Çocuklar sabahleyin upandılar, Bekliyor- — e dadıları gelsin, kendilerini yatak- iz Seli içeriki odadan annelerinin s- si işitildi: — Kediye süt verdiniz 17 Doğurdu. Aloşla Zisi biribirlerine acalp acaip ba- kıştılar, Sotra ikisi birden; — Tekir doğurmuş Tekir doğurmuş! - di- ye yataktan fırladılar; yalmayak mut- | fağa koştular. Kedi, bir gar şarıdığının içinde yatıyor- du. Yüzünde bariz bir yorgunluk İfadesi vardı. İnce elif yeşil gözleri ne kadarda sevimliydi. Mesud olduğu belliydi. Ancak tamamlamak için birşey eksikti: «0... Neticeyi düşünmeden kendini veriver- diği «O... Yani çocuklarının babası... Yavrularda babalarını ariyor gibi.. Gaz ei analarının alanda mıyavlıyor- ola Zizi imalar. Htes bile atma- seyrettiler. İkisi- e, samimi olarak yor, Öyle ya: Çocukların miyetle hayvanlar, bilhassa kendi evlerin- dekiler, meselâ filânca beyden yahud filân- ca hanımdan daha enteresan değil midir? Aloş, gözlerin! kocaman kocaman açarak, büyük bir neşeyle: — Ne minimini vi siyer « dedi, - Tıpkı fa- Zizl saydı. — Bir, iki, üç.. Üç tane. Demek ki, biri senin, bir benim; üçüncüsünü başkasına ve- Tekir, bu esnada: — Mirerr, murer, İMEE.. miyordu. İki kardeş, kedinin sırtını sıvazlıyarak, | altından yavrularının ikisini aldılar; enta- | rilerinin eteğine koydular; yalın ayak, ba- şı kabak: — Anne, anne! - diye bağrısa bağrışa salina doğru koştular, Meğer salonda misafir varmış. Hiç tanı- madıkları biri... Anneleri Aloşla Zizi'yi bu kılıkta görünce yabancı misafirden pek sıkıldı ve onlara çı» kiştı, — Indirin eteklerinizi.. Haydi gidin bu- radan!... Şimdi size gösteririm... Çocuklar, korkarak, eteklerini indirdiler, Kedi yavrulafı yere düştü. Anneleri Aloşla Zizt'yi bir taraftan dışarı sürüp çıkarırken öbür taraftan da hizmetçiye kedi yavrula- rini işaretle: — Atın şu #rüsibetleri! - emrini verdi, O gün, öğle zamanma kadar, yüzlerini yı- karken, derse çalışırken, çocuklar, bep ke- dileri düşündüler ve serbes kalir - diye mırılda- kalacak; tutacak; Üçüncüsü de, annesi 'Tekirin ya- pında “mürüvvetini görsün diye- bırakıla- cak. Fakat yavruları iyiden iyiye tedkik edin- ce Aloş Zizi'ye dedi ki: — Peki amma bunların güzleri kapalı.. Evin önünden geçen şarkılı dilenci gibi hep- si dr kör.. Nami fare tutacaklar? Zizi, yavrulardan birini aldı. İki kardeş elbirliğile, kapalı gözleri açmağa uğraşlı- lar, Lâkin ameliyat muvaffakıyetle netice- Jenmedi. — Olmuyor... Hele ben babamın yazı oda- sana gideyim de kâğıd açacağı getireyim, Aloş, kimseye göstermeden, yavrulardan üçünü de yarı masasının üzerine taşıdı. Pür faaliyet, çalışıyordu. Lâkin, sasikl Yerden bitivermiş gibi, babası, ansızın başı ucunda beliriyerdi — Ne yapıyorsun burada? Aloş, şaşırdı: — Babacığım... Kedi yavrum. — Şimdi gösteririm ben sana kedi yavru- #unu,. Seni edepsiz seni. Seni utanmaz seni!.. Berbad ettin. kirlettin kâğıdlarımı! Babası, Aloşu kulağından yakaladı, ka- pi dışarı etti, "Ye aşçı kadına seslendi: — Buraya bak. Hatice kadın!.. mendeburlar... Tefrika No. 112 A şa Aloşla Zizi gene mutfakta buluştular. Oğlan, kıza deği ki: — Bunların babası kim? — Bilmem. — Babaları yok galiba... — Öyle olacak. Şunlara bir baba bula» hım... Bulalım amma kimi? — At. Bu fikre pek sevindiler. Derhal kendi odalarına koşarak oyun- cak dolabından kuyruğu kopuk. samanları kısmen dökülmüş bir at çıkardılar. Bu atı getirip gaz sandığına koydular. Artık öğle yemeği zamanı gelmişti. Öğle yemeğini yerken, Zizi'nin etekliği altında bir mıyavlama duyuldu. Annesi tarafından yapılan taharriyat üzerine kedi yavruların- dan biri oradan çıktı. Mesele kalmamıştı: Çocukların mutfağa girmesi artık yazak edildi. Aşçı kadın Alo- g0 da, Zisi'yi de içeri bırakmıyor. Bereket çok geçmeden Faruk dayıları geldi de, ço- cuklar: — Kuzum, ne olur Faruk dayı? - diye yal- vardılar, - Sen şunlara söyleyivir. Madem ki bizi mutfağa bırakmıyorlar, bari kedi ile yavrularını gaz sandığı İle bizim odaya ia- şısınlar. Faruk dayı dalgındı: — Ha... Peki... Olur, Söylerim. - diye, er- kasında köpeği Titina ile yürüdü, geçti, Koskoca Titina, efendisinin ardı mra gi- derken uzun kuyruğile çocukların yürüne çarptı; ve - sanki boyları kısa olduğu için kendilerine ehemmiyet vermiyormuş gibi - mağrur mağrur uzaklaştı. Çocuklar, bu kibirli hallerini bildiklerin- den, köpeği hiç mi amma hiç sevmezlerdi. Bununla beraber, Zizinin aklına birşey geldi; — Kedi yavrularına ölü atı baba yapa- cağımıza Titinayı baba yapsak daha iyi değii mi? Bu teklif Aolşa da pek mülâyim geldi. Artık Titina, nazarlarında o eski fena hay- van değildi. Kuyruğu kopuk ve samanları dökük oyuncak atı sandıktan usulle aşır.” mak üzere mutfağa süzülecekleri sırada, âŞ- « kadın birdenbire dışarı uğradı — Hanımefendi! Faruk beyin köpeği ke- di yavrularım yedi. Hanimelendi! - diye bağırdı. Aloşla Zizi, oldukları yerde put gibi kal- dılar. Renkleri sap sarı kesildi. Aşçı kadın, Çocuklar, tün ev halkı bütün Insanlar Titinanın bu Gani köpek, yalanarak ortada dolaşıyor... 'Tekir, kuyruğunu germiş; odadan odaya Aranıyor... Herkesin yüzüne, ayrı ayrı, ha- zn hazin bakarak muıyavlıyor. ... Haydi çocuklar . Yatmak zamanı geldi... Çocuklar yatağa yattılar. Fakat uyumadılar, Kediyi, köpeği ve in- aanları düşündüler. Nakleden: (Vâ-Nü) Bugün yapılacak maçlar ( Taksim stadı: Demirspor - Yıldız Topkapı - Süleymaniye - Hüği Bast 1 Galatasaray - Vefa Fener stadı: Anadolu - Beyoğluspor Istanbulspor - Kasımpaşa Fenerbahçe - Beykoz SEVİLEN KADIN Erkek, garsona kısaca: — İki dondurma! - emrini verdi, — Başüstüne, efendim, Renza, meçhul adamın, kendisine ne sual soracağını merak ediyordu. İçinde büyük bir endişe vardı. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Cemil de heyecandaydı. Kızının büyüdüğü muhit hakkında şimdi bir fikir edinmişti. Dehşete kapılı- yordu. Birdenbire: — Evlâdım! - dedi. - Yüreğimin nasıl burkulduğunu kabil değil ta- savvur edemezsin... Şimdi anlaya- cak ve beni haklı bulacaksınız. Yu- nanistanın (***) tarafından geliyo- rum, Burası sizin memleketinizdir, değli mi? — Evet, fakat daha evvel Ayvalıklı imişiz... (Hoş çoktandır (o Yunanis- tandan da ayrıldık... Şimdi vatanı muz bütün dünya... Serseri yahudiler gibi dolaşıyoruz... — Babalığınız Yani Madonoğlu idi... Vefat etti... Annenizle birlikte sirklere intisap ettiniz, İ İ İ ! Nakleden Vâ-N — İyi tahkik etmişsiniz. — Başka birşey daha tedkik ettim, Nüfus kütüklerinde, sizin ve hemşire- nizin babalari ayrı ayrı gösteriliyor. — Süzinin mi ? — Evet... Hakiki hemşireniz mi- dir? Canbaz kız, içini çekti, — Bu, âile sıvrımızdı... Onu da öğ- renmenize hayret ediyorum... Haki- katen, Süzi, bulunmuş bir kızdır... Bir hatıra... Amma daima beraber yaşadık... Onu canımdan fazla seve- rim... (Coşkunlukla:) Kardeşiz! Kar- deşiz! Bu cümleler, kalbin derinliğinden i geliyordu. Cambaz kız: — Yalnız maalesef bir kaç zaman- dır ayn kaldık! - dedikten sonra hemşiresinin Polonyada nasıl bir ta- arruza uğarayıp ta bileğini kırdığını anlattı: - Tabii © zamandan sonra ârtık benim mesleğimden ayrılmak mecburiyetinde kaldı; dansöz oldu!- diye ilâve etti, Bu sözleri dinlerken, Cemil, evlâ- Galatasaray - Vefa, Fenerbahçe - Beykoz karşılaşıyor Lig maçlarına bugün Süleymaniye stadı müstesna diğer üç stadda devam edilecek- tir. Yapılacak maçlar arasında Galatasa- ray - Vefa karşılaşması hiç şüphesiz gü- nön en mühim maçıdır. Lig maçları bida- yetindenberi yaptığı dört maçı da kazanarak puvan cedvelinde Beşiktaşla ayni hizada bulunan yeşili beyazlılar liglerde Uk mü- him imtihanlarını bugüm Galatasaray Kar- şısında vereceklerdir. Mili kümeye dahil Iki kuvvetli klâbün yapacağı bu karşılaşma çetin ye © nisbe- te sıkı geçeceğinden maçın neticesini şim- diden kesilmek imkânsızdır. Yalnız Gala- “biliriz. çı Beşiktaşın kazanmaları normaldir. Süleymaniye stadındaki maçlar tehir edildi a ak Pipe maçlar futbol ajanlığı tarafından Askeri berra spor müsabakaları Askeri mektepler arasında her sene tek- Yapılacak birincilikler atletizm, Yoley- bol, futbol, basketbol, hendbol, boks Gi- mak üzere 6 şubeye ayrılmıştır. Müsabakalar Fener ve Şeref siadlarile Halkevi salonlarında yapılacaktır. lecek yalnız atletizmde birer puan fazla ah- nacaktır. Askeri mektepler müfettişliği ta- rafından ortaya konan kupa Üztüste üç sene birinciliği Yhraz eden mektebe verile- cektir. Malim olduğu Üzere bu kupa geçen sene Kuleli tarafından Kazamlmıştı. Kuleli iki sene daha birineliiği aldığı takdirde ku- payı alacaktır. dının çektiği ıztıraplardan