ii ii — Yediniz mi? — Evet.. Yedim.. Arkadaşımın zannı Ne... Ben kimbilir ne kora'k bir tavır almıs gün ki güldüler; — Zarar me) dediler, bir kaç şekerden ne çikar?. Onlar benim. şekerlerden yalmz bir kaç tane yediğimi sanıyorlardı. Utanarak ks- keledim: — Bir kaç şeker değil... Hepsini yedim... Kadınlar büsbütün z — Hepsini mi? dediler... Biri ilâve etti: — Vah vah hasta olacaksınız. Yarım kilo idi. Bunu söylerken: «Ne aç gözlü, n9 pisboğaz herifmişi!.. gibi birbirlerine ba- kıyorlardı. Nihayet ben kendimi ğ — Farkında yaptığım bu yan- lışlıktan dolayı özür dilerim... dedim, aizs yarım kilo şeker borcum var. Genç kadınlardan biri: — Rica ederim, dedi, ebemmiyeti yok. Üzülmeriniz. Böyle söyledikterr sonra biraz ilerideki bir masaya oturdular. Arkadaşım Remzi gelince ona: — “Allah müstahakıı versin!. dedim, seh bana: «Benim masam şu'» diye bura- sını göstermemiş mi idin? “O omuzlarını allkti; — Hayır.. Yanımızdaki etmiştim. Başıma gelenleri anlattım, Yanlışlıkla şekerlerini yediğim kadınları gösterdim: Remzi: — Onları waktan tanırım, dedi, çok zen» gin, bem de iyi bir siledendirler. Bizim semtte oturular.. Remziden onların adreslerini aldım. Er- tesi günü en iyi yerden yaptırdığım ya- rım kilo şekeri posta ile onlara gönderdim. Birde küçük tezkere yazdım. Bu tezke- dr: «Yanlışlıkla şekerinizi yemişbn. Bore etimu gönderiyorum. "Tekrar tekrar affıni- xi rica ederim.» diyordum O günden sonra onlara rasladıkça bana gülümsüyorlardı. Bilhassa daha zarif ve güzel olanı ile mânalı mânalı bakışıyorduk. Nihayet tanıştık ve evlendik... Bazan yan- lişlık da insanların işine yarıyor. masayı Igare? 1230: Program ve memleket saat ayarı, 1235: Türk müsiği (PI), 13: Memleket Mat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik Er program - Pİ) 19: memleket saat ayarı, 1905: Müzik (oda müziği - PL), 1930: Türk müziği (Fasli heyeti), 20,15: Konuş- ma (Mili musiki serisinden Fransız mü- viği 4 SM Dedi Würmtieem araf dan). 2030: Memleket saat “jane ve meteroloji haberleri, 2050; 'Türk müsiği: Okuyan: Müzeyyen Senar, Çalanlar: Vecihe Derysi, Cevdet Kozan, Kemal Niyazi Seyhun. | — Suzinâk peş- revi, 2 — Arif bey - Suzinâk şarkı: (Bani bizar ederken), 3 — Nuri Şeyda - Suzinâk Şarkı: (Sevdim seni ben), 4 — Arif bey - Suzinik şarkı: (Aşkınla maktadır), $ — Kemal Niyazi Seyhun: Kemençe tak- simi, 6 — Dede - Rast şarkı: (Karlı dağı aşdım da geldim), 7 — Dede - Rast şar- kı: (Çalıma bak Efe'de), & — Rast saz ve- 'maisi, 9 — Halk türküsü: (CAlıverin bağ- lamamı), 10 — Halk türküsü; (Garip anam), 21,30: Konuşma (Doktorun saati), 2145: Müzik (Neşeli müzik - Pl), 22: Mü- #ik (Küçük Orkestra Şef: Nesip Aşkını: 1 — Paul Holzner: Saksonya köylü dans- ları, 2 — Nlemann: Zenci dansı, $ — İtal Arzoni: Sabah şarkısı, 4 — Karl Pöderi: Viyana şarkım, 5 — Felix Glesmer: Sabah selâmı (Fantezi), 5 — Walter Borehert: Bir genenin romanı (Vals), 7 — Felix Gelmser: Sar nehri kenarlarında, 8 -— Puesini: Toska, 23: Son ajans haberleri, ziraat, esham — tahvilât, kambiyo - hukud borsası (flat), 2320: Müzik (Cazband - Pİ), 2355 - 24: Yarınki program, a “VİLEN KADIN ge ne çapkın bir | epi m arasına Beher çağ. kolundaki it şartnamele birer birer sağa so- Me siren , Sizleri dü- & ti e > Mi Tak miltevazi bir şeyler değildi. hal İtyehtinin katili, — çin Huk iade i kon İhracat ruğ yatak se * 9 üflannın nor, 4 Alman geçer. Nİ m mem Nakleden : (Vâ - Nü) laka,», *Behemehals gibi bir şey... Dur bakayım, neydi, neydi?... Hah, buldum: <Aciba» isimli biri! Vehbi geniş bir nefes aldı. Ne zaman Mısırın İsmi geçse kalbi hop ederdi, Elinde olmaksızın asabi- yete kapılırdı. Öyle ya: Cemil Hüsnü oraya gitmemiş miydi? Günün birin- de dönmesi ihtimali yok muydu?... İşte bu, Vehbiyi pek heyecanlandırır. dı, Hoş ona verecek ne gibi bir hesa- bı olduğunu da kestiremiyordu ya... O bunları düşüne dutsun, öte ta- rafta da deminki meraklı zatı şerfi, Süzi'nin ağzmı aramakla meşguldü. Bu güzel Yunan kızının nasıl olup da Vehbiye metres olduğunu öğren. mek istiyordu. Genç kız, Yunanistanda epey al. Kışlar toplamıştı Bunun üzerine barları, bahçeleri idâre edenlerden bir Rum onu getirtmişti. O da Bey- oğlunun arka ve basık sokaklarında bir oda tutarak, dalma kendisine ba- kan, yemeğini pişiren, işlerini gören hizmetçisi ile birlikte. yerleşmişti. İslanbulda hemşiresi Renza Bursanın Su ihtiyacı Uludağdan demir borularla şehre su getirilecek Bursa (Akşam) — Yillardanberi temiz ve bol suya kavuşamıyan Bur- sayı, bundan böyle su sıkıntısından kurtarmak üzere esaslı tedbirler al- makta olan Belediyeyi takviye etmek ve şehrin su ihtiyacına bir nihayet vetmek üzere vilâyet hıfzıassıhha komisyonu bir toplanti yapmıştır. Bu toplantıda Uludağın kış yaz kurumıyan kaynaklarından almarak demir borularla on bir kilometrelik yerden $ehire getirilecek su için yâ- pılmakta olan tedkikler gözden geçi- rilmiş ve şehirde mevcud bazı suların da temiz bir şekilde şebekeye veril mesi hususunda bir proje yaptır. ması kararlaştırılmıştır. Belediye baş mühendisliği, komis- yonun istediği malümat bir haftaya kadar hazırlıyacaklır. BULMACAMIZ Soldan saka: 1 — Macaristanın merkezi, 2 — Malümat ve tafsilât - Zeybek ağası, 3 — Bir riyariye cedveli, 4 — Genişlik - Nota - Familya. 5 — Bubaylar - Vilâyet, 6 — İtibarın başı - Dokuzdan bir fazla - İbadetin bağı, 7 — Klârnet çalan 8 — Bir cins sırmalı kumaştan elbise, 9 — Barsaklar - Nota — Işık, 10 — Pekâlâ - Ödeme, Yukardan aşağı; 1 — Kadınların kollarına taktıkları tex- yinat, - Nota. Siperi salka, Eski bir Türk Kavmi - Kasıklar. 1 — Şafak - İki harf, 3 — Sonuna «Z. gelirse pis değü - Da biline, 9 — Faydasız işler. 10 — Bir göz rengi - Sonuna «T. gelirse efrad demektir. Geçen hulmacamızın halli Sallan sağa: 1 — İtnedten, Pa, 2 — Farmmuhal, 3 — Abab, İşar, £ — Kalemnerde, 5 — Anır, « 'Tık, Elek, 7 — Odunevi. 83 — Baştan, Taa, 9 — Ora, Rullib, Rahniz, ita, Yukarıdan aşağı: i — İfakat, Bor, 2 — Tabanıkara, 3 — Aralık, Şah, 4 — Ezber, OL, 5 — Dı, Edari, 6 — Eminolunuz, 7 — Nuşeden, 8 — Ha- reketli, $ — Pardo, Vait, 16 — Al, Enlinba. Öirleşmişlerdi, 'Bu kız, cambazhane- de Gomese oyun arkadaşlığı yapmak üzere vaktile angaje edildiğinden bir senedir Balkanlarda ve Orta Avrupa da seyahatteydiler. İki kardeş İstan- bulda, buluşunca pek büyük bir bah- tiyarlık duydular, Süzi, İstanbul sahnesinde görünür görünmez derhal büyük bir alâka uyandırmıştı. Evvelâ buranın Rum halkı onu pek tutmuş, derken Türk- ler de rağbete başlamıştı. Zerafeti, gençliği, cazibesi, iri göz- lerinin ateşi, hali ve jestleri halkı çıldırtıyordu, Artık yapacak bir şey kalmıştı: Ya bu şehirde, yahut s6- yahatlerine devam ederek zengin bir, adama çatmak, onu iyice soymak, servete karuşmak, yahut da sağlam iradlı birile evlenerek hayatını temin Vehbi bey, Süzi'nin parladığı Bey- oğlu muhitinde dilde dolaşan en mü- him hovardalardan sayılıyordu. Genç kız bundan daha parlak bir kısmet olamayacağı kanaatine kapıldı. Zira bu adamın hali, tavrıda şöhretine uygundu. İşte dedikleri gibi de çıkmıştı, Veh- bi ona kesenin ağamı açtı. İlk iş ola» rak, o kenar ve rütubetli sokaktaki küçük, fskirane odayı terkettirdi, Böyle, dl m üzerinden O0Ynanı “ 'Tefrika No, 71 İŞ Yazan: İskender Fahreddin Kervan o akşam şehirden ayrılmıştı, Fıratın esirci- lere satıldığını Mansurdan başka kimse bilmiyordu Hasır içinde (Firatlın sesi çıkmıyordu. (Can) bey yolda giderken, kölesine $0r- du: Sesi çıkmıyor. hâlâ ayılmadı mi? — Hasırı açınca aklı başına gelir. Pazarda çok kalabalık vardı. ie) beyi tanıyanlar ona yol veriyor- vve: Relsin oğlu dağdan inmiş. fakat osje pazarında ne İşi yar? Diye söyleniyorlardı. Reisin oğlu bir esircinin önünde durdu. Mansur: — Bu adam çok zengindir. dedi, ben onu tanırım. Her zaman gelir yurdumuza. Esircinin önünde üç beyaz, iki siyatı Terk- M cariye 1. Alıcılar cariyeleri gözden ge- giriyorlardı. Mansur, esirsiye yaklaştı: — Reisin oğlu bir zenci cariye almağa geldi Esirci fırladı. — Size lâyık beyaz cariyelerimiz de var, beyim! Hele şu Cezayir dilberine bakınız. Ne uzum kirpikleri, ne tatlı bakışı var. (Cc bey esircinin kulağına eğildi: - Benim zenci bir eariyeye ihtiyacım var. Bunun yerine sana beyaz bir cariye vereceğim. Getirdiğim kız, bu beyaz cari- yelerin hepsinden dahâ güzeldir, fakat bu- nu benim getirdiğimi kimseye söylemiye. ceksin! Esirei birdenbire (Cani beyin sözlerinden bir şey anlıyamadı. Zira o güne kadar herkes eşirellere ixi zenci cariye verir, mü“ Kebliimde bir beyaz cariye alırdı. Bu *er- Sine alışverişin sebebi ne idi? Esirc! hayretle: — Eele bir göreyim, dedi, mereğe cari- yeniz? (Can) bey uşağına işaret etti: — Haydi, hasırı aç, Mansur! Esirci, ca- riyemizi görsün bir kere, Mansur hasırı açtı. (Fırat) henüz ayılmamıştı. Yavaş yavaş gözlerini uğuşturuyordu. Esireinin başına toplananlar: — Bu güzel kız cennetten mi geldi?! Diyerek bağrışmağa başladılar. (Can) bey, esireinin şüphelerini izale et- Mek için, tekrar kulağına eğildi: — Benim babamın sarayında ondan da» ha gözel cariyeler var, Ben bu kızdan hoş- lanmuyorum, Onu alırsan, çok para kaza- vursın! Fakat, bana vereceğin zenci cari- yenin de becerikli bir kadın olmasını İş- terim. xsirci (Firat) i muayene eli. Gözleri birdenbire faltaşı gibi açılmıştı. O güne kadar bu derete güzel ve mütenasip eh- damk bir kadın satmıyan esircinin #- vinçten dili dolaşıyor, ne söyliyeceğini bil miyordu. — Peki, peki, beyim, dedi, isterseniz, size bunun yerine iki zenci cariye vero- yim. Hele bir tanesi © kadar becerikli, o derece marlfetlidir ki, Hamat prensinm sarayından çalınmiştır. Çok &adıktır. ge- ece sabaha kadar yatağınızın dibinde göz kırpmadan nöbet bekler. Ayni amanda başka bir meziyeti daha var: Çok kuvvet- lidir. Yolda gelirken iki kere deveciyi döğdü. (Can) bey, esireinin medhettiği zenci cariyenin yanına sokulmuştu. Mansur da (Firat) 1 esirciye teslim edi- yordu. (Can) bey, esircinin gösterdiği zenci kadına sordu: — Adım ne senin? Fatma... -—- Müslümansın deme? — Evet. Kendi kabllem müslüman de- ğilmiş. Fakat, Hamat prensi beni küçük- Ken almış. müslüman yapmış. — Hamat prensinin yarında kaç yil kat- reisin oğlunu görünce yerinden çıkartan mükellef apartıman dairesi- ni tuttu. Döşedi, dayadı. Metresini saltanat içine sokuverdi. Münasebetleri o ana kadar bir mu- kaddeme halindeyken şimdi aşkın birinci perdesi başlıyordu. Bu gece Vehbi, eşini dostunu davet etmiş, hem yeni metresini hem de ona te- min ettiği ihtişamlı hayatı gösteri yor, ahbap çatlatıyordu. İşte bütün istintak esnasında Rıf- kı ancak bu malümatı edinebildi. Öte tarafta ise, Bilâl Renzaya kur yapmakta geri durmuyordu. İyice kafayı tütsülediğinin farkına var. maksızin içiyor, içiyor; kadehleri bi- ribirinin arkasından yuvarlıyordu. Rakıdan başlamıştı. Sonra, balıkla beyaz şarap, etle siyah şarap... Ye- mekler de nefis mi nefisti, Fakat Bilâlın bunlar gözünde de- ğildi. Aklı fikri Renzadaydı... Doktor Kadri Ahmede gelnice iki bar artistinin ortasında keyfine pa- yan yoktu. Otuz yaşında bir hovarda gibi ötüyor, neşeleniyordu. Diğer er. kekler gibi o da kafeyı tütsülemişti, İltifatlarını bazan sağ, bazan da sol — e çıktın oradan? Ben çıkmadım. Rahatım çok iyi idi — Beyaz ear bahçeye bile çıkamax. Süt hizmetleri zenci cariyolere gördürür- erdi. Bende birgün bahçe kenarında dolaşırken, esireinin adamlarından birine rasladım. Bana: «Seni prens çağırıyor!» dedi, Aldattı. saraydan götürdü. ve yolda yakalayıp bir devenin üstüne attılar. İşte beni böyle kaçırdılar. — Birçok marifetlerin, meziyetlerin var- miş. doğru mu? — Alırsanız, görürsünüz. Şimdi o da ben de ne desem boştur. (Can) bey Fatmaya çok acımıştı. Gerçek onun böyte sadık, becerikli genci gariyeye çok ihtiyacı vardı, (Can) mansura seslendi: Haydi Fatmayı al, benim odama gi“ ir tür. Mansur, Fatmayı aldı. Saraya döndü, Esirci (Can) beye yalvarıyordu: — İsterseniz iki cariye vereyim size, ba- yim! Bana sattığınız bu beyaz meleğin değeri çok büyüktür. (Can) bey başını salladı: Hayır. Bana verdiğin zenci kadın, benim işime ondan çok yarar. Tann uğur» hı, kârlı müşteriler versin. (Firat) bu sırada gözlerini açmış ve Şa- kaklarımı uğuşlurarak sersem sersem ot- rafına bakınmağa başlamıştı. Zavallı "7 jJunun kızı hâlâ bir i günün farkında deği pazarından ayrılırken, arkasından: — Can bey. Can bey. nereye gidiyor- sunuz? Diye haykırıyordu. Esirei (Firat) ı derhal çadırına Soktu. — Sen Halifeye lâyık bir cariyesin! Ben #ana burada müşteri bulamam. (Fırat) esircinin çadırına girince, tuza- ga düştüğünü anlamıştı. ... (Fırat) esircilere satıldıktan sonra.. Zehrayı, Fırat boylarında nadiren görü» Yen zehirli sineklerden biri sokmuştu. Üç gündür yatakta yatiyor ve imtiyar bilginler tarafından ilâçlaniyordu. (Can) boy Ese pazarından satın aldığı Fatmayı odasına almıştı, Saraydaki beyaz cariyeler Pat- manın (Can! beyin oğusna serbesçe girip çıktığını gördükçe hiddet ve hayretten Şat“ Uyorlardı. Bir kaç gündür Ur'da kalan Kervan o âX- şam şehirden ayrılmıştı. (Firat) im &$ir- eilere satıldığını Mansurdan başka kimse bilmiyordu. Ertesi gün (Firat) göze gö- rTünmeyince, reise haber verdiler. Urman'ın ik aklına gelen şey su oldu — (irat) 1 Taşbilek Kaçırmıştır. Hal“ buki, ben ona Fırat'ı vadetmiştim. Bir kaş güne kadar onu kendisine verecektim. Dedi, Taşbileği saraya çağırttı. — (Pirat) 1 kaçırmışsın! dedi, Bu sanı yaraşır mı? “Taşbilek birdenbire yaşaladı: — Haberim yök relkim! Ben, size #0 madan bir şey yapmam. (Pirat) meydamn- da yoksa, onu başkaları kaçırmıştır. lek, (rat) a kendi kabilesine kaçıracağı mi kulağı ile duymamış mıydı? (Arkası var) yudumda boşaltarak: — Ben mi? - diye sordu, - Doğu- şumdanberi, galiba,.. Dansı pek se- verim... Şark oyunları oynamakla işe başlamışım... Ama, hakiki bir ar- tist olup olmadığımı bilmiyorum... Kompliman bekler gibi durdu. Rıfkı, fırsatı kaçırmadı. — Görmüyor musunuz? Bütün İs. tanbul tapınırcasına size meftun... Her akşam, alkış, çiçek içinde kalı- yorsunuz..... — Alkış, belki evet... Fakat çiçek. lerin nereden geldiğini (Vehbi beye sorunuz... — Alkışçıları da o tutmuyor ya... — Bütün Avrupada bunun adet olduğunu biliyorum... Hem Vehbi beyin ahbapları bar muhitlerinde öyle çok ki doğrusu beni takdir eden- lerin samimi olup olmadığını bilmi- yorum,.. Korkarım ki beni artist di- ye değil de, genç ve güzelce bir kadın diye beğeniyorlar, En fazla üzüldü- ğüm de budur... Meziyetin kendim. de olmaması, tesadüfün bir lâttundd olması; Acınacak şey... Zavallı kadını lar... Sahne hayatında bile alkışm zekâlarına ve sanatlarına mi, yoksa yüzlerine mi olduğunu anlaya- muyorlar,.. Ama ben biliyorum; Sa hatla alâkam pek az... asıl bunlar için arzu ediliyorum,