HER AKŞAM BİR HİKÂYE Onun çeşid çeşid, gayet meraklı, gayet beyecanlı aşk hikâyeleri vardı, Vakit bul- dukça bunlardan birini anlatırdı. O günü gene çenesi açılmıştı. Bize iki sene evvel dan geçen bir vakayı anlatıyordu: — Şehrin merkezinden uzakça bir yerde Oturan herksin işine gidip gelirken, yolda, Vapurda, tramvayda, trende uzaktan ve Sâ- dece gözlerile ahbap olduğu insanlar var- dir. Onlarla bazen aylarca hattâ senelerce Ayni trende, ayni vapurda, ayni tramvayda Bide gele hiç konuşmadan ve yalnız baktş- mnizla Adeta samimi olursunuz. Her gün Hiğiniz tramvaya, trene, vapura girdiği” saman gözlerinizle onları ararımız. İŞ- etinden tir kaçı sıra ile bir iki gün gelmi- Yecek olsa kendi kendinize sorarsınız: sAcü- ta üzün boylu esmer kadın ne oldu?», «Yâ- daima çiçek taşıyan gözlüklü adam dört gündür meydanda görünmüyor.» «Her oturduğu yerde dersine çalışırken rı kitabının üzerine doğru dökülen genç kiz da gör KE ben de Lki sene evvel oturduğum eş e az uzakça sayfiyeden gidip gelirken tren- — böyle br takım göz aşinaları peydahla- Bühussa bunların içinde iki genç kadin Pek #iyade dikkatimi Üzerlerine çekiyorlar” Kumral Bunlar iki arkadaşlılar, Hiç bir gün, hât- hiç bir saat biribirlerinden ayrılmıyor- i. Âdeta onları ayrı görmek mümkün Çetildi. Biri güzeldi. İyi giyiniyordu. Sicak Kl İdi. Cana yakındı. Trendeki genç er- köklerden birçoğunun dikkatini, alikasını Üzerine çekiyordu. Öteki, yanından hiç ayır- son derece çir- ça kadar gözleri vardı. Bo- na rağmen kocaman ayakları öz» batıyordu. Bütün bı Piyormuş gibi gayet de fena gi Onuşması, sesi insannın tüylerini diken di-| M üyağa kaldıracak derecede oçir- kindi. lele bazen arsiz arsız bir gülüşü var“ inirden ürpertirdi. kadın kahıkahalarını mer- kırılan billür sesine benmetir- bu teşbiki yapan sanatkârlar Mapa Ekin kadının gülüşünü görmüş olsa- di kahkaha nefret ederlerdi. i arkadaştan güzelinin ismi Cavidan, “bih de Pakize idi, e yavaş Carldanla ahbap olmak için de mukavemet edilmez bir arzu duyu- Yordum, Lâkin Cavidana hiç bir yerde yal- BiZ r48 gelmek imkânı yoktu kl. Bir kere onları sinemada gördüm. Gene berdiler. Kendilerine "bir baloda rasla- « Ayni masada oturuyorlardı. Plâjda Şürlüm. Yanyana yüzüyorlardı. Halbuki Çavidanın bana karşı hiç Ihkayıd olmadı- kiza s9ediyordum. Hatti bazen beni Pa- aiy gösteriyor, gülümsiyerek birşeyler lüyorgu. a gari gök ümid verici ve vaidlerle do- . onlara bir dostun evinde Fas geldim. O sönd, #lertettim. O günden Sonra trende dalma anları görüyor, hemen Cavidanın yanına oturuyordum. Artık iyiden iyiye arkadaş olmuştuk, Bir Bün trenden çıkarken biraz İlerimizde yü- Tiyen Pakizenin arkasında kaldık, Ben bu İrsattan istifade ederek ondan bir rande- Vu istedi, > Ne olur, dedim, sinemaya gideriz. Bir Yerde çay içeriz. Akşamia beşte buluşa- Mini... Taksimde... — Peki.. dedi © günü heyecandan içim içime sığmıyor” bi, Akşam anat beşte Taksimde beklerken T de baktım. Cavidan Pakize ile beraber Eliyor. Fena halde neşem kaçnıştım. Hep | Taber sinemaya gittik. Hep beraber dir Pastaıda çay içtik va gene köye ayni tren- beraber döndük. Bundan sonra Cavidan'a birçok gezmeler TApiyorduk. Lâkin bunların hepsine Paki- geliyordu. Elime verseler bu eciş bi tan çirkin cüceyi bir kaşık suda boğacak- Çüridan benim ondan ne derece sinirler» l görüyor, muzip müzip gülüyordu. hayat israrlarıma dayanamadı. Bir gin hdevuma Pakizeyi almadan geldi. On ünürde yok> 1- | memnundum. O günü Cavidanla kırlara gi- ecektik, Pimi köprüden vapura bindik. Lâkin tuhaf gey.. Cavidanda bugün bir çirkinlik vardı. Meselâ boyu bugün bana Adeta kısal- mış gibi geliyordu. Şimdiye kadar nasıl farkında olmamıştım. Cavidan bayağı kısa boylu idi. Lâkin her zaman yanında taşı- dığı Pakize âdeta cüce olduğu için onun yanında servi boylu görünüyordu. Sonra yüzü de pek o kadar güzel değil- di. Lâkin bu yüz her zaman Pakizenin bir girkinlik şaheseri olan s#imasının yanında bana son derecede güzel görünmüştü. Bugün yanında Pakize yokken Cavidanın Adeta herşeyi bana sönük hattâ çirkin gö- rünüyordü. O zaman anladım ki, onun Pakizeyi ya- nımdan ayırmamasının gayet mühim bir hikmeti vardı. Pakizenin yanında Cavida- nm Xsa boyu âdeta usun gibi görünüyor, yözü olduğundan fazla güzelleşiyordu. “Bilir misiniz? Resimleri nasıl rötüş eder- ler... Bir resmin beyaz taraflarını büsbütün eydana çıkurmak, onlari daha beyaz gös- termek için etrafını karalarlar, siyah süret- Jer.. İşte Pakize de müthiş çirkinliği ile Ca- vidanı güzel gibi gösteriyordu. Cavidan da bunn bildiği için dalma onu yanında taşıyordu. O günkü gezintimizde Cavidanın parma- ğinın ucunu bile öpmemiştim. Dönerken bana sordu: — Bir daha buluşuşumuzda Pakiyeyi de getireyim mu? — Evet... dedim, getir,. Kızcağıza ayip | oluyor... Gelecek randevumuzda Pakize de bera- berdi. Cavidanın boyu uzamış ve yüzü da- ha güzelleşmişti. Hikmet Feridun Es Soldan sağa: 1 — Birdenbire vaki olan iki kaza. 21100. 3 — Kârlı 4 — Demiryolu malzemesinden - Tersi Mahulkasadır. 5 — Teceddüdün başlangıcı - Başına «Ve gelirse durak olur. & — 'Tersi attariye satılan yerdir. 1 — Eski eser — Tersi gayet İnce bezdir, 8 — Lütufkârlk yapımı 9 — Başına «G> gelirse kurumuş yaprak» tar - Suriyede bir şehir, P 10 — Tersi terzinin #anatadır, Yukardan aşağı: 1 — Tersi hükümdara uyma, 2 — Tersi ruhsat ita etsin. $ — Neticelendirmek 4 — Verimi iyi, 5 — Terasinin bir gözü - Başına Ls ge- Tirse bir nev! boyadır. 8 — Başına «O» gelirse duvar olur - Lez- setine bak. 7 —'Tersi muvafık bulmadır - Güz yaşı, 8 — Avuç işi - Tersi çatlamış demektir. 