ei - 20 Mart 3940 — ——— AKŞAMDAN AKŞAMA —— ——— Bir kötü ahçı dükkânında tefelsüf İstanbul şehrinin bir kıyıcığında, kötü bir ahçı dükkânında oturuyor- duk. Üç kişi idik. Bir ben, bir arkadaşım, bir de oğ- Mu... Mühim bir işimiz çıktığı İçin, yemek yemek üzere Galata, Beyoğlu, yahud Sirkeci gibi merkezlerden biri- ne dönememiştik. Karmımızi oracıkta mağı düşündük. Yoğurt? Üstünü toz bürümüş, yeşilimsi suları dışarı paslı tenekeye yayılmış... Zeytin? Zeytuni bir küfle sarılmış, Tüzucetli mıçınık Şeyler... Peynir derseniz, peynirden başka herşey... Haza sünger taşi. Bakkalın mallarını kapısının önün- de ulu orta tenkid ettiğimiz surda, komşusu ahçı: — Buyursanız a, beyler... Madem karnımızı odoyuracaksınız, niçin te nezzül etmiyorsunuz?... Biz de burada dükkân açtık, geçineceğiz! - dedi. Arkadaşım, adamı süzdü: — Müslüman halli... Temiz bir ah- Çıya benziyor... Gel bakalım kaderi- Hakikaten, sakalı muntazam ke- silmişti. Başında beyaz takkesi vardı. Yenleri dirseklerine kadar sıvanmış- tı. Tırnaklarında bir siyahlık filân görülmüyordu. Büyük bir hüsnü niyetle köfteleri cızırdattı; fasulye piyazına bol ii tinyağile sirke koydu; önümüze birer tabak da helva getirdi. Ft keçi eti, Ekşili, Fasulyeler hı- tır hatır, haydi neyse; sirke de kezzab lezzetinde, onu da bir yana bırak; fakat zeytin yağı acem... Maazallah. Damak, küçük dil, midenin borusu yanıyor... Helyayı Sorarşanız onun da yağı kokulu, berbad... Kuyruk yağı karışığı... Baba oğul el attılar... Oğul, benim gibi devam edecekti. Fakat habası: — Bırak, yeme! Miden bozulur! - diye usulla mani oldu. Bir ben yedim, (Zira, havassı ham- semin içinde belki de en kuvvetlisi zaikam olduğu halde, deveran ve za- man bana neler yedirmiştir. Jimnas- tiğim vardır.) Arkadaşım şaşıyordu: — Nasıl tahammül edebiliyorsun? — Ah, kardeşim! - dedim. - Çocu- ğunu çok fena yetiştiriyorsun... Hani ecnebi memleketlerde tahsil edip te bu! diyarın içtimai şeraitine asla temes- sül edemiyen münevyerler olur a, mi- desini de halis mevadla — âlâ tere yağlarile, kıwrok etlerile eksira ekstra makarnalarla — alıştırıp baş- ka bir gıdayı hazmedemiyen bedbaht- lar, şeraitimiz ortasında ayniyle öyle yabancı kalır... İşitmiyor o musun? Şimalli insanlar İstanbulda tifoya ya. kalanınca hemen yuvarlanıyor; biz se mikropla aşılı olduğumuz için ya- Şiyoruz... İşte, bizlerin bir taraftan yapıcağımız iş memleketimizdeki gı- da şeraitini temin etmekle beraber, öte yandan da kendimizi — bilhassa Şocuklarımızı — memlekette yetişen ve yapılan herşeyi hazmedebilir bir tarzda terbiye etmektir... Tahtakurulu kar- | yolada uyuyamamak mı?... Ne demek- miş! (İşte ben bunu beceremiyorum; ve nice şebi yeldada müneceimle mu- Yakkite ve hattâ mübtelâyı gama gecelerin kaç saat olduğunu öğret- cek raddeye geldim.) Keçi eti, bozuk Yağ, çürük zeytin yememek mi. Ne demekmiş!... Bir gün kendini dün- * — Ankara çocuk tiyatrosu işleri ŞEHİR HABERLERİ Alemdağındaki orman yangını Ateş dün öğleye doğru söndürülebildi Evvelki akşam geç vakit Âlemdağın- da başlayan yangın tafsilâtını