18 Temmuz 1939 AKŞAMDAN AKŞAMA Ecnebi ismihaslar meselesinde üçüncü bir şekil Mahud ismibaslar meselesine zaman zaman avdet etmeden duramıyorum. Dikkat ediyor musunuz ki, neşriyâ- tunızda o umumiyetle asli imlâlara riayet oedilmeğe başlandı. Tecrübe öyle icab ettirdi. Başka türlü yapıla- muyor. Lükin gene de bir takım ârızalarla karşılaşılıyor: Philippe (Filip), Charles o (Şari) gibi küçük isimleri nasl yazmalı? Bizim bakkal Filip'le Fransaya hicret etmiş amcazadesi Philippe'i ayrı ay- | rı imlâlarda mı yazacağız? Evvelâ komik geliyor; fakat bu mümkündür. Zira Yusuf, Yahya, İbrahim gibi isimler dünyanın hemen her memle- ketinde başka başka telâffuz ve yazı şekilleri alıyor. Fransızlar son Alman imparatoruna İster Wilhelhm, ister Guillaume derler, Bizde de böyle bir genişleme olur- sa, alışılmış tarihi unvanlarda epice bir kolaylık meydana gelir: İkinci Filip'e, Şari Ken'e anlaşıl. maz eşkâlle Philippe If, Charles Gun! demeğe hacet kâlmaz. Bizim eski ta- rihçiler soyadı yerine binde doksan dokuz nisbetinde küçük isimleri kul landıkları için dil sahasında yer tu- tup mütercimleri ve mütetebbileri hayli yoran bü muazzam ecnebi İsmi- haslar davasının halline doğru böy- leee büyük bir ileri adım atılmış olur. Demek soyadlarını asli imlâların. dn yarmak; küçük isimler hususun. da ise ihtiyari bir vaziyet... Philippe, yahud Filipo... Fakat be- hemehal Shakespeare, Boyer... Bü- tün milletler böyle yapıyor. Biz de öyle yaparız. . Tam bu satırları yazmıştım ki mu- sahhih arkadaşımız, elinde bir tas- hih sütunile geldi: — Müsveddede bir yanlışlık olmuş efendim... Daha doğrusu bir dalgın- hık. — Ne gibi? — Şarl Buaye yahud Charles Boyer yazacağınız yerde Şarl Boyer yazmış- sınız. Yani altı kaval, üstü şişhane! Hangisini isterseniz değiştireyim. — Öyle kalsın!,,. - dedim, - Maka- lemde maksadımı anlatıyorum. Genç musahhih arkadaşımız fikir ve mütalân sahibidir. İtirazında de. vam etti; — Yeni bir nazariye çıkardınızsa siz de yeni bir kargaşalığa kapı açi- yorsunuz. Böyle indi, ferdi imlâlar çok fenadır, z »4# Ötedenberi ben de aynı düşüncede. yim: Bir muharrir orlaya çıkarak başlı başına bir imlâ şekli tatbik ede- mez! İmlâ, ferdi değil, içtimaidir. Es- ki harfler zamanında mütemadiyen böyle icatlar olurdu ve anarşi üstüne anarşi tevlid ederdi. Bu satırları yaz- müktan maksadım: «Bundan sonra böyle yazacağım!» . iddiası değildir. Nasıl yapılması icab ettiğine dair sa- lâhiyettar bir makam kararını verme- miş olduğundan tereddüdümü, aczi. Mi, ve bir eser tercüme ederken uğra- dığım müşkülâtı ilân ediyorum. İleri. kr sırada salâhiyettar , makalemle ancak bir şekil arzetmiş oldum. Yoksa Mia Adliyede yaz tatili Perşembe gününden itibaren tatile başlanıyor Her sene olduğu gibi bu sene de temmuzun yirmici perşembe günün- den itibaren adliyede yaz tatili baş- layacaktır. Bu sene tatilde İstanbul asliye birinci ve ikinci ceza mahke- meleri nöbetçi kalacaklardır, Bunlar- dan asliye ikinci ceza mahkemesi kendi müstacel işlerile beraber ağır ceza mahkemesinin müstacel davala- rına bakacaktır. Birinci ceza mahke- mesi de hem kendi işlerine hem de asliye üçüncü cezanın müstacei da- valarına bakacaktır, Asliye dördüncü ceza mahkemesi tatilden istifade etmiyecek ve yine irmü meşhur davlarıma bakacaktır. açakçılık davalarına bakan güm- teki asliye beşinci ceza muhkeme- | si de nöbetçi olarak çalışacaklır. Tatilden istifade eden hukuk