9 — Yüzün Iki tarafından sarkan saç» lar - Okumak yazmak bilmiyen. 10 — Avdetie değil. , Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — İstifneden, 2 — Sual, etmeli, 3 — Azsaklamam, 4 — Bindeoniki, 5 — Enir, Er, 6 — Tafelet, Ça, 7 —İkizâzamız, 8 — Tuzak içinde Tuzak Tetrika No. 158 Mecburiyetinde kalmıyacağım. © Evet... Yorulmayın... Bütün fi- irlerinizi hislerinizi öğrendim. e) böyle karşı karşıya gel- Memize, başbaşa kalmamıza ne lü- Rum hisettinii 2 — Bazı şeyleri tanzim etmemiz, bâ- W meseleleri halletmemiz lâzım. üzerinde, üsleyen bazı biblolar, mecmu- bronz Söyet sanatkârane yapılmış olabi, 7 hokka ve tehlikeli bir silâh me keskin bir kâğıd kesecek dalar; si al vet, bunlara ehemmiyet verme- bile etmedi; oğluna; #ünti Beyelendi . dedi. - Siz ne dü- iseniz düşününüz; ben hayatta Maraz #Maimüskârş dedikleri İnsan- n biri olarak yaşadım. Yani, ka- 5 (UN hiç bir suretle hatah göremie Nakleden : (V4 - NüJ Demek size fazla izahat vermek | yeceği şekilde bir mevcudiyet sür. düm. nuz? - dedi. - Size benziyen insanla. rn yaptıklarından m? Yoksa her ferdin kalbinde eri sar icap kanunlardan mı gin mn yanlı olan kanun- dan... Ben yalnız onun hükümlerini tanırım, — Demek ki? — Oğlum olup olmadığınızı tedkik edecek değilim. Sizi tanımak yahut reddelmek vicdanımla benim aram- da bir meseledir. Bununla beraber, annenizle benim aramda bazı müna- sebetler olduğunu inkâr ettiğim yok... Bu münasebetlerin bedelini de çö- merdee ödemiş değilim. — Ya? — Gerçi kendisinden birkaç para vermiştim. — Mikdarı bence malüm... Deh- şetli bir para... — Çok değil, hayır, hayır... Fakat kendi hayatımı da, sizinkin! de birkaç ayrılırken AKŞAM 9Y0 Türkiye Radyodifüzyon Postaları ÇARŞAMBA 15/5/940 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1235 Alans ve meteotoloji haberleri, 1250 Müzik: Muhtelif şarkılar (PL), 1330-14 Mü- xik: Küçük örkesten (Şef: Necip Aşkım), 1. Grleg: Norveç Nişan töreni, 2- Hans Malnzar: Serenad, 3- Werner Bochmann; Büyük vals, 4- Wilhelm Wacek: Marş, 6- Micheli: Puseler Serenadı. 18 Program ve ieket saat ayarı, 18,05 Müzik: Senfonik Müzik ve opera aryaları (PL), 1830 Müzik, Çalanlar: Ruşen Esm, Cevdet Kozan, İzzettin Ökte, Okuyan: Mü- zeyyen Senar 1- Bupki Ziya - Kürdi H. şarkı: (Bahçenizde bülbül olsam), 2- Lemi - Kürdili H şarkı: (Esirindir benim gön- Mim), 3- Arif bey - Kürdili H. şarkı: (Gü- gelim hiç aramaz mı),,4- Lemi - Muhayyer şarkı; (Gezdim yürüdüm), 5- Mubsyyer da- ği: (Ben babamın evini yıktım), 6 - Halk türküsü: (Meşeli Meşeli), 7 - Halk türkü- sü: (Süyledin güneşe), 19 Konuşma (Dış politika hâdiseleri), 19,20 Müzik: Fa- sil heyeti, 19,45 Memleket saat ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 20 Müzik, Çulan- lar: Kemal N. Seyhun, Cevdet Çağla, İz- yetkin Ökte, Fahri Kopuz, i— Okuyan: Az! ye Tözem, 1- Şükrü Şenozan - Mahur şar- kı: (Bu sevda ne tatlı yalan), 2- Rasl gar- kı: (Gönül kurtulmuyor), 3- Sadettin Kay- nak - Nihavent şarkı” (Gel göklere yükse- lelim), 4- Mu. Bapahattin - Nihavent şarkı: (Çok örledim sesini), 2— Okuyan: Mustas fa Çağlar, 1- Nazım - Şehnaz ağır semal; (Didem yüzüne nazır), 2- Şemesltin Ziya - Şehnaz şarkı: (Denizin dalgasını bekliyo- rum), 3- Şemsettin Ziya - Şehnaz şari GHem aldandım hem aldattım, - Halk türküsü! (San kurdele), 8 - Hicaz şarkı: (Sen bu yerden, gi- deli), 2035 Temsil: Orman sonu düğünü yazan: Mühendis Nephan Özçandarlı, 2135 Serbes saat, 2145 Müzik: Riyaseticümhur bandosu (Şef: İksan Künçer), i- Mosz- kowsky: Marş, 2- Kotlar: Monte Cristo (Yala), 3- Albert Ketelbey: Chal Romano (Üvertür), #- Vincent D'Indy: Fervaal ope- rasından fantezi, 5- H. Föyrier: Pousse - Pousse (Japon levhaları suitinden), 2220 Memleket sant ayarı, Ajans haberleri, rira- at, esham - tahvilât kambiyo - nukut bor- sası (flat) 2250 Müzik: Cezband İPI), 23,25- 2330 Yarınki progarm ve kapanış. Tahran radyosu Kısa dalga 31 metre üzerinden hergün | Türiye saatile 12,18 de türkçe neşriyat ya- pıyor. BU GECEKİ Nöbetçi eczaneler Beyoğlu mıntakasında: Merkezde (Galatasaray), (İstiklâl) (Kürkçüyan), (Baronakyan),” sımpağada Metoğlu), Eminönü mıntakasında: Mer- kezde (Beşir Kemal), Küçükpazarda (Bensason), Alemdarda (Ksad), Kum- Kapıda (Asadoryan), Fatih mıntaka- sında: Şehremininde (Hamdi), Şehza- debuşında (İsmall Hakkı), Karagüm- rükte (Suad), Fenerde (Vit, Ba“ matyada (Teofilos), Aksarayda (Etem Pertev), Kadıköy mıntakasında: (Bü- yük Eczane), (Yeldeğirmeni), Üskü- darda (Selimiye), Sarıyerde (Asaf), Beşiktaşta (Nail Halid), Büyükadada (Halk), Heybelindada (Tanay), seza- neleri. 'Tefrika No. 63 Imad, kendisini böyle bir şüpheden Kür- | tarmak için fasja ileri gidemedi. O gece | Moğol tüccarları uyurken, sabaha karşı va- linin cellâdları, bu zavallıların hepsini bi- rer birer katlettiler, (1) * Otrar valisinin bu hareketini şehirde hoş gören bir ferd yoktu. Fakat, valinin adam- İarından halk o kadar yılmıştı ki, her ya- pılan işi — musiptir, muvafıktır — diye si- kışlamağa alışmıştı. İmad, şehrin bu hazin manzarasını görün ce, Olrurda daha fazla kalamadı, Semer- kanda dönmeğe karar verdi. Otrarda boğazlaran Moğulların cesedleri Beyhun nehrine atılmıştı, Otrar valisi, Moğol tacirlerinin malları- nın Üstüne oturunca, sayısı yüzü aşan cari- yelerini ipekli kumaşlarla donatmış ve göz- delerinc top top kumaşlar hediye etmişsi Gayer han, bu sayede, Harsemin en zen; İ adam: olmuştu, Onun sarayındaki ipekli ku- mağlar, ne sultan Mehmedin, ne de Türkân hatunun sarayında bulunurdu. Otrar valisi o kadar hasis bir adamdı ki, bu yağmadan sonra Türkân hatuna ve yahud