Bir Fransız gazetesinin «mevzuu hayattan alınmış» kaydile yazdığı bu hikâyeyi tercüme ediyoruz: Viyânanın Almanyaya ilhakından- beri Pariste günden güne artan «Vi- yana pastahanelerinden; birine İt» sadüfen girmiştim. Loş bir köşede ba gı açık genç bir kadın dalgın oturus yordu. O kadar düşünceliydi ki Ken- disine baktığımı görmüyordu bile! Kahvemi içerken opastahaneden içeri gayet zarif giyinmiş iki kadın girdi. Köşede oturan, meğer satici imiş. Gelenlere hürmeten elektrikleri yaktı. Müşteriler onu görünce hây- retle bağırdılar: — Baronnes'von Hutten!... sl?... Siz burada mısınız? Servöz (1) ahbaplarının elini sıktı, Birlikle oturup konuşmağa başladı- lar. Yer ufak olduğundan bütün söylenenleri işitiyordum. İşte böylece, vaktile Viyananm en şık kadını olan Baronnes Elisabeth von Hutten'in macerasına vakıf oldum, Na- — Allah vere de başına bir iş açıl masa! - diyordu. Asabi adımlarla dolaşan Elisabeth gelinine bakıp bir an durdu; — Niçin üzülüyorsun?... Bir şey yoktur... Nerede ise Georges pasa- portlarla ve biletlerle gelir. Lâkin hareketleri sözlerinin bu sü- künetile tezad teşkil ediyordu. Belli ki o da endişe içinde kıvranıyor. Büyük kanapede oturan İröne ki zını göğsüne bastırdı, Yavrucuk tit- riyordu. Annesine sokularak: — Korkuyorum! - diye inledi. — Utanmıyor musun? Dokuz yâ şındaki kız korkar mı? Elisabeth yeğenine bu nasihati verirken, kendi: de yirmi beş yü şında olmasına rağmen, saatlerdir dehşet içinde bulunduğunu düşündü. Az kalsın çocuğa: «Neden korkuyor- sun?» âlye soracaktı. Halbuki bu bahsi uzatmamak daha hayırlıydı. Münasebetsiz bir söz İnsanın ağzın dan kaçıverir de... Genç kadın mütemadiyen beş aşa- ğı beş yukarı dolaşırken arasıra İrön'in yüzüne bakıyordu. Gelinin güzel ağzı asabi bir tik'le çarpılıyor- du. Bu sinir onda tutulup götürül- düğü gündenberi hasıl olmuştu. O zamanları Elisabeth henüz kar- deşi Georges'le bir evde oturmuyor du. Viyananın tam göbeğinde şık bir apartıman tutmuştu. Neşeli, canlı bir hayat yaşar; ancak babalarından kalan bu Yillâya baharda ve Noel'de bir kaç hafta misafir gelirdi. Vakanın zuhur ettiği gün, Elisa- beth, elinde paketler, öğle yemeği- ne kardeşine gidiyordu, Her ziyare- tinde onlara ufak tefek hediyeler gö- türmek âdetiydi. Bunların aile ara- sındaki samimiyeti arttırdığı fikrin- deydi. Esasen gelin görümce pek s6- vişirler, biribirlerine daima sürpriz- ler yaparlardı. » ” Avusturyanın ilhakındanberi mem- İekelte darlık başlamıştı. Pasta ve yemiş gibi şeyleri ele geçirip getire. bildiği için, Elisabeth, sevine sevine willâya gelmişti. Fakat evin içi kar makarışıktı. Bir hizmetçi, telâş için- de, Christine İsimli küçük kız Sus. turmağa çalışıyordu. Yavrucak, avaz avaz: Annemi istiyorum, anne mi... - diye bağırıyordu. - Halacığım! Söyle bana... Annem nerede? Genç kadın, dehşetle sordu: — Ne var? — «Geldiler!a... Hanımı sgütürdü- Elisabeth bu tabirlerin ne demek olduğunu derhal anladı. «Onların; ismini söylemek hayatına bile mal olabilirdi. Genç kadın irkildi. Acaba İrâne'in ne kabahati vardı? Dilini tutama- mış, fikrini açıkça mi söylemişti? Bu» nun neticesi pek feci olabilirdi. Şu tarzda rivayetler cereyan etmiyor AŞK VE MACERA NUVELİI ürüleceksin!.. sına cesedinin küllerini «Borgu esnasında kalbi ul» de mişler. Ve bu ölümden bahisetmeme sini de tenibih etmişler, — Mesele mühim değilmiş. Meğer sdece «daire; nin taşlığını yıkat- mak için çağırmışlar... Kendisini Bir an şükütla biribirlerine baktı lar. Sonra Georges: — Yalnızken bile böyle şeylerden bahsetmek tehlikelidir. Susalım, dar ha iyi... - dedi, * » . İşte o günden sonra ev halkı El. sabeth'in de kendilerile beraber otur- birlikte Alman rejimile alay ederdi. — Onlar için bu disiplin pek uy- gundur. Fakat Viyanada böyle şey geçmez! - derdi. Hattâ kardeşi Georges'a; Yahudilere yaptıkları muame- leyi bizim gibi eski asilzadelere ya- pamazlar! - demişti. Şimdi genç kadın bu söylediği söz- leri örfkeyle hatırlıyordu. Meğer ne kadar aldanmış! “Akşam Oluyordu. İrâne, baygın bir balde yastıkları arasına sokük muştu.Christine ise pencereden sokâ» ğı gözetilyordu. Çocuk birdenbire bağırdı: — Babam geliyor. Ayak sesleri işitildi. Georges gö- ründü. — — İşimiz oldu... Pasaportlarla bi- Jetleri aldım. Fakat derhal hareket etmeli... Tren onda... Eşyaları yetiş- tirebilecek misin, İrâne?... — Muhakkak... Zaten her şey hâ- zir... — Kıymetli hiç bir hatıra ve hiç bir sanat eseri götürmemek üzere im- sa verdim. Biliyorum... Bütün gidenler böyle... Yalnız elbiselerimizi alaca” giz... Elmaslarımı ne yapayım? — Onları da bırak... Gümrükte bir aksilik çıkarmasınlar... Seyahat- ten geri kalmıyalımm. görerek: peacan : Sanal soluğun — ingilterede ahbaplarımız var. Başımızın çaresini düşünürüz, İröne yerinden kalktı. Kızmi ça- gırdı: — Hayâi gel, beraber çıkalım... Bavulları kapatalım. Çocuğile karısı gittikten sonra, Georges, bitap, bir koltuğa yığıldı. Elisabeth yavaş sesle sordu; — İşler fena mı? ? — Aneak hududu geçtikten sonra içim rahat edecek. Beni dinle, kar- muydu: Bir dişçinin karısını da is. | deşim... Sende bizimle gel... İngiliz tintak için çağırmışlar, Sonra koca konsolosu sana kolaylık gösterir, ağ Zaten senin için de pasaport iste dim... Cebimde hazır... Elisabeth: — Eayır! - dedi, - Gitmek istemi- yorum. Her şeye rağmen memleke- timi, büyüdüğüm, annemin öldüğü bu evi seviyorum... Bütün çocuklu- gumun hatıralarile dolu olan vata- nımdan ayrılmak istemiyorum.,. S6 nin gitmen doğru... Çünkü karın var, çocuğun var... Rahatlarını temin et- melisin... Fakat ben yalnızım... Hem arkadaşlarımı, konfurumu da bırakamam... Siz kendinizi müthiş bir maceraya atıyorsunuz. Yabancı bir memlekette ailece yaşamak için didineceksiniz. Eğer sizler için bü- yük bir tehlike olmasaydı elbette sende bu işe kalkışmazdın. Ben lüksü seviyorum. Rahat hayata düş- künüm. Her şeyin azalmasına, kıtlı- ğın basmasına rağmen burada da- ha rahat edeceğime eminim. — Gittiğin yerde de elbette bir iş bulursun. — Ne gibi?... Mademki para çi- karttırmıyorlar, vaziyetim ne olur?... İhtiyar bir kadının yanında dame de compagnie mi?... Terbiyesiz ço- cuklara mürebbiye mi?.. Yapamam, Georges, emin ol yapamam... Bura- da, villâda rahat ederim... Büyük terzilerde kredim var... Git karde- şim... Beni de düşünme... Hoppa hemşireni dünyanın en şuh şehrinde bırak, otursun... Erkek içini çekerek: — Şuh şehir «idi! - dedi. Sonra pasaportu uzatarak: — Bari al da yanında kalsın. İki kardeş, ağlamamak için kendi- lerini zor zaptediyorlardı. Genç ka- dın, boğuk bir sesle: a — Saat sekizi Yemek için acele etmeli! - deği, ” O sırada bahçenin kumlu yolunda ayak sesleri işitildi. Kapı şiddetle vuruldu. Bir erkek sesi, Amiranö bağırdı. — Açm! «Gelmişlerdi.» Yarabbi... Niçin?... Bisabeth kendini ve kardeşini aynada gördü. İkisinin de rengi ölü g — Biz radyoda yabancı bir memle. keti dinlemişsiniz. Bunun katiyen ya- sak olduğunu da biliyorsunuz. Georges, sakin olmak istiyen bir eda ile: — Radyomuz yok ki... » dedi, — Biz kati biliyoruz. — Ben de söylüyorum ki radyomuz — O halde evi arayacağım. Genç arkadaşına emir verdi. Ev sahibini iterek salondan içeri girdi- ler. Bütün binayı, bodrumundan ti van arasına kadar inceden inceye aradılar. Çocuğun odasına geldikleri zaman, Elisabeth von Hutten: — Gördünüz... Hiç bir yerde rad- yo yok... Küçük bir çocuğu korkut- manın me mânası var?... Bu odaya girmeyin! - diye yalvardı. Zabit cevap vermeden bir yumruk