Ahmed Necmi pencerenin önünde durmuş dışansını seyrediyordu. Güneş- A. ılık bir gündü. Bu güzel havaya bak tıkça insanın âdeta kışta olduğuna inan- mayacağı geliyordu. Genç adam bir aralık duvardaki tak» vime bir göz attı, Altı gündenberi sok ğn çıkmamıştı. Arkadaşları ona: «İhti- Yar genç» derlerdi. Onun için bütün dünya, bütün hayat, en büyük zevk kü- #üphanesindeki cild cild kitaplardı. Bu- mun için dünya ile pek alâkası yokmuş gibi görünürdü, Pek mecbur olursa 80- kağa çıkardı. Lâkin bir hafta süren yağ- murlardan bu ışıl ışıl güneşli gün Ah- med Necminin içinde şimdiye kadar hiç duymadığı bir takım çılgınlık hisleri uyandınıyordu, özleri evinin önündeki büyük çar yırlığa dalmıştı. Güneş, ılık hava bugün ber şeyi değiştirmiş gibi idi. O kadar ki ber zaman ağır ağır, başını ciddi ciddi sallayan ihtiyar horozda bile bugün gö- ?e çarpan bir değişiklik vardı, Hayvanın her hareketinde bir çevik” lik göze çarpıyordu. Hatta «God, god, god» diye yeni yeni tavuklaşmağa bap İsyan bu senenin lerini yanına ça- Ürmasındu bile bir başkalık vardı. Yal mız değişen ihtiyar horez mu idi ya?... Bitişik köşkün miskin köpeğine ne buy- rulur? Güneşin altında, geniş çayırlıkta Oradan oreya koşuyor, kendini yerden yere starak sanki vakitsiz başlayan ba- r için bayram yapıyordu. Hier zaman uyku hastalığına | tutul- muş gibi bir köşede kıvrılıp yanı açık, yarı kapalı gözlerle etrafına bakınan | uyuşuk hayvan bugün ateş kesilmişti. Sanki bugün her şey yeniden cun- lanıyor, yeniden hayat buluyor gibi idi. Bir aralık Ahmed Neeminin gö; karadaki kırların tam ortasından geçip ta uzaklarda kaybolan bir toprak vol ilişti, Genç adam bu güneşli havada, kırla- nn ortası geçen bu yolda yürü- mek, koşmak istiyordu. Kendi kendine gülüm. Bugün de üzerimde...» diye benim çocukluğum mınldand Hakikaten de öyle idi. Bugün içinde çocukluğunun ve delikanlılığının bütün gılgınlığını, delibaslılığını duyuyordu. Bir aralık odasının kapısı açıldı. İçe- siye giren hizmetçisi onu daldığı dü- süncelerden uyandırdı. Hizmetçi: — Efendim, diyordu. Komşu çocuk- ların uçurtmaları bizim bahçedeki bü- yük dut ağacına takılmış... Bahçeye gi- #İp uçurtmayı almak istiyorlar. Müssa- de eder misiniz? Ahmed Necmi: — Peki... dedi. Girip uçurtmalarını alaınlar!... Böyle söyliyerek yan pencereye geç: & Buradan bahçe çok iyi görünüyordu. Ortadaki büyük dut dalların- dan birine yeşilli, sarılı kiğıtlardan ya- pılmış bir uçurtma takılıp kalmıştı Biraz sonra © iki çocuk girdi. Bunlar bitişik köşkün çocukları olacak- ». Bunlardan biri hemen ağacın üzeri- se çıkarak uçurtmayı takıldığı daldan kurtarıp aşağıya indi. Biraz sonra da köşkün yanındaki ge- miş, duvarsız bahçede uçurtmalarım eşurtmaya başladılar. Fakat tam bu es- ..da yanında bir genç kız yaydahlanmıştı, Küçükler: — Sabahat abla, Sabahat abla... di- ye onun otrafında fır dönmeğe başla” dalar. Sabahat abla hemen uçurtmanın ipi wi eline aldı. Genç kız uçurtma uçur makta hakikaten bir üstattı. Şimdi uşurt- ma çocukların