yordu. Git. kapıyı açl. Gelen postacı İdi. Ken- disine bir mektup uzattı. Nevamd kapıyı ka- padıktan sonra mektubu açtı. Zarfın için- de bir tiyatro bileti Ve bir kğıd çıktı. Nev- sad büyük bir merak içinde kalmıştı. Tiyat- ro biletinin yanındaki mektuba şöyic bir göz gezdirince hayreti büsbütün arttı. Mektupta ince bir kadın yazısı Je şun- dar yazılı idi: «Siz belki beni tanımazsınız. Vakat ben siri çok beğenen, son derecede takdir eden bir genç kadınım. Maalesef şimdiye kadar sizinle tanışmak fırsatını elde edemedim. Oldukça zenginim. Biraz değil, epeyce de- Ybaşım. Bu gece tiyatroda çok güzel bir pi- yes oynanıyor. İsterim ki, bunu sizinle yanyana seyredelim, Kendim için kişeden bir bilet alırken aklıma siz geldiniz. Hemen bir bilet daha aldım. “İşte size onu yön- deriyorüm, Geleceğinizden hemen hemen eminim gibiyim. Şimdilik yalnız Allaha 14- marladık.. İlk şaşkınlığı geçtikten sonra Nevzad dü- şünmeğe başladı. Bir kadın, henüz taniş- madığı bir erkeğe karşi bu kadar garip bir tarzda hareket edebilir miyd19?... Evrlâ bu- na pek imkân veremiyordu. Fakat bu bileti kendisine kim gönderebilirdi? Kendine bir muziplik yapmak İçin bir tiyatro biletine hiç yoktur para verecek bir arkadaşını ha» urlemıyordu. Mektuba bir daha göz attı. Gözüne: «Ben epeyce delibaşım. cümlesi ilişti. Kendi kön- dine: »Okuduğu romanların tesiri altnda kalmış garip, çılgınca hareketleri seren kadınlar vardır. Bsk! de onlardan birldir.» Nerzad kendisinin çok güzel bir erkek olduğuns da kani idi, Bu kanaatin tesirile bası çocükca hayallere kapıldı. Belki de bir genç, gürel, zengin kadin ona uzaktarı âşk olmuştu, Kehdisile böyle garip. rornanlar- daki gibi tanışmak istiyordu, Olur a... Dün- gene adam hayalini genişlettikçe du. Ne olursa olsun. bu tiyatro in tarafından gönderilirse gönde Pisin Kevzad kendisini bir maceranın baş- Janpıcında södediyorndu. Bu gece tiyatroya giderek hem eğlenecek hem de heyecan ge- girecekti, Artık akademi fple çekmeğe başlar dı. Bir aralık Liyatzo biletinin numarasına baktı: 13.. Bu numarada İşin esrarengiz- Mğini biraz daha arttırdı. Pir aralık kapının önünden seyyar kun- dura boyacıtının geçtiğini gördü. Onu ça- tırıp siyah iskorpinlerini, boyasın diye ver- 41, Boyanan kuduralarımı alıp içeriye gi- rerken bozacıja: — Parasını gelecek sefer alırsın, Şimdi ufaktığım yok!.. dedi. Boyacı kendi kendine söyleniyordu: — Amma di herli be... İki hafladanberi kunduralarım boyatıyor, parasını yermi- yor... Gece pivesin başlamasından gok evvel Uyetroya yeldi. Salondan içeri | girerken sonsuz bir heyecan geçiriyordu. Acaba © golmiş miydi?... 13 numaralı koltuga otür- du. Suğ tarafında 11, sol tarafında da İS aumaralı koltuklar vardı. Bunların ikisi de boştu. Herhalde kendine bileti gönderen tanımadığı kadın bunlardan birine otüra- oaktı, Fukat hangisine... Yavaş yavaş vakit ilerliyor, salon kala- ordu. Hâli Nevsadın Iki tarafın- dak! boş koltuklara kimse gelip oturma- muştı. Genç adam bir takım şüphelere düş- wüştü. İçinden: «İster mizin diyordu, bu bileti bana gönderen cadalos, paralı bir ih- Genç adamın heyecanı artık son radde- gi . Yanımdaki güzel kadının ko- nel Me onu edecekti. Kendisine bileti gönderen actba o mu 1di? Yoksa so) tarafındaki 18 numaralı kol- tuğun meçhul sahibi mi?... İşte bunu anla- ması lâzımdı. Yanındaki kadına gözlerini dikmişu. Fa- kat genç kadın kendisine büyük bir alâka göslermiyordu. Arasıra gözleri Nevzadın Üzerine takılıyordu. Delikanlı bu fırsatlar- dan istifade ederek hemen ona eritiyordu. Lâkin tabii onunla Konuşmak mümkün değildi, Genç adam İçinden: «Ne günel, ye- şii gözleri var. Keşki bileti bana gönderen © olsa... diyordu. Hattâ bir aralık cebin- den kalemi çıkardı. Genç kadının dikkati» ni eeibedecek bir hareketle tiyatro prog- ramının kenarına kocaman kocaman "orf- lerle şunları yazdı: «Ne güzel gözleriniz var. Programı yan tutarak bu cümleyi genç kadına gösterdi. Bu garip çapkınlık jesti karşısında kadın hafifçe yülümsemişti. Bu sırada Nevzadın yeni tanıdığı genç bir adam tam Önündeki sıraya oturmuştu. Nev- zad bu fırsattan da istifadeyi düşürdü. He- men yeni tanıştığı delikanlıya aşinalık citi, Genç kadının da İşitebileceği bir sesle ona: — Bu geceki piyes «para ve sşke değil mi7, Bu iki şey biribirile mukayese edilir beri mi hiç?... Paru da ne imiç?.. Bir çit au gidi akıp gitmesine razıyım... Bunları söylerken yan gözle'de genç ka- dına bakıyordu. Bereket versin ki, yeni ah- inin 82 kadar parasiz borç içir“ bir adam olduğunu bilmiyordu. «e göndermiş olsaydı: da- gösterecekti, Lâkin ya- nındaki güzel seyirci srasıra kendisine gü- Tümsüyordu da.. O halde”... Bileti henüz yerine gelmiyen 15 numarlı koltuğun sa- hibi mi, yoksa yanındaki kadın mi gönder- mişti?... Böyle tereddüdlü zamanlarda kü- çüklüğünde müracaat ettiği bir usule baş vurdu. «Ya bundadır, ya şünda.. Helvacı- nın kızında.» sayısını saydı. Helvacınıni ki- mi yanındaki kadın olmuştu. Artık memnun- du, Hem perdenin açılmasına iki dakika kal- dığı halde henüz kimse gelip 15 numaraya oturmamıştı. Fakat biran yüreği hopladı. "Takmış, sakıştırmış, kayet şişman, yaşlı bir kadın onların bulunduğu sıraya girmişti. Eyvah belki de bu idi. Lâkin şişman kadın 15 numaranın önünden geçti. Daha ilerideki bir koltuğa oturdu. Nevzad da derin bir ne- fes aldi. Perde açılmak üzere iken kanler içinde kalmış, telâşlı bir adam kalabalığı yara- rak Nevzadın bulunduğu sıraya geçti. 15 numaraya otufdu. Bu adamla göz güze gelince Nevzadın yü- zü sapsarı kesilmişti. Çünkü bu uzun Za- mandanberi kendisinden kaçtığı müthiş, belâ bir alacaklısı idi. Onunla aylardan- Soldan sağa: i — Kıraat et - Yunanistanda bir şehir. 3 — Kızıllık. 3 — Misir Sudanında bir şehir - Zekilik, 4 — Nota - Çizgi - Mevcud. 5 — Şikâr - Moskofça. 6 — Umumi manaars, 7 — Tersi köpektir - Tersi eşyadır - Tersi açmaktan emirdir. 8 — Başına «K> gelirse eski alaturka mü- &iki âletlerinden olur - Bayağı, 9 — Meşhur bir Pransız kadın artisti. 10 — Tersi mektepte kitap ve defterlerin üstüne yapıştırılır - Nota. Yukarıdan aşağı: 1 — Bir orman ağacı. 2 — Uzun değli - Muayyen ücretler. 3 — Başına «Ke gelirse yaş değil - Lâh- 24 - İdrarda bulunan bir zehir, 4 — Bitip tükenmek. 5 — Eski yaman gelinlerinin ellerine ya- Kılan - Tersi güzel sanatttı » Biberin başi, 6 — Çok değil - Izeilerin çalgılarından bi» ri. 7 — Vizldamanın basi - Ümid et - No- ta, 8 -- Etrafına alev yayan. 8 — Tersi küçük taş parçasıdır « İnsan, 10 — Aknretler - Büyük. Geçen bulmenamızın halli Boldan sağa: i Yugoslavya, 2 — Acıma, Vaaz, 3 — Gururiauma, 4 — MU. Kılar, $ — Uyanan, 1,6 — Ri, Anaçlar, 7 — Lokma, Ama,8 — Uls, Dikran 9 — Kazmala, Ke, 10 — Naü- Bildi, Yukarıdan aşağı: 1. — Yağmurluk, 2 — Ucuiyi olan, 3 — Gırta, Kaza, 4 — Omu, Nan, Mü, 3 — Sar- kanadam, 6 — Luna, İl, 7 — Avaz, Kad, 5 — Vanlılar, 9 — Yamalamak, 10 — Azar, kanek. Bir gazete, bulmaçalarımızı kendine mal eğiyor! Bir İstanbr! gazetesinin, bulmacalarım- m muntazaman ve synen kendi sütunları- na aktardığını: hayreli: görüyoruz. Şimdi- ye kadar yaw ve resim makaslamak üde- ti vardı ve bunu yapanlar: «eHâdiseler mi- ri m'dir!» diye kabahatlarını hafifletme. ğe yelteniyorlardı, Bulmacalar İse, bir mu- harririn hususi emeği netleesi tanzim edi- Jir, gazete İdaresi tarafından satın alınır; makaslanmağı katiyen elverişli olmasalar gerek! Şimdilik ismini teşhir etmek istemediği- miz İstanbullu refikimizin «Ekmek elden, su gölden» şeçinmiyerek, biraz kafa yor- masını, alın teri dökmek küMetine köllan- masını dileriz Meslek namma ayıp... Kariler ne diyecek» 'Tardı. Nevzad onun elinden kurtulmak için nelere baş vurmuştu. Alacaklı 15 numaralı koltuğa kendisini star atmaz Nevzada döndü, hem de çi- dukça yüksek bir sesle: - Seni batakçi herif seni.. Paralar: al- dıktan sonra benimle kovalamaca oyna- mağa kulkıştın değil mi? Seni aylarca yaka- , Nihayet ele geçirmek için bun- yoz başka çare bulamadım. İşte anna böyle bir kapan kurdum. Bu kapana da kuyruğun Seni dolandırıcı seni... Çık bukalım 50 kuruş da tiyatro için gönderdiğim Je: m rm aaa YENİ NESRİYAT Askeri kamus Memlekelimizde ilk defa olarak bütün askeri tabirieri bir araya toplıyan bir «As- keri kamus» intişar etmiştir. Harp akade- misl öğretmenlerinden emekli kurmay al- bey Salâhaddin A. Kib tarafından izina ile hazırlanan bu eser askerlik âlemini alâka- dar ettiği Karar sivili ve münevver tabakâ- nın da istifade edeceği kıymetli bir kitap- tar, Kamusis tazla olarak bütün askeri za- birlerin karşısına Fransızca, Almanca, ba- ularına da İngilizce, İtalyanca, Rusça kar- şılıkları konmuştur. Du eser sayesinde harbe ald yanlış tabirler kullanmamak mümkün olacaktır. Tefrika No. 19 İSLAM TARİHİNDE | Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Papas; Fernandonun götürüldüğünü haber alır almaz küçük dilini yutacak gibi oldu Güneş batıyordu. Endülüs dağlarına 6s- | edecoğir.. diyordu. — İşbiliyeye çök yakın değil mi? Orada fazin kalacak değiliz. Kıyafeti- mizi değiştirir, Kıştslenin yolunu tutarız. O civara yaklaşınca yeni tedbirler alınır. Maryans ümideizdi; Yeni beabirler mi? « dedi - Tarıkın or- dusunu Yenecek bir kuvvet bulabilecek mi- siniz? — Kıştaleye varinc& ne yapacağımı, baş- başına nasil bir kuvvet olacağımı ve müs- Iümanları