atıp kapıyı açtı. İrâne yerde olurmuş, bavulu kapatıyordu. Christine ya bancıları görünce ağlamağa başladı. Çocuğun korkusu ve genç kadının sararması en ufak bir merhameti uyandırmayınca, Elisabeth fena hal- de kızdı. Sert söz söylememek için knedini zor zaptetti. Zabitler giderken başlarile selâm verdikleri sırada, genç kadın artık dayanamıyarak, müstehzi bir sesle; — Hell Hitler (2)! - dedi, Sesinin abenginde öyle bir istih- faf, öyle bir alay vardı ki, iki zabit tereddüdle durup genç kadını süzdü- ler. Georges, hemşiresine yaklaşmıştı. Bir an içinde, Elisabeth kırdığı potu anladı. Kendi yüzünden belki de kardeşi ve ailesi mahvolacaklı, Bü- tün gayretini toplayarak gülümsedi. İzahat verdi: — Sevgili önderimize uzun ömür ler temenni ediyorum. Heli Hitler, baylar... Allah rahatlık versin! Zabitler selâmı tekrarlıyarak çık- tılar, onlar gittikten sonra, Georges hemşiresine: Sahife 11 Kaç!. — Haydi telefon et... Bir taksi gel- go Hemen gidelim... İstasyonda gangviş yeriz... Hazır olan eşyayı gina , Ötekiler kalsın... Bir saat sonra Elisabeth, koca vil- lânın içinde yapyalnızdı, Nazar dik- kati celbetmemek için akrabasını teşyi etmek istememişti. Heyecan içinde, onlarin rahatça yola çıkıp çıkmadıklarını düşünüyordu. Hizmet- çi de artık bü etde kalmak istemeği- ğinden izin almağa geldi. Genç kadın; yorgun bir eda ile: — Ne zaman gideceksin? - diye sordu. — Bu akşam.-. On birde tren var... Köyüme çekileceğim.. Bomboş büyük evin içinde, Elisa- beth yapyalnızdı. Piyanoya oturdu. Fakat birdenbire durdu. Bir âyâk se si işitmişti. Etrafı dinledi. Bir şey #şitmeyince: — Çok asabiyim! - diye mırıldandı. Pencereyi açtı. Baharın çiçek ko- kuları odadan içeri yayıldı Genç kadın biraz rahatlıyarak: —.Oh... İyi ki kaldım... Yarın baş- ka bir hizmetçi bulurum... Ahbap- larımdan biri benimle oturmak is- terse onu da buraya alırım, On ikiye doğru kapısı şiddetle ça lındı. Elisabeth, karşısında, biraz evvel gelen genç zabiti gördü. — Ne istiyorsunuz? - diye sordu. — Sizi götüreceğim... Çabuk, ha- sırlanm... Demek, işte bunun için bu memle- kette kalmıştı. Bir anda kendini temerküz kampında, her cins kadın- ların arasında gördü. © cehennem hayatını mı yaşayacaktı İnliyerek sordu: — Niçin?... Amma niçin?... Erkek cevap vermedi. Genç kadın kendini toplıyarak? — Pekâlâ... -dedi. - Yanıma çanta alayım mı? — Evet. — Bari çıkıp bavulumu hazırlıya- yım. — Bende sizinle geleceğim... Ya- nınızda silâh olmadığını anlamak is- tiyorum. İntihara mâni olunması için yal. mz bırakılmıyacağını Elisabeth an- Jadı. Odada annesinin resmine bakarak; — Çok şükür ki öldün... Bu halle ri görmedin... -diye acı a& söy- lendi. İnerlerken zabit sordu: — Yanınızda vesikanız var m? — Evet. — Paranız? — Azcık. — Ne kadar? — Beş yüz mark. — Hepsini bana verin. Pasaportunu, nüfus kâğıdını ve cüzdanile berâber pârayı alıp cebine koydu. — Şimdi gidelim. Çıktıkları zaman genç kadın evin kapısını bile, kapamak zahmetine kapılmadı. Çok iyi biliyordu ki, biraz sonra villâda . bulunan bütün kıy- metli eşya müsadere edilecekti. Bir otomobil duruyordu. Zabit di- reksiyona geçli, Genç kadın yanma oturdu. İşle o zaman Elisabeth polislerin burada bulunmamasına hayret etti. Amma, çeşid çeşid tevkifler olduğu için bunun üzerinde fazla düşün medi, Gayet hızlı gidiyorlardı. Genç kadın bir an uykuya daldı. 'Uyandığı zaman şafağın hafifçe at- tığını gördü, Otomobil hâlâ ayni seri hareketle yolları katediyor. Kadın sordu: — Nereye gidiyoruz? Zabit: — Bu süratle hem konuşup hem makineyi kullânamam... Yoksa bir kazaya uğrarız! - dedi, Tercüme eden; (Hatice Süreyya) (Devamı 12 nci sahifemizde) (1) Kadn garson. (2) Şimdiki Almanyada selâm maka- mında bu tabir kullanılıyor.