13 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

13 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 12 Osmanlı delegeleri sikiştılar. kiyan efendinin kendiğine Turene git- mesini yazdığını, fakat şarih bir tali- t mat göndermediğini, Nöorudonkiyan efendi ile Gazi Ahmed Muhtar ve Kâ- : mil paşalar sulhün akdini arzu eyle © mekte iseler de şeyhislâti Cemaleddin efendinin islâm unsururlun.. menafii namına buna müariz Bulunduğunu j söyledi. Nabi ve Fahteddin beyler giz- | di anlaşma şemasında Osmanlı devle- tine müsald bazı tadiller istediler. ; İtalyan murahhaslar Osmanlı mu- Tahhaslarının (evet veya hayır) ceva» | bını vermelerini hükümetlerinin em- ri üzerine tebliğ ettiler ve İtalyan do- nanmasının Rumeli sahillerine yapi- lacak askeri nakliyatı menetmesi için emir aldığını da bildirdiler, Bu teb. liğ tesirini gösterdi. Osmanlı delege» leri hükümetten kati salâhiyet istedi- ler; Babiâliden bir kurye vasıtasile ye- ni talimat verildi. Almanya hükümeti'elçisi vasıtasile yakıt geçirilmemek lüzumunu B&biâli- ye ihtar etti. Bu haberler birer, birer İtalya Kabinesine geliyordu. İstanbul- Gaki Pranaa elçisi de hükümeti vası- k tasile Babiâlinin Reşid'paşayu hüküm. ik ranlık esasında israr edilmemesi için p talimat verdiğini İtalya hüküme- iş tine bildirdi. Teşrinieyvelin dördünde i Türk delegeleri İtalyan ; delegelerine j gizli anlaşma şemasının Osmanlı Ka. R binesince mühim tadilâta uğratılma- © dan kabul edildiğini tebliğ ettiler, p Bu şema şu maddeleri ihtiya ediyor- du: ği 1 — Padişah kendiliğinden neşre- deceği bir ferman ile Trablusgarp ve Bingaziye istiklâl verecek; 2 — Şemseddin beyi kendisinin mü- ç messili olarak -Nalbüssultan- tayin ey- Yiyecek; N i (Uhtesine vezaret payesi verilecek İ olan Şemseddin beyin muttakı ve tab- - © anmülâyim bir zat olduğu İtalyanlar. © ca öğrenilmişti )) © A 3 — Bunun üzerine İfâlya dahi hü- ; kümraülık hakkında Yeşrettiği kanu. > nu esas tutarak muharip yerlilere mütareke ilân edecek, padişahın mü- i messilini bütün dini işlerde taniyâcak, ve tam bir mezhep hürriyeti kabul edilecek; V $ — Itelyanlarca işgal edilmiş ada. Yar halkına neşredilecek bir irade ile ir affı umumi ilân olutacak, Bu adalarda İ esaslı ıslahat yapılacak, p | İtalyanların Ege adalarını tahliye « etmeleri Osmanlı askerinin Trablus. İ gerp ve Bingaziden çekilmesini takip €deve! di. İtalya hükümeti müttefiki olan İdrisi açıkta bırakmağa razı ol. mıyarak Osmarili hükümetinden İd- rise de Yemen İmamı Yahya gibi bir vaziyet tanımasını, Osmanlı heyeti de Trablusgarp ve Bingaziye isabet eden düyunu umumiye hissesinin İlalyaca kabul edilmesini talep ediyorlardı. Bu şartların ifasile iki hükümet arasında harpten evvelki hal avdet ey- liyecekti. Fakat mesele bununla bit- medi, Babeâli yeni bir teteddüd dev. resine girdi. Y. B teşrinievvelde Babıâli nümayişi üzerine İstanbulda bir askeri kıyam. li dan korkulmuştu. i Hariciye Nazırı Noradorkiyan efen- di tehdid mektupları alıyordu; kork- muş, pek bitkin bir hale'gelmişti. İtal yan ültimatomunun müddeti bittiği. nin ertesi günü, teşrinicvvelin on İki- sinde, Türk delegeleri gizli itilâf şe. masında yapılmış tadilleri İtalyan de. legelerine tebliğ ettiler, Buna göre: Evvelâ bir sulh muâhedesi imzala. nücak, Trablusgarp