Bizim için ne diyorlar? Osmanlı imparatorluğu ve yeni Türkiye Ezki Türkiyeyi tanımış olanlar, şimdi genç Türk kızlarının resmi geçidini görünce gözlerini dört açarlar Genç kızlarımız *“Journal des Debate,, - Paris Bi/10/1937) Dahiliye Vekâleti tbuat Umum Müdürlüğü ta- ffından neşredilen “Fotoğrafla Türkiye, albümü hakkında si- Jasi başmuharriri B. Maurice trnot imzasile ve gazetenin İkinci sahifesinde neşrettiği fev- kalede sitayişkârane bir maka- e diyor ki: *Fotoğrafla Türkiye,, Ankar hda Matbuat Umum Müdürlüğü tafından neşredilen zengin bir ümün unvanıdır. Ve hu un- “n kat'iyyen mübalegalı bir şey Ükildir. Açık karmızı renkli bir *' içinde bulunan albümün İhifelerini — çevirmeğe başlar Saşlamaz — hayalbanenizde ,bin- ce hatıra ve intiba uyanmağa b_'.inRu'ımlerin intihabında lir ü İ iniz B Geğrandiemlae mı yoktur, Gördükleriniz kâh Abiatın Türkiyede - bestelediği Psiz bir güzellik, kâh Tür- iyede insanlar tarafından inşa ilmiş fevkalâde ahenktar bir “terdir. Boğaziçi ve Haliç man- “Araları yanında Toros ve Ara- dağlarının, Karadenizde gü- ;? guruplarının, — Kilikyanın Mksek yaylalarındaki dağ İâlesi larının, Adananın altın yal- l işlenmiş - bahçelerinin ve llnın devâsa incir ağaçlarının Nnıleri var. Âlbümde İstanbulun birkaç ı) ğü. Bursanın Yeşil cami, |itya camü gibi klâsik eserler, da çınar ağaçlarının koyu ğ_lelnri altındaki eski bir çeşme âz tanınmış sanat eserleri kçSerd sütunları, Urfa harabe- K e Boğazköyde bulunmuş bas-relief ile yanyana görül- Rüedir. Hitit sanatı, hakkedil- miş ve gayet karakteristik figür- ler ile temsil olunmaktadır. An- cak, bunların mahiyetini takdir işi albümü seyredenlere bırakıl- mıştır. Ben bunlar arasında Kar- kemichin kitabelerinden birini ve Saktehagheusunun — meşhur canavarını seçer gibi oldum. İki çini duvar o kadar meharetle alınmıştır. ki, insan âdeta bu çinilerin rengini farkeder gibi oluyor. Albümün Ankarayâ mahsus olan kısmının sahifelerini - çevi- rirken sürprizden sürprize düş- tüm. Bundan on iki sene evel, ötesinde berisinde şekil ve üs- lüpten mahrum birkaç binâ bulunan çorak yaylada, albüm, büyük ve güzel binaları, geniş bulvarları, ruh okşıyn.n bir tarzda e. Ağaçları o='=:r= göstermektedir. Ağaç bir vakit- ler Ankarada tanınmıyan birşey idi ve hakiki bir gölgelik bul- mak için Gazinin ikametgâhını inşa ettirmiş bulunduğu Çanka- yaya gitmek icab ederdi. Yeni Türkiyenin merkezi eski Osmanlı impaaratorluğile tam manasile bir tezad teşkil etmektedir. Fakat bu tezadı manzaraların ve zamanın tenevvüü muhik gös- termektedir. Geçmiş asırları, yal- nız, öğlede boz renkte olup ak- şamlari da, grup eden güneşin altın ışıklar ve pembe renklerle boyadığı yüksek kale hatırlat- maktadır. Bundan sonra deko- run, albüm tarafından yaşatılan diğer kısımları bana Hamburg ve Amsterdamın yeni mahalle- lerini veyahut Romanın yeni bi- nalarını hatırlatmaktadır. Türkiyenin ekonomik tesisat ve techizatı insanı hayretler için- Melek ve Şeytan Yarak şöyle derdi: q. Sakın bunları kimseye söy- Üh—m'hmn!' < Semin — buruşuklarını p. fozlarını