ellerinde bulunduğundan 'Tefrika No. 77 Tuzak içinde Tuzak birkaç misli havalanmıştı; Küçüklerin ikisi de: — Sabahat ablacığım. Ne olur. uçurtmanın ipini biraz bana ver... diye tepiniyorlardı. Lâkin Sabahat saçı başı dağılmış, gözleri uçurtmada kendisinden | geçmişti. Bu güneşli güne yanakları #- caktan kızarmış, uçurtma uçuran bu ha- yat dolu genç kıza ne kadar yakışmıştı. Lâkin uçurtma Ahmed Necminin bü- tön çocukluk hatırslarını yeniden can- landırmıştı. Küçüklüğünde en sevdiği, en zevk aldığı şey uçurtma idi, Çeşit çe- git uçurtma yapar, bunları gayet iyi, fev- kalâde ustalıkla uçururdu. Hatta büyü- yüp delikanlılık çağına yaklaştığı halde bile bir türlü uçurtına uçurmak zevkin- den vazgeçememişti. Şimdi içinde çılgınlık arzuları uyan- dıran bu güneşli günde uçurtma uçuran bu genç kızı gördükçe yerinden fırla mak, onun elinden sicim yumağını kap mak istiyordu. Mümkün olsaydı da bu- bu yapabilseydi. Mahallenin en yara- maz, en haşarı çocuklarına bile parmak mırtacak bir şekilde uçurtma uçururdu. Birdenbire kendi kendine: «Niçin ol- masın?» diye mırıldandı. Birçok büyük, meşhur adamların ne çocuklarını işit- mişti, Hatta gezetlerden birinde kendi- sine Tatil günlerinde vaktinizi nasıl ge- girirsiniz?... diye sorulan bir suale tanın- mış bir zatın: — Uçurtma uçururum... cevabını ver- diğini okumuştu. Ahmed Necrni hemen hizmetçisini ça» gırdı. Pek mühim bir karar vermiş bir adam tavri ile: — Çarşıya git... dedi, bana on kuruş Çıta ne demek biliyor mu- sun? Hani uçurtma yapmek için uzun urun tahtalar vardır ya... İşte onlara çıta derler. Sonra on kuruşluk da uçurt ma kâğıdı biraz çiriş, bir yumak da sicim al gel... Hizmetçi hayretler içinde dışarı çıktı. Biraz sonra Ahmed Necrminin istedikle- rini getirmişti. Genç âlim hemen faali yete geçti. Şimdi dostları onu bu halde ,örselerdi dünyada gözlerine imanmaz- da, Çünkü genç üslad tayyare o biçi- minde kocaman bir uçurtma Oyapıyor- du. Bir müddet sonra her şey tamam- Tanmiştı. Uçurtmanın üzün kuyruğu ta- vus kuşlarını bile kıskandıracak derece- de renkli ve güzel olmuştu. Ahmed Necmi uçurtmayı yakalayınca bahçesine çıktı. Genç hizmetçi k gülerek ona yardım ediyordu, Uçurtma havalanınca civarda herkesin dikkatini üzerine çekm, İs kocaman, güzel uçurtma görül memişti. Çocuklar ve Sabahat abla bi- le Ahmed Necminin yanına gelmişlerdi. Şimdiye kadar semtin en ciddi adamı uçurlma uçurması On- lara büyük bir hayret vermişti. Çocuklar simdi: — Necmi ağabey... Necmi ağabey... diye onun etrafında dönmeğe başlamış» Jardı. Necmi ağabey ile Sabahat abla çok çabuk anlaştılar, Şimdi her gün kırlarda geziyorlar... Fakat yalnız uçuttma uçur- mak için değil... ların uçurtmadan çok daha zevkli meşguliyetleri var... Nakleder : (Vâ - Nâj Şoför: — Bu ev mi, beyefendi? « diye sordu. — Evet. — Şüphesiz ki, evde otomobili bek- Miyenler vardı. Parmaklık kapısı, ken- Giiğinden açıldı sanki, Köylü şeklin de, fakat temiz giyinmiş bir kadın, elinde bir fenerle çıktı. Otomobilde, delikanlıdan başka üç kadının bulunduğu anlaşılıyordu. Süha: — Şerminciğim! - dedi, Ve yavaş sesle ilâve etti: — Bu eyi, içindeki bütün eşya ile beraber, mevsimliğine tuttum. Bu göğ| düğünüz, bahçıranın kKarısıdır. Karı | koca iyi insanlar. yemi » Evinizde- hizmetinizde bulunacaklar. Kendi. lerine her cihetçe itimad edebilirsi- | yiz Elini uzattı. Genç kız da yere indi. Birlikte bahçeyi geçtiler. Erkek şöyle söylüyordu: — Bize evinizi gezdireyim... Bura- sını hazırlarken büyük bir zevk duy- için çalıştım. Bakınız, başka bir şey lizım mı?,.. Bunu öğrenmeden içim rahat gidemiyeceğim, Arkalarından gelen /ki kadın hayar Wi, deli kadınla biçare küçük kızıydı. Elele tutuşmuşlar, gölge gibi yürüyor- lardı. Bahçenin arkasına çekilmiş vazi- yette bulunan ev genişti. Epeyce Ze rif, İstanbulda emsali nadir frenk yâ pısı bir bina idi. Her tarafında itinah bir kadın gustosunun bâkim bulun- duğu hissediliyordu, Bahçenin bir tör rafında minimini bir bina görünüyor» du ki, burası bahçıvana mahsus bir yer idi. Süha, bütün bu görünenlerin ne ok duğunu metresine izah etti. — Görüyorsun ya, her şeyi düşün- düm... Senin mesud olmandan büşka hiçbir arzum yok, Şermin... Burada oturduğun sırada Zongulduktaki şip- Şimdiye kadar hiç böy- || 1643 m. 182 Ke/s 10 Kw. T.A.P.3LT m. 9485 Ke/s 90 KW. Türkiye saatile Ankara radyosu 315 metre kwa dalga ye” her çün yapılmakta olan ecnebi haberler neşriyatı programı: Birinci servis (o İkinci servis İmuca Sant 1200 Bant 1750 Arapça » RS » A Elence » 1345 » M4 Fransa » M0 » 218 Balçarca » M4 » ww Pazartesi 26/2/9040 1230; Program ve memlekei saat ayarı, 1435: Ajans ve meteoroloji haberleri, 18,50: Türk müzigi: (PL), 1330 - 14: Mü- ik: Karışık müzik (PL), 18:. Program ve memleket saat — a 1840: , 1930: 'Türk müziği: 20 kişilik maz heyeti konseri, 1955: Türk müsiği: Yeni şarkılar, Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan. Okuyan: Sadi Hoşses, 30,15: Konuşma (Feh ve tabist bilgileri), 20,30: Türk müziği, Çalanlar; , versin), 2 — Artaki bey - Kürdü H, şarkı: (Dağlandı gönül), $ — Arif bey - Kürdi A. şarkı: mi şanına), 2 — Oku- yan: Semahat bay - Nihavent şarkı; bir yâresi var), 2 — Sel Pınar - Nihavent şarkı: ÇHSJA yaşıyor), 3 — Nasibin Meh- med - Rast şarkı: (Öyle yakdın ki beni), 4 — Sel. Pınar - Rast şarkı: (Yalnız benim a), 21: Türk müziği: Karadeniz havaları: Rizeli Hasan, 2115: Müsik: Küçük Or- kesira (Şef: Necip Aşkın!. 1 — Ch. Ryming: Entermezzo, 2 — Rebikoff: Vals, 3 — Jos. Strauss: Vals, 4 — Hanschmann: An- dallarla (İspanyol Abone ücretleri Türkiye 1400 Kuruş Ecnebi SENELİK 2100 kuruş M0 » Simıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1000, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yarı işleri: 20765 İdare: 20681 — Müdür: 20497 Muharrem 17 — Kasım 11 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. lion 1246 732 935 Va, 502 G411277 1531 1755 1925 İdarehane: Babılli oiyarı Acımusluk #okak No.13 Eminönü Halkevinden: 25 şubat 940 pazar günü Halkevleri yıldönümü töre- ninde küşad resmi yapılan Evimizin amatörlere mahsus resim ve fotoğraf sergisi 15 gün müddetle sayın halkımıza açık bulundurulacaktır. Her gün sant (14) den (20) ye kadar gezilebilir. Orası da cidden senin ihtimamınla gü- zelleştirilmiş bir yuvaydı... Şimdilik kötü günleri unutmağa çalış; İstikbal Zemin katından maada bir üst ka- ta daha olan binayı gezdiler, Süha, deli kadınla küçük kıza mah- Sus kısmı gösterip: — Burası kendilerinin... Sizin ye- İki sevgili, maküs tarafa yürüdü- ler. Bir kapı açıp girdiler. Bir koridordaydılar. Orasını geçerek gayet geniş ve pek süslü bir odaya vardılar. Mavi ipek- ler içinde bir aşk yuvasıydı burası geniş ve alçak bir karyola insana 56- vişmeği hatırlatıyordu. Kalın, tüylü bir hah, ayak seslerini boğmaktaydı. Camlı bir kapı ile, balkona oçıkıli- yordu. Gezdikleri mrada, delikanlı şöyle anlattı; — Bahçıvanla karısı, sizin buraya «Sakin bir bahçenin içinde bir köy evil» demişler. Biz de pek köy evi bu- 'Tefrika No. 64 İSLÂM TARİHİNDE | Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Fatma: «Ben yuvamdan ayrılıp bir yere gidemem seyid, Bu saydıklarınızın hepsi sizin olsun!» dedi. Kayıkçı gülümsedi: — Haccac, ordusile, Bizanalıları karşıla” mağa geliyor... Andronik bunu duyunca, buhran içinde kıvranan bir saralı gibi ütremeğ başlamış- “. Haccac, Bizanslılarla karşı karşıya.. Arte' Araplarla, Bizanllar birbirlerini Diyerek muhafızlarını topladı. ve koz- kak bir sesle bağırdı: — Patmayı sonra götürürüz. Hemen ge- mailerimize gidelim şimdi. Andronik atına binerek a başla- için böyle bir tuzak mı kurmuşlardı? Bu ihtimal üzerinde uzun boylu gihin yormağa vakit kalmadı, Haocac'ın atlıları Nehrülkelbin alt kıyısından şehre yayıl- — Haccac geliyor... Sesi şimdi bir hakikni olmuştu. Bizans korsanları, dar bir geçid başın- dâ - bu geçidi tutarak - döğüşmeğe başla” dılar. Bizans denizcileri döğüşmesini bilen kor- sanlardı. gelen Arap atlılarım #ik hamlede birer birer kılıçtan Yardı, Fakat, bu döğüş p Bitmiş Kişi idiler. Haccacın askerleri ise kara bu- Jak gibi, dağın sırtlarından nehir kenarına doğru Nihayet, geçld başındaki Bizans korsan- e en Arkadan gür bir ses yükseldi: den yavaşça kaçıp gitmiş miydi? Belli değildi. Hasene; — Korsanların reislerini yakalıyalım. Diye bağırıyordu. Geçidi atlıyan ve yolu açan Arap muha- ripleri yıldırım süratile şehre aktılar. Bu arada Araplarla «— Yuvama el uzatan bu hayduduları denize dökmeden Allahın ga sabına uğrayınız!» ret Üzerine, bir anda beş on bin silâhlı top- Janabilirdi. Oysa ki, şehre çıkan altmış korsan bütün yeriileri sindirmişti. Haccac: — Bu ne korkaklık! - diye bağırıyordu « Bütün erkeklerin ve eli silâh tutanların — Eh, şimdilik müsaadenizle, Fakat gitmeden evvel, odadaki iki pencere arasında bulunan yazı masü- sını açtı. Burada bir mektupla, üç tomar pa ra vardı, — Paralar, çocukluk arkadaşınızın size yadigândir! - dedi, » Ben gittik” Ke otm ar ekb da okurmumun, giz Kız, üzülerek, sıkılarak, bu söyle- enleri dinliyordu. Geçirdiği korkunç hayat imtihan- larına rağmen namuskâr genç kiş hk izreti nefsini hâlâ muhafaza edi- Bu arada, ne ak e a gemisine kaçmağa muvaffak olmuş ve Yel- kenlerini açarık sahliden uzaklaşmıştı. cınıkla taş gülle suvurmayı da ihmal ei- memişti. Korkak korsan, kaçarken olsun, yerlileri tehdid etmek fırsatını kaçırma- muşta, Bahilde başlıyan ok yağın Bizanslı- ları çarçabuk uzaklaştırdı. we Bu döğüşte Bizans korsanları altmış beş ölü ve kırk dürt esir vererek Beyruttan a7- ... Korsanlar kaçtıktan sonra.. Haccac, tam vaktinde Beyrutluların im- dadına yetişmişti. O, şehirde âsayişi dü- genlediklen sonra, Fatmayı buldurdu: — Bizans'ı korsanlar seni kaçırmağa mı geldiler Diye sordu, Fatma; — Benim bir şeyden haberim, yok, dedi, ben korsanların hiç birisini tanımam, Şimdi öğreniyorum ki, evimi saranların maksadı beni Bizansa götürmekmiş, — Talihin varmış, Falına! Seni Bizan- sa kaçırsalardı acırdım. Haccac o gün Falmayı yanından ayır- mak istemedi: — Seni Şama götüreceğim, dedi. Fatma, Haccacın bu sözünden şüphe- — Şamda ne yapacağım ben, seylâ? Be- sim yuvam buradadır. — Benim sarsyımda olurmak istemez misin? — Ben sarayda oturmağı alışmadım. Lübnan yamacındaki kulübemden hiç bir saman ayrılmak istemem. Çok mesudum. yamalı 'entariye.. pabuçların da delik deşik, Be- nimle Şama gelirsen, her şeyin değişecek. Boynuna altın dizileri, kollarına #ümrüd taşlı bilezikler, ayağına sadef işlemeli hal- haller takacaksın! Fatma ayağa kalktı: — Ben, yuvamdan aynlıp bir yere gide- mem, seyid! Bu saydıklarınızın hepsi si- sin olsun. . Hacne güldü: — Ya zorla götürürsem?... — O zaman Bizansa gitmediğime acırım. — Ne diyorsun? Bizans saraylarım be- nini evime tercih mi ediyorsun? MR Çünkü, bir kadının kendi “ İçinde esarete düşmesi, Bizan; mekten daha fecidir. viaj — Ben seni esir almıyorum, Fatma! Bel- ki yarın, Kumandanin kârısı olâcaksın! — Bu meşhur kumandanın adı Haccac i, Süzlerinize inanırdım. — gl, hee kama Ky — ayni sözleri alşmapınız, seyidi Sizin sözleriniz dme milmaz! > Kim söyledi bunu sana? iğ — Şehir muhafım.. Bir gün bana: «Hae ml kadınlara acırım!» demişti, ... Haccac'ın Beyruttan Şam'a dönüşü Huccax, Beyrut muhafazını azlederek, yerine kendi adamlarından birini tayin etti. Şehre asker bıraktı ve Fatmayı zorla alarak, Şama dönmek üzere yola çıktı. Fatmanın kolları bağlıydı. Haccac, bu vahşi ruhlu kızdan çok hoş- Janmıştı. (Arkası var) Kuz, suslu. Fazla konuşması ağız yapmak ke bilinden olmuyacak mıydı? Öyle bir çıkmazdaydı ki, ancak böylelikle kur tuluyordu. Bu yeni vaziyet onun İçin felhket değil, saadetti. Bütün cemiyetin tezyif ettiği ana ağı, himayeye muhtaç küçük kızca- — &iz gittikten sonra bu mektubu cak. Sizsiz kalmanın acısını böyle Hikle hissetmiyeceğim! « dedi, Delikanlı kızın bir elini avuçlam arasına aldı. Şermin, sevgilisini, bahçe kapısına kadar teşyi etti, — Demek gideceksiniz. — Evet, bu gece, mecburum, — Size ne kadar teşekkür etsem â- dır... Ah, ne iyi kalbli insanmışsı- nız? (Arkası var)