! Dünyada en çok şey- hamailin üzerinde yüzünde bulunur yal... Hama- lin de ön tarafı altınla panlda- dığı halde arka kışmı adi deri- der başka bir şey değildi. Portosun caka satarak taşır makta bulunduğu hamail, büs- bitün altınla işlenmiş değildi, ancak yarı yarıya öyle idi; s0- ğuktan sakınmak içm manto gi- yinmek — mebburiyetiain — loyası meydana | çıkmışlı. Partos, sırtında olan Dartanyandan için silkindiği sırada: — Hay Jlânet olası! İnsana böyle deli gibi sakdlıracak ne varl.. Diye bağırdı. Dartanyan, başını kocaman adamın koltuğundan çıkararak: — Affedersiniz; acele — işim var. Birisınin peşinden koşuyo- rum. Dedi. — Siz birini kovalarken göz:- lerinizi unuttunuz mu? Diye Portosa-sördu. Bu sözden bir az gücenen Dartanyan, cevap verdi: kıvranmakta kurtulmak — Hayır, hayır; gözlerim çok şükür, başkalarının görmediği şeyleri görür. Portos, bu kinayeyi . an'adı, Oyahut anlıyamadı, lakat hiddet lenmişti. — Efendi, silâhşarlara böy'e saldırırsanız belânızı bulursunuz. Dedi. — Belâmı mı bulurum? Fazla | söylüyorsunuz, elendi.. — İnsan böyle düşmanına saldımır... ki, siz. düşmanlarımıza sırtınızı dönmezsiniz. Dartanyan, yaptığı bu - alay- dan memnun bir halde kahkaha ile gülerek yoluna: sald rmıştı. Fena balde hidd-tlenen Por- tos, Dartanyanın arkasından hür cum gösterdi. Dartanyan — ala- yında devam ediyordü: sona, arkanızda mantonuz olmadığı vak t. Dedi. — © halde, saat brde Lük- semburgun arkasında. Diyerek köşe başına döndü. Fakat ne girdiği - sokakta ve ne de gözü ile araştırdığı yer- lerde hiç kimse yoktu. Yabancı adam ber ne kadar yavaş yavaş yürüyorduysa da — gitmiş yahut bir eve girmişti. Dartanyan her rasgeldiği adamdan sordu, neh- rin kenarına kâadar indi, Sen ve Kruva Ruj yollarından dolaşarak geriye geldi; bulamadı, kat'iyen bulamadı! Bu takip, onun için bir cihetten iyi olmuştu, çünkü, alnından akan terler nisbetinde kalbindeki hiddet sükünet bul: muştu. Geçen - vak'aları düşünmeğe başladı; bu vak'alar, “mütcaddıt vt meş umdu; saat on bire yak- laşıyordu; ancak bu - sabahin uğursuzluğu ona M. dö Trevilin teveceühünü kaybettirmişti; çün: kü, kendisınin yanından birdenbire fırlayıp — çıkıvermesi- nin onu düşündüreceğine şüphe yoktu. Bundan'” Büşka, li üç Dartanyan: öldürmeğe muk- tedir iki silâhşorla, düello et- mek mecburiyetinde bulunuyor- du; nihayet, çok takdır olduğu, zekâ ve cesaretçe her kesin — fevkinde — bulduğu, iki adamla dövüşecekti. Vaziyet müşküldü. Atos tara- — Sonra, onun adamfa, etmiş | Çeşmede elektrik ihtiyacı Çeşmeden aldığımız bir meka tupta deniliyor ki: Cumhuriyet idaresinde her şe- hir ve kasaba nura kavuşuyor, biz ise bugün bundan mahrum Sebebi de şu: On gündür belediye ile elektrik im> tiyazını almış olan zat arasında bir türkü halledilemiyen ihtlâf çıkmıştır. Bu ihtilâf yüzünden biz gece- lerimizi - karanlıkta — geçirmeğe mahküm edildik. Sokaklar ça- mur, çukur, berbad bir halde, giderken — acınacak vaziyete düşüyoruz. Alâkadar- larıı nazarı dikkatini celbetme- nizi rica ederim. ediliyoruz. evlerimize Tütüncüoğla Trenl rde Eskiden, bayramlara mahsus olmak üzere tenzilâtlı tarife tat- bik “edilirdi böyle fırsatlardan istifade buraya gider, colük — çocuğunu, Ve berkes, ile — şuraya akrabalarını görürdü. Nedense, ba usul kaldırılmış- tır. Şimdi meselâ ikinci mevkile İstanbul veya Ankaraya gidip gelinmek istense, yirmi beş lira kadar para vermek lâzımdır. Devlet demiryolları idaresi, acaba bu hususta daha — fazla bir kolaylık ve tenzilât göstere- mez mi? Bir kariiniz lunan decikanlının Portosa pek ehemm yet vermiyeceği anlaşla- | bilrdi. Bununla beraber insanın - kal- bini teskin edecek son şey, ümit olduğu cihetle, bu iki düellodan da ağır surette yaralanarak kur- tulabileceği ümidine düşmüş ve bu suretle yakasını kurtarabil- diği takdirde istikbal namına kçndısin_i şu _ıur:_tle tevbihe ka- rar vermişti: " — Ben tavşan — beyinli adamım! Şu cesür ve - talihsiz Atos, kafamı koç gibi çarpmış bulunduğum omzundan yaralıy- dı Beni hemen gebertmediğine hayret ediyorum; bunu yapmak- ta hakkı vardı; canını çok yak- mış-olmalıyım. Portos gelince... ne çekiniyordu; fakat, başını — Ayl Alfedersiniz; arım | fından öldürüleceğine kani — Devam edecek — X—— — ——— — — —. | Vefrika No. 15 thad ve Terakki cemiyeti- -99 uncu bölük denilen bir ü vardır. Bu şube veya bö- h dedailerden teşekkül etmişti. n imha kararlarını bu bö- ı“ıd"d' içra ederlerdi. (S... Kd bu. bölüktendi. İsmail Küt paşa - heyeti” hakkında Ç Yetin kararını haber alan ıi',.açy hemer merkezi umu- Kgitti. Bu vaz fenin kendi- “__Mıilmrıiııi istedi ve ısrar n eti Henüz sağ olduğu Ve Mdinı yazmadığımız bu geç Kadaşın telebi takdirle karşır WESk kabul edildi. Bir Na Vi Abancasile bir. Vebley ta- m“.*:m beline - yerleştiren bu h h arzusunün yapılmasın- | Mütevellid bir inşicahı kalb Apura girdi ve güverte yole .Ç;rumı karıştı. k b t:ley tabancası vidasız ola. h Mibirine geçme üç parça- *lh,l 'aret otomatik bir taban- fi miktarda fişeklerile W Ç" elk adet tabanca mer- ha Pariste olan ve Abmed “Üu'm" idare etmekte bu- iyadt İtrihad ve Terakki Ce- (ai tarafından hediye olarak Rip ft gönderilmişti.., _'__’"*' Yyandan rampa etmiş Ka iPtrün iç pek kalabalıktı. e i , t etmek Üzere bulunduğu için giren çkan kucak kucağa idiler. S... Bey düşündü, bu te- laşlı zamanda bir yang nla bütün vapur halkını bir paniğe ver- mekti, Ana baba günü herkes kaçan kaçana o sırada paşaları kamarada birer birer vurmak, Herkes kendisine bakacağı için vurula ilarla kımse alâkadar o'a- mıyacaktı. Bu fikir kendisine hoş geld. ve hemen işe giriş mek üzere karayını: verdi. Müftünün kamarasının kapısı açık idı. Neferler yoktu. Ha- nim da büzülmüş uyuyordu. Ma- kınistlerin, lostromaların ellerini sildikleri pis pamuklardan denize atılmak üzere bir yığın pamuk vapurun çöplüğünde duruyordu. Bunları aldı, iyice sıktı, bastırdı sile Üüstlerini sardı Müftünün kamarasına götürdü. Yatağın altında boşluğun önünde sallanan perdeyi kaldırdı ve cebinden çıkarıb yaktığı kibrit ile pamukları — tutuşturduktan sonra kirli çamaşırların arasına atıverdi. Ve çıkarken pamuk kokuşa işidilmesin diye kama> ranın kapısını kapadı. Vapurun rıhtıma hağlı - olsn halatları çözülürken bir tarafın- da hammallar, satıcılar, yo'cula- rını uğurlamak iç'n gelen'er ace- le acele vapu v terk edi- orlardı. bir gazele Inkılâb hatıralarından Tam bu sırada neferlerden biri Müftünün kamarasının kapısını açınıştı. İçin, için yanan bağlı pamuk epeyce yanmış ve yak- mişti. Kapının açılmasile — içeri dolan havadan dehal parlamış ve etrafına yalazalar saçmağa baş- lamıştı, Koku, alev derhal —duyulmuş ve görülmüştü. Her taraftan yan- gin var sesleri yükseliyordu. Neferlerden biri uyuyan hanımı güçlükle kolundan tutarak güver- teye sürüklemiş diğerleri de Müf- tü efendiyi dışarıya çıkarınışlardı. Fakat her tarafta panik başla: dığı için Mültü efendinin sed- yesini çiğnememek için yere bı- rakmağa imkân hasıl olamamıştı. Kaptan ve tayfaar işe vaz'» yed etmişler tulumbalar işleme- ge başlamış ve yangın — sirayet etmeden söndürülmüştü. B ş on dakika sonra heyecan kesilm ş orta ığa bir sükünet gelmiş ve vapur da düdüğü ü öttürerek limandan hareket etmişti, Dört arkıdaşın kare teskil ettikleri masanın üstünden uza- nan bir el, tuttuğu tabancayı dan! dan! dan! dan! diye müte- madiyen biribiri ardından gayet seri bir surelte ateş etmeğe başlamıştı. Yekından yapılan atış a nis- bette seri olmuştu ki, dört ar kadaş hemen bir sıniye içinde vurulmuşlar, gık demeden kimi yüzü koyun masanın önüne, kimi yana, kimisi de arkaya doğru uzanıvermişlerdi. Yedi kurşun atılmış hepsi de isabet etmişti. Boşalan nagant tabancasını pan- tolonun cebine koyan fail acı acı gülerek: — Geberin alçaklar!... Bu sizin mukadder olan akıbetiniz, hainler!... Diye söylendi, son 'derece bir çeviklikle koşarak uzaklaştı. Ve merdiven — basamaklarını ikişer üçer sıçrıyarak kapıdan dışarı çıktı gitti. Bu, S... beydi. Masa başıada vurulanlar da, İsmail M :hir Paşa ve arkadaşları. Yani İsmail Mahir, Recep ve Sadık paşalarıa miralay Fehmi beydi. Selânikten kalkan vapur ertesi sabah Çanakkaleye gelmişti. Bır iki saat durduktan sonra Geli- boluya doğru yolanmıştı. Gün- lerden Pazar olduğu için kama- ralarda h çbir yolcu kalmamıştı. Hep güverteya - çıkmışlar etrafı seyrediyorlardı. 313 Yunan harbi sıralarında İstanbuldan çıkan do- nanmayi bumayun da orada de. mi bent carak — bulunduğu için berkes canı istediği yere bakr yordu. — Sonu var — ı Halk Diyor ki: I 9 Bay Kâmi (Karşıyaka beledi- ye müdürü) — Şey... Efendim... Bendeniz.. “Fena halde türer, Karagöz — Senin üstüne kor- kudan fenalık gelecek. — Hele şöyle çekl de bir az istirahat et. Sonra gene konuşuruz. *Bay Kâmi çekilir.,, Karagöz — “Velespit hoca ile Hacivada htaben, tensip ederseniz Anadolu başmuharriri H ydar Rüşdü ile idare müdü- rü İbrahimi çağıralım. Kendile- rine sorulacak bir, iki sualimiz var. “Hacıoğluna, şunları - ça- gır bakalım, *“Hacıoğlu — bağınır. Rüşdü önde, İbrahim girerler.. Karagöz — Söyleyin bakalırn. Hanginiz daha uğursuzsunuz? Haydar Rüşdü — Belki ben uğursuzum amma İbrahim ben- den daha uğurs izdur. Karagöz — Nereden belli? Haydar Rüşdü — Her şey- den sarfınazar; benimle bu ka- dar yıl beraber olabilmesi, uğur- suzluğunun derecesine misa'dir. Karagöz — Öyle ise yatırın İbrahimi, İbrahim — Aman ağa, bir dela da beni Merhamet et. Kara öz — Söyle — bakalım, ne cevher yumutlıyacaksın. İbrah m — Evvelâ bizim cür- mümüz ne ki buraya getirildik? Karagöz — Doğru yahu.. Bak onu söyemeği unuttumdu. Szin cürmünüz, İzmire ayak bastığ- nız akşam - rotatif makinesinin peresesini kırmak ve gazetenin bir gün çıkmamasına İ vermektir. İbrahim — Aman elendm, bendeniz buradan Ankaraya gt- mezden evel makine mükemme- len işleyip duruyordu. Ben uğur- suz olsaydım makine bidayeten işlemezdi. Karagöz — Peki,. Neden kı- Haydar arkada Karagöz dinle. İbrahim — Haydar Rüşdü İzmire ayağını atar atmaz, mat- baaya uğrunu bastırdı, maki» nenin kırılışına sebeb onun uğur: suzluğudur. Velespit hoca — Vagon ara- basından yire ayağını goyarken *Selâtün tüncina, ohumadın mı? Haydar Rüşdü — Bilmem ki okuyayım hocam.. Velespit hoca — Bilmen mi? Epdestin farzı gaç?.. Haydar Rüşdü — 54... Velespit boca — Gaçı içinde, gaçı dışında?.. Haydar Rüşdü — O kadarını becerebilseydim, Denizliye meb- us olacağıma, Şemdinan kaza- sına kadı olurdum. Velespit haca Mübarek İrmazan gününde ağzımın oru- cuyla beni kotü dile gotürme... Haydar Rüşdü — Hangi Rae- mazan, hangi oruç hoca?, Sen onları kime yutturuyorsun?, Velespit hoca — “Şaşırarak, 1? Haydar Rüşdü — Iya. Ga- pan da gaçan mı?. Karagöz — “Hocaya,, sen de amma münasebetsiz şeysin yahu. Mahkemenin ciddiyetine halel getirdin... Velespit hoca — Ne mehke- mesiymiş 0? — Bağa söyletmen. Elin zındığını duymuyon mu Ga- regöz?. Karagöz — Anlaşıldı, yeter. *Haydar Riştüye, İbrahimin id- diasını işittin, ne dessu?, — Vallahi efen- dim; ne diye mi ben de şa- şırdim. Karagöz — Hiç şaşma evlü- dım, Eser meydanda; İzmire ayoğını bastın; makine kırıldı. Temelli oturmağa nyet etsen matbaayı yıkacaksın. İyisi vaktile buradan çek arabanı.. Haydar Rüştü — Gitmezsem?. Karagöz — Seni ben döv- mem; Kemal Kümile tutturur, Hacıoğluna dövdürürüm. Hayder Rüştü — :Deme... Karagöz — Velespid hocanın başı için söylüyorum.. Haydar Rüştü — Öyle ise bana müsaade Karagöz g yarın - gidiyorum. Altı aydan evel gelirsem her şeye razıyım.. Karagöz — Haydi tornistan.. Matbaada üç gün daha kalırsan gazete haftada iki defa çıkmağa başlıyacak. *“Haydar Rüştü ve İbrahim giderler. Kemal Kâmille Hacıoğlu sürükliye, sürükliye Bay Kâmiyi tekrar sahneye getirirler..., Karagöz — Eca.. Söyle bakar hm; heyecanın goçti mi?, B . Kini — Geçti efendim. Karagöz — Şimdi şu etleri nasıl adığınızı anlat.. B. Kâmi — Efendim, malüm a, biz emir kuluyuz.. Karagöz — Sana işi düşem lere böyle söylemezsin amma, B. Kâmi — Onlara da öyle söylerim efendim. Karagöz — Martavalın lüzumu yok, anlat... B. Kâmi — Soğukkuyu karar kolunun bir az ilerisinde yer tub tuk. Önümüze — gelenin etini musadere ettik, Karagöz — Çok iyi ettiniz. Sen Karşıyakada neyi temsil ediyorsun?, B. Kâmi — Belediyeyi ebaa: dim.. Karagöz — Çok güzel.. De mek ki size göre belediye de- mek; esnafa ceza yazıcı, ışıksıt sokaklardan tenviriye, yılda biy defa çöp arabası geçmiyen mür hallelerden — tanzifiye tü toplayıcı, biçimine geldım kın etini musadere edici neste demektir, öyle mi?, B. Kâmi — Haşa.. Karagöz — Haşadan sonra vekellâ gelir. Velespit hoca — Vekellânın vavı, vav-ı âtftır. Karagöz — Daha sırası gel- medi, Esnaf bankası direktörü B. Atıfa dokunma.. Onunla son- ra konuşacağız. Velespit hoca — Öyle değil.. Karagöz — Nahha dilini eşek arısı soksüa, Ssus.. Velespit hoca cağım, senin dilini soha.. Karagöz — Senin diline eşek arısı bafif gelir. Velesit hoca — Dilerim allah- tan; sarı İlhami Kaymağın diline düşesin.. “Velespit hoca korkudan dü- şer; bayıbr, bu sebeble bittabi devam edemez., Şeyh Küşteri — Çacuk bah-esi Göztepede Köprü mevkiinde vücude - getirilen parkın içinde bir goçcük - halçesi » yapılacaktir. Bu maksadla- park bazı arsalar beleaiyece istimlâk edilar şur” mi hemen bakalım, Susmiya- eşşeğarısı oyun cıvarında