silkerdi. & :l'îınn günlerde bizi rahat- ç n birisi vardı. Bu, Hati- ipçe kardeşi Zehra idi. O da a ablasına benziyordu. Yalnız Ü iz, uysal ve utangaçtı. k,,holm..u. rağmen ben ab- thııı olduğum sırada Börünür: Ablal.. Şey... Ne diyecek- y—' ; 'âhkdeı. bana doğru la ni dil iatkakalırdı Ancak on ya- tip pap “ Socuğun bakışlarında Lo Pârıltı vardı. Bu ne g. "m'h' henüz böyle şey dü- Rin İks Hdüşünmüyordum. — Zaten Yazan: Kadircan Kaflı anla- mkân yoktu, zira Hatice kardeşine çıkışır: — Defol buradan, miskinl!, Diye kovar, bazan da döverdi. Kim bilir neden, ben de ona kızardım. Fakat o, her fırsatta bu ka- bahatini tekrarlamaktan kendini alamazdı. . D On iki yaşında idim, Bir gün gene Hatice ile diğer kadın ve kızların arasında kiraz bahçele- rine giderken annem dedi ki: — Hayrettin artık büyüdü. Gelecek bahara onu bulamıya- caksınız! — A, ncresi büyüdü ayoll Yaşına ve bakıyorsun hanım teyze? Kız gibi çocuk. Aradan on yıl geçse gene ondan kör- ANADOLU |Umumi harp hatıraları: —. — AA Z Jutland maruf deniz harbi- nin bir tablosu Ressam, bizzat bir Ingiliz narp gemisinde imiş. O günkü manzarayı hafızasında saklamış ve bu eseri hazırlamıs Londrâ “İkinciteşrin, Şimal denizinde, en güzel bir Mayıs akşamı... Enginleride ge- niş sib'tabakslârı yayılmış, de- niz, ender tesadüf edilen bir ses- sizlik içinde uyuyor.. Tarih 31- Mayıs- 1916.. Alman - İngiliz harb - filoları karşılıklı ilerliyorlor.. İngiliz fi- losu şimalden sarkıyor, Almanlar ise şimale yükseliyor. Ve niha- yet iki donanma, dumanlarile göklere kara bulutlar yükselte- rek biribirlerine daha ziyade sokuluyorlar... ae T FG de bırakan resimlerle tasvir olun- aktadır. Bunlar da iş bi dağ yolu” Firat nehri üzerinde madeni muhteşem bir köprü, Adana dokuma fabrikası, İzmir tütün fabrikası, gülyağları yapan Isparta gülyağı fabrikası ve Ata- türkün eseri olan Yalova kaplı- calarıdır. Bütün bunlar hayret verici bir süratle ve fakat me- todik bir tarzda yapılmış gay- retlerin mütenevvi ve beliğ şa- hitleridirler. Albümün son kısmı spora ve gençliğin terbiyesine tahsis olun: müuş bulunmaktadır. Eski Türki- yeyi tanımış olanlar trampetele- lerin ritmi içinde çevik genç kız- ların resmigeçit yaptıklarını gör- dükleri zaman hayretten gözleri dört açılacaktır. Bu çevik genç kızların şahsında eski İstanbulun sessiz sokaklarına ve Asya sa- hillerindeki derelerin — sularına zarafet va sihir katan örtülü he- yulâların kızlarını tanımak ge- rektir. Maurice Permot kulmaz!, Boynuma kadar kıpkırmızı ol- muştum. Başka biri ilâve etti: a sanıza, yeni gelinden farkı yok, L TENE Annem cevap verdi: — Öyle amma babası bu yazdan sonra İzmire mektebe gönderecek.. — Yazık, bu yaşta... Ezilir orada vallahil, — Sormayın, ben de biliyo- rum, Çok söyledim, fayda ver- medi. Efendiyi bilirsiniz, bir dediği iki olmaz!, Hatice kolumdan tutarak kem dine çekti: — Bu yaşta yavrucuğa eziyet te çoktirecekler. A Diye söylendi. Sonrâ kümedi ileriye doğru gittiğimiz zaman yavaşça dedi ki: — Ah, İzmire gidebilsem. Dünya orada... Burası gibi ölü değil... Güzel elbiseler, saray gibi evler, büyük mağazalar, Jatland deniz harbinin bir tablosu a .. Bir İngiliz harb gemisinde bulunan meşbur ressam Norman Houard, bu sahneyi hafzasına nakşediyor ve işte şimdi yuka- nıda gördüğünüz tabloyu harb- ten sonra yapıyor. Bu yağlı bo- ya tablo, bu gün Londranın en meşhur müzesinde, Jutland har- binin yegâne hakikate uygun resmi olarak saklanıyor ve bu harbte ölen İngiliz bahriyelile- rinin aileleri sık sık bu müzeyi ziyaretle, tablonun önünde saat- lerce duruyorlar... Burada; analar, babalar oğul- larını, çocuklar babalarını ve artık yüzleri buruşmuş kadınlar kocalarını, âşıklarını hayallerin- de tecessüm ettiriyorlar... Tablonun altındaki okumaga devam edelim: Şimdi saat 18 dir.. Her iki tarafın donanması karşılıklı mev- ki almış ve ilk ateş başlamıştır. (Alman donanması -sağda- İngi- liz donanması -solda- ) İngiltere- nin en büyük gemileri sağ ce- nahda mevki almışlardır.. Sol cenahta torpidolar ve merkezde de kruvazörler vardır. İlk top ateşlerini, İngiliz do- nanmasının sol cenahtan bir hü- cumu takib ediyor ve torpidolar görüldüğü veçhile Alman hatla- rını yarıyorlar, Alman amirâl gemisi Fredrik- den amiral Şelin bir emri bi diriliyor. Donanma - sağa çekil- meğe mebbur kalıyor. Harb başlıyalıyalı 36 dakika olmuştur. 18,36 da Alman Ami- yazıları çarşılar, arabalar, çalgılar... Her şey, herşey... Sonra derin bir göğüs ge- çirdi. Dayımın hasretini çekerken bile bu kadar içten değildi. Birdenbire sordu: — Bakalım oradan bana ne- ler getireceksin? — Ne istersen? —İstediklerim o kadar çok ki.. Buraya getirmek mümkün değil, oraya gitmelil. * *. Haticenin babasının İzmirli olduğunu söylerlerdi. Anlattık- larına göre genç yaşında memur olarak Eğirdire gelmiş, burada evlenmiş, yerleşip kalmış.. Kızı- nın sözlerinde, duyuşlarında, yü- zünde ve elbiselerinde görülen başkalığın sebebi bu olmalıydı. Herşeyi kendine o kadar yakış- tırıyordu ki komşular arasında: — Şehirli hanım! Diye anılırdı.. ral gemisinden şu emir - verili- yor: *“186 derece üzerinden ateş!, Ve bu emirden sonra Fredrik âeıııiıi torpidoların koyu siyah lumanları arasında kayboluyor.. İlk mermi; ortada görülen İn- giliz Warior gemisini batırıyor. Werspit İngiliz dritnotu — onun etrafında bir daire çiziyor; ga- esi nedir? Belki de mürettebatı rmak veya bir yardım, kim- bilir?. Obüsler dritnodun sağına soluna dökülüyor.. İnğîliı Amiralını taşıyan gemi, ortada beyaz hattaki gemilerin ikincisidir. (H. M. S. Colling Wood) gemisi.. İşte meşhur — Jutland. harbi böyle başlıyor... Kız karde- şini dövmüş Şükrü, kardeşini ölümle de tehdit etmiş Burnavanın Uzundere köyünde bir hâdise olmuştur. Süleyman oğlu Şükrü adında bir şahıs, köy içinde Cemile ve hemşiresi Bayan Küçüğe tı üz ederek fena halde dövmüştür. Cemileye yirmi, hemşiresine on bir günlük rapor verilmiştir. âükıü. ayni zamanda bu iki ka- anı ölümle de tehdit ettiği için, kendisi hakkında iddia maka- mına bir istida ile müracaat edilmiştir. Evrak müddeiumumilikçe Sulh- ceza mahkemesine gönderildiğin- den muhakemesi yapılmak üzere yakın bir duruşma günü tayin edilmiştir. Basma entarili, bol çarşaflı, çizmeli ve pabuçlu yaşıtlarına göre sahiden bir kibar kadındı. Bunun için dayımın ölümünden sonra onu istiyenler olmuştu. Fakat Hatice hepsine de dudak bükmüş meçhul bir şehzadeyi bekliyormuş gibi kabul etme- mişti, Sonbaharda ondan ayrılacak- tım. Günler geçtikçe birbirimize daha derinden bağlı olduğumuzu hissediyordum. Yalnız hislerimi bir türlü ona belli edemiyor, garip bir korku içinde şaşkın yaşıyordum. Bir akşam bahçeden geç dön- dük. O gün, ne kadar eğlen miştik. Gölün kenarında Hatice ile her zamandan daha çok baş- başa' kalmıştık. O, beni daha çok hırpalamıştı. Gece erkenden uyküm geldi. Odama çıktım. Soyundum. Ya- tağa girdim. Her zaman olduğu gibi oturacak ve ellerimi dizle- Sahife © Glaskovda garib bir rmuhakeme! Bir buse 24 Sterlin cezaya sebebiyet verdi BZ Londradan bildiriliyor: Glaskov mahkemelerinden bi- risi mühim bir karar vermiş, ve bu karar hakkında gazcte- lerde birçok neşriyat yapılmıştır. Bu karar, “öpmek, hakkında verilen hüküm ve kararların en ağırıdır. Bu kararın niçin ve- rildiğini izah edelim: Glaskov civarında Parhadda bir Sen Jakop kilisesi vardır, bir Pazar günü bu kilisede âyin yapılırken, kalabalik arasında bir gürültü olmuş, kilisedekiler de ne olduğunu anlamak üzere gü- rültünün geldiği tarafa koşmuş- lardır. Gürültü, bir polisin genç bir kızı bileklerinden sımsıkı tutma- sından ve kızı karakola gölür: mek istemesinden doğmuştur. Kızın adı Juli Klarkdır; suçu- da, Pol Preys adlı bir delikan- lıyı herkesin içinde öpmesidir! İşte bugünün bu — hâdisesi üzerine güzel Juli Klark, Glas- kov mahkemesine kadar ve öp- tüğü delikanlı da beraberinde olmak üzere sevkedilmiştir. Mahkeme reisi genç kıza: — Kilisede herkesin içinde bu delikanlıyı öpmekten utan- madınız mı? Diye sormuştur. Maznun bu suâle cevab ver« memiştir, Hâkim: — Söyliyecek bir sözünüz yok mudur? Diye sormuştur. Bunun üze- rine genç kız: — Bay Pol Prayis ile o ka- dar dostuz ki, biribirimizi kar- deş addederiz. Çocukluğumuz: danberi — biribirimizi -tanımak- tayız. Cevabını vermiştir. Bundan sonra öpülen deli- kanlı — getirilmiştir. Delikanlı, Julinin şiddetli bir bakışı altın- da kaldığı halde: —Bu genç kızın cezalandırılma- sını isterim, bay hâkiml Beni — Lütfea ceviriniz — B zanaeeer KA UA LKL A S T N ZC ORC SAT T GA G VY DA — rimin üstüne koyarak dua oku- yacak halim yoktu. Okuyup dört tarafıma üflemedim. Ağır- laşan göz kapaklarımı zorlama- dan yattım ve uyudum. Güzel bir yaz günü, kendimi © fzamana kadar görmediğim yeşil bir kırda buldum. Ne vakit, niçin ve nasıl oraya geldiğimi hatırlamıyordum. Zaten bunları düşünmeğe mey- dan kalmadı. Etrafımdaki hayret verici güzelliklere dalmıştım. Sağımda, solumda ve önüm- de yükselen dağlar vardı, Filiz rengi Çamlar göklere yükseli- yordu. Yerler, baştanbaşa kuş tüyü kadar yumuşak çimenlerle, çiçeklerle — bezenmişti. Sayısız menekşeler, gelincikler, çeşit çe- şit kır çiçekleri, kara toprağa ipekli bir rop işlemiş gibiydi. Orada her türlü yemiş ağaç- ları görüyordum. Her - çeşitten (Sonu var)