ve Bingaziye veri. lecek istiklâle dair ferman ile Türk kuvvetlerinin geri çekilmesi bu mua- “ — hedenin Osmanlı parlâmentosunca © — tasdikinden sonraya bırakılacak idi; « İtalya Osmanlı diyarında kalacak Trablus ve Bingazilller üzerinde bir © hak iddia etmiyecek, muahededen İtal. yan kuvvetlerile vurüşmükta devam İ edecek yerlilere Osmanlı diyarından — silâh ve mühimmat gönderilmemek MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tefrika No. 6£ Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. İtalya 12 adayı iade edecekti. Balkan harbi başladığından bunlar emanet şeklinde bırakıldı Uşideki İtalyan delegeleri Balkan p Reşid paşa Hariciye Nazırı Norudon,| harbi başladığı takdirde İtalya tara- fından yapılabilecek hareketlerin ken- disine ne büyük zararları bâği olaca- ğını takdir eğön Osmanlı hükümetinin sor saatlerde İtalyan metalibine bo- yun eğeceğini anlamışlardı. Bu sebeple hükümetlerine Babrâliye kısa bir mühlet daha vermeği bildir. diler, Giolitti bu müddeti 15 teşriniev- bildirdiler. Almanya ve Avusturya el- çileri sulh akdının tesrii yolunda Ba- biâli üzerinde müessir mürucaatlarda bulundular. Teşrinievvelin on dördünde inikad eden vükelâ meclisinde sulha karar verildi. Osmanlı delegeleri o akşam iptidai sulh mukavelesini küçük bazı tadil. ler ile imza eylemeğe hükümetlerinee mezun olduklarını İtalyan delegelerina tebliğ ettiler, Uşide tedkikat neticesinde Osman- hı murahhaslarırım ellerindeki vesika» ların sulhü imzaya kâfi salâhiyeti ih. tiva etmediği görüldü. İşin tesrii için Bâbıâliden tam salâhiyetle verilen ve- sika İstanbulda Almanya sefaretinde hıfzedildi. Bu suretle teşrinievvelin on beşinci günü saat altıda İtalyanın verdiği son mühlet bitmeden evvel, İptidal sulh mukavelenamesi iki taraf delegeleri tarafından imza edildi. fermanı, adalara ve İdrise müteallik iradeler ertesi günü isdar olundu. İtalya kralı da ayni günde umumi af ve mezhep hürriyeti hakkındaki kararnameyi imzaladı. / Sulh muahedesi Uşide teşrinlevvelin on sekizinde Osmanlı devleti namına Mehmed Nabi, Rumbeyoğlu Fahreddin beyler ve İtalya namına mebus Piyetro Bertolini, mebus Gnido Fusinato ve Giuseppe Volpi tarafından saat üçü kırk beş geçe imzalandı. On bir maddeyi ihtiva eden bu muâ» hede ile İtalya Osmanlı devletinin a$- kerden ve memurdan tahliye ettiği Trablusgarp ve Bingazi kıtalarını il hak edebilmek serbestisini kazanmış oldu. İtalya işgal etmiş oluğu On İki ada- yı Osmanlı devletine iade edecekti. Ancak Balkatı harbi başladığı için Yu-| nanlıların buraları işgal eylemesine meydan birakılmamak üzere bu adalar İtalya elinde emânet bırakıldı. Umü- mi harp neticesinde bu emanet İtal. yanın mülkiyetine geçtiği gibi Uşi mu- ahedesinin Trablusta Osmanlı padişa- buna bıraktığı cüzi hak da kaldırıldı. 9 zilhicce 1330 da beş sene müddetle vezaret rütbesile, esbak Evkaf Nazırı Mehmed Şemseddin paşa Trablusgarp ve Bingaziye (Naibüssultan) tayin 0- lunmuştu. İtalya hükümeti ilânı harbi müteakip Şemseddin paşayı İstan- bula iâde etti. Büyük Fredrik (Saltanat sanatı) eserinde politikadan bahsederken (İn- sanlar arasında hemeinsini aldatmak umumen alçakça bir hareket diye ka. bul eğilmiş bulunduğu için bunu biraz tatlılaştırmak, cilâlandırmak üzere başka bir tabir aranılmış ve politika kelimesi bulunmuştur.) diyor. Bismark da kendi tecrübelerine bakarak; — Dünyada riyadan ve yalandan başka şey yok! demişti. Diplomasi farkları yalnız derece ve şekillerinde olmak üzere ihanet, ahde vefasızlık, döneklik, hiyanet gibi si. lâhlarını kullanmak için hep fırsatlar bekler; kuvvete karşı mürai ve mü. Taleyran, Meterniki, Bismark, Kavur pek uzak olmıyan bir mazide bu yolda ne incelikler, meharetler AKŞAM Aşk ve macera nuveli Öldürüleceksin!.. kaç!.. » i — Baştarafı 11 inci sahifede — Nihayet bir çam ormanının ke- nâarına geldiler. Yüksek kayalar di- binde durdular, Zabit: — İnin! - dedi; Genç kadın hayrotie itaat etti. Er- keğin heyecanlı bir hali vardı. Elini cebine götürdü. Elisabeth, kendi ken dine: ' «— İşte... Tabancasını çıkarıp be- ni burada öldürecek... Fakat niçin bu kadar uzaklara götürdü” diye düşündü. Halbuki genç zabit cebinden res- mi evrakla paraları çıkarttı: — Alın... Bunların arasına ben de ayrıca para koydum. Hududdayız... Hemen bi ormanı geçin... İleride bir istasyon vardır... İsviçredir orası... Hiç bir tehlikeye maruz kalmıyacak- Blisabeth hayretinden dili tutul muş gibi susuyordu. Delikanlı devamla: — Sizi yarın sabah yakalayıp idam edeceklerdi. Bu vazifeyi de bana ver- mişlerdi. Yapamadım. Ve ağır ağır dedi ki: — Bazi anlar vardır ki, mukadde- ratımız çok insafsız davranır... Baş- ka bir devirde olsaydı, sizi severdim ve kendimi seydirtmeğe çalışırdım... Şimdi ise... Belki de... Kurşuna di- zileceğim... Elisabeth'in gözleri yaşla dolmuş- tu. Delikanlı bavulu uzattı: — Haydi... Koşun; gidin... Şu İşa- ret direğine varir varmaz tehlikeyi atlatmış oluyorsunuz... Ben de yaka- vardır, Eğer oraya gidebilirsem ih- timal bir gün buluşuruz. Genç kadın iki elini uzaratak, için- den kopan bir rica ile: : Erkek başını salladı: — İmkânsız... Annem Viyanada- dır... Onun başına iş açarım. Büyük bir coşkunlukla, genç ka- dının buz gibi ellerini öptü, Otomobil uzaklaştıktan sonra, Eli- sabeth ağlıyarak yoluna devam etti. Bu hikâyeyi dinliyen zârif kadın. lardan biri sordu: — Şimdi ne yapıyo'sunuz? — Bir sinemada figüranım... Genç zabit portföyüme beş bin mark koy- duğu için biraz da param var... ÖL memeğe çalışıyorum... — Georges ne oldu? — İngilterede çabalayıp duruyor. Belki de bir gün Parise gelir. — Ya öteki?... Sizi kurtarandan haber var mı? — Hiç... Her ay Amerikaya yazıyo- rum... Belki bir gün cevap gelir, İşte böyledir: İnsan yirmi beş ya- şında olursa gurbete ve hayatın dar belerine rağmen ümidi ölemez!i "Tercüme eden; (Hatice Süreyya) Samsun mektupları — Baştarafı 8 inci sahifede — için su işleri müdürü ve belediye elek- daki bütün köylerin tenviri Kabil ola» bileiektir, Su sukutunun doğru bir is- tikametle Samsuna nihayet 47 kilo- mete olduğu anlaşılmaktadır. O da bizi hapishanenin bir köşesi. ne, kendi yatıp kalktığı yerin arkası- na götürdü. Adatna, namuslu köylü. ler olduğumuzu, elimizde birkaç par- ça malımız, kira ile tutulmuş tarlala- rımız olduğunu söyledik, mahpuslar- dan birile uzaktan akraba olduğumu- zu, soyumuzdan sopumuzdan şimdiye kadar celiâd satırı altında kimsenin can vermediğini, ailenin şanı, adı kir. lenmesin diye bu zavallıyı da kurtar. Sade, fukarayız, pek de yüksek bir pa- raya çıkışamayız, dedik. Zindancı âvu- cumuzdaki parayı aldı, mahpusu ta- Tİf etmemizi söyledi, Biz de şöyledir, bu biçimdedir deyince; «Anladım, anla- dım; galiba bildim tarif ettiğiniz deli- Kanlıyı, hapse girmek o kadar fenası- na gitti ki, ne var ne yok bütün yapıp ettiklerini söyliyecekti, amma yanın- da gençten bir kız var, bırakmadı, oğ- lana da gayret verdi. Ömrümde böyle gözü pek, birşeyden yılmaz karı gör- medim. Var böyleleri, ne öleceklerine, ne de ne vakıt öleceklerine metelik ver- miyen, herkese meydan okuyan, atıl. gan, taş gibileri de oluyor işte... Amma, o delikanlı, öyle korkuyor ki... Ne yaptığını, neden öldüğünü pek anlamıyor bile. Galiba güzel lâf. larâ kapılmış, kandırılmış, içi dışı bir, bönce bir köy çocuğuna benziyor. En- selendiği vakıt üzerinde şurada bura- da dağıttığı bir takım kitaplar bul- muşlar. Bu kitaplar da, şimdiki hükü- meti devirmek, para ile mali herkese kardeş payı yapmak için fena fena öğüdler, usuller yazılı imiş.o Bu lâkırdılar üstüne ana oğluna döndü ve tekrar ağlamağa, dörünme- ğe başlıyarak: — Ona da azıcık toptak vermeli idik, bilmiyor mıydım ben. Kira ile bir kaç tarla daha tutar ona da payını verir. dik. Amma büyük oğlumla karısı her. şeyin üstüne oturdular, ona birşeycik. ler vermediler, y Oğlu cevap verecekti, fakat ihtiyar emmioğlu durgun durgun: — Karşılık verme oğul, birak anan kabahatı senin üstüne yüklesin de bir- az içini böşaltsın. Biz hepimiz seni de bilriz, kardeşini de. Toprak işlerinden ödü kopardı, sıkı çalışmağa yanaşır mıydı hiç! dedi. Oğul sustu, genç emmioğlu da gene sözüne koyuldu: — Gardiyana sorduk, küçüğü kur- tarmak için acaba kaç para vermek ister dedik, adam başını umut yok gi- bilerde, salladı «zengin, dişli birinin oğlu olsa para ile kurtarılırdı amma, fakir bir köylü için ne kadar da kese- nin ağzını açsak, kimsenin canıni kKi- yıp bu işin arasına giremiyeceğinie söy- ledi, Demek ki, ne yapsak boş, onu idamdan kurtarmanın yolu yök ar. tık. Ana ulur gibi haykırdı: — Benim oğlumdur, #ukaradır, di. ye can mi verecek! Malımız mülkümüz| var ya, bu akşam aâtar savarız, köyde alıcısı bulunur elbette... Bir de... İşin içine «topraklarının» elden git- mesi girince, büyük oğul lâfa atıldı: — Sonra biz ne*yaparız. Nasıl ya- şarız? Şimdi bile iki ucu gücün gücü- ne bir araya getirebiliyoruz, bugün- kü ateş bahası kiralarla işimiz sade elin tarlasını ekip biçmeğe “kalırsa, avuç açıp dileniriz. Varımız yoğumuz birkaç karış toprak, onu da elimden çıkaramam âna. Benimdir, vermem Karısı oturduğu yerde, hiç kıpırda- madan sessiz sessiz duruyordu, solgun yüzü birşey belli cimiyordu, O daki. kaya kadar bir tek lâkırdı söylememiş. ti, bu defa ilerledi ve; — Taşıdığım çocuğu da düşünmeli, Belki de erkektir, dedi, Kocası kurşun gibi inen bir sesle: — Evet, ben de onu düşünüyorum, diye ilâve etti. İhtiyar ana, birşey demedi, sustu ve bir müddet ağladı, sonra da bütün gece, kim sesini çıkarıp birşey diyecek olsa, sade ve yalnız göz yaşlarile karşı- 13 Temmuz 1999 lerinden garip ve şaşırtıcı kuvvetler toplıyarak; — Ben kendim gideceğim. Şu tüke- nesi ömrümde, bir kere daha gidece- ğimi şehre... Bekliyeceğim, öldürül. meğe götürülecekse yavrum; bir kere daha olsun onu göreceğim, dedi. Hepsi de birlik olup ellerine kolları. na sarılatak kalması, sakın gitmeğe Kalkışmaması için yalvardılar, büyük Oğlu da: — Anam yapma... Sonra... Şeyden sonra gider ben onu alırım... Sen gö- rürsen, orada olur da görürsen, ölür» sün, dedi. Kadın da: — Ey ne var, ne olur ölürsem? di. ye cevap verdi. Kalktı, yözünü yıkadı, başında ka- lan seyrek kır saçları taradı, her vakıt şehre giderkenki gibi sırtına temiz bir hırka giydi, sonra durgun durgun: — Git emmioğlunun eşeğini getir bana. İzin veriyorsun değil mi kom- şum? dedi. Adam elinden birşey gelemeden, sa. de derdi derdli: — A, lâfı mi olur! dedi, Gidip eşeği getirdiler, anayı üstü. ne bindirdiler, bir tarafına evlâdı öbür yanına de emmilerin oğlu geçti, yü- rümeğe başladılar. Daha şefuk iyice sökmediği, ortalık ışımadığı için og- lunün elinde bir de fener vardı, Ana çok halsizlik duyuyordu; göz yaşlarile sakinleşmiş âdeta içi yıkan. miş bir halde, ne yaptığını pek bilme. den gidiyor, amma eşeğin sırlına siki. ca da tutunuyordu. Başını eğişti, bir kere bile kaldırıp tanyerine bak- madı; gözleri kâranlıkta zoruna seçi. Jen, yolun sarımsı tozlarma dalıp git- mişti, Bu erken saatte, daha açılma. mış bulunan şehrin cenup kapısına döğrü yılanımsı kıvrılışlarla bükülen yolda gide durdukları müddetçe, iki erkek de, çeneleri kilidlenmiş gibi sa» de sustular, tek bir lâkırdı etmediler. Kapının önünde bir sürü kalabalık bekleşiyordu; çünkü pek çok kimsenin bir arada idam edileceği köylerden du. yulmuş, alay alay insanlar çocukları- nı da sıstlayıp meraklarından, seyre gelmişlerdi. Kapılar açılır açılmaz, hep birden içeti doğru itiştiler; eşeğin üze- rinde ana, yanında da iki erkekle be- raber şehir surunun dibinden boş bir sahanın ortasındaki arsa gibi bir. ye. re ilerlediler, Şefakın daha bu ilk ışık» larında orayı epey bir kalabalık dol. durmuştu bile. Santi yaklaşan büyük ölüm seyrinin verdiği ürperişle hepsi de sessizdiler. Bilemedikleri birşeyin korkusile titreşen küçük çocuklar ana- larının babalarının eteklerine yapışı- yorlardı; emzikteki ominiminiler de bağırıyorlardı. Bu ağlamalarda ağız- lara tıkıldı ve halk sustu; büyük bir merakla bekliyor, seyretmek için can attığı içi gittiği bu korkunç ölüm oyu- nu başlasın diye, hem garip bir istek- le sabırsızlanıyor, hem de tüyleri ür. periyordu. Ana İle yanındaki iki erkek bu kalas balığın arasında durmadılar. Kadın- cağız usulce! — Hapishanenin demir parmaklık- ları önüne gidelim, orada duralım, Dedi, Zavallı yüreciğinde daha hâlâ bir ümid saklıyor, sanki oğlunu görür görmez bir mucize ni; Ohu kurtarmak için muhakkak bir çare bu- lacağını sanıyordu, Erkeklerden biri eşeğin başını ha- Pishaneden tarafa çevirdi ve üzerleri. ne cam parçaları kakılmış koskoca du- varların ortasındaki büyük kapı çık. tı karşılarına, Bir nöbetçi, boylu bo- yunca, bu kapının önünde, yerde yalı. yordu. Yanında sönmeğe yüz tutmuş bir fener yarıyor, kan kırmızısı bir öbek çirviş yağını dışarı taşırıyordu, sınma tanyerinden doğru esen soğuk bir rüzgâr geldi ve bu akan feneri Ssön- dürdü. Üçü de tozlu yolun üstünde beklediler ve çök geçmeden, döşeme taşlarının üzerinde öten birçök âyak sesleri işittiler. Bir ses yükseldi: «Kapıları açın!» Nöbetçiler telâşla yerlerinden tırla. dılar, kapının iki yanında kaskatı gi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: