İ | | | ERE Za YE e Ep « unutkandır, ben de dalgınım. Arka- EURO EAANEAEEANI Sahife 12 AA ANEAEAERASEE SAN EEAEEEEASANE SOSA EAAYEOBURAENANEESAEEATANANNEDAA00 Bir denizaltı savaşı Fransızların Curie denizâltı gemisi 24 kişilik mürettebatile denize açıldı. 1914 senesinde, Otrant kanalı ei- varında... Avusturya donsnmasıda Fransız donanmasını gözlüyor... Kaptan O'Byrne'in kumandasın- daki Curie denizaltı gemisi 15 kânunu- evvelde yola çıkmıştı - Avusturya do- nanmasile karşılaştı ve donanmayı takibe başladı, Donanma gece Pola körfezinde demirledi. O'Byrne müret- tebatını topladı. — 'Tam fırsatı, dedi, 7 torpilimiz var, yedisini de hedefi kaçırmadan atacağız. Ancak yaklaşmak; yaklaş- mak için de #incirle kapatılan kör- feze girmek Jâzımdı. Gireceklerdi. Hafif hafif yol almağa başladılar. Beş mille gidiyorlardı. Deniz sakin- di. Curie denizaltı gemisi zincirlerin ve telörgülerin attından geçti. Avus. | turya donanmasile arasında 50 met- | re kaldı. 'Torpiller hazırlandı, tam ateş edecekleri zaman, ikinci bir telörgüye yâkalandılar, Dibe daldr- lar, yukarı çıktılar. Artık ne yapsa» lar nafile idi. Mahpus kalmışlardı... Sabaha karşı mürettebat nefes ala- maz oldu. Hava ağırlaşmıştı... O'Bym emretti: Cankurtaranları terk ediniz, Üç kişinin cankurtaranı yoktu. Kaptan birine kendisininkini verdi... Gemi suyun üstüne çıktı, fakat çi kâr çıkmaz, Avusturya donanması ateş açtı. On beş kişi öldü, ötekiler kumandanla beraber yaralandılar... Yaralılar esir düştü, Curle bir kaç dakika içinde battı. Kumandan O'Byrne'i 1916 da Fran- sayâ İade ettiler. Kumandan Fran- saya ayak bastıktan yirmi dört saat sonra öldü. takıp gemiyi Çalar saat çaldı!.. İstanbulda bir dostum var, Beyoğ- Junda oturur. Bir apartımanın birinci kati hem evi, hem yazıhanesidir, İs- tanbula geldiğ kalırım. O bana yatağını verir, kendi- si babasının evine gider. Geçenlerde bir gün İstanbula gel. dim. Ayın 29 u idi. Ertesi günü, yani ayın 30 uncu günü sabahleyin saat 7 de kalkmam lâzımdı. Uykum da hayli ağırdır; top atılsa duymam. Buna mukâbil çalar saat çaldımıydı uyanırım Arkadaşım yatak odasina bir çalar saat koyacağını söyledi. Fakat o çok daşımın çalar saat koymağı unutaca- ğına emindim. Gece yatak odasına girdim. Bir do- Jabın üstünde bir çalar saat buldum. Arkadaşım unutmamıştı. Çalar saati aldım. Eski bir saatti, $ ü 10 geçe durmuştu. Kurdum.9a | getirdim, çaldı, Oh!... İçim rahattı. Saat onda bir kere daha saati muaye- ne ettim, dığına kanaat getirdim, yattım. #e* Cirrr... catrr... cirrr... Gözlerimi açmağa hacet kalmadı, odanın kapkaranlık olduğunu gördüm, Garip şey, saat altıda her taraf ay- | dınlanır, İstanbulda şefak neden geç söküyor?... Yerimden sıçradım, saate baktım. Hay Allah kahretsin, saat tam on iki idi!.. Gece yarısı, Tekrar yattım, 6 tam 12 13 di nin olacaktı. Neyse daha al. tı saat uyuyacak vak- tım var. Sarrr... cırrr... CIFT... Saat 1... Ben de saat çalmıyacak diye kor- kuyordum. Uyku da gözlerimden akıyordu. Hay Allah kahretsin... Gözlerimi kapadım... Cirrr... cirir... cirrr... Saat 1 buçuk... Der- ken ikiye çeyrek kala, ikide de çaldı. Deliye döndüm... Saat çalıyor, durmadan çalıyordu... Kıracaktım. Fakat saat ikide bir çalar saat nerede bulabilirdim?... Bulamı- yacak olursam saat 6 da da uyanma- | ma imkân'yoktu. Hele bu uykusuzluk- tan sonra... Birden gözlerim masamın üstünde duran bir saate Hişti. O da çalar saat- ti. Yeniydi, sağlamdı, güzeldi. Baktım. Tam altıda kurulmuştu. Oh!... Yattım ve bu sefer uyudum... Cirrr.., cırrr... CLrrr... Gözlerimi açtım. Şefak sökmüş. Sa- at 6... Kalktım, giyindim. İşime git. tim ve vaktinde işime yetiştiğimi ha- ber vermek için dostuma teİlefon et- tim. — Seni bu gece uyandırdım mı? dedi, — Hayır, neden? — Amma ağır uykun var, Saat 11 Aşağıdaki malümat doğru mu yanlış mı? Doğru olanları çizip gönderiniz: İ Yeryüzündeki altınlar 1492 denberi yeryüzünde istihsal edilen altının ağırlığı otuz beş bin tondur. Bugünkü değeri yüz on iki mil. yar franktır. 1492 den 1935 e Kadar istihsal edil miş olan altın miktarının çoğu 1492 - 1800 seneleri içinde istihsal edilmiş- tir. Bilginlere göre, altın istihsali böyle devam ederse, günlerden bir gün top- rakta altın kalmıyacaktır, Örümcek ağı Yeryüzünün en İnce kumaşı musö- lindir.., Son zamanlarda antomoöloji bilgin. leri örümcek ağlarını incelediler, Bir örümcek ağı 6.396 metre iplikten örü. Tüyor. 6 santigram 4 miligram ve mi- ligramın 6/10 nu ağırlığındadır. En ince saç kılı bu derece ince de- ğildir. Bir gün örümcek ağından do- kuma yapılacağı sanılmaktadır. Bu- gün cebe sığan empermeabilar var. Ya. rın elbiseler de mendil gibi cebe sığa- câk, eğer örümcek ağından dokunursa. | Biliyor musunuz? 1938 de bir Ma- — car dansözü ayak» larının ucuna ba- sarak büyük Sfen- ksin üst bâsamak- larına kadar çik- mişti, Yeryüzünün en büyük nehir ada- si Brezilyada Aragnaya nehri üstündeki adadır. Uzunluğu 300 ki- lometredir. 1900 senesinde garip huylü bir adam arka arka yürüyerek yedi kilometre yol kat- etmişti. Bu müd- det zarfında bir kere bile arkasına lıkçılar için oto- matik blaık yemi makineleri var - dır, Parayı atan bir kutu balık yemi alır. ..71001100008 08008 8EEEA ES TEEN EEE de odana girip çalar saati bırakmak is. tedim. Seni bir türlü uyandıramadım. Nihayet merdiveni dayayıp pencereden girdim ve saati masanın üstüne bırak- 15 Temmuz 1939 Zi 10UEUEANEREA FANEEEUNAEEAEAAEEEEANETEEA SENA EANEAEUAETEEAAEONEESANENESENUEUUSUAESAŞASA SANER ilk kablolar nasıl kondu? . Eski dünyayı yeni dünya ile bağla- yan ilk kablo 1866 senesinde kondu. Bu kabloyu koyan geminin adı Great Eastern idi. 1856 da Ter - Növ ile Brötaon bur- nunu bir kablo ile bağlamak istedi- ler. O zaman Avrupa ile Amerika arasında telgraf hattı yoktu. Bir kaç kişi bir araya geldi, Başlarına bugün «kablo babası» diye anılan Cyrus - Field geçti, deniz altından Amerika ile Avrupa arasına bir hat çekmeğe başladılar. Field beş yüz bin İgiliz lirası kredi buldu, işe koyuldu, Niyagara gemisi İrlandadan baş- layıp kabloyu çekiyordu. Fakat dört yüz elli kilometreden sonra kablo koptu. Field işe yeniden başladı ve 1858 de İrlandadan Ter - Növe ulaş. tırdı. Fakat bu kablodan ses gitmi- yordu, telgraf çekilemiyordu. Fisldin maneviyatı gene kırılmadı. Yeniden sermayedar grup buldu ve tekrar işe başladı. O zaman sekiz yüz birinci sınıf, iki bin ikinci sınıf, bin iki yüz üçüncü smıf yolcu taşıyan, dört yüz müref- tebatlı beş bacalı bir vapur vardı: Great Eastern. Bu gemi Avrupa ile Amerika arasında işliyor, fakat ma3- rafını koruyanuyordu. Field bu ge miyi aldı, kabloyu buna koydu. Great Eastern, 13 temmuz 1866 da Irlandadan hareket etti, 4405 kilo- metre kablo taşıyordu. Ertesi 27 ha- ziranda kablo Ter - Növe ulaştı. Field sabah saat 9 da yeni kurduğu kablo ile Avrupaya ilk telgrafı çekti O zaman bir kelimeyi 5 dolara çe- kiyorlardı. Yirmi Kelimelik bir telgraf ta yüz dolar kadar oluyordu. Bügün denizaltı kabloları kurmak çok daha kolaylaşmıştır. Fiatler de ucuzlamıştır. Nasıl iki lira kazandım? Evvelki gün dostum Falânla arkadaşım Fi- lâna, kardeşim Feşme- kâna rasladım. — Yarın bana öğle yemeğine geliniz. Bizim bay Geveze de gelecek, eğleniriz dedim, Hepsi birden isyan ettiler: — Eğer geveze gelirse biz - gelmeyiz. Sofraya oturunca yalnız o ko- nuşuyor, kimse tek ke- lime söyliyemiyor. lem de bir kere an- lattığını on kere tekrar ediyor, Çekil- mez doğrusu. Ben güldüm: — Benimle bahse girer misiniz? de- dim. Sizi temin ederim ki, Geveze 80f- ra başında tek kelime söylemiyecektir. Filânla Feşmekân başlarını salladi- lar; — Haydi canım sen de, gökyüzün- den taş yağsa Geveze susmaz, gene an- latacak bir hikâye bulur. Hikâyeleri de malüm: Tavşanla kedi, ayı ile tilki, avcı ile keklik... Bıktık artık dinle. mekten. — Canım dedim, size ne... Siz be. nimle beş lira bahse girer misiniz?... Eğer Geveze sofrada hikâye anlatırsa | ben size beş lira vereceğim, anlatmaz. tım... Meğerse ben rüyamda çalar saat görmüşüm!,.. sa siz bana beş lira veriniz. Dostum Falan bahsi tuttu, dık. ayrık 1 — Türkiyenin en yüksek dağı Alemdağıdır 2 — Adana Karadeniz kıyılarında küçük bir kasabadır 3 — Tür. kiye cümhuriyetinin merkezi Ankaradır, 4 — Türkiyede kadınlara intihap hakkı verilmemiştir. 5 — Türkiyede ilk tahsil mecburidir, 6 — Güneş doğudan çıkar güneyden batar, 7 — Büyük Millet Meclisi Ankarada toplanır, 8 — Sünger denizde bulunur kıymetli bir taştır. 9 — Abdülhak Hâmid meşhur bir kaptandı. memleketidir, rik 10 — Türkiye ziraat Bilmecemizi doğru halledenlerden birinciye 10 lira, ikinciye 5 lira, 3 üncüye zarif bir kotra, dördüncüye bir 10. toğraf makinesi, beşinciye bir dolma kalem, ayrıca 75 karitmize mühtelif hediyeler verilecektir, bilmecesini halledenlerin isimleri bugün on birinci sahifededi İŞ (G4 Ertesi günü bizim evde birleştik, Ge- vezeye tam sekiz buçukta gelmesini söyledim. Geldi, derhal sofraya otur- du. Çorba geldi. Geveze kaşığını çorbaya daldırdı — Size dedi ayı İle tilkiyi anl, Kaşığını ağzına götürdü ve derhal çekti. Gözlerinden yaş geldi. Çorbası ateş gibi sıcaktı Biz rahat rahat çorbalarımızı İçi- yorduk. Geveze bize yetişmek ve bizi bekletmemek için boyuna çorkasvu üflüyor, içşmeğe çalışıyordu. Tek kelime söylemiyordu. Çorbadan sonra eti verdiler. Biz »e- ne rahât rahat yerken geveze: — Gelelim ayı ile tilkiye dedi. Fakat ağzına bir lokma koydu, ya- naklarımnı şişirdi Bir yüdüm su allı. Eti de ateş gibi sıcaktı... Geveze bize yetişmek, bizi bekletmemek için etini soğutmağa çalışarak tek kelime söy. | lemeden yedi. Bütün yemekleri ona ateş gibi sıc koydurdum, bize ılık geldi ve bü yemek müddetince Geveze birşey süy- | Jiyemedi, konuşamadı, hikâye anlata- | madı. Yemekten kalkınca dostum Falâna; — Bahsi kazandım, ver dedim, paraları! #e» Şimdi soracaksınız. Neden bu yüzı- nın serlevhasını «Nasıl iki lira kazan- dım» koydun? Mademki Falan beş lira bahse girmiştim ve kazanmıştım... Söyliyeyim, dostum Falan yalnız iki lira verdi, üç lira borcum olsun dedi... Üç lira alacağıma emin değilim al lada ğin £