mah- kemlerinin işini nöbetçi asliye ikinci hukuk mahkemesi, ticaret matıkeme- lerinin işlerini de nöbetçi asliye ikin. ci asliye ticaret mahkemesi görecek- tir, Üsküdar ceza mahkemesi tatilden istifade edecek ve hukuk hâkimi B. İrfan hem hukuk hem ceza mahke- melerinin müstacel işlerine bakacak- tar. Bakırköy, Eyüp, Fatih, Sultanah- med birinci ve üçüncü, Beyoğlu bi- rinci ve ikinci, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar, Kadıköy, Adalar ve Kartal sulh mahkemeleri de tw tilde nöbetçi olarak vazife görecek- | Büyük hastane 33 kilometrelik geniş arazi içinde bulunacak Mecidiye köyü arkasında yapıla. cak büyük hastanenin plânını hazır- layan mimar B. Valter hastano hak- | kında Vali döktor Lütfi Kırdara iza- hat vermişti. Mimarın izahatı Sıh. hiye Vekâleti tarafından tasvip edil miştir. Mimar plânını yapmaya baş- layacaktır, Vekâletinde muvafık gördüğü has- tane şimdilik altı yüz yatağı ihtiva etmek üzere 6 kattan ibaret olacak ve 33 kilometrelik geniş bir arazi içinde bulunacaktır. Hastanenin her katı bir hastalığa tahsis edilecek bu suretle bir hasta- lıktan musap olanlar, diğer hasta- larla temns edemiyeceklerdir. Hasta- nenin ön ve arka cephesi 250, yan cepbeleri 150 şer metre olacak ve bu altı yüz yataklı kısmı bir milyon iki yüz bin liraya mal olacaktır. Hastanenin bin yatağa iblâğı altı katlı binaya bit paviyön daha ilâve suretile mümkün olacaktır. Hastan». nin bin yatağa iblâğı da 2,5 milyon liraya ihtiyaç gösterecektir. Halbuki vilâyet bütçesinde 900 bin liralık toh- sisat olduğundan hastane; vu sne başlanacak, gelecek sene içinde ik- mal çdilecektir. Haklı şikâyetler Küçük motörler nizama sokulmalıdır sında sıra ile küçük motörler durur. İstanbul gibi denizle kuşatılmış big gehir için bunlar elbet lâzımdır. İler- de taksiler derecesinde çoğalacaklar- dır. Mevcudiyetlerini ahalimiz bilse ölbet daha şimdiden rağbet eder. Fa- kat çok kimse bunları hususi, yahut da dünyanın parası sânır, Halbuki on, on beş Kişinin binip tenezrüh yapa- cağı bir motörü sabahtan akşama ka» dar on, on beş liraya kiralamak müm- kündür. Bu sabırları yâzarak, motör- cülere propaganda Yapmış ve gehri- mizde motör gezinilerini teşvik etmiş dlüyorutm, Fakat bir de menti nokla- ya temas edeyim: Motörçüler | teşkilâtlanmamışlardır, Şimdiki halde pek başıboruk bir manzara arzediyorlar. Başımdan ge- çen bir macerayı anlatayım Suadiyede hayırperver bir etmiye- tin verdiği müsamere vârdı, Sant yir- mide Köprüden hareket edip geceleyin üçte oradan ayrılacak bir motör tut- mamız lâzım geldi. Zâten geçmiş se- nelerde ayni germitte liraya mo- Gör tutmuştuk. İkindi üzeri konuş- mak için gittiğimiz zaman, etrafımızı lâakal on motörcü aldi. Hepsi birden konuşuyor, adeti insanın yakasından çekiyorlar; söyledikleri anlaşıimıyordu. Eski gümrük hamallarının manzara- & hasıl oluverdi. Büyükçe bir tanesini sekiz liraya tultük. Vaktâ ki moböre çoluk çocuk bin” dik; ne deseler beğenirsiniz: — Suadiye gazinosu iskelesine ya- naşamayız. Suadiye İskelesine gideriz. Otadun dolaşırsmız. Madem ki yanaşılamıyormuş. Çare yok. Razı olduk. Fakat Sündiyede bunun doğru olmadığını öğrendik. Hele avdette karanlık tarlalardan yeş- mek, karaırlık iskeleyi bulmak mesele teşkil etti. Yerde kalaslar vesaire bi- takılmış, kadınlar kaza geçiriyordu. İskelenin elektriği ricamız üzerine dahi yakılmadığı halde motörcü biz- den yarım lira iskele ücreti istedi, aldı; ki buda pazarlıkta dahil değil di. Makbuzunu da motörcü bize ver- medi. Makamı &ldinin dikkatini cel- bederiz. Pazarlığımız Modaya uğramakken, uğradı diye bizden Jâubali ve mahçup edici bir ağız kalabalığı ile «hoda is- kelesine uğradık, benzin parası verin!» diye munzam ücret istedi. Kendimiz işin aldığımız suyu avdette motörcü- ler tarafından içilmiş bulduk, sıkıntı çektik. Hülâsa, böylece motör işlerinin İs- tanbulda zabtürapt altına alımmadı- ğını anladık. Dikkati ccibederiz. Denizde bir takib Büyükadada bir hırsız yakalandı Ahmed adında biri geceleyin Bü- yükadada bir sandala binerek deniz kenarında B. Hamdinin köşkünün altına sokulmuş ve köşkün “denize uzanan kanalizasyon börularmı su içinde bir balyozla söküp sandala doldurmuştur. Ahmed bunları alip kaçmak ister- ken gürültüyü duyan polisler yetiş- mişler, Ahmed Sandalia kaçmağa başlamış, polisler tâkip etmişler ve deniz üzerinde iki buçuk saat süren bir kovalamadan sonta Ahmedi ya- kalamışlardır, Ahmed dün Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme edilmiş, suçu sabit olduğundan üç buçuk ay hapse mahküm edilmiştir. Bay Amcaya göre!... Dolmabahçe gazhanesi Şirket istimlâkin biran evvel yapılmasını istiyor Dolmabahçe gaz fabrikasının bu- Junduğu sahadan bir kısmının istim- lâk edilerek yapılcak stadyom saha- sına ilâve edileceği malürudur. Dol- mabahçe havagazı şirketi Belediyeye müracaat ederek Beldiye tarafından istimlâk edilecek kısım neresi ise bu- nun biran evvel istimlâk edilmesini istemiş, bilassa istimlâk edilen yer- deki tank vessir tesisalın yerine ye- ni tesisat yapılacağından kış gelme- den evvel bü muamelenin neticelen- âirilmesini bildirmiştir. Dün de yazdığımız gibi Belediye Dolmsbahçe gazhanesinin büsbütün kaldırılması için tetkiklerde bulun. maktadır, Hatta, gazhanenin mülga şehremaneti İle yapılan ilk mukave- leye göre şirkete hiçbir bedel veril. meksizin kaldırılması lâzım gelece- İ dinden istimlâk muamelesine baş- lanmadan evvel hava gazı fâbrikasi- rın buğünkü mevkide muhafazası ve yahut başka yere nakli için işin hu- kuki vaziyetinin tesbitine lüzum görülmektedir. Beykoz kaymakamı yakında Diyarbakıra gidiyor Diyarbakır vali muavinliğine tayin edildiğini yazdığımız Beykoz Kayma- kami B. İhsanın tayini emri dün vi- âyete tebliğ edilmiştir. Kaymakam yakında yeni vazifesine gidecektir. Almanya İle ticaret Almanya hesabına bloke paranın mikdarı arttı Türk - Alman kliting anlaşması otomatikman bir sene daha temdit edilmiştir. Maamafih, bu mevzu ct- rafında bazı konuşmalar yapılacağı anlaşılmıştır, Haber aldığınıza gö- re, yakın zamana kadar, bu anlaş- mayd göre alacaklı vaziyette bulü- nan Türkiye, şimdi verecekli bir du- ruma düşmüştür. Vaziyet şudur Küring anlaşmasına göre, hiçbiri ile alış veriş yapan iki hükümetien Al- manya, Türkiyeden muayyen bir nisbet dahilinde mal almakta ser. besttir. Aldığı malın bedelini ise an- Jaşmaya girmiş hükümetten diğeri- nin tasvip ettiği bir bankaya - ki bu banka Almanyada Rayşbanktır - ya. tırır, alacağı burada «bloke» Olur. Ayni hükümden Türkiye hüküme- ti de istifade ederek Almanyadan mal alınca mal bedelini Alman hükü- metinin tasvip ettiği Türkiye cüm- hüriyeti Merkez bankasına yatır. maktadır, Yakın zamana kadat biz- Bahife 3 SOHBET INot defterinden x SANATTE MİLLİYET. — Milli ol- mamak sanatkârm elinde değildir. eseri kendisini gösterir, kendisi de mensub olduğu cemiyeti, Ferdi inkâ- ra kalkmıyorum; ferd de, şahsiyeti ile, cemiyete ilâve eder; fakat bütün hususiyetine rağmen, belki de husu- siyetinin kuvveti nisbetinde, cemiye- tin damgasını taşır. Sanat eserinde muhitin, zamanın akislerini arama- mak, sanatkârın hiç bir tesir altımda kalmış olmamasını, yani yapayalnız, bir dağ başında doğup yaşamış olma» sını istemektir; halbuki öyle bir adam "sanatkâr olamaz, çünkü sanat £öÖn politikon'un, cemiyet hüfinde yaşıyan hayvanın icadıdır. Sanatin milli olduğunu zaten vaki» lar da isbat ediyor: İtalyan resminden ayrı bir Felemenk resmi, Fransiz ro- manından bambaşka bir İngiliz roma- nı, bir Rus romanı var. Bu manâda yalnız sanatin, felsefenin değil, ilmin de milliyeti, vatanı vardır. Meselâ Ala man ilmini, Fransız ilminden ayıran hüususiyetler bulunduğunu, bir Ala. man âliminin bir #ransız âlimi gibi çalışmadığını bu işlerden anlıyanların si söylüyor. RM e sadece müşahede edilip geçilmesi lâzım gelen bir hakikattir. Sanatin milli olduğunda israr ettiniz mi, dünyanın her tarafında bir takım adamlar çıkıyor: «Bize yalnız bizim milletimizin sanati lâzımdır, başkası- m istemeyiz, başkasına kapılarımızı kaparız. diyorlar, Meselâ Alamanla- rın, kendi yetiştirdikleri en küçük, en ehemmiyetsiz sanalkâra, büyük bir İn- giliz sanatkârından daha fazla ehem- miyet verdikleri görülüyor. Bir gün bir yerde Shakespeare'den, Goethe'den bahsediyorduk; orada hazır bulunan bir şairimiz Tevfik Fikretin sözünü aç- ta. «Ne münasebeti var?» diye sorduk. «Bence Fikret, Shakespeare'den de, Goethe'den de büyüktür, çünkü Türke tür» dedi, Alay mı ediyor diye bak- tım, ciddi söylüyordu. İşte bu bakımdan sanatin vatanı, milliyeti olmamalıdır. Bir âlimin keş- finden bütün insanlar istifade edebile- ceği gibi bir sanatkârın, filosofun eses rinden de her insanın istifadeye çalış- mağa hakkı vardır. Bir insanın eseri gibi anlayışı da elbette cemiyetin dam gasıni taşır: Dostoyevski'yi bir Türkün anlayışı, bir Rusun veya bir Fransi- zan anlayışından farklıdır. Okuduğu- muz, yazdığımız ne olursa olsun, unuta miyalım ki, daima milli bir harekette, yani mensup olduğumuz milletin dam« gasını taşıyan bir harekette bulunu- yoruz. Milli olmamak. sanatkârın elinde değildir dedim. Bunun için bir sanat- kârın milli olmağa çalışmasını da an- hyamıyorum. Kendisinde cemiyetinin. tesiri kuvvetli ise, o cemiyetten kaç- mağa çalışsa da, başka cemiyetlerin sanatlerini taklide üzense de gene mil- li eserler vücude getirir, Corneille, Racine, Yunanlıları taklid ederek, teretime ederek, son derece milli olan den mütemadiyen mal almakta devam | Fransız klâssisismasını vücüde getir. eden Almanyanın Rayşbanktaki bi- rTikmiş vereceği on milyon mark tad- desinde İken Türk ihracat mevsimi. nin geçmesi, ve Almanyadan yaptı- gımız ithalâtın ihtiyaca göre artma- sı, vaziyeti berakis etmiştir. Bugün, Merkez barikasında Almanya hesa- bına birikmiş Türk parasının Rayş- bâtıktaki Türkiye hesabına bloke paradan fazla bir yekün tuttuğu alâ- kadarlaren söylenmektedir, mişlerdir. Milliyet daima zenginleşti rilmesi lâzım gelen bir şeydir: dışa- rdan getirilecek ve cemiyete mal edi- lecek şeylerle zenginleşir. Türk ede. biyatı ve irfanına, Batı sanatkârlarını taklide kalkan Edebiyatı - Cedide'cile. rin hizmeti, onlardan çok daha yerli eserler yazmış olan Muallim Naci'nin, Avni beyin hizmetinden büyüktür, Nurullah Ataç (Devami 4 üncü sahifede)