13 Temmuz 1939 Haftanın vakaları İngilterede askerlik; Yeni askere yazılan ve Hayd Parkı dolduran gruplar | Perşembe müsahabeleri ) Çocukluk hatıralarımdan yaramazlıklarım Yazan Selim Sırrı Tarcan Ben çocukken mektepte yüreğin- de ateş kaynıyan muzip, afacan bir yaramazdım. Bazı hocalara yapma- dığım azizlik kalmazdı. Amma 0 2a- manın mekteplerinin heli, bazı ho- caların garib ahvali de buna sebebi- yet verirdi. Galatasarayda iken ikinci smıfta Gelibolulu Fehmi efendi adında ba- şı dipten traşlı, beyaz sakallı, sarıklı, bir türkçe hocamız vardı. Zannede- rim beyninden muztaripti. Kürsüye oturur oturmaz fesini çıkarır, beyaz takkesini talebeden birine verir, bah- çeye gönderir, musluktan akan 80- guk suda islattırp yaş, yaş başına geçirir, öylece ders verirdi, Ve bize: — Çocuklar başımın içinde kazan kaynıyor! Bu yaş takke biraz serin- lik veriyor! Derdi. Hakikaten takkeyi giyince iki dakika geçmeden hocanın başın- dan âdeta dumanlar çıkardı. Böyle- | ce bütün ders müddetince dört beş parti içimizden biri takkeyi bahçe- deki musluktan ıslatıp getirirdi, Bir seferinde bana da haydi küçük şunu ıslat da getir! dedi. Ben aşağı mutfağa koştum, kaynar su muslu- Zundan takkeyi ıslattım, nefes nefe- se getirip hocanın eline tutuştur- | düm. Hoca dumanların çıktığını gö- rünce bana: — Bunu nerede ıslattın? Dedi. — Muslukta efendim! uktan böyle sicak su mu — Hayır efendim, sizin başınız çok | kızmış, bir türlü soğutamadım! de- dim, "Tabii hoca beni cezalandırdı. ... Galatasarayda en çok sataştığım hocalurdan biri hat muallimi meşhur İzzet efendi idi, Asil bir aileden olan bu zat müstesna bir sanatkârdı. Or- ta boylu, şişman, çenber sakallı, şa- kacı, saf, mübarek bir adamdı, Sağ şakâğında yarım armud kadar bir de kıpkırmızı et beni vardı. Onun dersi alayla geçer, sınıf bazan cur- cuna halini alırdı. Bu eğlenceli dersi bütün talebe !ple çeker. Hattâ bazan başka sınıflardan İzzet efendinin der- sine misafir gidilirdi, Bu suretle si- nıfın mevcudü bazan otuz, bazan kırk, bazan da elli olduğu vakidi. Mektebin hususi bir hüsnühat der- sanesi vardı ki düvarı boydan boya siyah arduvaz kaplı idi, İzzet efendi merdivene çıkar ve kalın bir tebeşir. le oraya harikulâde güzel yazılar ya- zardı. Hüsnühat dersini yaramazlığa çok müsald bulduğum için ekseriya ara- bi hocası hafız Refi efendinin dersin- den kaçar İzzet efendinin sınıfına giderdim. Kendisi bunun farkında idi ve beni sevmiyor değildi, fakat ya- ramazlığımdan bıkmışlı. Bir gün gene başka bir sinıfla hat İ dersine gitmiştim. İzzet efendi beni gördü ve o sınıftan olmadığımın far- kına vardı, ellerile gözlerini kapıya- rak: — Yabancı olan sınıftan çıksın! diye bağırdı. Tabi aldırış etmedim. Elini yüzünden çekti, bana dikkatli, dikkatli baktı, tekrar ellerile gözle- rini kapadı: — Yabancı olan çıksın! dedi, Sözlerini üzerime mai etmediğimi görünce, bu sefer ciddiyetini takındı, kaşlarını çattı: — Ulan Selim Sırrı! (Hoca bu ke- meye dilini alıştırmış benim gibi uslu oturmıyanlara (Ulan) diye hi- tab ederdi) sen bu sınıftan msm? — Evet efendim! (Halbuki bunu uzun uzadıya sorup soruşturmağa ne hacet var, deftere baksa derhal o sınıftan olmadığımı anlardı.) Diğer talebelere de hitab ederek: — Efendiler Selim Sırrı üçüncü sınıfta mi? Talebe hep bir ağızdan: — Üçüncüde efendim! Üçüncüde! — Pekâlâ öyleyse edebinle olur! der derse başlardı. Bir gün İzzet efendi beni derse kal. dırdı. Niyeti tahtaya bir satır s yazdırıp tashih etmekti. Ben tebeşir. leri sakladım ve hocaya tebeşir yok! dedim. f İzzet efendi kızdı: — Nasıl yok ben şimdi or: kutu tebeşir koymuştum. Pekâlâ öy- leyse havada yaz! Ben doğru yazıp yazmadığını anlarım, dedi ve bana bir cümle söyledi. Ben havada büs- bütün başka münasebetsiz bir şey yazdım, Hiddetlendi, yerinden fırladı — Sil çapkın! Sil — Aman: efendim, neyi sileyim? diyecek oldum. Üzerime yürüdü, bir tokat attı. Ben. tokatın, acısından ziyade şir. retliğimden .bir yaygara kopardım. Bu sefer zavallı adam mekteb idare- since duyulur da belki mesul olurum korkusile yumuşadı gönlümü almak istedi: — Ne ağlıyorsun? Hocanın vurdu- ğu yerde gül biter! dedi. ,Ben hem ağlıyor, hem de: — Size de vaktile hocanız vurmuş- ta şakağınızda gül bitmiş! diye söy- Jeniyordum, Hoca kızıyor sınıf kah- kahadan kırılıyordu. ... Üçüncü sınıfla gene türkçe hoca- muz sarıklı cübbeli kuru yüzlü hafız Osman efendi namında bir zattı. Bİ- xe Telmakın tercümesini okutur ve izah ederdi. Tuhaf hı vardı. Koç meraklısı idi, bazan pek sevdiği ko- çunu mektebe getirir, bahçenin par- maklığına bağlar, dü: sonra pö& şine takıp ipini çekerek giderdi Biz bir kaç yaramaz hocayı kori- dorda karşılar, bohça gibi kırma mendiline sardığı kitaplarını elinden alır o gelmeden kürsünün üstüne koyardık. Bir gün hocaya bir aziz mağa karar verdim. Beri cayı karşıladık. Ben kitab bol kaptım, çabucak sınıfa girip çıkardım ve mutfaktan aldığım ka- rabiber tozlarını sahifelerin arasına serpiştirip bıraktım. Osman efendi gözlüğünü taktı. KL tabı açtı, Bir satır okumadan aksı. rıklar başladı. Bi; Hoca her aksındıkça dan, şifalar olsun! ler olsun! diye haykırıyorduk. Nİ yet ihtiyarcık farkına vardı, Yaprak- gördü, Kızdı. Sınıftan çıkıp gitti. On dakikan sonra Musabini namındaki İtalyan ser mübassırla içeri girdiler. Hoca beni göstererek: — Bu şeytan sınıfa girerken kitab çikınımı aldı, İçine karabiber koydu dedi. Mekteb idaresi bana en ağır mü- cazat olmak üzere hastanede bir do- labın içinde 1,000 satır yazı cezası verdi, Vaktile çok yaramaz olduğum için günün birinde muallim olduğum va- kit talebelerime ekseriya müsamaha gösterir ve kabahatlerini çocukluk. larına bağışlardım. Selim Sırrı Tarcan AKŞAM Abone i ücretleri Türkiye (— Eenebi BENELİK memleketler: Seneligi 3600, altı aylığı 1900, Op aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelevvel 25 — Hızır 68 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşari Yata 438 835 1200 189 1941 2139 İdarehane: Baballi civarı Acimusluk sokak No. 19