2 Ağustos 1939 İclAl üç haftadanberi künde misafirdi. Burada gayet iyi hayat geçiriyordu. Sabahleyin er- len yatağından fırlıyor, denize ordu. İştihalı bir öğle yemeğin- sonra biriki saat nefis bir uyku İyordu. Akşamları daha itinalı gi- iyor, boyanıyor, gezintiye çıkıyor- 'aluiz İclâlin canını sıkan bir me- vardı. Teyzesinin köşküne bir mi- li Bu Ali adında bir adamdı. İclâlin teyzesi Aliyi uğundanberi tanıyor ve onu k seviyordu. iç kızın canını sıkan Alinin ken- e karşı aldığı vaziyetti. Delikanlı geldiği gündenberi kendisinin bırakmıyordu. Meselâ İclâl tapta balkona çıkacak olsa Ali yanında peydahlanıveriyordu. arı İclâl denize giderken genç mla karşılaşıyordu. Bu tesadüf. ir ü şu oluyordu. Denize de- Beraber üf... iyorum. yarış ederiz nin bu hallerinden İclâl kendisinden ka- ça Ali peşini bırakmıyordu “O günü genç k , “Teyzesi bir n İstanbula Ali de bir iki saatten beri | Tialıkta yoktu. İclâl büyük bircan Gu, İclâl de arkadaşlarından biri- telefon etmek niyetinde idi. Genç iz telefonun durduğu masdya doğru ledi. Bu sırada masanın üzerinde ayet süslü bir mektup zarfı gözüne iti, Mektubun ilk kelimesini de uştu. İciâl gülümsedi: Çünkü , dedi, Aliye bir aşk mektubu gel- ... Tuhaf şey ona da aşk mektup. “arı yazan genç kızlar var mı imiş?» İelâl evvelâ önündeki mektubu ikumamak istedi. Fakat o derece me- etmişti ki birtürlü masanın ba- ayrnlamıyordu. Nihayet me- 7 yenemiyeceğini anladı. Mektu- ü aldı, okumağa başladı: «Sevgilim, Senden Uzak geçen bü günlerin uğunu anlatamıyacağım. Sen nunda yökken saatlerin yelkovan- akrepleri o kadar ağır dönüyor i,.. Günler geçmek, geceler bitmek ilimiyor. Şimdi uyurken yü- üyen hastalara benziyorum.-Hergün ım, dolaşıyorum, oturuyorum, salkıyorum. yemek yiyorum. Fakat hiç aklım başımda değil. Heran 5e- İnle meşgulüm. Başımın içindeki iyalini her yere götürüyorum. Sen 1e benimle berâber her yere gidiyor- her yeri dolaşıyorsun.» lâl mektubun burasına gelince tük bir kahkaha attı: Amân, dedi, ne şairane şeyler ie yazmış... Meğer bizim Ali ne 1... Genç kızların akıllarını baş- ından alacak derecede yakışıklı bir mış... Biz farkında değilmişiz. İclâl mektuptaki oimzayi okudu: yşe.. O günü genç kızın aklına Ali- odasında okuduğu mektup gel- çe kendi kendine gülümsüyordu. dan iki gün daha geçti. İclâlo Ünü de köşkte yalnız kalmıştı. Bir zara yaktı. Kütüphane odasından manını alıp okumağa karar verdi. Fakat kütüphane odasına geçince bir masanın üzerinde evvelki günkü yine süslü bir mektup gözüne Şilişti, Geçen seferki mektubun kâ- mavi idi. Halbuki bu seferki mek- açık penbe bir kâğıda yazumuştı. kız: — Gene bir aşk mektubu galiba... luhakkak bu da Ali'yedir... dedi, “Bu sefer mektubu okumak için öy uzun uzun tereddüd etmedi, aldı, mağâ başladı. «Aliciğimir diye yan mektup gayet şairane cüm- rle dolu idi, İclâl mektuptaki im- ya baktı: Şaziye... albuki geçen seferki mektupta imzası vardı. Demek bu da Ali- başka bir sevgilisi idi, İclâl hay- etler içinde kalmıştı. Demek bu Aliyi / kızlar, kadınlar paylaşamıyor. N ikinci a Bu ikinci mektup a > teyzesinin | erkekmiş!... diyordu. O günden sonra İclâl köşkün bir i çok yerlerinde Aliye yazılmış iki üç aşk mektubu daha buldu. Bu mek- tuplarda da imzalar başka başka idi Bütün bu mektuplarda Alinin ya kışıkhılığı, güzelliği göklere çıkarılı- yordu. İclâl hayretler içinde idi. Ali'ye karşı alâkası fazlalaşıyordu. Ali genç kızın gözünde tam bir bir aşk kahramanı halini almıştı. Her halde Alinin genç kızlar, genç kadın- ler tarafından delicesine sevilecek bir tarafı vardı. İclâl istemiye istemiye mütemadi yen Aliyi düşünüyordu. Ali de artık İclâlin kendisine karşı gösterdiği alâkayı ferketmişti. Genç adam hayatından son derecede mem- nundu. Bir gün Alinin bir arkadaşı gel- mişti, Iclâl balkondan onları seyrediyor, konuştuklarını dinliyordu. Ali ile ar- kadaşı çardakta oturmuş konuşuyor- lardı İciâl biraz evvel sokaktan gelmişti. Ali kendisini köşkte, arkadaşile bir- likte yalnız zannediyordu. Delikanlı arkadaşına şunları anlatıyordu: — Azizim baktım Ki İcliâlde bana karşı hiç bir alâka yok... Onun alâ- kasını uyandırmak için bir çare bul dum. Bir çok kadın imzaları kendi kendime aşk mektupları yazmağa başladım. Bu mektuplarda kendi ken- dime ne diller dömüyordum ki... Bunları İclâlin okuyabileceği yerlere bırakıyorum, Nihayet bu mektupların | büyük tesirini gördüm, İclâlde bana karşı dehşetli bir alâka uyandı. Şim- di onun nazarında ben bir aşk kah- ramanıyım. Yavaş yavaş beni sev- meğe başladığını da hissediyorum... Yaşasın bizim aşk mektupları... Hikmet Feridun Es s.a: 1 — Duyan - İstikbal, 2 — Musalaha, 3 — Kesri âdi. 4 — Harici medhal, $ — Hayvanın koşum takımından - Sonuna «el gelirse bir cins ww kö- peği olur. 8 — Vücudün dış kısmı - Tersi hicaptır. 7 —Deni - Hamamda kullanılan su | kabı, 8 — Alev. 9 — Hangi canibdesiniz. 19 — Elmanın yana - Raslama Yukardan aşağı: 1 — Mabed. — Bir kadın ismi - Madeni sicim, 3 — Vasıl olanlar, 4 — Seddeder - Kazdı. 5 — Kasır - Tiyatro kitabi. 6 — Yarım - Trapez, 1 — Yurış sandalı - Tersi malümun oi- sun demektir. 8 — Tersi hububat ekilen erasidiş - Habbe, Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dal uzunluğu 14öm. 183Kc/s. 10 Ew. Ankara Radyosu T.AÇ. 19.14 m. 15195 Kc/5. 20Kw. Ankara Radyosu TAP, Tüm. 9465 Kc./5. 20Kw. TÜRKİYE SAATİLE Çarşamba 2/8/939 1230: Program, 1235: Türk müziği -Pİ, 13; Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- roloji * haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karı- şik program - PL) 19: Program, 1005: Müzik (Bir konsef- to - PL), 1030:-Türk imüziği (Pasl he- yeti), 20,15: Konuşma, 2030: Memleket, saat ayarı, ajans ve meteoroloji haber- leri. 20.50: Türk müzigi: 1 — Nevres - Muhayyer şarkı - G ştu, 7 — Tan- buri Cemil - Hüseyni şarkı - Görmek is- ter, 3 — Lemi - Hüseyin şarki - O güzel görlerie bakmasını bi, 4 — nak - Muhayyer türkü - benziyor, $ — Suzinâk gün kana şrevi, 6 Arif bey - Suzinik şarkı - Çekme elemi der- | dini, 7 — Ahmed Rasim - Suzinik şarkı - Pek revidir sevdiğim, 3 — Ud! Ahmed - Suzinâk şarkı - Bir h ettimse cana, 9-— Gülizar halk türl tutuşmuş, 10 H 2130: Haftalık posta kutusu, 2145: Neşeli pliklar - R. 2150: Müzik (Melodiler - PL), 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 — Rodolf Nützlader - Haydi bana bir hava daha çal, 2 — Franz Lehsr - Çocuk prens operetinden vals, 3 — Mozart - Re majör rtimentoğan menuet dansi, 4 — Em Kalman - Hollandalı kadın operetinden (poipori), 5 i Mü a şarkışt üze- rine potpuri, Viyanah kü- çük kız, 23: Sona , Ziraat, esham, tabwilât, kambiyo « nu borsa- si (flat), 2320: Müzik (Cazband - PL); 23,85 - 24: Yarınki program.” saz Semaisi, Avrupa istasyonları Saat 20 de Leipaig 2020 radyo kabaresi — Münih 20 karışık ika — Prag 29,20 karışık miuzika — Aihlone 2040 orkestra — Beromünster:20,42 hafif muzika — Buda» | peşte 2025 çingene çalgısı — Florans 2030 hafif muzika — Hilversum Il 205$ hafif muzika — Londra 2030 orkestta — | Söfya 20 konser, 2030 Berlloz'un «Faust'un Afaroz Edilmesi. operası marşlar. Saat ?ide Berlin 21,15 büyük orkestra — Broslav | 21,19 danslar — Danziş, Hamburg 2115 büyük orkestra, piyano ve tenor Leipzig 21,15 askeri muzika — Ştutigart 2115 danslar — Prag 2140 - 23 Çay- kovski'nin «Bugen Önegin. operası Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 orkestra — Laibach 2130 askeri müzika — Lille 21 - 2445 Varnerin o«Lohengrins operası Paris P. T. T. 2130 - 2330 Bastilde'in «Sevmek Sanati. opera komiği — Sollens 2145 könaer — Stokholm 7125 İsveç kon- seri — Toulouse 21,445 salon muzikası, Saat de Berlin 22,15 hafif muzika — Münih 2245 tembal konseri Beromünster 2205 marşlar — Bükreş 2235 kemur konseri — Hüversum TI 2210 hafif muzika — Roma 22 hafif müzika, 2240 konser (soprano) — Sottens 2250 cazband. Saat Bide Berlin, Böhmen, Münih 2335 - 1 gece muzikam — Breslav, Danzig 2330 - 1 dans — Frankfurt 2330 harp konseri — Kolonya 23,40 karışık muzika — Königs- berg 2340 fanfar — Leipzig 2330 kon- ser — Ştutigart 2330 salon muzikası Viyana 2330 - 1 Viyana muztkası — Bu- dapeşle 23 keman konseri — Bükreş 23,15 konser — Laibach 23,15 gitara ducti — Milâno 23,10 piyano — Sofya 23 dans. Saat Ziden sonra Londra 24,10 dans — Milâno 24 dans — Frankturt, Kolonya, 9 — Sonuna «B. gelirse doktorluk ilmi olur - Tufeyli, 10 — Lüzumsuz. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: i — Alâlm, Arka, 2 — Kültürpark, 3 — İftihar, At, 4 — Se, Misli, 5 — Erbabıseyt, 8 — Ald, 7 — Akan, Ye, Va, 8 — Kita, Erken, An, Miri, Ra, 10 — Yı, Bziktir, Yukardan aşağı: 1 — Akise, Akay, 7 — Lüferakını, 3 — Al, Biat, 4 — İtimadiame, 5 — Mühtb, İz, 6 — Rasıtyeri, 7 — Apris, Erik, 8 — Ra, Ley, $ — Kralyavert, 10 — Aktif, Anar. İç ve dış BASUR MEMELERİNDE, Basur memelerinin her türlü #tihaplarında, cerahatlenmiş fistüllerde, kana- yan basur memelerinin tedavisinde it TALU m deddin Kay- | - Sinemde bir | - Toulouse 204$ Monte Ceneri 2150 Mozart'ın | «Pigaro'nun İzğivacis operas #plâkla) — | Tefrika : No. 19 İLEYLÂ iie MECNUN Yazan : İskender Fahreddin Ben bir kuş avına gelmiştim. Onu Ur dağlarında bulacağımı sanıyorum — Ömer bu alçaklığı yaparsa, bâ- banın gözünden di Leylâcığım! merak etme sen. O, hesapsız bir iş | yapmaz. Leylâ ağlamağa başladı: — Sen de, yaşın ilerledikçe saflaşı- yorsun, Hatice! Babam böyle bir ha- diseden menun olmaz mi sanıyorsun? Ömer bu işi yapabilirse, o zaman ba- bamın gözüne daha fazla girecektir. Babamın Ömere itimadı vrdır. Gü- nün birinde Ömeri kendi yerine ge- çirmek fikrindedir. eyh Said buna meydan verir mi hiç?... — O, gölden buraya gelinceye kâ- dar, babam kardeşini da avlamasını bilir, Nasıl ki, önü şimdiye kadar bu- taya sokmamağa ve çölün ortasında #a muvaffak olmuştur. Babam çok kurnaz bir adamdır, Hatice! Her işi saman altından yapar ve kimse- ye sezdirmez, — İyi amma, Ömer, Can beyin vü- cudünü ortadan kaldırmağa teşebbüs ederse, Urmean Kabilesi bu hadiseye gözyumacak mı sanıyorsun? Yarın kabile reisi cenkten dönünce, oğlu- nun hesabını babandan sormaz mı? Leylâ bir müddet sessiz kaldı. Hatice, arkadaşının boynuna sa rıldı: — Üzülme, Leylâ! Benim öyle kuv- vetli bir imanım var ki... Bunu her zaman sana söylüyorum: Siz, niha- yet, günün birinde Can beyle birbi- rinize kavlışacaksınız! Can beyin ba bası cenklen dönünce, babanı yola getirecek. Çünkü, baban, Türk k&- bilesi reisinden çok çekinir. Onun cenge gitmesi meselesi ortaya çıkma- saydi, bu iş gene bu şekilde netice lenmezdi. Urman bey ne yapıp ya- par, seni oğluna alırdı. Hele biraz da- i ha bekliyelim... Dua et, (Can) ın ba- bası cenkten muzaffer olarak dön- sün. — Ben zâten onun muzaffer olma- sına göce gündüz dua ediyorum. Eğer Urman bey şimdi butada oi- saydı, her şey düzelirdi. Ben de bili- yorum: Babam ondan çok çekinir. Biraz sıkışırsa, Ömere: «Kizimı bo- şa... Ben onu (Can) beye verereğimis demekte tereddüd etmez. Fakat, ba- bam iyice sıkışmayınca bunu yap- maz, Hatice! Çünkü, babam 'Türkle- ri sevmez... Aralarında eski bir hu- sumet vardır, Babam, cedadından in- tikal eden bir takım intikam hissi- le yaşamaktadır. Halbuki, (Can) ın babası çok temiz kalbli bir adamdır, Küçükken beni de kendi çocuğu gibi sever, bize geldikçe, beni dizinin üs- tüne oturtur, saçlarımı okşardı. Ben de onu öz amcamdan fazla sever- dim. Babam onun arkasından atıp tuttukça, babamla âdeta kavga eder- dim. O gece Hatire ile Leylâ saatlerce derdleştikten sonra yattılar. uyudu- lar. . “ Ömer, Can beyle karşı karşıya Ömer, (Ur) şehrine gelir gelmez, reisin adamlarına Can beyi sordu: — Onu görmek isliyorum. Acaba evde midir? Dedi. Kapıdaki nöbetçilerden biri: — Can bey her sabah Ur dağına ava gider, geç vakit döner. Gündüz onu şehir içinde hiç kimse göremez. Diye cevap verdi. Ömer bu haberi alınca sevinmişti. Ömeri tarıyanlar sordular: — Şeyhden bir haber getirdinse, Seyid Ahmedle görüş. Can bey aş- kından başka bir şey düşünmüyor. Onu görüp ne yapacaksın? Ömer, Can beyle görüşmekte ısrar göstermedi, Seyid Ahmedi ziyaret ederek: — Şeyhimiz soruyor, dedi, reisten bir haber var mi? Seyid Ahmed: 4 — Evet, diye cevap verdi. Bir kaç E atlı gel MİŞ. S ey. | MŞeL A — Reis Urman harpte çok talihli bir adamdır. Şimdiye kadar onun maeğlüp döndüğünü duymadık. Ömer, kısa bir konuşmadan son- ra, Seyid Ahmedin yanından ayni dı, Atına binerek Ur dağının yolunu tuttu. Ömer yolda küçük bir evin önün- de genç bir kıza ralsadı. Türk kızı, Arap delikanlısını gö- rünce gülümsedi: Uğurlar olsun, misafir! Yurdu- muzda yalnız başına neden dolaşı- yorsun? Ömer Durdu: — Yurdunuzun dağlarında yalnız gezmek yasak mı? - Hayır. Dağlarda senin gibi yak niz gezenler de var, — Ben bir kuş avına gelmiştim. Onu Ur dağında bulacağımı sanı- yorum. Yolun açık olsun, yolcu! Eğer dağda Can beye raslarsan, benden de selâm söyle! — Sen kimsin... Kimin kızısın? Genç kız, utanır gibi, pembe y&- nâkları birdenbire kıpkırmızı oldu: — Ben onu sevenlerden biriyim. Yazık oldu Can beye. Babası cenge gittiği gündenberi, oda kendini dağ- lara attı, Hiç kimseyi gözü görmü- yor. — Hâlâ Leylâyı mı seviyor? Evet. Bu kâdar sevda onu mahvedecek. Ömerle konuşan Gülsüm, çok şen bir kızdı. Kabilenin en güzeliydi. Ömer genç kızm yüzüne dikatle baktı: — Ayın on dördü kadar güzel bir yosmasın sen! - Nasıl oldu da -Can beyi elde edemedin? Onun sevdiği Leylâ, bir çöl kızıdır ve senin kadar güzel değildir, — Ur'da da herkes böyle söylüyor. Fakat, Can beye bunu nasıl anlat. malı! Gönül kimi severse, güzel odur, derler. Can bey de bir kere gönlünü Leylâya: kaptırmış. Ondan başkasını gözü görmüyor. - Can beyle konuşmuyor musun? Seni görmedi mi hiç?... -—— Görmez olur mu? Küçüktenberi bir arada büyüdük. Daha bu sabah kapımızın önünden geçerken, kendi. sine bir bardak su verdim. Biraz oturup dinlenmesini söyledim. Çok acele bir işi varmış gibi, dalgın dal gın başını sallayarak: — Geç kalırım, Gülsüm! dedi, Vak- tinde gitmeliyim. Gecikirsem, onu bekletmiş olurum. Üzülürüm. sonra, , — Kimi bekletmekten korkuyor. — Kim olacak... Leylâyı. Anlıya- madın mı? — Leylânın geleceğini mi umuyor? — Evet. Bu umgu ile gidiyor her gün dağa, — Fakat, Leylâ, Ömer ismünde bir gençle evlendi. Artık evinden dışarı- ya yalnız olarak çıkamaz Ki... — Ne diyorsun.. Leylâ evlendi mi? — Evet. Duymadınız mı? Ur'da herkes biliyor Leylânın başka bir er- kekle evlendiğini. — Ben duymamıştım. Tuhaf şeyl Kulaklarıma inanamıyorum o hiç. Leylâ ancak Can beyle evlenebilece- gini söylemişti. Demek ki oda sö- zünde durmadı. — Belki sözünde durabilirdi, eğer onu kendi başına bıraksalardı Fa- kat, babası razı olmadı ve kızın Ömerle evlendirdi. O budala demek ki, hâlâ dağda Leylâyı bekliyor. Gülsüm bunları dinlerken hayret- ten hayrete düşmüştü: — Doğru söylüyorsun, değil mi? Yalan söylemiyorsun, değil mi? Diyerek, Ömere bir kaç kere bu haberin doğru olup olmadığını sordu. Ömer atını sürerken: — Ben, Leylânın kocasıyim, dedi, şimdi inandın mı Leylânın evlendi- ğine?... , Gülsümün ağzı bir karış açık e diyeceğini bi atının dizginlerini çekti, kak Ömer