Sahife 6 Bursadan Büyükadaya. Bir kaç saatlik kısa bir) yolculukta göze çarpan ve insanı hayli düşündürecek hadiseler var İstanbul, Bursa, İzmir gibi «turistik mıntaks» olarak tanımağa ve tanıt- mağa çalıştığımız cidden güzel yer- lerimiz için türlü türlü tedbirler dü- şünürken, turizm davasının büyük kısımları yanında «teferrünt> ıda ih- mal etmemek lâzım... Buna, Burs dan Büyükadaya kadar yaptığım ki- sx bir yolculukta, daha çok inandım. Çünkü bu teferruat, geziciyi otelsiz- Ik ve yolsuzluk kadar Üzüyro. Bursa - Yalova yolu, bir iki sene evvelki ehemmiyet ve işlekliğini adamakıllı kaybetmiş. Trak sistemi rahat ve yollu vapurlarla Mudanya - İstanbul arasamın iki buçuk saate inmesi, Yalova için hatırı saylır bir darbe oldu. Bursadan Yalovaya işliyen on, on beş otobüsün sayısı, şimdi bir kaptı- kaçtıya inmiş; o bile her zaman dol muyor... Bursadan böyle bir otobüs yavrusile kalktık. Yollar, pek yakında tamir gördüğü için, mesafenin uzun- Iuğuna rağmen hiç fena değil Hattâ kıvrak virajlarla yeşil ve zengin bir tabiat içinde ilerliyen şoseden, yol boylarında arasıra şırıltısı bile duyu- Jan derelerin akışını seyrederek geç- mek, memnuniyet verici bir yolculuk oluyor. Hele, yükseldiğiniz bir tepeden sonra birdenbire Gemliğin güzel manzarasile karşılaşmak gibi sürpriz- der, insanın pek hoşuna gidiyor. Ne yazık ki, bu derece iyi intibalarla gir- diğiniz bu şirin kasabada, otomobilin etrafını bir lâhzada çığırtkan satıcı çoccuklarin çevrili bulüyorsunuz: — Dondurmam kaymak; buz gibi gazoz; taze üzüm var; kahveye bu- yurun bayım; çay verelim mi; lo kanta şuracıkta!... Nevinden yolcu- Iara musallat olan bu çocukları say- mak bir mesele... Lokanta diye girdiğiniz ahçı dük- kânında, sinekleri kışkışlayıp kedileri tekmelemeden, yediğiniz yemeğin tar dın anlamak mümkün olmuyor!. Bereket versin, otomobil burada on | beş dakikadan fazla kalmaz. Gariptir ki, ikinci durak olan «Orhangazi» de bu saldırıştan eser yok. Hatta meşhur «Salihağa, suyun- dan bir bardak içmek için, sucuya dört beş defa seslenmeğe mecbur oluyorsunuz! .... Yalovaya vardığımız zâman, iki ta- raflı gazinoların dolmuş olduğunu gördük; Koca bahçelerde ikişer gar- son, yüzlerce müşteriye yetişmeğe ça- Tefrika No. 28 ışıyordu. İmkfri mi var? Yeni gelen- ler, ayakta beklemektense, oluracak- Yarı iskemleleri kendileri tedarik edi- yorlardı. Fakat kahveyi, çayı da ocak- tan bu şekilde almak kabil değil... Garsona emir veriyorsunuz, başını bi- le çevirmiyor; rica ediyorsunz, işitmi- yor; daha ileri giderseniz, ekşi ve tevbihkâr bir suratla; — <Patlamadın ya, sanada &râ geliri...» mânasına azarlayıcı bir mukabele... Nihayet, ya merhame- tinden, yâhut gönlü olduğundan, masanıza uğruyor. Çay İstiyorsunuz, bir çeyrek saat sonra kahve geliriyor. Ufak bir kusuru var; Yolda sallanıp birazı dökülmüş; bir parça da soğu- muş amma, artık sizde mücadeleye takat kalmamıştır. Çıkışsanız da na- file: Onunki de can; iki insan bu ka- dar adamla: nasıl başa çıkabilir? Hem de yarım saatlik gel geç müş- teri; bahşiş vermek şöyle dursun, üs- telik bazan kahve parasının takıntı- ya bırakıldığı vaki!... Otobüs ve otomobiller, kaplıcalar- dan boyuna insan taşıyor; kâlabalık gitlikçe kesafet peyda ediyor. Vapur da uzaktan göründü işte, Şimdi asıl derd, bilet alabilmekte. Gişenin dört penceresini açmak lâzım ki, bu ka- labalığa bilet yetiştirilebilsin. Vapur, yolcularını boşalttıktan son- ra, gişenin penceresi açıldı. Aana ba- ba günü; birbirimizi çiğniyerek gişe- ye hücum ediyoruz. Dirsek muştala- rma, ezilmeğe pek tahammlüm Ol madığı için, bir kenara çekilip ya sa- bur çekmeğe başladım. Fakat bir dü- dük, bir düdük daha; saate baktım: Üç dakika var. Cezaya razı olarak vapura giriyoruz . Burası da gişeden farksız. İkinciye bakamadım; fakat birinci mevkie gir- mek için zeytin küfelerini, yumurta sandıklarını, tavuk kafeslerini, türlü türlü yemiş kaplarını ve denkleri aş- mak lâzim!... Yalovadan Adaya kadar dikkat et- tim, Nane limon şekeri, kurabiye, çay, kahve, oyuncak vesaire satışlari- le, birinci mevkiln önündeki küfeler- den el terasilerile yapılan dehşetli zeytin salişı hiç durmadı!... Belki bütün bunlar, benim talihi- me ve o güne mahsus şeylerdi. Fakat eksilikler bu kadarla kalmadı. Se | diyeyle vapura nakledilen altı ço- | cuklu, Ayşe isminde zavallı bir gebe kadının ölümü, Burgaz vâpurunda bir gazete ilâvesi süratile yayıldı. , SEVİLEN KADIN kirlerini izah ettikten sonra: — İstediğim şu: - dedi. - Bana mü- saade ediniz. Sizi sık sık ziyaret ede- yim ve bütün nüfuzunuzu kullanarak nundu, Fakat mağlüp olmuştu. — Pekdlâ... Bu şerait altında bildi- ğiniz sırrı asla faş etmiyecek misiniz? — Ne şekilde isterseniz söz veririm, 'Tahkir edici bir söz söyliyerek inti- kamını hafifçe almak için: — Hacet yok... « dedi. - Zaten men- faatınız bunu icap ettirir. Vehbi, anlamamış gibi davranarak: — Demek mutabikız. — Başka çare var mı? — Bana karşı beslediğiniz kötü zan- na rağmen, sizin hüsnü feveccühünüzü kazanmağa çalışacağım. — Bakalım, O esnada kapı açıldı. Necile belirdi. Siyah elbisesi kendisine pek yakışmış- p Hazin bir yüzi dı. Misafiri gö- tedi. Fak; bö |, O akşam Vehbi yemeğe alıkonuldu, Gece oteline döndüğü zaman doktor RE Ya şöyle bir telgraf çek- a yolunda.» Sekiz gün sonra Mihrinur harım- efendi artık torununu bu zarif giyi- nen, hoşsohbet erkeğe vermek fikrine tamamile kendini alıştırmıştı. İstanbula döndükleri zaman bir gün ihtiyar kadın Necilenin odasına gire- rek büyük bir şefkatle şöyle söze baş- Tadı: — Yavrum! Senin saadetini istedi- ğimi bilirsin... — İyice düşündüm... Sana biri ta- ip... Genç kızın kalbi duracakmış gibi oldu. Kaç zamandır böyle bir darbe. nin geleceğini bekliyordu. Mırıldanırcasına, yavaş sesle; — Vehbi bey mi? - dedi, — Evet, a) İ| iri - dedi, - Hem Vehbi bey, AKŞAM Akın akın seyirciler; herkeste bir te- lâş, bir merak. Hentiz ölüm kati su- rette anlaşılamadığı için, belki yar- dımı olür diye, ecza dolabına koşan- lar oldu. Fakat dolaptaki ilâçların dilinden anlhyan biri gelsin, yok. Yolcular, birer birer şişeleri koklayıp, eterle tendirdiyotun bususiyetlerini tetrike çalışıyorlardı. Genç ana, bu dolâptaki sıhhat esbabından bir ne- feslik bile istifade demeden, karın- daki dokuz aylık yavrusile birlikte, gözlerini kapadı, gitti. Zannediyorum ki, şu bir kaç sast- lik basit yolculuk müşahedeleri üze- rinde, bizi epeyce durdurup düşün- dürecek hayli «teferrüat» var. Bun- ları düzeltmek için, büyük parya da, teşkilâta da ihtiyaç olmasa gerektir, R.R. Yedek subay okulundan “IL3 çıktıktan sonra mülki memuriyete girecekler Ankara 2 (Akşam) — Devlet me- murları Barem kânunu izahnamesi- ne göre, yedek subay okulundan ne- şet edenlerden maaşlı mülki memu- riyete alınacaklar, yedek subay oku- luna girmezden eyvel haiz oldukları tahsil derecesine göre girebilecekleri maaş derecesine tayin edilebilecek- lerdir. Bunların yedek subaylığında aldık- ları rütbe ve maaşlar, mülki memu- riyetlere tayinlerinde kendilerine ma- aş derecesi bakımından bir hak te min etmiyecektir. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı- mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu sehab hakikate uygun de- ğildir. Binaenaleyh taşra bayile. rinden arzu edenler her zaman *AKŞAM: idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM, idaresine mektup ya- zarak bayi şartlarını öğrenebi- lirler. — Kendimce razı olduğumu söyle» dim. Fakat bir kere de sana soracağı- mı bildirdim. — Tevekkeli değil, Vehbi bey bize sık sik geliyordu. — Günün birinde evlenmen lâzım, Necileliğim... Her zaman yalnız yaşı- yamazsın ki... — Olup bitenlere rağmen mi? — Maziyi bir kalem sil, O günleri halırlıyan kimse kalmadı... Hem be- ni dinle... Vehbi beyin de vaktile yap- tığı birçok delilikler var. Eğer bugün biz onun imdadına yatişmezsek fülu- su ahımere muhtaç bir halde sokakta kalacak. Ne olursa olsun sana ebeği- yen minnettar bir vaziyettedir. Hem mevkice, hem servetçe sen ondan kat kat yükseksin. Ona hesap vermek mec. buriyetinde değilsin. — Anladığım birşey varsa, bu bey, demek menfaati için benimle evlenmek istiyor? Lâkin böyle bir izdivaç nasıl olup da size makul göründü? Kadıncağız, torunundan bu derece şiddetli, fakat şiddetli olduğu derece- de makul bir itiraz beklemiyordu. Bir müddet cevap vermedi. Birşeyler mi- rıllandı. Sonra Necileyi kendine doğru çekerek, göğsüne bastırarak, heyecan- hı bir sesle; — Zenginleşmek ihtirası var diye bir erkeği kabahatlı görmek doğru değil. mmm 4 Ağustos 1939 Sıtma ile mücadele | 5238 köyde mevcud 2,514,282 kişinin 585,568i dalaklı, Dağıtılan kinin miktarı 925 9,075 kilo kinin, 18,098 kinin lü, 1,599,297 tatlı Ankara, (Akşam) — Sıhhiye Ve- kâleti, sıtma ile sistemli, programlı, bir surette mücadeleye devam et- mekte ve teşkilâtını her sene biras daha genişleterek memleketin baz yerlerinde korkunç bir Afet halini alan bu hastalığı yenmeğe çalışmak. tadır, Vekâletçe yapılan son bir istatis- tik, sıtma mücadelesinin me kadar mühim bir memleket davası olmakta devam ettiğini gösteren yeni bir ve- sika mahiyetindedir. Ayni zamanda mücadele teşkilâtının 938 yıh için- deki faaliyetini tesbit eden bu İsta- tistiğe göre, mücadeleye tabi tutu- lan 4238 köyde mevcut 2 milyon 514 bin 282 kişinin 585 bin 568 i dalaklı ve 776 bin 923 ü de sıtmalıdır! Bir senede ne kadar kinin dağıtıldı? “Tedavi altına alman bu 1 milyon 491 bin dalaklı ve sıtmalıya bir sene- de 9 bin 75 kilo kinin, 18 bin 98 adet kinin ampulü, 11 bin 290 kuvvet ampulü ve 1 milyon 589 bin 297 adet tatlı kinin verilmiştir. Memleketimizde sıtma mücadele sinin başladığı sene olan 925 de sar- fedilen kinin miktarı yalnız 27 kilo 540 gramdı, Kinin; memleketimizde sıtma mücadelesinde kullanılan tek tedavi vasıtası olduğuna nazaran, sarliyatındaki bu mütezaf artış mücadelenin muvaffakıyetle inkişaf etmekte olduğuna delâlet eder. Kurutulan bataklıklar Sıtma mücadelesinin biri hastalı- ğa tutulanları tedavi etmek diğeri de hastalığın intişar ve sirayetini ön- lemek gibi birbirinden tamamen ayn iki cephesi vardır. Sıhhiye Vekâleti, birinci cepheyi olduğu gibi ikinci cepheyi de ihmal etmemiştir. Nite- | kim bu maksatla son bir sene içinde 38 milyon 432 metre murabbaı geniş- liğinde bataklık kurutulmuş; 120 bin 362 metre kanal, 64 bin 192 met- re ark açılmış ve İ milyon 258 bin 342 metre ark temizlenmiştir. Yeniden mücadeleye tâbi tutulacak yerler Sıhhiye Vekâleti bu sene yeniden bazı yerleri sıtma mücadele mınta- kası içine almağı ve mevcut müca- dele teşkilâtından takviye etmeği kararlaştırmıştır, Bu sene yeniden sıtma mücadelesine ta- bi tutulacak yerler şunlardır: Çivir kazasının sıtmalı köylerile Dinar ve Milâsın sıtmalı köyleri, Şarkısla, Düzce kazalarına bağlı köyler, Cihanbeylinin Beşkavak ve Kandilli köyleri, Çumra kazasına vetinle beraber şahsıni da pk samimi olarak istiyor... Buna eminol.. O se- ni seviyor... Çoktandır seviyor... Ben bunu yakınen biliyorum, kınm. Necile hüzünle: — Halbuki ben... - diye başını öne eğdi, dudaklarını şişirdi; gözleri yaşla doldu. - Halbuki ben, ömrümde hiç kimseyi sevmiyeceğime dair yemin et- miştim. — Çocukluk seninkisi! — Kalbim, bütün hislere karşı ar- tık kapalıdır, büyükanne, — Safsata! 3 — Ah nasl anlatayım size?... Sizi nasıl ikna edeyim?... — Yavrucuğum şimdilik müsbet menfi hiç bir cevap verme... Buna esa- sen seni kim cebrediyor?... Sadece na- sıhatlarımı dinle: Vehbi beyle seni gö- rüştüreceğim... Ben ananaye bağlı ok makla beraber geri düşünceli bir ka- dın değilim. Gönül işlerinin ne oldu- gunu billirm... Seni nefret ettiğin bir adama elbette vermem... Fakat Vehbi bey sana hislerini uzun uzun anlata. caktır. Onun söyliyeceklerini dinle... Muhabbeti kalbinde belki yer eder... Ben kendisine müzaheretimi vadettim, Sözümü de tutacağım. Zira Vehbi bey» den nefret etmiyeceğini biliyorum... Kızım, evlâdım! Sakın onun zıddına gidecek gear