sultan Meh- mede hediye olarak bir top kumaş bile gön- dermemişti. İmad, bu veziyet karşısında Otrarda de- ha fazla kalamazdı. rar valisi — eğer İmad dönmeğe karar vermeseydi — onun da ayağını kaydırmak çarelerine baş vura- caktı, Bereket versin ki, İmad, tehlikeyi vaktinde görmüş ve bir sabah atma bine- rek, Gayer hana görünmeden yola çıkmış- t. «Otrar velisinin kellesini isterim!...» Bir gün, Cengiz hanın kiymetli sabitle- rinden Bagra isminde biri Semerkanda gel- di. Bağrayı, Cengiz han, sultan Mehmede elçi ulurak göndermişti. Bagra Türktü, ba- bası ve dedesi Melrkşah sülülesine hizmet etmişlerdi. Cengiz han, Bagraya: «— Sultan Mehmedin seni kiracağımı um- muyorum, dedi, hemen Semerkanda git ve kendisinden tarsiye iste. Yoksa dünya ka- pa boyanacak. Otrar valisinin kellesini ves ya kendisin! bana teslim etmezse, memleke- tnde çok kan dökülecektir.» Bagra Semerkanda gelir gelmez, saraya git. Cengiz han tarafından elçi olarak geldiğini söyledi ve Cengisin kısa yazılmış bir mektubunu sultan Mehmede verdi. Bu mektupta kısaca şunlar yazılıydı: «Benim memleketimin tacirlerine fena muamele edilmiyeceğine dalr bana söz ver» milştiniz. Sözünüzü tutmadın Sulniyet müslüman hükümdarları için dâha fenadır. Eker benim memleketimin tüccarları senin emrin olmıyarak öldürülmüş ise, Otrar va- linizi bana tesilm edin, cezasını vereyim. Yahud kellesini bana gönderin; bu işte syl- niyetiniz olmadığına Ihanayım. Yoksa pek çok kan dökülecektir.. O zaman, yaptıkla- rna pişman olacaksın!, Sultan Mehmed, Cengizin mektubunu okuyunca hiddetlendi: — Beni tehdid ediyor, benden en değer- M valilerimden birinin başim istiyor. Fa- kat, müsterih cisun, Ona bir baş gündertee- Dedi; Bagrayı kırk sekiz saat sarayında misafir ettikten sonra, Türkân hatunla gö- lArnavutköy, Ortaköy, nelnri her gece nöbetçidi Girelim, 8 — Igü rar, 0 — Naçizane. Yukarıdan aşağı: İ — İzbetiçin, 2 — Suzinak, Ga, 3 — Tamifigüç, 4 —İladreziri, 5 — Peke, Laraz, 6 — Allo, Ezena, 7 — Emanetalar, 8 — ei Mire, 9 — Elak. Çıma, 10 — Nimilez, Belki başka insanlar iyiliğin bu kâ&- darın bile yapmazlar... — Onlar, daha da müstektek bir vaziyete düşerlerdi... İşte bu kaderi — İhtimal... Fakat annenizi tanı- dığım zaman da parlak vaziyette de- | gildi... Güçbelâ hayatını kazanıyor- du. Büyük emelleri yoktu... Yani ben onun istikbalini baltalamış deği- Um... Hoş bunlar ehemmiyetsiz te- ferrüat ya... Benim yerimde buluna- cak pek çokları gibi hareket ettim! — Biliyorum, biliyorum... Tekrara hacet yok. — İhtlinal şunu bilmiyorsunuz: Zevcemle izdivacımdan bir müddet sonra validenizi düşündüm. Sizin dünyaya geldiğinizi kısaca bana he ber vermişti. Tahariyata giriştim. İzinizi aradım. Anneniz müessif bir şekilde ölmüş bulunuyordu. Halbuki intihar edeceğine dair hiç bir emare mevcud değildi ki önüne geçeyim. Sizin ne olduğunuzu da anlamak is- tedim. Bir takım mukadderat vardır ki bizleri sevk ve idare eder. Nerede bulunduğunuza, ne olduğunuza deir bana malümat veren biri zuhur et- medi: — Şayet izimi bulsaydırız beni ne —'Tahsil ve terbiyenizi temin eder, istikbalinizle meşgul olurdum. sene müddetle temin edebilecekti. | o — Bir piçin istikbali rüştü: — Cengiz bir elçi göndermiş. Benden hem tarsiye, hem de Gayer hanın başını İs- tiyor.. Sen ne dersin? Valide su'lan da Cengizden hınç almak için fırsat arıyordu. Oğluna cevap verdi: — Cengize iyl bir ders vermek sirasi gel- di, Otrar valisi, başı vurulacık adam de- ğildir. Ben onu bütün Moğolistana değiş- mem. Elçiyi defet, gitsin. Sultan Mehmed önnesinden cesaret gö- rünce: — Sizi namuskâr bir insan hâline getirirdim... Meslek sahibi ederdim. — Mersi, Âlicenapsiniz!! — Hulâsa efendim, şayet bu meşum Baha aramıza girmeseydi hayatla iyi şerâltle buluşmamız çok muhte. meldi, Bahsettiği ihtiyar kadının | elindeki evrak onun eline geçmeseydi, siz bunları okurdunuz. Bana gelirdi- İ niz. Ben de sizi gizlice karşılar, icap eden kolaylıkları, yardımları güste- | rirdim. — Fakat gene de evlâd olarak kâr bul etmezdiniz. — Adam canım... Lüzumlu bir şey mi sanki... — Öyleyse buluşmamız neye yârı- yacaktı... Meşhur hukukçu, elini alnında gez- dirdi. İri ter damlalarını sildi. Ayni zamanda kalbinde bir helecan hü- küm sürüyordu. Hayır, oğluna karşı bes- i lediği muhabbetten dolayı değil... Kar- | şisina birdenbire çıkan bu küçük düş- mandan sıkılmağa başlamıştı. Baha! Süha! Bunlar sakin hayatını altüst etmişlerdi. Delikanlı; si — Fazla uzatmıyalım! - dedi, - Kı- sa söyleyin. Ne derslerinize, ne de na- #ihatlerinize ve muavenelinize ihti- yacım var, Açık konuşun. Benden ne İstiyorsunuz TÜRKÂN HÂTUN Yazan; İSKENDER FAHREDDİN «Elçisinin kafasıni koparmak suretile Cengize yapılan hakaret oğlunuza çok pahalıya malolacaktır.» — Yarın, Cengize vereceğim cevabı göre- eeksin! Dedi, İlk önce, Bugra İle beraber gelmiş olan iki Moğol muhafırmın — tahkir alâ- meli olmak üzere — sakallarını traş ettir- di ve Moğollara — Başra bir müddel burada kalacak. Cengiz hana selim söyleyin... İstediği ada- mm başını koparttım... Kendisine gönde- rişorum. Dedi, Kıymetli halılara sarılmış ve iple bağlanmış olan bir sandığı Moğollara ver- iler. Moğollar, gerçekten, sandıkta Otrar va- lisinin kesik başı var sanıyorlardı, Oysa Xi Sultan Mehmed Bagranın başımı yurdurü- rak sandığa koydurmuştu. Ertesi gün Türkân hatun bunu alinca, bir hayli düşündü — Ben de Cengizden hınç almak istiyor« bu yaptığını doğru bulmadıin. yılam kendi üzerimize kiş» kurtmaktân başka bir faydası ol nun bu hareketini hoş gör- haber Türkün hatun, vezir Ki sordu: — Oğlum, Bagranın başmt vurdurmuş ve e göndermiş. Sen ne dersin bu İşe7.. amet günleri yaklaşıyor, derim, sul- m da #krini Cengiz bi — Bunu kulunuz kestirem pılar bu hakaret, oğlunuza da, m de çok pahalıya mal olaca — Ne 0? Cengirin ordularından sen de vaj korkuyorsun? — Yeryüzünde onun ordularından Kork mayan kimse vâr mı? Valide sultan şiddetle bağırdı: Ben varım... Cengiz, Harzem iline te- cavüz ederse, onun karşısına İlk önce ben çıkacağım. — Casuslar, onun, Harzem iline beş kol- dun akin yapacağını söylüyorlar, Cen, karşısına siz çıkabilirsiniz; fakat, diğer kol- lari kim karşılayacak? Onun akınlarını şimdiye kadar hiç kimse durduramadı, sul- tanım! Bu, tehilkeli bir oyundur. Oğlunuza bu işi yapmamasını tavsiye etmeliydiniz.. Zira, Cengizin. karşısında o mağlüp olur- 8m, sizin de saltanatınız yıkılır! Çocukları- nız ve torunlarımız Möğolların eline esir dü- şer. Cengizle hoş geçinmek, bizim İçin çok faydalı olurdu. Türkân hatun, vezirin sözlerine et vermedi: > Ser her zaman, bu gibi hâdiseler kar- şasında korkaklık göstersin! Haydi defol karşımdan... Diyerek, Nâsırı yanından kovdu. Vezir Nüsir herkesten önce tehlikeyi görmüştü. Fakat, ileri gidemiyor, sultana ve anasina söz geçiremiyordu. Üç gün sustu. Valide sul- tanın semtine uğramadı. ebeme (Arkası var) (1) «Cengiz han bu haberi alınca ağla- dı: — Ken, iki komşu milletin alsyveriş ya» pıp biribirini tanımasını istemiştim. Onlar benim adamlarımı katlettiler. Alacakları Hlarından birinin en yüksek te- pesine çıkarak, kuşağı boynuna atılmış, ba» şı açık olduğu halde yere kapandı ve Tan- rıya yalvardı; — Sultan Mehmetten ve onun zalim valilerinden İntikam almak hak. kımdır. Sen bu intikamda bana yardım et, Tanrım! Yurdumun en değerli tacirlerin- den dört yüz elli kişinin katlini deyunca içim yandı. Bu acıyı ölünceye kadar unut- mıyacağım, — Cengiz han, üç gün üç ge- ee, aç susuz, dağın tepesinde kaldı. Ve dağ“ 'dan inerken, Marzemlilerden öç almağa ka- rar verdi, — İçinde bulunduğunuz fena vazis yetten sizi kurtaracağım. — Kendim kurtulurum. Size ihti- yacım yok. Avukat: — Süha be; »dedi. » Bana kar- şı en ufak bir muhabbet ve hürmet eseri beslemediğinizi teessüfle görü yorum, — Çok şükür, anlayabildiniz. — Fakat size yaptığım fenalığı is- yi etmekten de beni menedemezsi- n — Geç kaldınız... İhtimel şu anda mahvolmuş bulunuyorum... Fakat beni kurtarabilecek siz değilsiniz. — Kim? — Bir kadın. — Kendisinden ne umuyorsunuz? — Size ne? — Kininizin derin olduğu görülü- yor. — Hem derin hem de tedavi edik mez bir kin!... Haydi söyleyin: tekli. finiz ne? — Hemen derin, hem de tedavi edi- hinizdeki takibatın önüne geçmek... Size de bir mikdar servet ayırmak. — Bu, pek büyük lütuf olmuya- cak ... Borcunumu tediye elmiş bulu. nacaksınız... İşte. — Çok merhametsizsiniz, (Arkası var)