dün kıs- men vermiştik. Yangın ancak dün öğle- ye doğru söndürülebilmiştir. Üsküdar kaymakamlığı ile jandarma kumandanlığının o yaptıkları tahkikata göre, ateş, Âlemdağı civarında Kozpi- nar namı verilen fundalık mevkiinde çıkmış ve rüzgürm tesirile kısa bir 7a- manda büyümüştür, Ateşi gören civar köylü, evvelâ kendi vasıtalarile söndürmeğe * kalkışmışlara da muvaffak olamayacaklarını anlayın- ca jandarmayı o haberdar (etmişlerdir. Jandarma da Üsküdar ilfaiyesine malü- mat vermiş, bir inüddet sonra gelen it- İsiye grupu bir hayli genişlemiş bulunan Belediye kooperatifi Umumi heyet toplantısı 12 nisana kaldı Belediye kooperatifinin hasap ve muame- İeleri etrafında son zamanlarda bazı dedi- kodular olmuş, gazetelerde bazı neğriyat yapılmıştı. Geçen sene toplanan kongre üç kişilik bir mürakabe heyeti intihap etmiş- ti. Mürakabe heyetinin bir senedenberi yap- tığı tedkikler neticesinde hazırladığı 120 sahifelik rapor, kooperatif heyetiumumiye- sine verilmek üzere bastırılmıştır. Kongre heyeti umumiyesinin dün top- Ialması mukarrer İken, ekseriyet olmadı- Bından, içtima 12 nisana falik edilmiştir. Maamafih idare heyetinin hazırladığı Ta- par, içtiman gelenlere dağıtılmıştır. Gele- cek toplantıda gerek esk! idare heyetinin muamelâtını gösteren mürakipler heyeti- nin, gerek idare heyetinin raporu müzake- re edilecektir. İdare heyeti, raporunda «eski yıllardan devreli hes mize mevcudat olarak bir sürü bor nlar bile karşılamıyacak ancak kismen kabili tahsil bir alacak yığı- nından başka bir gey devredilmemiştir. cümlesile kooperatifin vaziyetini hikâye etmektedir. Rapora göre 939 senesinde köoperatif or- taklarına açılan kredi miktarı 61413 İira tutmaktadır ki bu krediden 1112 Kişi âsti- fade etmiştir. Gene rapora göre idare heyeti geçen se- nelerden devredilmiş 12713 lirayı ödemeğe çalıştığını kaydederek 49058 İranın tahsili mümkün olmıyan bir alacak bulunduğu da zikredilmektedir. Bundan başka gene ra- pora göre kooperatifin 20903 liralık bir bor- cu olduğu gösterilmektedir. Rapor, pek dikkate şayan rakamları ih- tiva ettiğinden, İ2 nisanda yapılacak kon- grenin pek hararetli olacağı tahmin edil. mektedir. Kasadan alınan para Muhakeme, müdafaa için bugüne bırakıldı Muhasebecisi bulunduğu Galatada Elek- tron şirketi kasasını, kendisinde mevcud diğer bir anahtarla açarak 3816 lirayı ai- maktan suçlu Riza le, mesruk parayı evin. de sakinmaktan suçlu hemşiresi Saliha, Be. yoğlu asliye ceza mahkemesince ilk mu. hakemelerini müteakip tevkif edümiş ve suçluların vekili, müdafaa İçin muhal menin düne talikini istemişti. Dün celss açıldığı zaman, veki! mmüdafa- asını hüzirlıyamadığını beyan ederek is- | imha etmiştir. Muhakeme bu talebi ka- bul ederek muhâkemeyi yarın saâi ona tar İ yanın cen felâketzedesi hissetme mek için bütün bunları hazmedebik meli... (Vâ - Nü) ... Karagöz hakkında yazılan bir Ortaya bir de kukla münakaşası çı- | tenkitte Karagözün milli olduğu... Amca... bu ateş karşısında maalesef bir şey ya- pamamış, bu vaziyet üzerine bir taraftan askeri makamlardan, diğer taraftan ci- var jandarma kumandanlıklarından yar. dım istenilmiştir. Gece yrısına doğru Âlemdağı orman- larındaki yangın sahasında üç yüze ya- kın asker, köylü ve çöpçü olmak üzere bir söndürme grupu toplanmış bu sıra- da Üsküdar ve Kadıköy kaymakamları ile Üsküdar jandarma (kumandanı da ormana gelmişler ve söndürme işine ne- zaret etmişlerdir. Kırk bin dönüme yakın fundalık, Ko- cayemişi ve kestane ağaçlarının bulun- | duğu saha yanmıştır, Reşadiye, Kayalı- dere ve Ömerli köyleri de tutuşmak is- Karilerimizin mektupları Maaşı az olanlara tramvaylarda ucuz bileti Bin dört yüz kuruş maaşlı küçük bir memurum, Vazifeme gitmek için sabah, akşam tramvaya binmeğe mec- burum, Kalabalıktan ikinci mevki ara- balara binmek imkânı bulunamıyor, birinci mevki arabalara bile bin bir müşkülâş ile muvaffak olunuyor. Her gün 15 kuruştan 485 kuruş ediyor. bu, aldığımız maaşa nazaran nisbetsizdir. Tramvay hükümetin olduğuna göre, maaşı 2000 kuruşa kadar olup tram- vayla gidip gelmek mecburiyetinde olan küçük memurlar için bir tenzilât yapılırsa bütün memurlara çok büyük bir iyilik yapılmış olur. Eğer yapılacak olursa bir aylık karneler halinde isti- mal edilir. Esasen Avrupada da, ka- zancı az olanlara — filâr.ca sante ka- dar ucuz bilet satmak nevinden — kolayliklâr yapılır. Senelerdenberi okuduğum gazete- niz vasılasile nasıl münasip görürse- niz ister mektubumu basarak İster kendi tarafınızdan yazarak, alâkadar makamların nazarı dikkatini çekmeni- #i rica ederim. ŞE Joli, bobi! Bazı köpekler hakkında da yol vergisi tahakkuk ettirilmiş! Mahalle mümessilleri tarafından mahal- lelerdeki yol mükellefleri tesbit edilirken bazı milmessiilerin asıl mükeleflerden baş- ka «Joli,, «Bobis gibi isimlere aldanarak bunların köpek ve kediye delâlet eldiğinin farkına varmaksızın yol vergisi tahakkuk ettirdikleri görülmüştür! 940 senesinden muteber olmak üre yapılacak ye- ni mükellefiyetlerde bu gibi yanlışlıklara meydan verilmemesi alâkadarlarn, tebliğ edilmiştir. Gençlik gazetesi aleyhindeki davaya bugün bakılacak Gençlik gazetesinin 20/2/940 tarihli ve 39 uncu sayısında çikan ve Afrodit müna- kaşasını gösteren karikatür sebebile İstan- bul C, Müddelumumüliği taralından Ganç- ik güzetesi müessisi ve neşriyat müdürü âleyhine açılan davaya bugün saat 14 te Dördüncü asliye crzada başlanacaktır. Adliye memurları arasında terfi ve tayinler Haber aldığımıza nazaran hâkim, müd- detumumi ve diğer Adliye memurları âra- $ında yapılacak yeni terfi ve tayinlere sit Adliye Vekâleti tarafından hazırlanan ka- ramame yüksek tasdike arzolunmuştur. Kararmame yakında tasdikten çıkacak ve müddiumumiliklere tebliğ edilecektir. AN z E ..« Kuklarımsa mili olmâdığı iddia ediliyordu... ! i alınan tedbir- tidadı göstermişlerse de mani ler ateşin buralara geçmesine olmuştur. Ateş dün öğleye doğru söndürülebil- mişse de için için devam etmesi ihti- malleri karşısında bir kısım söndürme vesaiti ormanda bırakılmıştır. Ateşin nasıl çıktığı hakkında yapılan tahkikat neticesinde Kozpmar köylüle- rinden üç kişinin ağaç kütüklerini yaka» rak kömür yapmaktalarken yangına s6 bep oldukları tesbit edilmiş ve bunlar yakalanarak Üsküdar jandarma kuman- danlığınca sorgu altına alınmışlardır. Bu geniş orman yangınına bunların sebep oldukları tesbit edildiği takdirde bugün Üsküdar adliyesine teslim oluna- caklardır. Afroditten çıkun davalar Dün İbrahim Hakkı Konyalı- nın açtığı davaya bakıldı Asliye yedinci ceza mahkemesinde Af- rTodit muhakemesine başlandığı sirada mamunlardan B, Semih Lütfi tarafından mahkemede söylenip zapta geçirilmiyen bazı sözlerin, söylenmediği halde yazılmak suretile kendisine hakaret edildiğini ve gönderdiği tekzipnamenin de neşredilme- diğini iddin ederek İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Cümhuriyet gazetesi aleyhine açılan davaya dün asliye yedinci teza mahkemesinde bukılmıştır. Geçen celsede davacı, tekzipmameyi Arap harflerila değil, yeni Türk harflerile yatıp gönderdiğini ileri sürerek bunun müzved- desini mahketneye vereceğini ve bu iddia- Jarımı ân şahidlerle isbat ödeceğini söyle mişti. Dünkü celsede Cümhuriyet gazetesinin neşriyat, müdürü B. Hikmet Münifle vekli- İeri ve daracı İbrahim Hakki Konyalı mah- komede hazır bulunmuşlardır. Celse açılın- cs İbrahim Hakkı Konyalı, vekili Etem Ru- hinin hastalandığı için mahkemeye gele. mediğini ve mahkemeye ibraz edeceği tek- xipname müsveddesinin de avukntanda kal- dığını söylemiştir. Gene davacı tarafından geçen celsede isimleri verilen şahid Nahid ve Ahmed de, kendilerine tebligat yapıldığı halde mahkemeye gelmemişlerdi, Mahke- me, bu şahidlerin birer lira bafif para ce- zaslle ve İhzaren mahkemeye getirilmeleri- ne ve tekzipname müsveddesinin de gele- cek celsede mahkemeye ibraz edilmesine karar vererek muhakemeyi nisanın üçneü gününe bırakmıştır. Heroinciler Bir sabıkalı ve iki çocuk yakalandı Sabıkalılardan Eşkıya Mehmed İsminde biri, Unkapanında şüpheli vaziyette dola- şırken, polis tarafından takip edilmiş, bu sırada Mehmed on beş yaşlarında İhsan isminde bir çocuğa bir göz işareti yapınış- tar. Insan, bu işaret üzerine, civarda bulu- nan harup bir cami içine girerek bir du- var Üzerinden heroin paketini alıp kaçar- kon polisler tarafından yakalanmıştır. Bu sırada, Mehmede gözcülük eden Ab- dullâh İsminde bir çocuk da tutulmuş, mü- teakiben harap caminin duvarları âranin- ca birkaç paket hervin daha bulunmuş, bunlar da müsadere edildikten sonra Meh- medin o civardaki evine gidilerek araştır- ma yapılmıştır. Bu araştırmada henüz ma- hiyetleri tesbit edilemiyen bir takım beyaz tözlar bulunmuş, bunlar da tahlil edilmek üzere kimyahaneye gönderilmiştir. İhsan ve Abdullah Kınniyet müdürlüğü kaçakçı- uk bürosuna r ve haklarındaki getirilmişle, tahkikatın derinleştirilmesine lüzum gö- i rülmüştür. a ... Şu halde yeni bir mesele çıktı demektir: «Kukla milli mi, değil mi?» e İİİ Kü “ezme İSTANBUL HAYATI i Bahar hazırlığı Bir haftadanberi İstanbulun dört bucağında hümmalı bir faaliyet göze çarpıyor, Her tarafta bahar hazırlığı yapılıyor. Çift pencereli lüks apartı. manlardan, çerçevelerine hamurlu kâ- ğıd savanmış köhne evlere varıncaya kadar hepsinde sabahleyin erkenden pencereler açılıyor, leğenlerle sabun- Tu sular hazırlanıyor; kolları sıvalı, çıplak bacaklı genç hizmetçiler başla- Tina beyaz örtüler sarıp çerçeve ke narlarma tırmanarak toz bulaşık cam- ları gıcır gıcır övüyorlar, Balkon de- Döşeme tahtaları sabunlu sularla fır- çalanıyor, soba isinden sararan duvar- lar badalanıyor. Apartıman kapıları- nın mermer sütunları, basamak taşla- rı parlatılıyor. İstanbul, kendini ba- hara beğendirebilmek için makyaj yas Pıp cilveleniyor. Bir hafta evveline kadar bağrımıza basmak iştiyakile etrafına çevrildiği. miz sobalar, mangallar artık gözümü- ze hor görünmeğe başladı. Zavallıla- rin bütün emekleri unutuldu, yatalak, ümidsiz bir hasta ağırlığile yüzlerine bakıp dudak bükerek: «Amaan... Şun lar da bir türlü ortadan kalkmadı» di- ye homurdanıyoruz. Biçareleri kulak- larından tutup tavan arasına, kömür- lük köşelerine fırlatmamız pek yakın... Geçen kışın modasını savan kalın, tüylü paltolar günden güne ağırlaşa- rak suya batırılmış sünger çuvalı gibi omuzlara çökmeğe başladı. Onların da, ya naftalinlenip gardroplara, sandık- lara tıkılması veya, gelecek kışa Allah kerimdir, teranesile Bitpazarında oku- tulması pek uzak değil, Şimdiden bir. çok omuzlarda mihnetkeş, ağır başlı paltoların yerinde, hoppa, hercai meş- rep pardesülerin sırıttığı görülüyor. Hele zavallı lâstikler; o çifte Habeş cariyeler... Her sabah Terkos muslu- Zunün altında soğuk duşlarını yappp pınl pınl menevişli yanaklarında buz- Tu su damlaları kurumadan kolkola gi- rerek önümüzde boyun böktükleri za- manlar gözümüze ne kadar sevimli gö- rünürlerdi... Şimdi hu biçarecikler de birdenbire karşımızda birer kara ha- yalet gibi korkunçlaşıverdiler. Dolap- larda gazete kâğıdlarınım arasından başlarını uzutıyorlar, (o sahiplerinin ayaklarında nazlı kahkahalarla cilye- lenen ince, hafif iskarpinlere bakıp kâh onların dolaşacakları yeşil çayır. ları, temiz salonları, kâh kendilerinin ağır tekmeler altında sürüm sürüm sü- rüklendikleri çamur bataklarını, ey- lerin kapı ardlarındaki kirli köşelerin- de sabahlara kadar titreştiklerini dü- şünerek derin derin içlerini çekiyorlar, üzüntüden hastalanıp parlak meneviş- Ji yanakları çatır çatır çatlıyor. Biçare şemsiyeciklerin bali de pek berbad... Daha düne kadar başımızın üstünde azametle dolaşırken birdenbi- re hırçın avuçlar arasında büzülüp de- mir gövdelerine sarıldılar; Üşin asıl acı tafafı, koca evin içinde barınabi- lecek bir yer bulamıyorlar, Kâh lüzum suz yatak yığınlarının ardında tozla- ra bulanıp kahyorlar, kâh bir duvar köşesinde çiviye asılıp mütevekkilâne bekliyorlar, Bana kalırsa, şemsiyeler derhal top- lanıp bir cemiyet kurmalı ve bu aerkis hallerini Chamberlain vasıtasile Mil. letler Cemiyetine bildirmelidirler. Bu vesile ile Milletler Cemiyeti de, şu $i- rada kendini unutturmamak için iyi bir faaliyet fırsatı bulmuş olur, Cemal Refik B. A. — Elbette milli değil!... — Acaba”... B, A. — Çünkü memleketimiz dik- tatörlük değilt...