vi Remi — Azizim! Hoşunuza gidecek bir ce- VAP vereceğim. Film kumpanyası, tekli- Üzerine «Meşhur yıldız» isimli se- maryonuzu kabul etti, Mevzuunuzdaki ramı pek beğendik. Bilhassa matmazej Mira Mirand'a sit baş rol pek mükem- mel, «İleri sürdüğünüz fiat pek yüksek ol- makla beraber onu da kabul ediyoruz. miktar avans alabilirsiniz. — Mersi direktör... — Fakat bir şart var: Bakalım Mira Mirand rolü kabul edecek mi? Zannede» tim ki eder. Zira rol tam ona göredir. Haydi derhal Concorde Palace'a gidip oni görünüz... Kâtibesi şimdi bana te- İefon eti: Sizi orada bekliyormuş. , Champs - Elysöes caddesinde muhar- tir Paul gönlü gayet rahat olarak yürü- Yordu. Zira Mira Mirand'ın böyle par- ak bir rolü katiyen reddetmiyeceğini bi- liyordu. Üstelik kadın epeyce yüksek pi da alacaktı, Kendi de 15000 derhal ele geçirecekti, Şimdi ise “binde ancak 300 frangı kalmıştı. «Meşhur yıldız? senaryosu onu sefa- İstten kurtaracaktı. Buna muvaffak ol duktan sonra diğer filimleri kolaylıkla kabul edilirdi. Bunu da biliyordu. Mi- Tand'ın bu eseri beğenmemesine imkân Yar mıydı? «Yok!» diye düşünüyordu. Bununla beraber, Paul, genç kadını adığı için azıcık endişe hissediyor- du, Son filminde bir japon rolü oyna- Yan bu artisti ancak fotoğraflarından tanımıştı. Aktris, öyle mahirdi ki her temsilde başka bir şekle giriyor, ancak *esinden tanmabiliyordu. Paul, bu düşüncelerle Concorde P İsce'a geldi. Mira'nın hususi salonuna tirerken öyle bir heyecan hissetti ki ir kaç saniye tek söz söylemedi. Nihayet titrek ve değişmiş bir sesle: — Louisel,. Sen misin)... Aman Yabbi Mira Mirand sen müsin?... - diye ykardı, .— Oturun eMonsicurs Paul... Sözle- tinizdeki heyecanlı tonu ve şaşkm hali- hizi bir türlü anlayamıyorum... Biz bu- rada tesadüfen bir iş görüşmek üzere luşmuş bulunuyoruz... Lütfen senar- Yonuzu okuyun... — Okumak mı?.. Nasıl olur?... Ka- bil mi2... Seni burada birdenbire kar- umda sördüm... - — Bana böyle lâübali bir şekilde hi- etmeyiniz. — Başka türlü nasıl konuşabilirim?... Sai Evvelâ, «Siz» deyiniz... Okuyun... Yet senaryonuz güzelse beyaz perde- de seyredersiniz; şayet fenasa... — Senaryonun ne ehemmiyeti var?... Ben size tekrar kavuşmakla bahtiyarım, Genç kadın istihfafla gülümsedi. Uzun boylu, lepiska saçlı, zarif pro- filli, iri gri gözlü olan bu şık kadın, ken- dine doğru yürümek istiyen Paul'u bir *l işaretile durdurdu. — İkimizin hayatı birlikte cereyan edecekti... Tam öyle bir sırada beni ter- ip gittiniz. Büyük bir muharrir ol- Mağı kuruyordunuz... Ben de sizin ik za inanıyordum... Bütün kalbimle tecrübemle ve bilhassa şefkatle teşvik çalışıyordum, Bir tiyatro salonunun ranlık bir köşesinde muvaffak olmuş Piyesinizi alkışlamak benim için bah- “yarlıkların en büyüğü olacaktı, Ah bu İş ne garip bir şekil aldı. Küçük sahne- lerde ufak tefek bazı muvaffakiyetler el- ettikten sonra, günün birinde sakin bir tavırla: «Ben ancak serbes kaldığım takdirde muvaffak olacağımı anlıyorum... Aynl- Malıyız.., Siz de benim gibi... Hissediyo- tum ki yalnız kalırsanız. yükseleceksi- Biz... Biribirimize mani olmuyalım.., Al e uwmarladık, Kamkat çay | tim... is wet, eveti> diye İçimi ç ine Biz... valfak olmuş değilsiniz.. Ol du... Zira siz de bazı mevzular bulmak kabiliyeti var; fakat bunları işliyemiyor. kıymetlerini tebarüz ettiremiyorsunuz.. Fark etmedinizdi ki, o zaman li İınız ufak tefek şartları bile bana med« yundunuz. Zira, eserlerinizi okuyordu- Duz. Ötesini berisini | değiştirtiyordum. Ancak bu surelte güzel oluyordular. «Hâlâ sesiniz kulaklarımda çınlıyor «— Muvaffak olacağım... Şöhretin şahikasına çıkacağım... Güldü. «— Bugün benim tırmaçıdığım şöhret şahikas pek çokları için kıskanılacak bir mevkidir sanırım... Erkek başını eğdi. Gözleri yaşarmış- tı. Senaryo, halınm üzerine düştü. — Sonradan bu işlere çok pişman ol- dum, Lowisel... pi Li in il dördündeydim. Yaşım a pi 22 inkişaf etmiştim... Öteki beriki sözde nasihatlar heri ii Dö şaşırttı Ayrılmam ir! sonra man olmuştum... Ne kadar bedbahttım; tasavvur edemezsiniz. Bu ani ayrılış sizi ne kadar sevdiğimi bana anlatmış- t. Birdenbire adresinizi değiştirdiğiniz — Yalnız adresimi değil, yaşayış ek» Iimi de değiştirdim. Ve bunda ne isabet — Böylece siz Mira Mirand oldunuz... Meşhur akirissihiz.., Halbuki ben... Şu — Vaktim pek dar, efendim. senaryoyu görüşsek... Erkek, kâğıtları aheste bir hareketle eline aldı. İlk kısımdan itibaren okuma ğa başladı. Sesi titriyordu. Bu eserde çok aşk fasılları vardı. Bitirdiği zaman, ka- dıma mahcup gözlerini çevirdi. Paraya son derece ihtiyacı olmakla beraber ar- ik para düşünmüyordu. Şu film yapılır- ken o kadar sevdiği bu kadım sık sık görebileceğini düşünüyordu. Kadınsa, soğuk bir şekilde; — Monsieur! - dedi. - Bu eseri kabul etmiyorum... Umumiyetle O buluşumuz, epevce orijinal, evet... Fakat iyi işleme- mişsiniz... Şayet başka bir mrtiste ka- bul etürebilirmeniz şu değişiklikleri yap- maruzı tavsiye ederim... Birkaç kısa cümleyle tavsiyelerde bu- lundu. İstihfafla konuşuyordu. Tavsiye- leri pek makuldu. Şahsiyetler pek canlı hale geliyordu. Erkek hayretle . dinliyordu. Kadına hak veriyordu. Nihayet Louise o ayağa “e ok müteessifim efendim! - dedi. Veda bile etmeden çıktı, kapıyı kapadı. Bu kadını birkaç sene evvel terkeder- ken meğer yalnız sevdiği bir insanı de- ğil, istikbalini de tepmiş... Şu filmi ar- tik başka bir müesseseye de teklif et- miyecekti. Zira Lowise'in tavsiyelerini makul buluyor, onları tatbik etmekse kibrine dokunuyordu. Gidecekti... Nereye olursa olsun gide- cekti... Uzaklara, Bir saat evvel me ümidleri vardı! Ta- ih ona gülümsüyordu. Şimdi ise her şey mahvolmuştu. Asansörün düğmesine basmak için par- mağını götürürken arkası sıra bir ayak sesi duydu. Dönüp baktı; O... — Paul!.., Durl... - diyordu. Biribirlerini, raazinin heyecanile ku- cakladılar. -— Ben Mira Mirand değilim... Uy- durdum... Ben onun kâtibesiyim... Onun yerine senaryoları alır, işleri tertiplerim... Okuduğun eser cidden güzel... Üzerinde iki saat işlersem daha iyi AKŞAM İzmirin ticareti 3 ay içinde ne kadar mahsul ihraç edildi? İzmir (Akşam) — İzmir mıntaka ticaret müdürlüğü, son Üç ay zarfında İzmir İma. mından dış memleketlere yapılan mahsul (hracalı hakkında big Papor hazırlamıştır. Bu rapora göre ikine! kânun ayından mar$ 1940 sonuna kadar lmanımızdan 19468 to üzüm, 3720 ton incir, 3270 ton hurda incir, 7041 ton palamut, 1204 ton palamut hfli- sam, 4185 ton tütün, 7917 ton zahire, 5611 ton kuru sebze, 6680 ton mayan kökü, 3101 tan hububat, 8378 ton zeytinyağı, 200 ten muhtelif maden, 61 ton pamuk olmak Öze- re 68,978 ton muhtelif mahsul ihraş edi- miştir. Geçen sena ayni aylarda yapılan İhracata göre bu #ene ikinci kânun, şubat ve mart aylarında vasati olatak yüzde 25 nisbetinde bi# artma vardır. İngiltere mevsim iptidasından şimdiye kadar İzmir piyasaından 40,000 ton kuru üzüm satın almıştır. Şimdi de daha 10,000 ton üzüm satın almak için müzakerelere başlamışlardır. İzmir piyasasında 8-9 bin ton kadar üzüm stoku vardır. Kırıkpınar panayırı 10 mayısta büyük yağlı güreş müsabakaları başlıyor Mayısm 10 unda açılacak olan Kırıkpınar panayırı münasebetile Edirnede Sarayiçi mesiresinde yağlı güreşin taammüm fe terakkisi maksadile büyük yağlı güreşler tertib edilmiştir. Güreşler Trakya umum müfettişi general Kâzım Dirik'in himaye- sinde, Edirne valisi B. Ferid Nomerin rels- Uiğinde yapılacaktır. Güreşierde başa 200, böyük ortaya 150, küçük ortaya 120, desteye "5 lira mükâfat konmuştur. Panayır mayısın 10, 11, 12 cuma, cumar- tesi ve pazar günleri olmak üzere üş gün devam edecektir. Trakyalı gençler tarafın- dan muhtelif spor müsabakalari yapılacak, derece alanlara muhtelif hediyeler verile cektir. Yağlı güreşlerin muntazam surette deras için tertibat alınmıştır. Üç ssırdan- beri devam etmekte olan Kirkpınar güreş- Jerine bu sene de Türkiyenin en namdar pehlivanlarının iştiraki temin edilmiştir. Geçen sene Beden terbiyesi genel direk- törlüğü tarafından Kurtdereli Mehmed peh- Mivana izafeten yaptızılan altın kemeri Te- kirdağlı Hüseyin pehlivan kazanmıştı. On sene zarfında üç defa Kırıkpınarda başpeh- ivanlığı kazanan pehlivana bu kemerin ve- rilmesi meşrut olduğundan güreşlerin me- raklı olacağı şüphesizdir. Bu sene Türkiye serbes güreş birineliik- Teri de Edirnede yapılacaktır. Adanada sebze ve hâli Adana (Akşam) — Vakıflar idaresi- minAdanada yaptırmakta olduğu sebze ve kasaplar hali inşaatı tamamlanmak üzeredir. Bu suretle Adana iki güzel ir şekil alır... Mira bunu kabul edecektir... Zira tav- siyelerimden dışarı çıkmaz... Seni fevka- İâde takdir ediyorum, P. Cidden Yaratıcı bir kabiliyetin ». Benimse #stidadım rötuşçulukta... Seni biran bile sevmekten geri durmuyorum... Berlin- den Parise dönüşümde ben de seni çok aradım... İzini bulamadım. Bulsaydım da mektup yazacak mıydım bilmiyorum? Zira izzeti nefsim buna mani olacaktı, Ah, senin senaryonu şirketin kabul etti- ğini öğrenince sevincimi tasavvur ede- mezsin. Şimdi hâlâ beni seviyorsan ha- yatımıza tekrar Obaşlıyabiliriz? (İstiyor musun, Paul?... İstiyor musun? — Nasıl istemem? beni affediyorsun Tuzak içinde Tuzak Tetrika No, 140 Nakleden : (Vâ « Nü) — Ah. Bahte profesör, elini uzatarak ge- ile güveyi gösterdi. — Bakın şunlara... İki kardeş ev- Meniyorlar... Ağabey, hemşireyi ali- Yor... Mahdum beyefendi muhterem darbeyi vuruyor, Adliyeci, sapsarı kesilerek: — Yalan söylüyorsunuz... lan... . dedi — Niçni yalan olsun?... Söyledik- İerimin bir tek kelimesinde yanlış be yok... Oh, hele çok şükürt... Bü- tün hayatımda buz kitlesi gibi 80- tuk gördüğüm #atı âliniz verdiğim ni Mavadislerle azıcık canlanıyorsu- Meşhur avukat sapsarıydı. Olduğu Yerde sallanıyordu. — Sözümü bitirdim... Yar — Şimdi? > Süha bey, pederi olduğunuzu bilmiyor... Fakat o da bunu öğren- yo, - gecikmiyecektir. Dostlarınız- Bı birinde icap eden vesikalar var. İŞİ aranızda görüşür, halledersi- NİZ. Yalan söylediğimi fddia ediyor- İnsom Wwe seyleri nwdura- | bilir mi? İşte söyliyeceklerim bu ka- dar, beyefendi... Size başka esrar dâ bildirebilirdim... Ancak zamanınız kıymetli... Serbes bir zamanınızda adliyeci meslektaşlarımız icap eden diğer haberleri zatı âlinize söylerler, Adliyeci, renkten renge giriyordu. Sırtını bir sütuna dayadı. Yüzünde dehşet ifadesi okunuyordu. Baha, alaycı alaycı: — Dikkat ediniz... Soğukkanlılığı- nız muhafaza ediniz, beyefendi... Sizi bu hâlinizde gören olur... Oğ- Tunuzu da korumanız lâzımgeliyor... Muavenetinize ihtiyacı olacaktır... Ellerini uğuşturarak: — Artık bundan sonra beni göre- miyeceksiniz... Muhitinizden çekili- yorum... Fakat umarım ki asla ak- ınızdan çıkmıyacağım... O Üçpınarir Bir revcrans yâpti: — Allaha ısmarladık, beyefendi... Avukat, elini alnında gezdirdi, Bü- tün yüzünü pıtırak gibi ter kapla mışlı. Ne yaptığını bilemeden, karısı- nm yanına yaklaştı. Bayan Kolonbey, ona. mutad tebessümile; “3 — Yanınızdaki kimdi?... Amma da üzün konuştunuz! Kudret, etrafına ürkek ürkek baktı. Baha, ortada yoktu. Nereden çıkmıştı? Nasıl kaybol- muştu? Kadın, kocasının tltrediğini hisse- diyordu: — Ne oluyorsunuz? Erkek gözlerini kapamıştı. Yakla- şan dehşetli anın tesirindeydi. Refah, saadet içinde geçen bütün hayatınca böyle müthiş bir vaziyette kalmamış- ta. Yer, ayaklarının altından kaçı yor gibiydi. Maide: — Söyleseniz e, kuzum... Nedir?... Sizde bir değişiklik oldu. Erkek ne cevap vereceğini bilemi- yordu. — Sonra anlatırım... Siz de öğre- Nasıl izah edebilirdi?... Üzerine çö- ken müthiş felâketi nasıl itiraf ede- bilirdi?... Manmafih, bu zahmete kendisinin katlanması lâzımgelmi. yordu. Artık oteldeki çay ziyafeti mmişti. ş Çıkıyorlardı. Parlak, ışıklı bir gündü... 'Tam bu sırada, kaptan Bürhan gö- ründü. Yanında karısı Hidayet, tarafı kaplıyan elli ğlgiei bit- Tefrika No, 48 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İmad at üzerinde kollari bağli olarak Karaderya nehri civarında yüksek bir tepenin üstündeki kaleye götürüldü Vezir Nâsır, entrika çevirmekte ve adam | aldatmakta pek mahirdi, Sultan Mehmedi nihayet İmad aleyhine teşvik ve tahrik edebilmişti, Sultan Mehmed - İşo'yu bahçede onun- la konuşurken görmese bile - İmad'ı ceza- landırmakta gecikmiyecekti. Zirâ, has bahçeye İmad gibi yakışıklı bir zabitin girmesi hem yasaktı, hem de, bunun mâ- nası, şüphe yok ki, haremdeki kadınlardan birini kandırmaktan bir şey değildi Vezirin tallhi vardı. , İmad'i uzaktan görür görmez neşe ve heyecan içinde ko- şarak, havuz başına geliyordu. NAsır kenara çekildi. Ve hükümdara yan gözle baktı: — Kulunuz her şeyi yaparım amma, ve- Hnimetimi hiç bir zaman aldatmam ve ai- dai tmadım. Mehmad, Nâsırin ağzını tuttu: — Sus.. bakalım ne yapacaklar?! — İki sevgili birleşince ne yaparsa, onu yapacaklar maaş Daha ötesi beklenir mi artık?.. Sultan Mehmed biddetinden titriyordu. Taşkend'den hediye olarak gelen bir deve yükü kumaşı İşo'ya o sabah yeni vermşi ve kendisini birçok hediyelerle taltif etmişti, Mehmed bir anda, İşo'nun o sabah ken- disina söylediği sözleri hatırladı. — İgo bana: «Bundan sonra yalnız sizin için yaşıyacağım, sultanım! Öl dediğiniz yerde ölmeğe hazırım. Hayatımı sizin uğ- Yunuzda feda etmekten çekinmem's; de- mişti. Demek ki hepsi yalanmış. — Şimdi ayni sözleri İmad'a tekrarladı- ından şüphe etmeyiniz sultanım! Ka- dinlar, tıpkı sincaba benzerler... — Kadınla sincabın ne münasebeti var? Haydi, gevezelik etme. — 8ineap, okşandıkça kuyruğunu ka- bartır, sultanım! Okşayan kim olursa ol- sun, O buna ehemmiyet vermez. Kadın da öyle. Sevllirken iyidir, güzeldir, fedakâr- dır, munistir. Ayrılınca, yılanlaşır. Sultan Mehmed, Nâsırın yakasından tup yere çarpta: — Kadın yılanlaşıyorsa, onu yılan yas senin gibi kötü ruhlu mahlüklardır. bana ihanet ediyorsa, onu baştan Çı- karmak istiye İmad'dır. Evvelâ onun ba- gını ezmeliyim. Sultan Mehmed Bağdad'lı güzdesini © kadar çok seviyordu ki.. Üzerine toz bile kondurmak istemiyordu. Maamafih gul- tan Mehmed gönül ve kadın işlerinde pek de tecrübesiz bir adam değildi. Onun İne- nışına göre, kadını fcnalığa sürükliyen dalma erkekti. Kadın iyi erkeğe düşerse, mesud ve bahtiyar, kötüsüne düşerse sefil ve perişan olurdu. Bultan Mehmed, bu sahneyi daha fazla seyredemezdi, Muhafızlarına emir verdi ve bahçede başbaşa konuşan sevgilileri derhal yakala- tap ayrı ayrı zindanlara attırdı. Hükümdar gözdesini İmadla başbaşa gördükten sonra... Sultan Mehmed bazan