25 Teşrinisani 1939 Program satan kadın Onları herkes evli zannediyordu. Scne- | lerdenberi beraberdiler. Çok mesud görü- | nüyordu. Sabriye Ahmede bir kız kardaş, hatih bir aha sevgisi gösteriyordu. Lâkin aralarında bir yaş nisbotaizliği vardı. Bab- Fiye hiç değse Ahmedden dört, beş Yaş büyüktü. Fakat hâlâ çok genç ve güzel gö- rünüyordu. Ahmede son zamanlarda bir neşesiziik gelmişti. Uzun uzun düşünüyordu. Dalgın, durgun bir adam olmuştu. Sabriye, uzun müddettenberi devam eden müşterek ha- yatlarında, Ahmedi biç bü derecede dalgın görmemişti, Nihayet bir gün Ahmed ne zamandan- beri buğının içinde sakladığı düşünceleri Sabriyeye açtı — Sabriye, dedi, aşağı yukarı on beş 38- | nedenberi beraber yaşıyoruz. Herkes te bi- zi evli saniyor. Fakat iyice düşünecek olur- sak bu bizim maceranın bir sonu olmadı- Rını pekâlâ anlarız. Allem beni erlendir- mek istiyor. Zannederim ki bu her genç erkeğin haklıdır değil mi?.. Bunun için ben ayrılmamız... Ahmed, sözlerinin bu kısmına gelince, Sabriye onu susturdu: — Devam etme Ahmed... dedi, anlıyorum. Ayrılmamız kizim... Ben senden yaşça bü- yüğüm. Bonra ikimiz de parasızız. Evlen- memize imkân yok. Hem ailen seni belki genç, güzel ve zengin bir kızla evlendirmek | istiyor... Arkadaşça ayrıldılar, Sabriye derin bir hüzün içindeydi. Ahmed dalın ziyade şa- | şırmıştı. Bütün iyi kalbilliğine, ona karşı gösteri şefkate rağmen, Sabriyenin bu kadur sessiz, bu kadar gürültüsüz bir tarz- da hayatından çekileceğini Artık Ahmed için yeni bir hayat başla- | mıştı. Yaşayışına yepyeni bir istikamet ve- rebilirdi, Ailesinin onunla evlendirmek 1s- tediği Şaziye hakikaten güzel bir genç kız- dı. Hattâ daha şiindiden Ahmedie Şaziye | mak la. buluşmağa, birlikte gezip tozmağa b mışlardı. Fakat garip şey.. Ahmed, $ yenin yanında iken daima Sabriyeyi hatığe lıyordu. Halbuki Şaziye ile Sabriye ne ka- dar biribirine zd yaratılışta idiler. Şazlye- nin dehşetli gençlik hoppalığına mukabil, Sabriye ne kadar ağır başlı *di. Sabriyenin uysallığına karşı, Şaziye m» derecede ele avuca sığmaz, İnadei bir kızdı. Zaman geçtikçe Ahmed Kendisinde mü- him bir eksiklik hissediyordu. Sabriye, hiç İarkettirmeden on beş sene içinde onun hayatının dizginlerini tamcmile eline a)- mıştı Şimdi Ahmed akşamları evine döndüğü saman odasında onu âriyor, sabahleyin uyanınca Sabri; biras sonra yatağına sütlü kahvesini getireceğini sanıyordu. Çünkü Sabriye on beş sene içinde onü son derecede rahat bir hayata alıştırmıştı Her sabah Sabriye, Ahmedden evvel kal- kardı. Mevsim kışsa sobayı yakar, tl kahveyi pişirirdi. Ahmed, Sabriyenin güler Yüzlle getirdiği «ütlü kahreyi yatağında içerdi Hele Ahmedin hastalandığı samanlar Sabriye ona kul köle olurdu. Kolonyâ ile başını ovmalar, ona sıcak ıhlamur pişirme- | ler, daha neler de neler. Ahmed hasta ya- tağında, Sabriyeye huysuz bir çocuk gibi naz yapardı. Sabriye de âdeta zevkle onun Kahrını, nazını, huysuzluğunu çekerdi, Ahmed bunları düşündükçe yanında mağa pek korkuyordu. Bir taraftan da ye- n: tanıştığı Şasiye ile hayatını birleştirme- hin birçok müşkülleri olduğunu anlıyordu. Evvelâ kafaları biribirine uymuyordu. Zevkleri arasında aşılmaz bir fark vardı. ai syn yaratılışta, ayrı ayrı duyguda in- “Be Ki şimdi aralarında yeni başlıyan ta- Başıklığın heyecan: İle bunun farkında olmı- yabilirdi. Fakat ileride?.. ed belki her gün kendi kendire tek- ordu: «Ben Şabriyesiz yapamıyaca- «#, canı sıkıldığı zaman içinden mı- rildaruyordu: «Ah Sabriye olsaydı.» Nihayet Şaziye ile daha fazla abbaplığı #lerletmenin lüzumsuz ve ayni zamanda mahzurlu olduğuna kanaat getirdi, artık Konç kızın evine uğramaz © Şimdi hayatta büsbülün yalnız, meşgü- Uyetsizdi. Tekrar Babriyeye dünmeğe utu” niyordu, Ne kadar iyi bir insan olursa ol- sun, Sabriyenin kendisini nazıl karşılıya» cağını kestiremiyondu. Bir yerde şöyle bir cümle okuduğunu hatırlıyordu: «Çok 8€- ven Insanların icabında kinleri de pek müt- hiş olur.» Bunu düşündükçe Sabriyeye tek- rar dönmakter korkuyordu. Bir arlık ons mektup yazmağı düşündü. Lâkin Sabriye on beş sene beraber oturdukları evden çık- mış, gitmişti. Adresini bilmiyordu. İşte bu düşünceler arasnda bir gün Be- yoğlu caddesinden geçarken gözüne bir si- nema ilânı ilişi, Sabriyenin çok sevdiği Iki artistin karşılıklı oynadıkları bir filim gösteriliyordu. O gün Ahmedin işi, gücü yoktu. Sabriye gibi filmdeki artistleri ken- disi de pek severdi. Hemen bir bilet aldı. Sinemaya Fakat filim çoktan başlamıştı. Senelerden- beri Sabriye ile beraber bu sinemaya gelir giderlerdi. Program satan genç kadın on- Yarı tanırdı. Ahmed kendi kendine: «Porg- ramei kadın her zaman beni Sabriye ile bera. ber görürdü. Halbuki! şimdi yalnızım. Kim bilir aklından ne geçirir?..» diye düşündü. Program satan genç kadın salonun Xapalı kapılarının önünde duruyordu. Ahmede gülümsiyerek: - Salon karanlık... Size yol güstereyimi.. dedi, Önüne düştü. Elektriğini yaktı. Ah- med gelişigüzel bir yere oturmak istiyorda, Program dağıtan genç kadına: Pek önlere oturm sağım şuralar iyi... dedi. Fakat programcı kadın: — Zevceniz şurada oturuyor, sizl y götüreyim... dedi. Ahmed şaşırmıştı. Zevcesi?.. Program ve» ren kadın da herkes gibi Sabriyeyi onun karısı sanıyordu. Ahmed ne yapacağını şa- şırmıştı. Gidip Sabriyenin Şanına otur- Buna hâlâ cesaret edemiyordu. Fa- kat programcı genç kadı — Zevcem orada otursun, oturacağım... diyemezdi ya . O halde ne yapmalı 1di?. kararla; — Peki, dedi, beni oraya götürü Heyecan İşindeydi. Önünde yürlü; dın durdu. Elektriği Ne boş Pir iskemle işa- ret etti. Ahmed buraya oturdu. Derhal Sabriyenin hafif güzel kokusu bumuna gelmişti. Henüz Karanlığa gözleri alışma- dığı için onu göremiyordü. Fakat kendi- sinden çok evvel gelen ve karanlığa iyice alışan Sabriyenin onu gördüğünü anlı- yordu. Ahmed ne yapacağını şaşırmıştı. Yanın- da oturan Sabriyeye her halde bir şeyler söylemesi lâzımdı. Fakat ya o kendisini bir- denbire terslerse?... İşte bu düşünceler yü- xünden Ahmed ağsmı açamıyordu. Nihayet yarında oturar Meselâ na ben bur Ahmed, Sabriyenin tatlı sesin! Filimin baş tarafını görmedin. Mev- zuunu anlatayım mu?. » Sinemadan çıkarlarken Ahmed, program- €i kıza bir kere daha bahşiş verdi. Hikmet Feridun Es Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen İyi kiracı bulmak için «Akşams in KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti- fade ediniz. Beşiktaş Haikevinden: Okumak yazmak bilmiyen 18 yaşından yukarı kadın ve erkek vatandaşlarımız için evimizde okuma ve yazma kursları açıl- maktadır. Kurslar kadın ve erkek öğret- men arkadaşlarımız tarafından idare edi- lecektir. Evimizde her gün kayıt işine baş- lanmışt $ Evimizde kız vo erkek ortaokul talebe- leri için inçilizce, fransızca, matematik ve geometri kurslar açılmıştır. İsteyenlerin hergün idare memurluğumuza müracaat ederek kayıtlarını yaptırmaları lâsımdır Tefrika No. 137 SEVİLEN KADIN — Nasıl oldu da buradan zuhur ettin? - dedi, — Uludağa çıkacağını... Bir kaç zaman Bursada kalmak niyutile ge- liyordum, Vapurda bizim arkadaşlar. dan Rıfkıyı gördüm, Onun buralarda çifliği var... Davet etti... Siz nere- ye Tabii Bursaya... Ah şu Renza, değil mi?... Yaptığı marifetle hepi- mizi şaşırttı... İspanyol kızkançlıkla- mı öldürdü dersiniz?... Ötekininki buz gibi intihar, malüm... Doktor: — Adam,,. Kes şu lâflanı!.. Vehbi de: t... Daha iyi olur... bu mesele yüzünden hepimizi ... » diye tersledi. Rüştü, derhal muslihane — Affedersiniz... Tahii... Çok müteessitim de... Vehbi, bahsi değiştirip kıskançlı- ğını tatmin için sadede geldi: — İstanbuldan ne zaman çıktınız? — Dün... Rıfkıya rasladığım pek İYL oldu... Çiflikteki evi cennet, cen- het, « » dedi. Zaten âsabı Peki... akleden : ( Vâ - Nü) — Fakat kadınsız cennet. Rüştü, aklıma birşey gelmiş gibi elini alnına vurdu. — He... Unuttum... En evvel onu söylemeli idim... Dün vapuda ki- minle beraberdim, tahmin ediniz bakayım? — Edemiyorum, — Fevkalâde hoş bir kadı — İsmi? — Hatıralar arasında araştırın. Doktor: — Nasıl bulsun... Hatıraları ara- sındak! kadınlar öyle bir Kalabalık teşkil ederler ki... — Haydi öyleyse yardım Uzun boylu, biraz topluca, mermer heykel bir vücut... Rakibsis bir ger- dan... İmparatoriçe başı gibi mağrur bir baş... Güzel siyah saçlar... Sihir- kâr gözler... Kavisli kaşlar. . Bilhas- sa ağın ve enmadın gütelliği,.. Doktor atıldı: — Ben anladım... Seza .. riifte başka kadın yoktur... miydi? edeyim; Bu ta. Yalnız | girdi, Nihayet Ani bir | İ dim. Türkiye Radyodifüzyen Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 182 Ko./& 120 Kw. Ankara Radyosü T.A. P, 317 m. $65 Ko/s 20 K. W. Hergün yalnız kisa dalga 317 m. 9465 Ke/s. postamızla neşredilmekte olan Yü” banei dillerde haberler saatleri aşağıda gösterilmiştir: İranca saat 13,00 ve 18,45 de Arapça saat 13,15 ve 1945 de Fransızca saat 1945 ve 20,15 de CUMARTESİ 25/11/9439 1330 Program ve memleket saat ayarı, 1326 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1380 'Türk müziği: Halk türküleri ve halk oyun havlar Okuyanlar: Azize Tözem, Müzey- yen Senar, Mahmut Karındaş, Çalan: 8a- | di Yaver Ataman (Kaşık, darbuka ve 8a7), 1430 Müzik (Riysseticümhu! bandosu - Şef: İhsan Künçer), 1- Paul Lineke: Marş, | 3- G. Pares: Kapris (Menürt), $- Vincent | Wallace; Maritana urertârü, 4- Paul Vidal, La Burgonde operasından bale No. 2, ö- | Giasounow: $tenka Razine - Senfonik par- ça, 15,15-15,30 Müzik (Denz müsiği - Pİ 18 Program, 13/05 Memleket saat ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 1826 Mü- zik (Radyo caz orkestrssi), 19 Türk müzi- | Bi: Geçit konseri A: heyeti ve 14 okuyucu sıra İle, İdare eden: Mesut Cemil. 30 Konuşine, 20.15 Türk mü- ziği: Müzik Polklor'umuza sit nümuneler, Sadi Yaver Ataman, 2030 Türk müziği: Ke- rışık program, Çalanlar: Hakkı Derman, Şerif İçli, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Ürler 31 Müzik (Küçük Orkestra . Şef: Necip Ağın), 1- Clemens Sehmalstich: Kü- pidon ve Pşişe - Aşk hikâyesi, a) Yaklaşma, b) Aşk valsi, ci Başbaşa, 4) Gezinti, e) Kav- gacılık ve barışma, 2- Hanns Löhr: Düğün arşı, 3- WU Lrutensehlager: Yıldızlara doğru (fantezi), 4- Raff: Kavatin, 5- Knu- dage Riisager: Bir entermez20, 6- Benjamin Godard: Niani, 7- Bernhard Kutsch: İspan- yol kaprisi, 8- Ziehrer: Der Sehatmelster operetinin valsı, 2) Memleket saat ayarı, ajans haberleri, ziraat haberleri, 22,15 Ko- muşma (ecnebi dillerde), 2245 Müzik (Caz- band - PL), 2325-2930 Yarınki program ve kapanış. YENİ NEŞRİYAT « Yaban» romanı Yakup Kadrinin bu eseri Almancaya tercilme edildi Tunınmız Türk edibi B. Yakup Kadri Karsosmanoğlu'nun «Yaban» isimli roma- nı B. Max Schulz tarafından ve Türkçe aslından Almancaya tercüme edilmiş Ve Leipsig'de A. H. Payne Basımevi tarafmı- dan gayet nefle bir gezilde tabolunmuştur. Romanin Almanca adi Der ee dir. Böylelikle, ilk d X 'Türk ede- biyalından mühim bir eser Alman Hsanı“ na çevrilmiş oluyor. Kitabın başında yeni Türkiyeyi ve “Türk edebiyatını anlatan bir mukaddeme ve sonunda kitapta geçen Türk isimleri hakkında izabat veren bir Nüve vardır. «Yaban» Ja beynelmilel dürkat ve alâka- Yı celbettiğinden dolayı B. Yakup Kadri- yi, ve «Yabanı 1 çok mükemmel şekilde tercüme ve tabettiklerinden doları da mütercim ve tâbli tebrik ederiz. Afrodit Piyer Louls'in dünya şahestrleri arasin- da mühim mevkii olan bu eseri kıymetli muharrir Nasuhi Baydar tarafından Türk- çeye çevrileaiş ve Semih Lütfi Kitapevi tarafından basılmıştır. Karilerimize tavsi- ye ederiz. TANIDIĞIM BÜYÜK ADAMLAR... Vv d Ali Fuad'ın bu çok kiymetli eseri çıkmak üzeredir. Kongre Çamlıca klübünün senelik kongresi mev- sim itibarile bulunduğu Beyoğlunda İmam sokağı Ziya Bey aparlımanının 3 numa- rasında bugün saat üçle sktedilecektir. Âzanın gelmeleri rica edilmektedir. Yalnız değildi. Yanında kendin- | den bayli küçük yaşta sessiz sadasız bir kız vardı, — Görüştünüz mü? Tabii değil mi?,.. Bilirsiniz: Lâf- tan yana sıkintısı yoktur. Vehbi: — Neden bahsetti? - diye sordu. — Biraz sizden de, azizim. — Ne dediğini öğrenebilir miyim? — Tekrarlamamamı tercih eder- — Rica ederim. - Dedi ki: Müthiş bir talihsizliği- niz devri başlamış. Size taslayınca | insana - (affedersiniz, madem ki 1s- | rar buyurdunuz, söylüyoruz!) - uğur-| suzluk geçebilirmiş. Doktor: — Adam, canım... O kadar zalima- ne şaka değil dedi, - Biliyor mu- sunuz, kendisine nerede raslayabili- riz? — Vallahi iyi bilmem aruma, her halde Bursada, Çekirgede, yahut Ulu dağda raslaşacağız. Bir müddet süküt oldu. Vehbi, $i- garasının ucunu çiğneyip asabiyetini yenmeğe uğraşıyordu. Rüştü İstan- buldan gelen o günkü gavsteleri ma- sanın üzerinde bularak sahifelerini | İ çevirmeğe başladı. Birdenbire: Telrika: No. 127 Yazan: İskender Fahred. Bütün reisler, zenginler ve kabile mümessilleri bir ağızdan: «Can bey reis oldu.» diye bağırdılar — Hepimiz, Beyld Ahmedin Kabilemize kadar aylıkla, çalışmıştır. Onu istersek, ge- ne vesir olarak yurdumuzda alıkoyabiliriz. Pakat onu başımıza geçiremez. baş olamaz. Diye bağırdılar. Telek arkasından ( aa) söz aldı: — İçimizde Seyid Ahmetten daha bilgili bir kimse yoktur. Biz daglılar onu kendimi- ze baş seçiyoruz. (Yaman)ın sesi yüksekti. Onu birçok kimseler tanımıyordu. O ve onun adamları zaten şehirde yaşıyan kimseler değildi. Herkes (Yaman)a hayretle bakıyordu, Taşbileğin adamlarından biri ona ce- vap verdi: — Sen bir çobansın! Kabilemizin işleri ne senin aklın ermez. şe Bir başkası da yüksek le: — Bizi rim çağırdı buraya? Çobanlar #ü- rülerinin başından ayrılır mı? Şebirde ne işiniz var sizin?! Diye haykırıyordu. (Yaman) bu sesi ce- vapsız bırakmadı: Pırat boylarında bugün: kadar yaşı- yan Türklerin yurdunu bizim atalarımız kurmuştur, Seçtceğimiz başa elbette siz- den önce rey vermek bizim hakkımızdır. Biz olmasaydık, #iz bu şehirleri kurabilir miy- diniz? Bİz olmasaydık, #iz, Ülkemizin bu geniş ve dağınık sinırlarını koruyabilir miy- diniz? (Yaman)ın sözleri, yıldırım çarpmış bi, herkesin beynini uğuldatımış, zenginleri düşündürmeğe, muharipleri sinirlendirme- ge başlamıştı. (Yaman)ı biç kimse suzturamıyordu. Seyid Ahmed (Karabulut) ile (Yaman) gibi Iki mühim ve değerli taraftarın ve on- ların adamlarının himayesine sığınmıştı. Seyid Ahmede -Arap diye- hiç kimse rey vermek istemiyordu. Taşbilek biddetinden ateş püskürüyor — Pir Arabı, koskoca Türk kabilesine na- #ıl baş yapabiliriz? Bütün dünya bize gül- mez mi? Diye söyleniyordu. Seçim işinin kolayca halledlieceği tahmin edilmiyordu. Ortada Iki kuvvetli namsed 1 Taabilek. ? — Seyid Ahmed. İki tarafa ayrılan kabile efradı harareti münakaşalara başlamışlardı Reis kim oluyor? Seyid Ahmed, çölden kendisine yardımcı olarak gelecek olan Şeyh Saldin adamlarını bekliyordu. Acaba Şeyh Saldin adamları ve yahud kendisi gelseydi, Seyld Ahmede um- duğu yardımı yapabilecek miydi? Bu arada Seyid Ahmedin adamlarından biri, efendisini müşkül vaziyetten kurtar- mak makeadile şöyle bir tekli yapmıştı: — Urmanın ölümünden sonra kabilemi- zin ikiye ayrıldığını görüyorum. Eğer Ur- man hayatta olsaydı, bu manzara kargi- #ında kim bilir ne kadar Ümldsizliğe düşer- di. Bana kalırım, Urman'ın yerine kendisi kadar lâyık olan biri vardır: Can bey. Her- Xes anu bir mecnun sanıyor. Halbuki o he- pimizden akıllı bir gençtir. Başına bir aşk belâsı gelmiş, sevgilisini aramak üzere dağ- lara düşmüştür. Geliniz, onu Tets olarak se- gelim ve sevgilisine kavuşması için biz de 8 birliğile çalışalım. Leylâ yabancı bir ada- kızı değildir. Şayh Mehdi kabilemizden büyük iyilikler görmüştür. Leylânın baba- #le Urmanın arası açıktı; bu yüzden bu zavallılar birleşemediler. Onlar evleninceye kadar yurdun işlerine gene eskisi gibi Seyld Ahmed bakar, (Can) beyin, Leylâya kavuş- duktan sonra pekâlâ babasının yerini tuta» bileceği muhakkaktır. alâkadar edecek bir ha- Şu küçük haberi birlikte okudu- lar: Matmazel Süzi ismindeki Yunanlı dansözün irtihalindeki esrar henüz anlaşılamamıştır. Buna rağmen ele geçirdiğimiz bazı entereson tajsilâtı dercedeceğiz. Dansözün cesedi, İstanbulun eski bir ailesi tarafından alınmış, şehri. mizin civarındaki köylerden birine götürülerek müslüman âdsli üzere c&- nazesi kaldırılmıştır. Feci kazaya kurban giden hemşiresi matmazel Renza da ayni şekilde defnolunmuş- ur. Böylelikle kendileri: müsün man bir ailenin evlâdı oldukları ân laşılmaktadır. İri hemşire ile âlâkadar olanların isimlerini sütunlarımıza dercetmeğe mezun değiliz. Ancak şu kadarını söyliyebiliriz ki, dansöz ve cambaz kızla meşgul olanlar bir koç batın. danberi İstanbulda yaşıyan ve efradı arasında bir çok meşhur simalar bu- lunan bir Türk ailesidir. Vehbi, dişlerini gıcırdattı. « — Demek bizim hanımı da bu iş- le uğraşmış... Cesedleri » alıp köye | Dinleyiciler birdenbire şaşırdılar, Biç d6 fena bir teklif değildi bu. Herkes biliyordu ki, (Can) bey Laylâsma kavuşamadığı için dağlara düşmüştü. Ya şimdi? Vaziyet elbette askisi gibi de- Bildi. Laylânın babası çok zayıftı. Şeyh Said de Türklere yardım etanişti. Leylâyı şeyh Mahdinin elinden kolayca almak o kadar güç bir iş olmıyacaktı. Fakat, Taşbilek bu tekliften hoşlanmadı: — Yüzbinlerce insan bir mecnunun önün de oğilemez. Diye bağırdı. Taner: — Sevgilisine kavuşursa, aklı başına gr- lir. O zamana kadar da kendi kendimizi ida» Te ederiz. Bahusus ki, başımızda Seyid Ah- med gibi zeki ve çalışkan bir vezir vardir. Diye cevap verdi. Taşbilek hiddetinden çıldıracaktı. — Bütün bunlar Seyid Ahmedin hilesi dir. Mecnunu dağdan indirmeğe imkân yok- tur. Urman bile geçen gün dağa gitti, o£- Yunu alıp getirmek istedi. Fakat (Can) ba- basını tanımadı. Aklını bu derece kaybei- miş bir mecnunu kabilemize baş olarak se- çersek, bütün dünya kurşuımda gülünç va- ziyete düşeriz. Kn doğrusu, en kestirmesi: İçimizden birini seçip bu işi bugün bitir- mektir. dedi. Taşbileğin sözleri kimsenin kulağına gir- miyordu. Taner, Karabulut, daha sonra da Yaman ve Arap kabileleri tamamile Seyid Ahmedi iltizam ediyorlardı. Son teklif herkesin hissine ve mantığ uygun gelmişti. O gün gerçekten bu bitmesi iâzamdı. Seyid Ahmed taraftarları bir araya top- lanınca, Taşbilek adamlarile meydârın bir köşesinde yalnız kaldı. Seyid Ahmed #on teklifin balkır. hissiya- tina deha uygun olduğunu gör! (Can) beyi reis olarak seçiyoruz, dedi, yarından itibaren onu Leyldsma kavuştur- mağa ve dağdan şehre indirmeğe çalışaca- j gm Bütün relsler, zenginler ve uzaklardan gelen kabile mümessilleri hep bir ağızdan bağrıştılar: — Can bey reis oldu. Seylâ Ahmed gene vezir olarak kalacak ve Can bey dağdan ininceye kadar yurdun işlerile meğgul ola- caktır, Seyid Ahmed de bunu istiyordu. Gürültüler uzayıp büyümeden kafileler dağılmağı başlamıştı. Seyid Ahmed muhafışlarına daha önce- den sarayı kuşatmaları için şiddelli emirler vermişti, O, Taşbileğin saraya hücumundan. korkuyordu. Bereket versin ki, meydandaki kalabalığın büyük bir kısmı Seyid Ahmed taraflısı idi, Taşbilek bu sebeple saraya hü“ cum edemezdi. Yenileceğini muhakkak bi- lerek adamlarını alip çekilmişti. Şimdi Seyid Ahmedin yapacağı iki mühim iş vardı: Biri (Can) beyi dağdan indirip sarayda hapsetmek, Ve halka ber işe o ba- kıyormuş gibi tanıtmak. İkinci iş de, Tagbi- değin adamlarını dağıtmak, Çünkü Ur'da Taşbilek adarı nlarile dolaştıkça Beyid Ahme- sarsılmasa bile hayatı tehlikeye Taşbilek ve adamları vurucu, sanlardı. Beyld Ahmed bu tehli- keyi görüyordu. Hasımını meydanda başıboş birakamazdı. «Sünnur» u kim kaçırdı» Tuşblieğin İrak dönüşünde beraber getir- yıldını Sünnur o gündenberi Taşbi- inde oturuyordu. Taşbilek € »kümlar kuyutu)na atıldığı zaman, çöl yıldızı, Taşbileğin anasının ya- nında kalmıştı. Sünnur çok güze: ve Taşbi- leğe sadık bir Kızdı. Taşbilek oOPırat)tan ümidini kesdikten sotra onunla evlenmeğe karar verenişti. (Arkası var) götürmüş olacak...« diye kimseni işitemiyeceği bir şekilde homurdandı. Doktor, arkadaşıma, usulla; — Çifliğe gitmeliydiniz.. .diye fısıl- dadı.- Fakat hayrettir; şu gazeteciler de bu kadar tafsilâtı nerede bulmuş- Jar? Vehbi can sıkıntısi ile ayağa kalk- tı, Güvertede aşağı yukarı bir müd- det dolaştıktan sonra gözden kaybol- du. Burun tarafından esen rüzgâr yüzüne çarpıyor, ferahlıyordu. Bir müddet sonra, döndü: — Demek siz de Çekirgeye, oradan Uludağa, Rüştü bey? — Evet efendim... Biz aslen Bursa- uyız, zaten... Amcadan kalma bir kötü mandıram da var... Amma hay- vanı kalmadı... Orasını Av için ve kış sporu için biraz tertibe sokmuştum. — Dağda mı? — Hem de kuş uçmaz, kervan geç- mez bir yerde... — Demek mirasa kondunuz, man- drayı satmadınız? — Bir alıcı bulsam derhal okuta- cağım amma, alıcı nerede? Yaşanabilir bir yer mi bari? Ayv- da, sporda istifade oluyor mu? Eh, ancak o kadar, efendim... Baykuş yuvası... Biraz da nrazi var... Fakst para getirir cinsinden deği... (Arkası var)