gr Düşünceli ha- e 776,923 ü sıtmalı te 27 kilo iken geçn sene ampulü, 11290 kuvvet ampib kinin dağıtıldı bağlı Çamaklar, Sadıklar; Orhaniye, Alansel köyleri, Iğdır kazasına bağlı Başköy nahiyesi, Tuzluca, Kağızman ve Arese köyleri ve Konya mıntaka sındaki 17 sıtmalı köy, Yeniden sıtma mücadelesi altına alınacak yerler Yeniden sıtma mücadelesi altına al» nacak köylerde vücude getirilecek tep kilâtta çalışmak üzere Aydın mınta kası sıtma mücadele teşkilâtı kadro- suna | stma mücadele doktoru, 4 sıtma mücadele memuru, 6 amele sıhhat memuru; Kayseri , Kars ve Kocaeliye 2 şer, Cihanbeyli ve Çumraya 4 sıhhat memuru ve Konya mınta- kası mücadele teşkilâtı kadrosuna da 2 sıtma mücadele memuru ilâve edilecektir, Takviye edilecek mmtakalar Bunlardan başka Ankara sıtma mücadele mıntakası teşkilâtı 1 dok- tor, 4 sıhhat memuru; İçel 8 sıhhat memuru, Antalya ve Manisa 4'er sıhhat memuru, Samsun 1 dektor 4 sıhhat memuru, Bursa | doktor 3 sıhhat memuru ve Trakya sılma mü- cadele mıntakası sitma mücadele teşkilâtı da 1 doktor ve 3 sıhhat me muru İlâvesi suretile takviye edile cektir. Istanbul sıtma mücadele teşkilâtı kadrosuna da bir sürfe kontrol ime muru ile 2 sıhhat memuru ilâve edi- | decektir. Bu mntakada Beykozun Rivade- resi civarındaki iki köyde de yeniden mücadele teşkilâtı vücuda getirile- cektir. Yeniden sıtma mücadelesi altına alınacak yerlerle teşkilâtı takviye edilecek mıntakalar için sıtma müra- dele teşkilâtı kadrosuna bu sene'ilâ- ve edilecek mücadele doktorlarmın sayısı 5 ve sıhhat memurlarının 'd8 51 dir ki bunlarin nerelerde istihdam edilecekleri yukarda gösterilmistir. Yeni sıtma mücadele şubeleri Ordu vilâyetinin Ünye kaza ile Gemlik ve Gelibolu kazalarında bi- rer sıtma mücadele şubesi vücuda getirilecektir, Gemlik şubesi bilhassa İznik gölü civarındaki köylerde sıt- bir kısmını da | manın intişar ve sirayet etmemesini temine çahşacaktır. Yer değiştirecek kiracılara tavsiye | Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA- RI'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz! tinâdgühı olmalı... Birkaç sene sonr# ben bu dünyadan elimi eteğimi çek& ceğim... Gözüm arkada gitmiyeyim.« Bütün bunları düşün... Gene torununu göğsüne bastırdı, saçlarını sıvazladı, okşadı. Saf alnına öpücükler kondurdu. Kızcağız birşey söylemeden büyük , annesinin yanından çıktı. Odasına kildi. Sevgilisi Cemllin fotoğrafını çi kararak, delikanlının bayali karş” sında uzun uzadıya daldı, İki gözüm den yüşlar akarak: «— Ah, beni niçin bıraktın? Niçin 86 hallere uğrattın?» diye ağladı, Aradan beş ay geçmişti. Şimdi kığ” lık konaktaydılar, Ailenin müdav haline gelen Vehbi, genç kıza yabği yordu: — Halime acıyın!... «Evet!» deyin... — Cevap bile vermiyorsunuz?... — Kaç kere söyledim... Biliyor nuz.. Hem artık eskisi gibi sik sık görüşemiyeceğiz galiba... Zira ni me gideceğiz... — Nereye giderseniz bende gri” rim... Dünyanın öte yanına bile ol$# takip ederim, — Demek siz de? Razı olun