insafsızca dene- cek kadar ağır cezalar verirdi. Onun şid- detinden herkes korkardı, Hükümdar, göz- desile İmad'ın . has bahçede başbaşa ko- nuştuklarını güzile gördükten sonra, onla» rı kendisine kim affettirebilirdi? Gerçi Imad'ın birdenbire zindana âtıl- dığını duyan valide sultan, bu işi oğluna sormamış değildi. Hattâ: — Böyle kahraman bir zabiti neden gü- cendirdin? Demekten bile kendini alamamıştı. Fa- kat, snitan Mehmed, anasına şu cevabi vermişti: — Kapımda esir uşaklar kadar değeri yokmuş. Zira © uşaklarım hiç bir zsman bana ald. bir şeye ellerini uzatmazlar, Hal- buki o, en sevdiğim bir gözdeme kem eli- meraklı seyirciler arasında yürüyor- lardı. Belkıs, kocasının kolunda gayet mesuğ görünüyordu. Bütün hayatın- ca bu yakışıklı erkeğe, bu centilmen insana işte böyle dayanacaktı. Birdenbire kolundaki erkeğin til rediğini hissetti. Tıpkı annesinin Kudret Kolonbeyi titrer hissettiği gibi. Bir uşak, damada yaklaşmıştı. Ona bir kâğıt uzatmıştı. Küğıdın üzerinde iki satır yazılıydı. Şu satırlar; «Benin tavsiyelerimi Otutanadın. Be verildin. Bir kadın sana ihanet ediyor. Dikkat!» — - Yırttı, Parmaklarının arasında kâ- ğit parçalarını ezdi. El yazısı, Bahanındı. Bu İş, ancak iki saniye sürdü: Erkek bir an durdu. Gözleri, kâla- balığın arasında bir noktaya sapla- rip kaldı. Gelin hanım da, kocasının hareket» lerini takip ederek, Sühanın baktığı Düğtün alayı birdenbire durdu. Komiser, ileri doğru bir adım altı. EH nl, hem de gözünü atlı, cezasını elbette çekecektir. Türkân hatun, oğlunun hiddetinin geç- mesini bekliyordu. Maamafih, #ultan Meh- med, İmad'ı affedeceğe benzemiyordu, Sultan Mehmed yaten her hângi bir suç- luyu çarçabuk affetmek fikrinde değildi. Mezheb ihtilâfları yüzünden dalma bir- birlerile Göğüşen ve çekişen ülema sınıfı- na karşıda ayni şiddeti göstermeğe baş- lıyan sultan Mehmed, bu hadisenin üçün- şunları sormuştu: — Seni İmâd me'için çağırtmışlı? Eski- Genberi birbirinizi seviyor ve her zaman böyle gizli gizli buluşuyor muydunuz? — Hayır, sultanim! Biz birbirimizi sev- miyoruz. Gizli gizli buluştuğumuz da yok- tur. İmnd'a ben bahçede rasladım. Beni çağırdı: «Rahat musın? dedi, sultan efen- .dimize sadakatle hizmet et!» bundan baş- ka bir şey söylemedi. — Sen ne cevap verdin? — Ben, İyilik gördüğüm kapıya köpek gibi sadık kalırım. Ölünceye kadar sultan efendimizin kapısında sadakatle çalışaca- Bim, dedim. Bultan Mehmed bahçede İşo'yu çok âşı- kane bir tavırla karşılandığını gözlerile gör- memiş olsaydı, bu sözlere inanarak belki İmadı da hüsnüniyetine bağışlayarak affedecekti. Fakat, gözleri onu sldatmıyer- du. Mubakkaktı ki, vezir Nâsr bu mesele- de tam .bir hakikate temas etmişti. İmad, İşo'yu seviyordu. Mehmed buna inanmıştı İşo'yu zindandan çekip aldıktan sonra, İmad hakkında şu kararı verdi: «Karaderya nebri elvarında yüksek bir tepe vardır. Ben Semerkandi zaptetmeden, bu tepede bir gece konaklamıştım. Tepe- nin üstünde küçük kaleye benzer bir kule- nin içinde gözcü muhafızlarıma İmad'ı tes- im edeceksiniz. İmad bu kulenin pence- resiz, ışık görmiyen bir odasında ölünceye kadar mahpus kalacaktır.» Hükümdarın bü kararım sarayda hiç kimse önliyemedi. Ve İmad kolları bağlı olarak bir atan üstüne atılarak (Karader- ya) nehri civarındaki yüksek tepeye gö- türüldü. İmad'a - kuleye varıncaya kadar - üe- reye götürüldüğü söylenmemişti, İmad yolda giderken sordu; — Beni Karaderya nehrine mi atacak- sınız? Sürücüler cevap'vermiyorlardı. İmad merakından at Üstünde ne yapa- dağını, ne söyliyeceğini bilmiyordu. Nâsır, savallı delikanlının başını yakmıştı. Fa- kat o hâlâ bu işin içinde Nâsrın parmağı bulunduğundan haberdar değildi. — Beni ya vezir Nâsır, yahut Türkân hâtun neden bü felâketten kurtaramadılar, Diye söyleniyordu. Nâsır, Imad'dan öcüs mü almiş, onu mücbbed kale sürgünü yap- tırdıktan sonra geniş bir nefes almıştı, Nâsır hiç kimsenin minneti altında yaşa- mak istemezdi. Kendisinden rüşvet aldığı kimasiere bile .- iyilik ve yardım bekledik- leri halde - fenalık yapardı. Garip oldu- ğu kadar da kötü ruhlu bir adamdı ©. İmad'ı sarayda ondan başka sevmiyen yoktu. Imad gerçi çapkın bir gençti amma hiç bir saman efendisinin gözdelerine güz di- keçek kadar duygusuz ve saygısız bir İn- san değildi. O, Işo'yu Bağdad'dan döner. ken sevmişti. Bu sevgisini yakın vakte kadar İşo'dan başka kimse bilmezdi. İmad, valide sultanın mühim bir hizmetini gör- müş, kendisini memnun ederek, İşo'yu ken Gisinden istemiş.. Türkân sultan da vadete mmişti İşte, İmad, Türkân hatuna güvenerek İşo'ya kavuşacağını umuyordu. Sultan Mehmedin annesinin yardımını ve tavas» sutunu reddedeceği kimsenin aklından geç« mezdi, İmad (Karaderya) yebri kenarn- dan geçerken, (Arkası var) Doğrusu aranırsa, Server bey, geng kızın kendisine verdiği izahâtı, hare- kete geçmek için kâfi bir sebep say- mamışlı. Dimağında iki müthiş kud. vet çarpışıyordu: Mesleğinde muvaf- fakıyet arzusu ve bir hata yapmak korkusu... Viynanalı kuyumcunun ölümile ef- kâr bu kadar mesgulken,'katili bu şe rait altında yakalamak, aman yarab- bi, ne mazhariyetti!... Bütün matbu- at ondan bahstdecekti... Komiser, günün kahramanı olacaktı... Mesle- ğinde çok terakki edecekti, Fakat diğer tarafları, büyük bir re- zalete sebebiyet vereceği için Kolon- beyler ailesinin ve zengin dostlarının kinini celbedecekti. Tehlikeli bir işti bu! Onun için komiser, orta bir şekil aradı, Bununla beraber, cesaretini top- Uuyarak, damada: — Siz, Sühi Elstanbuli misiniz? Bahanın şâkirdi. soğukkanlılıkla, üstadına lâyık olduğunu isbat etti, Bir kaşını kaldırıp öbürünü -indi. Terek, gururla: — Evet efendim... nuz? Birdenbire, gelinle damadın ve ko- mişerin etrafında, meraklılardan mü. rekkep bir halka husule geldi. (Arkası yar) Ne istiyorsu-