AKŞAM BİR HİKÂYE İhtiyarlar salonun bir köşesine gekilmmiş- Jer, gençleri seyrediyorlar, onlar hakkında konuguyorlardı. Çok tatlı dilli bir ihtiyar olan Müfide ha- nım gülümsedi A d — Bizim yaşta olanların gerip bir imati- yazı var, Deği, artık unumuzu eleriş, vi Bimizi de duvara asmış güya seyden, hattâ gençliğimize — hatıra» günl imsedi. Bu dalmış gibi tatl tatl ir 5 görün mahir bir dişçi elinden ü bü- Hey gidi gürler hey... Şimdi o gece tün teferrüntile gözümün önüne ye > kocumi, yani gevkiyi evlenmedn efe e cak iki üç kere görmüştüm, Oda 8 sinda kafes, bir defasında ds m min altından. Maamafih buna Me Onun hakiksten pek yakışıklı mi duğu daha ilk görüşte gözüme > - şimdi gerbes serbes ” Kocamın güzel, boylu postu bir erkek ol sına eti tim, ll rai gelip bir kelime bile konuşmadan onu âdeta seYmeğ? sam tım. İşin daha garip tarafı henüe ere den onu kıskanıyordum. Kocumi, onu parmağımın ucun imânasile kendisine hâl ; ü bek- O günü ne büyük bir heyecan içinde kdlğimi tabii tahmin edersiniz. ğa oldu. Nihayet düğün günü geldi, ça! Si O günün sabahı, ber sözüne büyük ehemmiyet verdiğim ihtiyar dadım yanıma akk ” p yakan Münde, dedi, bütün ömrünce kocana büklm olmak, ona söz geçirmek 1ş- ter mialır?.. Bu söz üterine: —— Aman dadı, dedim, hiç istemes oluş müyun? z Dadım son derecde mühim bir sar söyl- yecekmiş gibi biraz daha bana sokuldu: —— Öyle ise beni dinle... dedi, kocana hâ- kim olmak, ona söz geçirmek seniz elinde- dir. Amma dediğimi harfi harfine yapmak ile... *“ Budin sözleri beni büyük bir heyecana ü. Ona: Dadım — Şimdi beni iyi dinle. dedi, «Koltek diye bir şey işil tabil.. Koltuğa girdiğiniz zaman kocanla yanyana oturur- ken içinden: «Ayağım ayağından, sözüm sözünden üstün olsun...» diyo fısıldıyacak- sn, Bundan sonra sağ ayağının topuğile kocanın sağ ayağının ucuna basacaksın. İlk karşıl zaman, koltukla bunu yap- tin mı? Bitti artık... Kocanın sakalı senin elinde demektir. Artık her sözünü ona ge- çirirsin. Her dediğini, her istediğini kendi- — Ben dediğimi yap da gör. O günü hepinirin bildiği mutad ekoituk> merasimi oldu. Başımın üzerinden parslar #erplidi, Nihayet Kocamla beraber gelin oda- tana girdik. Kapıyı kapadılar. İlk defa onun- la yalnız kalmıştık. Geniş bir kaltuğa otur duk. 4 yemiş bülbül gibi susu- Şimdi kocam dut Ye: De iyi Benim de heyecandan kalbim dışarı çıka- kat başka türlü hisleri de vardı, Bun” lar aklına geldikçe salıncakta kolan vurur gibi yüreği kabarıyordu. Damar- ları tutuşuyordu. Gözleri ye Mektup, ince yazılmı iz yazılmıştı; şüphe yok. Şerminciğin son endişelerini de uyuşüuruyorüu. Odasına girdi. Soyundu. Elbiselerini güzel dolap- lara yerleştirdi. İnce bir gecelik giy- di. Yatağa uzandı. Sonra mektubu tekrar tekrar okudu. Bütün cümleleri Ayrı bir tatlı vaid halinde görüyordu. Derken, yatağından fırladı. Yatak odasındaki küçük masanın Üzerinde hazır duran peybe mektup- huk kâğıd üzerine şu satırları yazdı: Ne zaman isterseniz geliniz. Ben de sizi seviyorum. Şermin O sirada, bahçe kapısının gıcırdıyar Tak açıldığını işitti. Ayak sesleri duy- du, Merdivenden biri çıkıyordu. sanıyordum. Dadımın #öeleri datma ak- iakdu idi. Bağ Ayağının topuğile, onun mağ ayağının ucuna basmak için manevralar yapıyordüm. Bir aralık ayağımı kaldırdım. Tam kocamın sağ ayağının ucuna basaca- Rum sırada ne oldu bilir misin? Sanki iş ayağını çekti. hlaectanle Ene münasip bir fırsat bul. Ayağımı kaldırdım. Basmak üzere ayağını çekmez mi? Deli ola Ben ayağımı kuldırdıkça o hemen sol ayağıma basınız. Onun bu sösleri Üzerine ne derece mah- cup olduğumu tasavvur edemesiniz. Ma- amafih bütün mahenbiyetime rağmen 80) ayağının ucuna basmaktan da kendimi ala- madım. » Müfide hanım sustu. Buraftan sordular: — Bari Kocanızın ayağına basmaktan bir gin uydurmuş... Hey gidi günler bey. İhtyar kadın bundan sonra etrafına ba- — Şimdi bötün kadınlar kocalarının sağ ayağına basıyorlar galiba... Erkeklerin hali- 4 — Lühza - Tersi ganimetlerdir. 8 — Tersi başüstüne demektir - Nota - No- — Daha mukavemetli. — Eğitmenin başı - Tersi enin demek- ecnebi kadın 9 — Yapar - Tersi toplu pılan ardir. g bir gekilde ya- 10 — Tersi büyük - İyi, parıldıyarak bakıyordu. Parmaklarını dudaklarına götürerek: «— Susi> işareti yaptı, Ve mırıldandı; «— Benim... Korkma... Genç kız, kollarını açtı. Bütün mev- cudiyelile sevgilisine doğru uzanacak- &. Fakat utandı. Halâ mürekkebi ku- rumamış olân mektubu gösterdi. Erkek, bir hamlede ileri atıldı. Bevgilisini kolları arasına alarak, onu öpücüklere boğdu: Şu andan itibaren, Şermin artık Sühanın metresiydi! Mukadderatları birbirlerine bağlan- muşta! Yunanistan şüphesiz çok güzel, çok girin bir memlekettir. Ahalisi de girin insanlardır, Gayet vefalıdıriar, alı , işgüzardırlar, Fakat - İn. gandıriar, Kalbi, hızlı hızlı çarpmağa başladı. | güterenin olduğu gibi - Yunanista İ katleri celbedilmektedir. İ fikri, büyük iş yapmak gayreti oranın postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinci servis İranca Bant 1200 Arapça > RE , » 145 , » MW » >» M0 , 1 İspanyol kaprisi, 3- Ziehrer: Şatsmayster valsları. 18 Program ve memleket saat ayar, 18.05 müziği: Fasıl heyeti. 18,55 Serbes sa- , Ökte, 1— Okuyan: Mekek Tokgöz, 1- Ralf bey - Karcığar kı: (Gülüver sevdiğim), 2- Dede - Kare: gar şarkı: (Girdi gönül aşk yoluna), 3- Kar- cığar türkü: (Pınamn başında), 4- Sadet- tin Kaynak - Türkü : (Dağları hep karal- dı), 2— Okuyan: Mefharet Sağnak, 1- Ni- gaburek şarkı - (Görmek istem, 2- Ziya pa ga - Nişaburek şarkı: (Bin zeban söylersin), 3- Nişaburek şarkı: (Mesti nâzım kim bü- Türkiye Radyodifüzyon Postaları Ankara radyosu 317 metre kun dalga bâdiseleri), 2030 Temsil: Bir sukutu hayal Yazan: Ekrem Reşid, 2i Serbes saat, 21,10 Konuşma (Haftalık posta kutusu), 2130 | Müzik; Riyaseticümhur bandocu (Şef: İh- san Künçer), 1- Blankanburg: Marş, 2- Be- «tboven: Promethep uvertürü, $- Boetlo- ven: Beşinci senfoni, 22,15 Memleket sâat ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tah- vilt, kambiyo - nukut borsası (fiat), 2235 Müzik: Cazband (PL), 2325-2830 Yarınki program ve kapanış, 1400 Kuruş (o 7700 kuruş 8 AYLIK © >» 1450 » JAYLIK © » 800 JAYLIK 8 >» BENELİK İdare: 20651 — Müdür: 20497 İdarehane: Bab:âli civarı Acımusluk sokak No. 13 ismidir, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Meşguliyet - Amlad, Leke, 3 — Rim, As, Ram, 4 — Areş, İkili, 5 — Netrun, 6 — Gadretmek. 7 — Olimboz, Es, 8 — Zifir, Ar- pa, 9 — Yeni, Leçi, 10 — Yer, De, Net Yukarıdan aşağı: “ : Posta ittihadına dahil olmuyan ecnebi memieketler: 3000, aylığı Telefonlarımız: İ da fazla Duvarların ötesinde berisin- | i #sadarlıkta nazirsizdi. Meliye işlerine de, bilhassa nakliye vasıtalarında; #Yünkesicilerden kendinizi koruyu- muz!: diye yazılıdır. Namuskâr insanların böylece dik- Yunanistandaki teşkilât ve ticaret hırsızlarına, yankesicilerine de sirâ yet otmişti, Öyle ya: Niçin ufak tefek Mşlerle iktifa etsinler? Mademki na. muskür sahada beynelmilel işler yar pılyor; neden dolayı ayni sistemleri onlar da kendi mesleklerine tatbik et- mesinler? İşle, bu meselede Burleti diye bir ser- mayedar suhur etmişti. Onun da or- tağı Templeton'du. Burlar, beynel- milel şakiler oldukları için İngilizmiş gibi Yunanistanda yerleşmişlerdi. Dün. ! yanın pek çok yerlerinde elleri vardı. | Bütün dalavereli işleri başarmak kabiliyetinde oldukları için, resmi ş6- kilde, şirket gibi, hükümete kaydedii- mişlerdi, Âlâ bir limited şirketi kur- muşlardı. İşte, Burleti, Templeton and Cie. böylelikle kurulmuştu! Görünüşte başka sermayedarlar var gibiydi. Fakat asl sahipler bu iki şahsiyetti: Burlett ve Templeton... Ma- Ayetlerinde kim vârsa hepsini âlet diye 'Tefrika No, 66 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Merak etme Fatma! Seni öyleemin bir yere götüreceğim ki Haccacın adamları değil, şeytanlar bile izimizi bulamaz — Yaşasın mücahidler, var olsun Kor- sanları püskürten katıramanlar. Diye bağrışıyorlardı. Ordu Şama girerken ortalık epeyce karar- muştı. Haccac ve maliyeti sabitleri ordunun önün- de atlarla ileriiyorlardı. Haccac, edecekti. Haccacın malyetindekiler, Fatma- nın halifeye hediye edileceğini sanıyorlar- dı. Haccac, Şama varmen, muhafızların- dan birine: — Onu benim evime götürünüz. Demişti. Haccacın adamları Fatmayı saray önün- deki meydana çektiler. Fatma nereye gii- tiğiri bilmiyordu. Yan sokaklar karanlıktı. Göz gözü gör- müyordu. Fatma devenin üstünde ölü gibi yatıyor- du. Yolda birkaç kere deveci le konuşmuş- m da ondan sonra ağzını açmamışlı, Fatmanın dört tane muhafızı vardı. Or- du Şama , muhafızlardan İkisi sa- Fayda kalmıştı. Fatmayı iki muhafız gö- #ürüyordu. Bu sirada, devenin yanında giden muha- fızlardan biri Fatmanın kulağına seslendi: — Öldün mü, yaşıyor musun? Şama gel- haberin var mı? mi götürüyorsunuz? bir memleketi... Yatma açtı; — Beni cehenneme — Kaç yaşındasın? — Yirmi sekiz.. Yaşımı neden sordun? türlü yalnız kalıp seninle konuşamadım. — Benimle konuşmak mı istiyorsun? — Evet, Kanuşmak istiyorum, Seni ilk görüşümde sevdim. Fatma! Sen o zalim ve- sirin pençesine düşersin, bir daha kurtula- mazsın! Bu sırada bulutların ardından birdenbire meydana çıkan ay ışığı Arap dilberinin yü- günü aydınlatmıştı. — Peki, dedi, onun pençesine düşmemek için ne yapmalıyım? kullanıyorlardı, Templeton genel direktör tarzında iş- leri idare ediyordu. Ve muvaffakiyetle muameleleri başarıyordu. Burleti ka- o bakıyordu. Atinanın maruf germaye- darlarından biri gibi kendisini satmak yolunu bulmuşta. İkisi de mesleklerinde ve üzerlerine tereltüb eden vazifelerde emsalsizdi- er. Aralarından su sızmıyordu. Tam bir emniyet, içinde muamele görüyor» lardı. Polislerin dikkatini şimdiye ka» dar hiç bir şekilde öelbetmemişlerdi! Yaptıkları muamelelere gelince, gayet geniş, müphemdi! Bankacılık, kıymetli taş ve maden ticareti, komls- yonculuk, ihracat... Hilâsa, ne isler- bniyetin yânkesicilerin seniz... Fakat bilhassa ihracat, umu- yahut, hırsızların çaldıkları eşyaları dışarıya sevketmekti, Belâsı çok, kfiri az işlere heveslen- dikleri yoktu. Fakat Atinada, Pirede, yahut Balkanların, Akdenizin başka bir yerinde dolu bir kasanın ansızın ve pek büyük bir maharetle soyuldu- unu haber alırsanız, her hâlde bu emsalsiz çetenin bu işte parmağı ol- duğundan şüphelenmeniz lâzım ge Mir, oynamış, yurgununu vurmuş, parsayı toplamış demektir, m m mm mmm, — Seni kaçırmak istesem, benimle geliş misin? Fatma, biran bile tereddüd etmeden: — Gelirim, dedi, yüzünü iyice görmedim, Yakat, ne de olsa bir gençsin! Haccac küm dar çirkin, ve onun kadar gaddar bir adam olmasan gerek. mar Beni yakından , Fatma! Şamlı kadınları örürsen, çok sevcek- rin uğrunda ölen mı? Patma, Beyrutta iken, kardeşi İbrahim- den böyle bir hikâye dinlediğini hatırla muştı. Arap dilberi devenin Üstünde birden bire ürperdi: — Demek ki bütün Şam kadınlarını tes- hir eden ve onların kalbinde yaşıyan erkek sensin, öyle mi? —— Evet. Berim. Haydi, çabuk söz ver ba- na! Vaktimiz kalmadı. şu sokaktan sup- mağa ve yolumuzu kaybetmeğe mecburua Eğer benimle gelmek tersten, kurtulursun! Fatma: — Huzırım, dedi, beni Hacsacın eline dü- - şürme de, İstersen cehenneme götür! Önde giden devcet We diğer muhafız Vila dalmıştı. Ömr birdenbire Fatmanın iplerini gözdü.. Genç kızı kendi atına aldı ve derhal nuşarak yoluna devam ediyordu. Fatma yolda: — Beni nereye götürüyorsun? - diye sordu - Haccacın eline düşersek, Ikimiz de mahvoluruz. Ömer, cesur olduğu kadar da kurmaz bir erkekti. Şamın bu meşhur koşucusu, alının dizginlerine sarılmış ve yıldırım süratle koşarak (Şamdan şehir dışına çıkmıştı. Bu kapının dışında tek tük geçen yoleü- lardan başka kimseler yoktu. Ömer Fatınaya: — Merak etme! diyordu - Seni öyle emin bir yere götüreceğim ki Haccacın adamları değil, bütün dünyanın şeytanları bir ara- ya gelse, bizim izimizi bulamazlar. — Yoldaki esirler de birbirlerile derdie- girken, gama (Hristos)un bile giremiyece- Bini söylemişler. Bunu devecilerdn duymuş tam. Şeytanların ve Hristosun giremediği bir memlekette halife nas oturabiliyor? — Halifenin onlarla alâkası yok ki.. Ömer bunu söylerken gülüyordu. Bir saat kadar yol aldıktan sonra, (Ce beli Dürüz) sırtlarında bir köye varmışlar» d. Ömer, bir bahçenin içine daldı: — Burada benim büyük annem vardır. Beni çok sever. Umarım ki senden çok hog- lanacaktır. Şimdilik burada saklanalım. Bonra ne yapacağımız: düşünürüx. Ömer attan yere atladı. Ve Fatmayı ku- oaklayıp indirdi: — Ben burada bekle biraz. Büyük annem uyumuştur şimdi. Evvelâ onu uyandırayım. Kapıyı çaldı. cevap alamadı, Pencereyi açti, e Örer tahmininde aldan- ağ kadın yatağında uyuyor- Ömer yavaşça kapıyı açarak, atını bahs çenin arka tarafına bağladı. Fatmayı içe- Piye aldı. Burası, iki odalı, bir sofalı kücük bir evdi. Ömer, Fatmayı öteki! odaya yerleş- tirdikten sonra, tekrar büyük annesinin odasına girmek iskedi, Fakat, Fatma, Örme Ti bırakmadı, Biribirni ilk görüşte seven çiftler o geco #k defa başbaşa kalmışlardı. * Ömerin büyük anesi sitti Hatice, Fatıra- yı çok sevmişti. Bir hattadanberi evden dı- garı çıkmıyoriardı. Bitti Hatice: — Köy imamimız Şamdadır. Gelir ge sizl nikihlıyacağım. maharetle başarıyorlardı ki, bu işi meydana çıkarmağa imkân görüle miyordu. Her şeyi hesaplıyorlardı. Mühendis gibi hareket ediyorlardı. Bir cihet; İşlerinin sağlamlığından © dereçe emindiler ki, hiç bir gizlileri, kapak. Yları yoktu. Açıktan açığa muâmele ye giriyorlardı. Müesseselerinin el at- tığı her iş sağlama bağlanmış, görü. nür görünmez tehlike atlatılmış de- mekti. Katiyen çürük tahtaya bas- mazlardı. Şayet bir muhatara gelecek se onlara değil, acemilik eden &letle- rine gelecek demekti, Gerisini artık buna göre hesaplayın, Diğer bir cihet: Bütün Alinanın en yüksek tabaka» sı, başta Vali ve Belediye Relsi olmak Üzere; bu İki şerikin iyi adam olrukları- na kalıplarını basarlar, Onlarla görü- gürler. Kendilerini evlerine kabul © derler. Keza, onların evlerine davet olundukları zaman memnuniyetle gi” derler. Bu iki zat en muhterem şahsi. yetlerdendir. Şirketleri de keza, fevk- alâde itibarlıdır. Yeni öyle derme çat- ma kurulnruş bir müessese değil, hı bir şey... İftihara değe lerden biri...” .