dolayı kal binin sızladığını hissediyordu. Ona bu işkenceleri reva gören meçhul er- keklere diş gıcırdatıyordu. Koz diyordu ki: — Ah, bilmezsiniz, nasıl himaye- siz, müdafaasız kaldık... Hergün baş- ka bir tehlikeye mâruz bulunuyor- duk... Canımız, ırzımız, mütevazı malımız durmaksızın tehdid altın. daydı... Ne yazık ki, yine de öyledir... Ekseriya haşin talihin elinde zebun Sustu. Hazin hazin gülümsedi. Cemil; — Devam ediniz! - dedi, — İşte, böyle efendim... Başına ge- len kaza felâketi, hem$irem için bi- raz da saadet doğurdu. — Nasi? — Dansözlük şöhretini buna med- yundur. Dersler aldı, güzelliği de şüp- hesiz bunda âmil oldu. — Ne zamandanberi İstanbulda? — İki aydır. — Şimdi nerede oturuyor? — Vehbi bey isminde birile. Cemilin gözleri faltaşı gibi açıldı. Önünde eriyen dondurmayı bir yu- dumda içti, Damarlarını alev kapla» mıştı, Tahmin ettiği felâket tahakkuk mu ediyordu?. Kızını bulmuştu. Fakat ne şerait dahilinde ? Tefrika: No, 102 Yazan: İskender Fahreddin Beni en muztarip zamanımda teselli eden, beni ninnilerle uyutmağa ve avutmağa çalışan bu minimini kuşlardır Abdullah ( 7 dağından ayrılırken.. Üç gün sonra. JA onu yalak eşiğinden içeriye sokmuyor. Böyle olduğu halde Ömer, bugü- ne kadar -hattA belki de Leylâ ölünceye ka- — Ben kı fazla kuv- vet hissediyorum. Yurduma dönünce, Ley- miyim? Ley» lâyı o canavarların kurtarıp bura- Onu her dakika yanımda Şehirden ve yon babamın yanından ez kaçışım, e hayalle burada 0 emire sana ei bir iyilik yapabili- rim? (Can) beyin gözleri sulandı: — Yurduna dönünce, benim burada yal- miz onu düşündüğümü, yalnız onun aşkile yanıp tutuştuğumu, yalnız onun hayalile Aman yarabbi... Dara sabah dostu avukat Pe- rid ona Vehbinin çapkınlıklarından bahsederken birşeyler (o gevelemişti. Fakat, Necilenin sevgilisi, zihnini meşgul eden hâdiseler arasında feca- ate pek dikkat edememişti, Şimdi ise felâket bütün çıplaklığile ogörünü- yordu. Necilenin kızı, Necilenin kocasına metreslik ediyordu! Yalnız hususi mahiyette bir hadise değildi bu... Yarm öbürgün muhitte rezalet halinde çalkanacak bir dram- dı... Süzi!... Dansöz Süzi!... Metres Sü- 2i!...- Annesinin Trâakibesi Süzil... Suzan gibi sâf bir kızın hemşiresi, ikiz hemşiresi Süzi!... Cemilin beyni çatlıyacak gibi olu- yordu. Gözleri kararıyordu. Düşme- mek için sandalyesini biraz daha ya- na çekti. Duvara dayandı. Bir kaç dakikadanberi, pastaneye girip çıkan müşteriler fazlalaşmıştı. Tiyatrolar, sinemalar bittiği için pek çok insanlar bir çay, bir kakao içip evlerine öyle gitmek istiyorlardı. Şık çiftler göze çarpıyordu. Bu meyanda bir zengin insanlar kafilesi de came- kün kapıda belirdi. Ortalarında son derece zarif ve güzel bir kadın vardı. Buna kadın denemezdi. Öyle tazeydi m genç kız intibamı bırakıyordu, başbaşa kalarak yaşadığımı kendisine söyle. meni isterim, Senden başka bir iyilik bekle- Göğsündeki gömleğin ce ğa bi- rini koparıp — Bu düğmemi kya verirsen, onu ha göndermiştim. Bu, o Leylâ bunu alırta, benden mekt e “ Başa Abdalan düğmeyi alarak koynuna Xoy- — Başka birğey göndermiyecek misiniz? (Can) ayağa kalktı ve ağaçtan kurumuş bir yaprak kopardı: — Bu sararmış yaprağı da kendisine ver. İşte ben hergün bu yaprak gibi sararıp sol- maktayım. Ve nihayet bunun gibi, kayala- rın arasında kuruyup mahbvolacağım saate kadar burada gözyaşı dökerek inliyeceğim. — Şuracıkta açmiş mis kokulu kır çiçek- lerinden bir demet yâpıp gönderseniz daha Abdullah daldan dala konan ve cıvılda- şan küçük kırmızı, sarı kanadlı kuşları gös- terdi: — Şunlardan birini tutsun da Leylâya göndersen olmaz mi? Hiç olmazsa onunla konuşurken seni hatırlar! (Can) bey biribrini kovalıyan bu güzel ve sevimli mahlüklara hazin hazin baktı” — Onlar benim gözcilerim, habercilerim- yaşı döker ve arkasından matemini tutar- sa, onlar da tipki İnsanlar gibi, aralarından biri kaybolduğu zaman hepsi birden çırpı- narak ağlaşırlar. Kuşlar bizden daha vefa- i i H iz Ba çalışan onlardır. Bu kadar sadık ve vefa kâr dostlara ben el uzatabilir miyim? On- lardan birini eşinden nasıl ayırabilirim? ça ndn lah söylediklerine pişman Olmus- — Ben, gerçek, Tanrının sevgili kulusun, Can bey! Tanrının seni korumasının sebe- gimdi alıyorum. Leyliya hediye ola» rak gönderdiğin şu yaprağı ve gömlek düğ- mesini kendi elimle onu vereceğim. Benim çabuk döneceğimi sanıyordu. Aradan Üç gün. geçi. Hakkımda kimbilir ne fena hükümler vertniştir. Artık bana müsaade et, yürdu- ma döneyim. — Haydı, atına bin. Tanrı yardımcın ol- sun... Konuştuklarımızı Leylâcığıma söyle- meyi unutma Abdullah atına binerek Mecnunun yanın» dan ayrıldı. * Abdullah çok neşeliydi. Atın üstünde dims dik duruyar, beli eskisi gibi iki büklüm oi- muyor, dizleri titremiyordu. Yolda giderken bir su birikintisine rasladı. Hayvanına su verirken gözünü Suya dikti. kendini suda gördü; ğ (Arkası var) Cemil, yanında; — Süzi! - diye bir ses işitti. Böyle söyliyen Renza, kalkıp hem. şiresinin yfnına gitmek istiyordu. Fakat Cemil Aciba onun bu ileri atı- lışına mâni oldu, Yerine oturtturmak için bir harekette bulundu. Bileğin- den tuttu. Şiddetle sıktı. — Oturun! Kadın şaşırarak; — Ne garip adamsınız... Sebeb? diye sordu. Erkek af diledi . — Rica ederim, kımıldamayınız... Bebebini de size anlatırım... Herşeyi yama Hatti sizi görmesin zn çiti — Demek Süzi bu adamın met- resi? — Evet. Omuzlarıni kalı e dırarak, lâkayıd- — Ha onun olmuş, ha başkasının... Bunun ne ehemmiyeti var?... Başka türlü nasıl yaşasın? — Uzun zamandanberi mi bere- berler? — Bir kaç haftadır. — Nerede oturuyorlar? — Tepebaşında. — Hangi sokakta? Adres ve numarayı söyledi. (Arkası var) İİ e e Mİ Ğİ ei a nt