nasl öepeliyeceğimi göreceksin! Kayalıklardan atlıyarak, dağın yamacı- na tırmandılar. Duğ tepesine çıkmadan, gi- &rcekleri köyün yolunu tutamazlardı, Bu- rada dar bir geçid vardı. Fernando: Müslümanlar bu geçidi bilmezler, de- di, şimdi oradan geçip yola düzüleceğir. Dağın tepesine çıklıkları zaman ay yeni doğmuştu. Ortalık gündüz gibi aydınlıkta. Maryana birdenbire uzakta yürüyen bir gölge gördü. Korkak bir sesle papasa hi- taben: — Yavaş. #inyor! Diye bağırdı ve yere sindi. Fernando kendini tutamadı. Gülmeğe başlı Uzakta yürüyen göigelerden ri kork- tun, Maryana? Onlar ağaş gölgesidir. Bu- ralarda şeytanlar bile nadiren dolaşır. Maydi, korkma.. kalk! Pernando hizli bazlı yürüdü. gölgenin yanına yaklaştı: — Görüyorsun ki, ben senin gördüğün gölgeleri çiyneyip geçiyorum. Artık karm- Mmiza hiç bir tehlike çikmyacak. Bizi yo- lumuzdan çevirseek bir kuvvet yoktur. Maryana geniş bir nefes alarak. kizli ra- Maryana: — Burada ia yok. Bu gölgeler nedir? Diye sordu. Fernando; Taşların gölgesi olacak. Diyerek bir iki adım daha attı. Maryana titrek bir sesle: — Gölgeler canlanıyor, sinyor! Dedi. Kayaların üstünden bir ses yük- seldi: — Durunuz... Papaz hançerini çekti ve bağırdı: — Yol verin bize! Maryana ütremeğe başlamıştı. Kayaları arasından sekiz on Arap nö- De yola atlıyarak, yolcuların otrafini 99 beceriler biri: Ben bu papazı Diyerek yanına sokuldu: — Ben Fernando değil misin? Kızı! rahip kurnazca cevap verdi; — Hayır. Fernando dağ tepesinde yalı- Mücahidle:den biri yüksek sesle gülme- #e başladı — Ben, nandoyu tanımam atama, bu güzel kadının çadırı önünde bir gece saba- ha kadar nöbet beklemiştim. Ve hepc birden kadının yüzüne doğru eğildiler- Möyeteini öldürüp kaçan ka- din, “ Bahat kul ye Ee yakaladılar. Maryana göğsünde sakladığı hançeri çekmek “fırsatmı bulamudrıt. Fernando yalvarıyordu Bizi serbes bırakınız... Ne ben Perman- döyüm, ne de v Muryenadır. Biz, mücli man ordusuna hizmet ediyoruz. Bizi yalu- muzdan alıkoyarsanız, İşbiliyedek! orounuğ mahvolur. Müsahidler, Selmandan şiddetli emir al hibin yanına sokuldu ve göğsünü tutarak | mışlardı Selman askerlere: huürldandı: — Gerçek... Bir ağaç gölgesi imiş bu. Fakat, ben çok korktum, sinyor! Yolumuz — lerine Va hilesine düşmemeğe ça- Demişti. Nöbetçiler, Kizi rahibin tuza . uzundur. Kinaye yayan olarak gidebil- | ğına düşmemek için, derhal kollarını buğ- memiz için, dizlerimizin demir kadar sağ- | layıp geçidden şehre doğru sürüklemeğe Jam olması lâzım. Halbuki ben çok yorul- | başladılar, dum, Maryanarim da kollarım bağlamışlardı. Fernando: Mücahidler kalabalıktı. Fernando bun- — Petir köyüne varınca, oradan nasil | lara karşı mukavemet göstermenin fayda- i İ olsa iki at buluruz, Maryanal dedi. Oraya | sız olduğunu anlamıştı. kadar gayret et. Hazreti Mesih bizimle be- raberdir. İspanyayı yeniden dirilteceğiz. Ve gülerek ilâve eti: Gece yarısına doğru firarileri şehre ge- tirdiler, Fernando hâlâ semavi bir mücize saye Köyüüleri tatmin edecek kadar param | sinde Arapların elinden kurtulacağını sa- var. Koynumda mücevher dolu. Para ile | nıyordu. kandıramazsam, görlerini kamaştıracak Acaba bu sefer de Selmanın etinden #ür- mücevherierle iki dg, daha fazla hayvan | tulup kaçabilecek alya? tedarik edebilirim. Biraz daha yürüdüler, Yavaş yavaş — ay ışığı altında » geçid ye- rin» gelmişlerdi. Fernando çok heyecanlıydı: - Ben, bugüne kadar. hayatta - hiçbir sahada - mağlüpolmadım, Maryana! ge lari mutlaka defeceveğim. Dünyanın ku. rulduğu gündenber! isanları, kuvvet den gil, seki idare etmiştir. Peygamberleri gör- müyor musun? Hangisi çok akıllı, çok zeki ie, v muvaffak olmuştur. Ben de, onlar gibi, Ispanyayı yıllarca zekâmla idare et- tim. Kral, her zaman. milletin başında bir korkuluk olarak kaldı. Gölgeler canlanınca.. Konuşa konuşa gidiyorlardı. Fernando: Bir saat sonra yola ineceğiz, Kızıl Rahibin başı..! Yerliler gözlerine inanamıyorlardı. «— Fernando yakalanmış!» «— İspanyanın İkinci kralı #müslüman- ların eline düşmüş!» Bu sözler haikın ağzında Mame ,e- hir meydanında yanan meşaleler altında bu iki fiiriyi seyretmeğe koşuşanların sa- yası artıyordu. Selman, Maryanayı Halifeye hediye ola- rak göndermeğe ve bu suretle kendisini Endülüsten uzaklaştırmağa karar vermişti. Maryana bir daha vatanına dönemiyece- Bini anlayınca ağlamağa başladı. Selmanın a kapandı... e une Me yun! Uzaklara Memlekeu- «Petir» | min bavasını teneffüs etmek saadetinden, köyünden hayvan tedarik edeceğiz, Ondan | beni mahrum bırakmayın! dedi. sonrasını düşünmeden yolumuza devam (Arkası var) Tefrika No. Tuzak içinde Tuzak Nakleden : (Vâ - Nü) Bereket versin, eski dostlarından biri, baba oğulu konuklattı. İbtiyar adam, onun yanında kapılandı. Fa- kat el kapısında çalışmak ârına git miş olmalı ki, karısının ve yuvasının da hasretine dayanamıyarak öldü. Delikanlı ise, o civardaki mektep- lerden birinde hoca olmuştu. Malüm ya: Bu sıralarda dört sene dört sy'ık olan bir çocuğu hemen mektebe ve- rirler. Mektebin tam yanındaki bina- da, ihtiyar bir kadınla beraber otu ran minimini bir çocuk da talebesi arasındaydı. Arada sırada balkonda oturur, bu çocuğu, evinde de seyrederdi. Hiz- metçisi ve diğer kimsesi olmıyan ih- tiyar kadın, küçük talebeye dadı gi- bi bakıyordu. Bazan pencereden pen- cereyr konuşurlardı: — Torununuz mu, efendim? — Hayır muallim bey. — Neniz ya? ihtiyar kadın, esrarengiz bir tavır takınarak: «- Hip... - derdi, - Bakıyorum işte... Nins ils o Behmeddin, pencereden beli ahbaplık tesle ettiler, Deli- kanlı, ona #slüketini anlattı, Bu are yanda birakarak çalışmak mecburi- yetinde olduğunu ilâve etti, Hulâsa, ruhan kaynaştılar. İhtiyar kadın, Bâhayı uzaktan uzağa bir anne gibi seviyordu. Fakat: — Bu çocuk kimin nesidir? - sua- Mine: — O da benim sırrım! - cevabım Bir gün, bakkalın çırağı kendisine gelerek: — Komşu hanım sizi istiyor muş! - haberini getirdi. — Nerede? — Evinde... Pek hasta, — Ya... Delikanlı, alelâcele komşusuna gitti, Bir fevkalâdelik olacağını hisse. diyordu. Hakikaten de kader onun emellerini tahakkuk ettirmek için garip bir fırsat hazırlıyordu. İhtiyar kadın, yatağında, ölüm halinde yaşıyordu. Nur topu gibi bir oğlan olan çocuk, Behaeddinin elini öptükten sonra, dünyadan bihaber, | bir kadındı. bahçeye oynamağa çıktı. Komşu, hatıralanm başladı: Bir yeğeni varmış; muallimelik edermiş. İste bu çocuk onunmuş... Muallime vefat edince, Süha ona kal miş... İh kadın da, elindeki Gk para ile idare edebilmek kasabaya gelip yerleşmiş... asiı buralı imiş... Çocuğun annesi olan muailime ile alâkadar olarak, Bahaeddin: — Nereli imiş bu? - diye sordu. — İstanbulda uzun zaman bulun- mıştu, Zavallıyı orada baştan Çıkar- mışlar... Ne saf, namuslu bir kızdı! Pazla çalışmak mecburiyetinde kaldı. ğı İçin, hususi şekilde ders vermeğe başlamış. Zengin bir oğlanla tanış mış. Adam ona evlenmekten kapı aç- müş. Hoşuna da gidince tazecik ken- dini tutamamış... İhtiyar kadın belki de kendi genç- liğinden bir sahneyi hatırlatıyordu: -— Can sıkıntısı... Yalnızlık... Böy- le şeyler olur... - diye içini çekti, İstanbul şivesile konuşan, akıllı Birdenbire titrek dudak- larında acı bir tebessüra belirdi: -- Bahsettiğim muallime, erkeğe bağlanmış... Fakat o herif, böyle bir aşkı hak etmiyordu doğrusu! Serve- anlatmağa Çünkü reğmen sefil ruhlu herifin biriymiş. — Ya! - diye, gözlerini öyle bir açış- «Taze, anne olacağı sırada, nişan- | açlıki... isı, başına bir avuç para atmış; ken- disini, yüzüstü, sokâk ortasında bi- rakmış. Muallime, gururlu, azemetli, — Tanıyor musunuz? — Bvet, Delikanlının yüzünü şeytani bir s0 sağlam ahlâklıydı, Burada gördüğü- | vinç kapladı. nüz sevimli yavrucak Süha, bu münasebetin mahsulüdür. An- nesi, elindeki parayı teyzesine yavru. sunun geçimi için teslim ederek ken- dini suya attı. Bir kaç ay sonra mual- işte Hasta, halsiz halsiz: — Teklifimi kabul « diye sordu. — Ediyorum. — Çocuk, Kolon bey ailesinden ol- ediyormusun? Wmenin teyzesi de vefat ettiğinden pa-| duğunu biliyor mu? ra ve çocuk, - en yakın ahbapları ve — İlâhi yavrum.,. Esrar tevdi edile- uzak akrabaları olmam dolâyısile - İ cek yaşta değil ki... Kendisine hiç bana kaldı. Şimdi oğlancağız beş yaşındadır. | bir şeyden bahsetmedim... Beni tanı- or... İşte okadar»... Annesinin genç İsmi Kudret Süha'dır. Kendisinin altı| yaşta öldüğü, babasının da mevcub yüz lirası var. Yavrum! Ben ölece- | bulunduğu kulağına değmiştir. Zim. Bu parayı ve çocuğu sana teslim ediyorum. Zira muhitte en itimad et- tiğim sensin... Bahaeddin: — Ne yapmamı arzu ediyorsunuz? - diye sordu — Çocukla alâkadar ol... Şayed sözverirsen gözüm açık gitmiyecek, — Babesının ismini söylemediniz, — «Kolon bey zade Kudret bey» derler. Bahaeddin, yerinden sıçradı. — Efendim?... — İstanbulda meşhur avukattıri Kolon bey zade... — Pek alâ... Evrak mevcut mu? — Şu çekmeyi açınız... Paralar kâ- fıtlar hap orada... Allahın huzurun» da hepsi sana teslim, yavrum... Far kat, yemin ediniz. Can çekişen kadının Kalbi artik r#- hatlamıştı Bu adema, her nedense itimadı vardı. Bahaeddin, kâğıdları ve paraları bine yerleştirdi. Ertesi gün de tana kadar ihtiyar kadının cenaze” ni Leşyi etmesi lâzım geldi. Yansı. yürüyen çocuğa, gizliden gizliş manen bir nazerin balayomi: »dü, Kalbinde kin kayn ii