12 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

12 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

me HER AKŞAM BİR HİKÂYE Belim gazetesinden başını kaldırdı. Karsı Handana: — Karıcığım, dedi, bak gazetede pe okudum. Avrupada ortahalli bir Karı kocaya biç tanımadıkları bir akrabalarından bizim paramızla ta- mam yarım milyon Hralık bir miras kalmış... Birdenbire hiç ümid etme- Gikleri bir zamanda 500,000 lirayı al- dıkları zaman kim bilir ne derece sevinmişlerdir değil mi? Handan: — Tabii, dedi, sevinmezler mi? Dü- gün bir kere, bizim başımıza da böy- le bir devlet kuşu konsa ne mükem- mel birşey olur... Selim tatlı bir rüya görüyormuş gibi: — Ne diyorsun karıcığım?... Ne di- yorsun? Sevincimden, üç gün, üç gece çiftetelli oynarım... Bu tatlı hayal etrafında konuşmak ikisine de büyük bir zevk veriyordu. Handan: — Sahi kocacığım... dedi, bize de böyle hiç tanımadığımız bir akraba- mızdan yarım milyon lira miras kal. sa ne yaparız?... Selim gülümsedi: — Ne mi yaparız Çoook... Elverir Ki para gelsin... Sen yarım milyon- dan haber ver... Düşün bir kere, hani Beyoğlunda ânima görüp te beğen- diğimiz otomobilden bir tane alırız... Handan gayet kıskanç bir kadındı: — Ne?... dedi, otomobil mi? Tabii kadınlar peşinde koşmak içm bunu istiyorsun... Bir sürü genç kadını otomobiline doldurup, oradı burada gezınek için deği mi? Zor bir parça... Dünyada otomobil aldırtmam — Amma karıcığım... Düşün bir kere... Akşam üstleri şöyle bir Ooto- mobile atladık mı? Ver elini Büyük- dere... Oradan dön Akıntıburnuna... Oh... Gel keyfim gel... Otomobili mu- hakkak alacağım... — İsemem efendim... İstemem... Otomobil filân istemiyorum... Tabii etomobili dalaverelerine âlet etmek istiyorsun değil mi? Sen ne sarı sa- man altından su yürüten İnsansın. — Vallahi değil karıcığım... Fakat şimdi yarım milyonluk bir ailenin bir otomobili de mi olmasın?... Handan kati bir sesle: — Bak, Selim, dedi, sana katl ola- rak söylüyorum... Otomobil alınmı- Yücak, anladın mı? — Peki... Peki karıcığım... Onun yerine bir deniz motörü alırız... Ol- maz nu? — Bak, o mükemmel... — Deniz motörü olunca şöyle Bo- Hazda da bir yalı satan alırırz. Hundanm bütün kıskançlık damar- ları üzerinde idi, kocasının: «Boğaz- da bir yalı satın alırız...» Sözü üzeri- ne gözlerini açtı: — Tabii, dedi, Boğazda bir çok gençlik hatıraları var değil mi? Hâlâ Sabahat Boğada olurüyor... Deniz Mmotörü ile onlara caka satmak için Boğazda yalı satın almak istiyorsun.. — Aman karıcığım, ne münasebet? Boğazı çok severim de onun için ora- da Yalı satın almak isterim... — Olmaz... Boğazda yalı satın al- Miyacağım... Daha iyisi şöyle biraz Uzaklara oinzivaye çekilip başımızı dinlendirmeliyiz. Meselâ bir köye çe- kiletim... Selim — Ne? dedi, köye mi çekilmek? Şe- hirle rabitamızı kesecek değiliz ya... Hem daha dur bakalım... İnsan ihti. yarlayınca, tekaüd yaşına gelince belki o zaman köye çekilip koyun- lar, tavuklar arasında bir çiflik ha- yatı geçirmeği düşünür. Dur daha bakalım, Köye çekilmeği düşünmek için çok vakıt var... Handan: ... — Tabii, köye gitmek işine gelmez. Ben kalabalıktan, kadınlardan, balo- lardan, plâjlardan ayrılabilir misin? Dünyada olmaz... Köye gideceğiz, mutlaka Köye gideceğiz. — Ben köye filân gitmem... — Gideceğiz, diyorum sana... — Selim münakaşanın uzayacağını ince: — Peki, karıcığım!... Köye çekili Tiz... Sen şimdi söyle bakalım, yarım milyon lira iledaha ne yapalım?... Bizim hâlâ bir iş bulamıyan amca- zadeye, Şevkete bin lira veririz değil mi? Handan bir çığlık kopardı: — Ne Şevkete 1,000 lira ha?... Şev- kete 1,000 lira... Ne münasebet? 1,000 rayı sokağa atarım de o serse- riye vermem anladın mı? O 1,000 1i- rayı alınca gidip kimbilir nerelerde yiyecek? vermem, ona beş para ver- mem... Selim: — Fakat rica ederim Handan... Çocuğun son derecede paraya ihtiya- cı var... Bana ns? — Bana ne olur mu canım? Bu ço- cu kbenim akrabam işte... 500.000 Jram olunca niçin kendisine yardım etmiyeyim?... — Etmem efendim... Para benim | değil mi? — Hayır... Bu çocuğa yardım et- meğe borçluyuz... — Değiliz... Öyle akraba olmez ol- — Ne sen benim akrabalarım bu kadar hakir mi görüyorsun? — Rica ederim, bir serseri akraban için beni sinirlendirme!... Ona beş para bile verecek değilim, — Ben Şevkete yardım edeceğim... — Edemezsin diyorum sana... Ar- tık çek oluyorsun amma... Bugün bütün kabalığın üzerinde... — Sen kabalık ediyorsun... Çeneni amcasının serseri oğluna 1,000 Jira verilip verilmemesi karı koca arasın- da mühim bir mesele olmuştu. 'Tam bu esnada kapı acı acı çalın- dı. Hizmetçi telâş içinde yukarı geldi: — Efendim apartıman sahibi gel- miş, dedi, iki aylık kirayı birden isti- yormuş!... Karı koca hemen seslerini kesti- ler, Birbirlerinin yüzlerine baktılar. Apartımanın ellişer liradan iki aylık kirası tam 100 lira ediyordu. Bu parayı nasıl vereceklerdi? Hal- buki demindenberi yarım milyon li- rayı NASİ sarfedeceklerini okönüşü- yorlar, birbirlerile bu yüzden kavga ediyorlardı. Hizmetçiye gayet yavaş bir sesle: — Aman kızım, dediler, sakın bi- zim evde olduğumuzu &partıman sa. | hibine söyleme... Sokağa çıktılar dersin... Bundan sonra seslerini kısıp birer j köşeye çekildiler... Hikmet Feridun Es ” GRİP NEZLE NEVRALJİ BA DiŞ KIRIKELIK Soğuk algınlıkları ve ağrıları NEOKALMINA Bıhhat Vekâletinin 15/4/0936 tarih ve 4/45 numarâlı ruhsatını haizdir. Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dp uzunluğu. 048 m. 162 K6./5.1206W. Türkiye Radyosu TAÇ 19.74m. 15195 Ke/s. 20Kw. Ankara Radyosu TAP, 70m. 0485 Ke./n. 20KG TÜRKİYE SAATİLE Cumartesi 12/8/939 1040: Program, 1385: “Türk müziği; I — Uşşak peşrevi, 2 — Lemi - Uşgak şarkı - Günler geçiyor, 3 — Lemi - Uşşak şarkı - Ruhumda buldüm, 4 — Şükra Tunalı - Uşgak şarkı - Gezer dolaşır, 5 — Suphi Ziyan - Uşşak şarkı - Dökülmüş zambak gibi, 6 — Dedenin - Halk türkü si - Gitti de gelmeyiverdi, 14: Memleket, Bat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, ül 16,30: (Dans müziği - PL), 18,30: Program, 1638: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 4 ya Goldwyn - Cambaslar o (Fokatrotj, 3 — Hans Zender - Polka, 3 — Hansohmann - Andalusla - (İspanyol vals), 4 — Hans Löhr - Büyük vals, 1910: Türk müziği (İncesez faslı), 20: Memleket saat ayarı, 20; Temsil, 2040: Ajans ve meteoroloji haberleri, 21: Türk müziği: 1 — Acemaşi- ran peşrevi, 2 — Acemkürdi şarkı - Bir vefasız yâre düştüm, 3 — Nobar - Eviç şarkı - Sevgilim bu akşam, 4 —— Nobar - Eviç türkü - Yürüdükçe selvi sallanır. 5 — Raif bey - Karcığar şarkı - Gülüyor sevdiğim, 6 — Karcığar köçek - Pınar ba- sında, 7 — Sadeddin Kaynak - Hüzzam sarkı - Bir hüzün çöktü, 8 — Halk tür- küsü - Akşam oldu yine bastı kareler, 9 — Arif bey - Hüzsam Şarkı - Bahar gel- di beyim evde durulmaz. 10 — Hüszam türkli - Sana da yaptırayım Naciyem aman, 2140: Konuşma, 21,55: Neşeli plâk- Jar - R, 27: Haftalık posta kutusu (Be- nebi dillerde), 2230: Müzik (Karışık ha- fif müzik - Pİ), 23: Son ajans haberleri, ziraat, eshâm, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat, 23,20: Müzik (Casband — PL), 2855 « 24: Yarmki program, Avrupa radyo programı Saat 20 de Danzig 20 askeri muzika — Kolonya 20.10 eğlenceli muzika — Laypzig 20 ha- fi! muzika — Münih 20 opera havaları — Athlone 20 orkestrmn — Florans 20 hafif muzika — Londra 2030 eğlenceli muzika Bofya 2030 konser — Toulous 20.15 hafif muzika, : Saat 21 de Berlin 21.15 askeri muzlka — Hamburg, Breslav, Danzig 21.15 eğlenceli muzika — Kolonya 21,15 askeri muzika — Königs- berg 2135 askeri muziks — Münih 2115 karışık muzika — Stütgart 21.15 dans — Viyana 2115 - 23 «St. Goar'l kızları ope- reti — Prag 2118 orkestra — Bar! 2115 İ şeyhin kızını seviyormuş. yunanca neşriyat — Belgrad 21 hafif mu- zika — Beromünster 21.12 orkestra — Bor- | do 7130 hafif muzika — Peşte 71.10 karı- | şık muzika — Grenoble 2130 karışık mu: zika — Lalbach 2130 senfon. konser — | Londra 21 orkestra — Nis 2130 - 2330 Paure'nin «Promethee. operası — Rennes 21 - 2330 konser — Sofya 21.50 hafif mu- zika ve dans — Toulouse 315 salon mu- zikam, Sant 22 de Belgrad 2210 konser — Florans 22 ha- (1 muzika — Milano 22 opera — Paris P.T.T. 22 Bizet'nin «Arleslenne» operası Sofya 2235 hafif muzika ve dans. Sant 23 de Berlin, Viyana 2330 - 1 karışık muzi- ka — Breslar, Frankfurt, Laypzig, Münih, 2320 - 1 dans — Danziş, Hamburg, Ştt- gart 7330 - İ hafif muzika — Kolonya | 230 gece murikası ve dans — Viyana 1330 - İ karışık muzika — Prag 2310 - 1 operet havaları — Peşte 23 dans — Bük- teş 23.15 dans — Reval 2) dans — Slok- kolm 23.15 dans. Sant 24 den Mibaren Belgrad 23 duns — Peşte 24 askeri mu- | sika — Florans ve Roma 24 dans — Lon- dra 24.10 dans — Paris P.T.T, 24 dans — Berlin, Kolonya ve Şlülkert 1 - 4 gece muzikası, Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız rasktuplardân «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur oaddettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikale uygun de- ğildir. Binaensleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM, idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mus- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM idaresine mektup ya- iler. vi T z Ev, Apartıman n kiralamak Için «Akşam»ın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. 'Tefrika No, 29 LEYLÂ ie MECNUN Yazan: İskender Fahreddir Sen Ahretten mi geliyorsun ? Can beyin şimdiye kadar kemikleri bile çürümüştür — Can beyin âkibetinden meyüş değliler mi? — Ha... Evet. İşte, yalnız bu derd- leri var. Herkes onun aşkından bâah- sediyor. * «Ben onu gözümle gördüm. yaşıyor... Şeyh Mehdi tereddüdie yolcunun yüzüne baktı: — Yani Urlular onun arkasından ağlamıyorlar mı? — Herkes ondan bahsediyor de- dim ya. En neşeli insanların bile onun arkasından ağladıklarını ve: «Can beye yazık oldu!» dediklerini kulağımla duydum. — Demek ki ölümüne ağlıyanlar var? — Ölümüne mi? — Öyle ya. Onun arkasından âğ- Jadıklarını söyliyen sen değil misin? Yolcu birdenbire şaşırdı: — Ben onu çarşıdan geçerken gö- zümle gördüm, seyid! Düne kadar yaşıyordu. Eğer benim arkamdan öl- düyse, bunu bilemem. Şeyh Mehd! yumruğunu sıkarak bağırd: — mecnun musun, herif? Söz- lerin birbirini tutmuyor. Can ölmüş mü, yaşıyor mu? Haydi, bana haki- kati söyle bakayım. Yolcu yere yatarak yalvarmağa başladı: » — İsterseniz boynumu vurunuz, seyid! Ben yalan söylemem. Onu dün akşam çarşıdan geçerken gör düm. — Kendisini tanır mısın? — Tanımaz olur muyum? Bir — Kim söyledi bünu sana? — Herkesin ağzında... — Urlular ne diyorlar? — Kızın babasına alıp tutuyorlar. «Hele bir reisimiz gelsin de. Kızın ba- basına haddini bildireceğiz: di yorlar. — Sen ne dedin? — Urlulara hak verdim. «Ben si- zin yerinizde olsaydım, reisi bekleme- den, kızın babasını yola getirmenin çaresini arar bulurdum. dedim. — Meselâ seni bu İşe memur etse- lerdi, ne yapardın? Kızın babasını nasıl yola getirirdin? Yolcu dişlerini gıcırdatarak cevap verdi: — Bir gece baskını yapar, şeyhin kızını kaçırır, Can beye teslim eder- dim. Bundan daha kolay bir yol var mudır? — Güzel bir çare, Sen galiba Ur” luları çok seviyorsun? Ben Ur'luları, Can beyin Leylâ- yı sevdiğinden çok daha fazla seve rim, — Seni onlara bağlayan sebep ne- ! dir? Sen bir Arapsın. Onlar Türktür. — İslâmiyeti yeni kabul ettiler. Onlar da din kardeşimizdir. Eskisi gibi (güneş) e Tanrı diye tapmıyor- Jar, Allahı ve Muhammedi tanımış Jar. Ne güzel mabedleri, mescldleri var. Çölde bizim bir meseidimiz bile yok. Bundan başka büyük bir mezi- yetleri de var: Merdlikten ve doğru- Juktan ayrılmazlar. Çölde (Türk) ü sevmiyen bir ferd vâr mıdır? Şeyh Mehdi, saf yolcuyu iyice söy- letmiş ve Can beyin yaşadığını öğ- Tenince,göniş bir nefes almıştı. — Ömer şimdi bir kat daha gözü- me girdi « diye söylendi « Leylâyı kan- dırmak için, bundan daha güzel bir hileye başvurulamazdı. Şeyh Mehdi, Ur'dan gelen yolcuyu hemen yola çıkardı. — Bu adamın ortalıkta fazla do- laşması doğru olmaz. Leylânın ku- lağına Can beyin yaşadığı haberi gi- derse, Ömerin canı sıkılır. * Leylânm babası neşeliydi. Fakat, Can beyin ölümden kurtulduğunu öğrendiği için değil. O, bu mühim ha- disenin manevi mesuliyetini düşüne- rek seviniyordu. Artık iki kabile arasında gerginliği uzatacak ve derinleştirecek bir me- sele kalmamıştı. Rels Urman, Leylâ yı Oğluna alamadığı için, nihayet şeyh Mehdiye muğber olabilirdi. Bu da zamanla unutulup gidecekti. Fa- kat, Ömer boş bulunup ta (Can) a kıymış olsaydı, şeyh Mehdi bir ta- Taflan Türklerden, diğer taraftan da kardeşi Saidden kimbilir ne kuğar tazyik görecekti. Mehdinin şimdi bir düşüncesi var- h: Kardeşi Suld. Ona da Emineyi göndermişti. — Emine becerikli bir kızdır, di yordu, bir kadın bazan bir ordunun My işi kolaylıkla yapa- Can beyin ilk mektubu Bir gün Ur'dan gelen yolculardan biri Leylâyı görmek istiyordu. Ley- dâyı uçan kuşlar bile kolây göremez. di. O bir çok muhafızların beklediği kale kadar yüksek duvarlı bir havlu içinde yaşıyordu. Şeyhin bütün ça- dırları birbirine eklenerek bezden bir saray haline getirilmişti. Yolcu, Leylâyı niçin görmek İsti- yordu? Can bey Ur'da çok muztaripti. O gün çöl kafilesinin yola çıkacağını duyarak, Leylâya bir mektup yaz- mıştı. Mektubu getiren yolcu Can beyin sadık adamlarından biri idi. Can, onun elile gönderdiği mektubun Leylâya varacağından emindi. Şeyhin sarayına serbes olarak gi- rip çıkan bir kadın vardı: Hatice: Ur'lu yolcu iki gün yollarda do- Jaştı. Ve Haticeye raslamak için fr- sat kolladı. Ylocu, üçüncü gün bu fırsatı bul- muştu. Hatice saraya girerken önü- ne çıktı: — Can beyden Leylâya bir mek- tup getridim. Bu mektubu sana ve- rirsem, şeyhin kızına - kimse görme- den. verir misin? Dedi. Hatice dudağını bükerek güldü: — Sen ahretten mi Can beyin simdiye kadar bile çürümüştür. Urlu yolcu saşaladı: — Vallah! sapsağlam geziyor. Ne demek istediğini anlıyamadım. Lâfı bırakalım... Şu mektubu al da Ley- lâya ver, Ben tâ Ur'dan buraya bı- nun için geldim. Hatice tereddüdle mektubu aldı, koynuna koydu. Saraydan içeriye girdi. Hatice, Can beyin ölümüne Leylâ- dam fazla inanmıştı. Mektubu kosa- Tak Leylâya gölürdü: — Cennetten geliyor... olsun. Diye gülmekten de kendini alamı- yordu. Hatice mektubu verirken: —Ur'dafi gölen bir adam üç gür- dür bu mektubu sana ulaştırmak için fırsat arıyormuş, dedi, şimdi yolda bana Trasladı, elime tutuşturdu. Her halde düşmanlardan birinin hilesi olsa gerek. Leylâ mektubu eline aldığı zaman, Can beyin hayali birdenbire gözü- nün önünde dolaşmağa başlamıştı. Mektup: — «Vefasız Leylâcığım!» ü başlıyordu. Leylâ: geliyorsun? kemikleri Müjdeler onun Kokusu ve onun ses... Diye söylenerek, helecandan Ko- parcasına çarpmağa başlayan kalbi- ni tuttu. — Baylacağım, Hatice! Can'ım ya- şıyormuş... Ömerin hilesini anladım Hatice hâlâ: — Bu mektupta bir başkasının hi- Jesi olmasın?! ği Diyordu. Leylâ biraz sonra şakak- larını uğuşturarak kendine geldi. — Ben onun yazısını tanırım, Hâ- ice! Mektubu elime alır simza da- marlarımın “birdenbire tutuştuğunu hissettim. İşte kulağımmn dibinde onun inliyen sesini duyuyorum. Ba na; «Leylâ, ben yaşıyorum ve yağıya- cağım...> diye haykırıyor. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: