25 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

25 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Amiral Vilyam Birnuit, denizaltı gemilerinin ne suretle takip ve tahrip edildiğine dair bir makale yazmıştır. Amiral diyor ki: 1914 senesinde, umumi harp baş- larının faaliyet sahası çok genişlemiş, bunların teçhizi mükemmelleştiril. miştir. taların tecavüzlerine karşı müda- taayı daha ziyade tekemmül ettirecek yeni yeni âletler keşfedileceğine şüp- he yoktur. Denizaltı, bilhassa bir Alman silâ- hıdır. Zira Almanyanın, mutlak İn. güliz deniz hâkimiyetine ve deniz ab- tukasına karşı mücadele etmek için denizatıdan bâşka bir silâhı yoktur. 971 denizaltısı yat sistemi ile denizalu hücumları tehlikesi tamamile bertaraf edilmek- te, nakliyat ve sevkıyat emniyetle ve tehifkesizee yapılmaktadır. İkinci çare, denizaltıların üssük harekelerinde abluka altına alınma sıdır. Bü abluka, Üssülharekenin et- rafında mayn dökmek ve o civarda ak sık karakol gemileri gezdirmekle temin edilebilir. Üçüncü çare, ticaret gemilerinin teslih ve teçhizidir. Ticaret gemileri, tecavüze uğradıkları zaman toplarını kullanmak suretile kendilerini mü dafaa ederler, Dördüncü vasıta da, denizaltiların torpidolar, seri gemiler ve tayyare ler tarafından taharri ve takibidir. Bu takip gemilerinde, denizaltıların mevcudiyetini bildiren ildtofon Alet- rına, su kesimleri hizasma konul maktadır. Hidrofonlar, son derecede tekem- mül ettirilmiş telefon âhizelerinden ibarettir. Bu âletler, yalmız bir taraf. tan gelen en küçük gürültüyü bile zaptederek megafon ile büyütmekte ve âlet başında bekliyen memura bil. Bu sebeplen dolayı takip gemile- rinde ikisi önde ve ikisi arkada sağ ve solda ve su kesimleri hizasına gelmek Denizaltı gemileri nasıl takip ve tahrip edilir ? Denizaltı gemilerin mevcudiyetini haber veren Hidrofon aletleri - Su bombalarının tesiri sa hangi taraftan geldiğini tayin ede- | bilir. Hidrofonlarda da ayni esas tat- bik ediliyor. Bir harp gemisi, tahtel- bahirin gürülüsünü, hidrofon vası. | tasile yakaladığı zaman takribi bir surette istikametini de tayin eder. Diğer harp gemileri ayni şekilde ha- reket ederler. Sonra müşahedelerini birbirine telsizle bildirirler ve riyazi bir takım hesaplarla denizaltının bu- lünduğu yeri aşağı yukarı tayin eder- ler. Tahtelbahirin gürültüsünü du yan gemiler, İkiden fazla ise, mevkii- ni tayin ve tesbit daha Kolay olur, Harp gemileri, müşahede ve tah- minlerini karşılaştırdıktan ve düş man danizaltısmın takip ettiği isti- kameti ve bulunduğu yeri tayin ettik- ten sonra derhal tahribi için tecavi- xe başlarlar. Harp gemileri, muhtelif istikamet- lerden tahtelbahirin bulunduğu tah- min edilen yere doğru flerlemeğe ve oraya gelince, hususi bir takım âlet. lerle deniz bombalânm atmağa baş- Jarlar. Bombalar, müayyen derinlikte patlamak için ayarlanırlar. Denizin içinde petlayan bombaların denizaltı gemisini tahrip etmeleri için ona İsa- bet etmesi sart değildir. Bu bombaların infilâkı, deniz için- de öyle siddetli bir tazyik yapar ki, bu tazyik tahtelbahiri tahrip etmese bile onu muattal bırakacak derecede dümeninde, yan taraflarında ve sair kısımlarında ârızalar yaparlar. Fa- kat bu bombaların, kendilerinden ; | : : İ i : : il kip gemisi, düşmanın bulunduğu tah- min edilen yere arkadan dört, yan taraflarından da iki bomba savur. il li tij il İn NU i i il 1 Bir torpido muhribinden atılan bombanm müthiş tahribatı AKŞAM dan korkmaz. Zira bu bombalar, ek- seriyelle 50 - 60 metre derinlikte pat- ıyacak bir şekilde ayarlanmışlardır. Böyle pasif bir müdafaanın iyi ne ticelerine dair elimizde çok yakın bir misal vardır, Ajansların haber ver dikteri veçhile, bundan yirmi gün evvel bir İngliz tahtelbahiri, Alman sahilleri civarında Alman torpido muhripleri tarafından mevcudiyeti keştedildiği eihetle, büyük bir tehlike geçirmiştir. Denizaltı, derhal maikne- lerini durdurarak denizin dibine dalmış, ve tam 24 saat hareketsiz kak mıştır. İngiliz denizaltısı, atılan de- niz bombalarından a7 çok hasara uğ- ramakla beraber esaslı bir zarara uğ- ramamış ve tehlike geçtikten sonra, salimen füssülharekesine dönmüştür. e a a a BULMACAMIZ eş ŞE 4 ii il i j j ii i i ii il iyi iğ! E pi #ij | İ MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yaran: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — 'Teretime; iktibas hakkı mahfuzd . 'Tefrika: Ko. 121 Fehime Sultan lisan biliyormuş gibi görünmek için arka- sından söylenen fransızca cümleleri tekrarlardı Osmanlı hanedânı Azası arasında erdi. Bir gün şehzade Viyana civa- rında bir yerde gezmek istemişti. Oda- dan önce kalfa iki elinde bir mushaf vam etmişti. Seyfeddin efendi bir gece tiyatroya gidecekti. Biri kendisile oğluna, diğe- Tİ kadınlara mahsus olmak üzere iki otomobil celbodilmişti. Daireden önde giden şehzadeyi oğ- Ta, bunu iki haremi, haremlerini de kalfa ve dadı takip ettiği halde çıkan kafile «pür vakar ve azamet» merdi- yenden indi, holde bulunanların !s- tiğrap nazarlarile teşyi edilerek otel kapısından çıktı! Efendi, oğlu, haremleri otomobille- re yerleştiler, Kalfa kadınların oto mobilinde strapontende oturdu. Fa- kat ihtiyar dadıyı “burada oturtmak kabil olamadı; kadıncağız otomobilin döşemesine çöktü! Bu Osmanlı şeh- zadesi «küfür diyarındas ilk defa ti- yatroya işte böyle gitti! e Abdülâzizin oğlu şehzade Abdülme- cid efendi (doğumu 7 safer 1285) ba- basının padişahlığı esnasında dünya- ya gelmiş olmakla büyük kardeşi Yu- suf İzzeddin efendiye karşı böbürle- nirdi Heybeliada bahriye mektebi hoca- larından Berirand'dan ders almıştı. Frenkler arasında açık fikirli olmak» la maruftu, Ermeni meselesinde Ab- dülhamidin hal'ı tasavvurları esnâ- sında frenklerden Abdülmecid efen- diyi tahta çıkarmağı düşünenler bile olmuştu. Abdülmecid efendi resme merâklı idi. Abdülhamide hal'mı tebliğ için gelen heyetin Abdülhamid ile mülâ- katını musavvir bir Jâvha yapmıştı. Bu Jâvhayı Ittihadçılara gösteriş ol- sun diye dalma dairesinde asılı bu- Tundururdu! —0i— Sultan Reşadın böyük oğlu Ziya- eddin efendiyi (doğumu 2 recep 1290) babasının cülüsundan sonra az gün- Ge hemen bütün İstanbul tanımıştı. Ziyaeddin efendi acayip giyinişile, açık arabasında türlü renkli elbisele- rile, ayakkaplarile İstanbulun dört tarafını dolaşır, mesirelerde kadınla» ra selâmlarının en cesurlarını yol. lamaktan, tiyatrolarda Jocasından aktrislere pek açık iltifatlar, işaretler etmekten çekinmezdi! ZLE Abdülâzizin Xız ve Şerif paşanm Baremi Emine sultan (doğumu EH. 1290) kendisini ziyarete geler çehirliler» için sarayında birkaç kat €ntari hazır bulundururdu. Zi,.ret çilere böylarına göre bu sâde uzun entarilerden biri bir bohça ile gönde- rilir, misafir bu entariyi giyip beline kuşak, ayağına terlik, başıma hotor geçirdikten sonra sultanın huzuruna götürülürdü. Kadın etfendilerle sultanlar bu en tari, kuşak, terlik külfetinden müs tesna tutulurlardı. Sultan Muradın kızı Fehime sultan (doğumu H. 1297) biraz kaçık gibi idi. Şahsan bodur, yakışıksızdı; fakat kendisini (o cazibesine (dayanılmaz zanneder, öyle satmak isterdi; hayal- lerini hakikat gibi anlatırdı. Ressam (M) hanım meşrutiyetten sonra Fehime sultanın yağlı boya resmini yapıyordu. Fehime sultan bir gün ahbapların. dan bir hanıma: — Cicimi Kocam - ikinci kocası Mahmud bey - bana perestiş ediyor. Bak, ne oldu? (M) hanımın yağlı bo- ya resmimi yaptığını biliyorsun yal Ressam bizim evde tavan arasında çalışıyor. Geçen günü sabahleyin (acaba resmim ne halde?) diye içim- de bir merak uyandı. Tavan arasına çıktım. Bir de ne göreyim! Kocam resmimin karşısında diz çökmüş, res- mime perestiş etmiyor mu imiş? Aş- kın bu derecesine doğrusu şaştım, kaldım! diye tefahür eder! Aradan bir kaç gün geçer. Damad Mahmud bey de bu abhap ailesini zi- yarete gelir. Ev sahipleri: Sultan efendinin resmi bitti mi? Diye sorarlar, Damad bey: — Haberim yok! Daha hiç görme» dim! Cevabını verir! Fehime sultan yâranına: — Benim en mesud zamanım dul olarak geçirdiğim günlerdir! Sözünü tekrar ederdi. Bir gün yemekte kocası Mahmud beyin boğazına küçük bir kemik par- çası ilişir, Kemik çıkarılır amma sıri- tân elendi bu hadiseyi İzam ile tatlı hsyallerine vüsat veriri Hemen O teselli etmeğe kalkışır: — Aman efendim! Merak buyur- mayın! Ehemmiyetsiz şey! Bundan ne olur? Bu teselliyi kabul etmiyen Fehime kalır; boğazı delinir! Ölür! Ben de gene dul kalırım! Pehime sultan Fransızca tek, tük sonra mabeyin başkâtibi Hallâ Ziya ve baş mabeyinci Lütfi Simavi beyleri (Arkası : var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: