12 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son derecede sıcak bir Temmuz ge- cesi idi, Leylâ odasının iki penceresi- ni ardıma kadar açmıştı. Fakat buna rağmen yine uyumağa imkân yoktu. Genç kadın yatağından fırladı. Ter- liklerini ayağına geçirdi. Masanın Üs- tünde duran kitabı sldı, Pencerenin kenarına oturdu. Okumağ başladı. Böylelikle uykusu geleceğini tahmin ediyordu. Fakat saatler geçtiği halde bir türlü uykusu gelmiyordu. Oku- duğu romandan da pek hoşlanma- mıştı. Biraz hava almak için balkona çıktı. Sıcak olmasına rağmen bu gece çok güzeldi, Nefis bir ay ışığı etrafı pınl pırl aydınlatıyordu. Saat çok geç olduğu halde Leylâ aşağı yoldan yanyana ilerliyen bir çift gördü. Ay ışığı altında bunlardan birinin erkek ülekinin kadın olduğu seçiliyordu. Gecenin bu ilerlemiş vaktinde ten- ha bir yoldan yanyana geçen bu er. kçkle kadın Leylânın kalbnide tuhaf bir his uyandırdı. Kendi kendine: «Hör halde sevişmek çok güzel şeyl.» diye mırıldandı, Balkonundan seyret- tiği bu aşk tablosu genç kadına ha- yattaki yalnızlığını büsbütün hisset- tirdi. Dört seneden beri heyecansız, aşksız, yapayalmz bir hayat geçiri- yardu. Birdenbire aklına Burhan geldi, Bu genç adam ne zamandan beri kendisinin etrafında dönüp du- ruyordu. Sözlerine inanmak lâzım gelirse Burhan kendisini büyük bir aşkla seviyordu. Lâkin: «Südden ağa yanan yoğurdu üfliyerek yer» derler. Hayatta pek acı tecrübelerle karşıla- şan Leylâ da bir türlü Burhanın sözlerine inanamıyordu. Bunun için şimdiye kadar Burhana ümid verici hiç birsey söylememişti. Lâkin bu yaz gecesinde, tenha yol- dan geçen âşıkları seyrederken Leylâ mütemadiyen Burhanı düşünmeğe başladı. Bir aralık genç adamın iki gün ev- vel söylediği sözler aklına geldi. Bur- han kendisile dansederken kulağına: — Sizinle tanıştıktan sonra haya- tımın programı baştan başa değişti. Hele iki aydanberi ne iştihali bir ye- mek yediğimi, ne de deliksiz bir uy- ku uyuduğumu bilmiyorum... de- Leylâ dalgın dalgın düşünürken köşkünün önünde bir çılırdı, bir ayak sesi işitti, Merakla doğruldu. Baktı, Bahçesinin parmaklıkları önünde bir erkek gölgesi dolaşıyordu. Genç kadın kuvvetli ay ışığı altın. da bu gölgeyi tanır gibi oldu. Bir ara- bk bahçenin önünde dolaşan adam tam balkonun önünde durdu. Yuka- rıya, Leylâya seslendi: — Geceniz hayrolsun efendim. Hâ- J4 yatmadınız mı? Gecenin bu $a8- tinde sizi balkonda bulacağımı hiç tahmin etmiyordum... Leylâ derhal Burhanın sesini tanı- mıştı. Balkondan cevab verdi; — Siz misiniz Burhan bey?... — Evet.. benim... — Sizin de uykunuz kaçmış demek we Burhan bahçenin parmaklıklarına daha ziyade yaklaşarak cevab verdi: — Ben hemen hemen her gece böyleyim... Sabaha karşı eve döner ve güç halle uyumağa çalışırım. Aşağı yukarı her gece de köşkünüzün önün- den geçerim... Leylâ heyecan İçinde idi: — İnanayım mı? dedi. Şimdi Burhan bahçe kapısının de- mir parmaklıklarından elini sokmuş, kapıyı açmıştı. Tam balkonun altına kadar ilerliyerek: — İnanın, dedi, çünkü büzı hisle. rime sizin inanmanızı pek isterdim. Aralarında kısa bir süküt oldu, Burhan: — Gece son derec güzel... Biraz dolaşmaz mısınız? Şöyle deniz kena- rınâ kadar biraz uzansaydık her hal- de iyi olurdu zannederim... Leylâ: — Bilmem ki, dedi, korkuyorum... — Gece o kadar sıcak ki... Genç kadın üzerine ince bir par- desi aldı. Geceyanısından sonra Bur- hanın evinin etrafında dolaşması Leylâda büyük bir tesir uyandırmıştı, Şimdi yavaş yavaş delikanlının ken- disini hakikaten büyük bir aşkla sev- diğine inanmağa başlamıştı. Burhan üşürüm diye bu derece kuvvetli bir sevgi ile kendi- sine bağlanmamış olsaydı gecenin bu vaktinde evinin etrafında dolaşıp du- rur mu idi? Aşağıya indi, Bahçeye çıktı. Deniz kenarına doğru ilerlerken Burhan yavaşça kadının koluna girmişti, Ka- yalıklarda saatlerce oturdular, Bur- han gene ona ne diller dökmedi: — Her gece böyleyim... diyordu, bir türlü gözlerime uyku girmiyor, Müte- madiyen sizi düşünüyorum... Sabaha karşı evlerine dönerlerken ikisi de saadet içinde idi. Nihâyet Leylâ Burhanın kendisini deli gibi sevdiğine inanmıştı. Ertesi günü bü- luşmak üzere birbirlerinden ayrıldı- lar, Bir hafta sonra, samimi arkadaş. larmdan biri Burhana; — Maşallah diyordu, turnayı gö- zünden vurmuşsun... Zenginliğile meşhur Leylâ ile pek sıkı fıkı ahbab olmuşsunuz... Nasıl oldu bu iş... Burhan: — Aman birader, dedi, herkes yaz gecelerinde uykusuzluktan şikâyet eder. Halbuki ben saadetimi uyku- suzluğa borçluyum. Ne oldu biliyor musun? Leylâ gibi zengin bir kadını ele geçirmek için dökmediğim dil kalmamıştı. Fakat zeki kadın bunların hiç birine kulak asımıyordu. Geçenlerde bir gece yatağa girdim. Aklıma borçlularım geldi. Düşün bir kere... Boğazıma kadar borca bat- mış bir adamım... Düşüneceden bir “türlü uyuyamadım. Zaten gece de çok sıcaktı. Artık uyumaktan ümidi. mi kesince sokağa fırladım. Hep ak- ımda fikrimde borçlarım ve borçlu. larım vardı, Bunları düşüne düşüne Leylânın evinin önüne kadar gelmi- şim... Amma hiç farkında değilim. Bir aralık baktım Leylâ balkonda... Hemen konuşmağa başladık Onu düşündüğüm için geceleri uyuya- madığımdan behsettim. Bundan son- ra bütün kuvvetimi çeneme verdim. Ne diller dökmedim Ki,.. Beraber de- niz kenarına kadar uzandık... Niha- yet o benim kendisini çılgın gibi sev- diğime inandı, Şimdi işim iş.. Leylâ o kadar zengin ki borçlarımı artık hiç | düşünmüyorum... Yaşasın uykusuz- Tuk... 2 Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ 1 — Muktedir. 2 — Yüze gilücülükle - Sorgu edatı. — Bir âzamız - İktiza eden Şeyler. 4 — Tekrar geri almak Üzere, 5 — Boş - Sonuna «7» gelirse alâmet olur. 6 — İnsanların ik babası — Gişelerde satılan, 7 — Mücessem inşaat plânı - Sonuna «Ma gelirse ressamın yaptığı iştir. 8 — Elmanın yarısı - Ay. 9 — Tersi kasabın satığıdır « Kısa de- ğil - Sıfat edatı. 10 — Süt mamulâtından, Yukardan aşağı: 1 — Acıma, 3 — Kömür yandıktan sonra geri ka- lan madde - Hakkaniyet. 3 — Vücdde has olan şişkinlik - İnce kalbur. 4 — Muvakkat memur değil, 5 — Yalvarma - Bayat değil. 6 — Ecnebiler - Canın altındadır derler. "1 — Biyah tahta üzerine beyaz yazı ya- zar - Nefi edatı. 8 — Tembellik. 9 — Menfast - Sıfat edatı, 10 — Sonuç. Geçen bulmacamızın halli Boldan sağa: 1 — Pedagoji, 2 — Ukalâhık, 3 — Radi- kal, İt, 4 — Alim, İzeli, 5 — Kaş, Melez, © — Aba, Kitara, 7 — Baht, Sim, 8 — E), Edebi, 9 — Ihlamur, 10 — İka, Kal, Az Yukardan aşağı: 1 — Mürakabe, 2 — Kalabalık 3 — Padişah, Ha, 4 — Elim, Tel, & — Dak, Dal, 6 — Alâlmisema, 7 — Gilzet, Bul, 8 — Ok, Elasir, $ — Deri, 10 — İntizamsız. Türkiye Radyoditizyon Postaları Dalga uzunluğu 14 m. Türkiye Radyosu 'T.A.G. 19 14m. 15195 Ke/a, Ew. Radyosu TAP. 317021. 182 Ke/5. 120 Kw. 9465 Ke/s. Ew. Çarşamba 12/7/39 1230 program. 1235 Türk müziği - Pİ, 13 Memleket saat syarı, ajans ve meteo- rolofi haberleri, 13,15 - i— Müzik (Riyase- tcümhur bandosu - Şef: İhsan Künçer) 1 — Meyerbeer - Te akel operasının marşı. 2 — Lincke - Mehtab (Vals), $ — Saint - Saens - Kahramanlar marşı, 4 — Puccini - Madamc Butterfly operasından İantesi. 19 program. 19,06 Müzik (Mozart'- im İk! övertürü - P1) 1915 Türk müziği (İncesaz faslı). 20 Memleket saat ayarı, ajans ve metcoröloji haberleri. 20,15 Ko- nuşma. 20,30 Türk müziği: 1 — Salâhattin Pınar - Hüsam şarkı: Aşkınla sürünsem, 2 — Selâhattin Pınar - Hüzzam şarkı: Büklüm büklüm sırma saçın. 4 — - Halk türküsü; Karanfil oylum oylum. 5— - Keman taksimi. 6 — Cemil bey « Muhayyer peşrevi. 7 — Tanburi AH «if. Muhayyer şarki: Feryada ne hacet. 8 — Arif bey - Muhayyer şarkı: İltimas etmeye yare, 9 -—— Şevki bey - Muhayyer sarkı: Yleran oku sinem deler. 10 - Muhayyer saz semaisi. 2110 Haftalık posta kutusu. 21,25 Neşeli plâklar - R. 2120 Müzik (Saksofon #oloları - Nihad Esen- gin) 22 Müzik (Küçük orkestra - Şef; Necib Aşkın) 1 — Walther Sehrader - Akşam Üzeri (hazin parça). 2 — Gangi- berger - Küçük flüt için konser parçası, 3 — Gangiberber - Benim küçük Teddi ayım. (Saksafon parçam). 4 — Priz Reck - tenwald - Grizingde potpuri. 5 — Gerhard Winkler - Donna Şikita - İspanyol üvertü- Yü. 6 — Rich, Heuberger - Şarkta sültin- den Rakseden kızlar. 7 — Adolf Grunov - Berlin, Viyana valsi, 2) Son ajanz haber- leri, ziraat, esham, tahvilât, kambiyo - nukut borsası (fiat) 2320 Müzik (Caz- band - Pi.) 23556 - 24 Yarınki program, Avrupa isi Saat 20 de Brünn 20 karışık muzika — Athlone 20 orkestra — Budapeşte 2025 çingene çal- gsı — Bükreş 20,55 piyano konseri — Florans 20 konser — Londra 20,40 Doni- zetil'nin «Dön Pasyuales operası — Sof“ ya 2045 Puceini'nin «Toskas operan — Toulouse 20,45 karışık muzika, Saat 21 de Breslav 21,15 hafif muzika ve dans — Frankfurt ve Böhmen 21,15 hafif müuzi- ka — Kolonya 2130 - 2405 Lartzing'in «Zaru, Zimmermann» operası — Königs- berg 2115 hafif muzika — Lelpeig 2115 dans — Münih 21,15 orkestra — Ştuttgart 21,15 askeri muzika — Prag 2125 - 24 Drorak'ın «Ru » operası — Bari 211$ Yunanen neşriyat — Belgrad 21,30 opera İ (olâklar — Beromünster 21,15 orkestra — Brüksel 21 Audran'ın «La Mascoltes ope- reti Budapeşte 2135 Puesini'nin «a Boheme, operası — (plâkla) — Florans 2190 orkestra — Lille 2130 hafif muzi- ka — Paris P.T.T. 2130 - 2330 konser — Rennes 2140 - 2330 konser — Stokholm 2120 Vagner'in «Meistersinger» operası — Toulouse 2145 marşlar. Saat de Berlin 22 hafif musika — Hamburg 22.15 hafif muzika — Beromünster 2240 dans — Bükreş 22,15 dans — Florans 72 hafif muzika — Lille 2245 hafıf muzika — Londra 22 hafi mokka Milino 22 «Mugika» opereti — Rama 72 senfon. kon- — Sottens 22 orkestra. Saat 23 de Berlin, Brezlav, Böhmen, Danzig 1€ kadar hafif muzika ve dans — Frankfurt 2220 salan muzikası — Hamburg, Kö- nigsberg, Leipzig, Viyana 7330 - 1 Viya- na muğikası Münm 23,20 - 1 karışık muzika — Ştuttgart 23.30 akşam konseri — Bükreş 29,15 Rumen musikası — Hilver- sum IE 2340 salon musikası — Sofya 3 dans — Stokholm 23,15 dans. Saat Hiden sonra Prag 24 orkestra — Budapeşte 24 salon orkestrası — Plorans 24 dans — Londra 24,10 dans — Paris P.T.T. 24 hafif muzi- ka — Berlin, Graz ve Ştuttgart 1 - 4 bü- yük orkestra. Porta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 1600, altı ayhğı 1000, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lârımdır. Cemaziyelevrel 24 — Hhzır 68 B. İmani Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 642 857 438 837 1200 159 Va. 224 4391219 1619 1941 7140 © İdarehane: Babilli civarı Acımusluk sokak No. 13 KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasinda EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! Mütercimi Mebrure SAMİ Tefrika No, 61 Ana koştu ve oğlunun kolunu ya. | lumun bir cinayet işlediğini duyup Kalıyarak: — Ne hâüber, yavrumdan ne haber? diye bağırmağa başladı. Amma bunu sorar ve ihtiyarlamış gözlerile de iki erkeğin yüzüne bakar- ken, felâketin bu suratlara yazılmış olduğunu anladı. İki delikanlı biribir- lerine bakışıyorlardı, nihayet oğlu, bir kara haber verir gibi; — Kardeşim hapiste anam, dedi, Tekrar erkekler biribirlerinin yüzü- ne baktılar, emmilerin oğlu başını ka- şıdı sonra da, ne söyliyeceğini kesti. remiyen birinin aptalımsı halini takı. narak öte yana dönüverdi. O vakıt gene kadıncağızın oğlu: — Anam, kurtaramıyacağız galiba. Kardeşim, bir de yirmi kiş! daha ölüme mahküm edilmişler, yarın sabah idam edileceklermiş, dedi. Ana: — Ölüm! diye bir çığlık kopardı. Sonra bir ikinci defa daha: — Ölüm! diye uludu. Ve tutmasaydılar yere yığılacaktı. İki erkek, onu en yakındaki bir eve doğru götürdüler, altına bir iskem. le çektiler, koltuklarından tutup oturt tular; zavallı, bir çocuk gibi âvaz avaza ağlamağa başladı, ihtiyar bu- ruşuk ağzı titriyor, gözlerinden yaşlar akıyordu, kurumuş sarkmış memele- rine, göğsüne yumruklarını indiriyor, dövünüyor ve oğlunun suratına hay- kırıyordu: — Vermedin, paraya kıyamadın... Gözlerini doyuracak kadar vermedin, sana benim de param var dedimdi ya... Az mı? Kırk tane gümüş para 8z mı? Son verdiği iki küçük gümüşüm de daha vardı! Durup duruyorlar ya rada.» diye bağırıyordu. Oğlunun, ses çıkarmadan karşısında" durmuş, alnında, dudağının üzerinde biriken ter danelri ile, başını eğdiğini görünce, öfkesinden bu yüze tükürdü: — Ölürse o, tek bir meteliğini bile sana vermiyeceğim anladın mı- Para- mı dereye alarım da gene sana ver. mem! diye haykırdı. Emmilerin genç oğlu, arkadaşının imdadına yetişti, araya girdi ve bu acılı felâket anında ortalığı yatıştır. mak kaygusile dilini çözebildi ve yü- zü takallâs ederek şunları söyledi: — Çıkışma ona teyze. O sendeki paranın iki kat fazlasını vermeğe kal. kıştı. Kardeşi için yüz tane gümüş parayı gözden çıkardı! Zindancıların küçüğünün büyüğünün para ile göz- lerini kamaşlırmak isteği, çil çil gü- müşleri birinden ötekine uzattı durdu da, oğlunun bir yol yüzünü bile gös- termeğe izin vermediler, Ana: — Az vermiştir de ondan. Bu yaşa geldim, para ile elde edilemiyen ha. pishane bekçisi işitmedim, duymadım! Ben şimdi kazıp pâramı çıkarırım. Evet şimdi kazar, parayı aldığım gibi evlâdımı bulmağa giderim, ihtiyarsam ihtiyar olayım, alır onu getiririm ya, bir daha da yanımdan ayırmam ya... Ayırmam onu yarıbaşımdan; kim ne derse desin... İki erkek bir kere daha bakıştılar ve oğul gözlerile bir kere daha yeğe- ninin araya girip birşeyler söylemesi. ni yalvardı yakardı. Öteki de tekrar başladı: — Teyze kendine gel, beni dinle, Oğlunu sana göstermiyecekler bile, izin vermiyorlar. Avucumuzdaki para» ları gösterdik de ne oldu? Adımımızı bile attırmadılar içeri. Cürümleri bü- yükmüş, yeni çıkmış pek fena sayılan bir cinayetmşi bu. Vali de bu cinayeti işliyenlere öyle diş biliyormuş ki... Ana göğsünü gererek, sopasını kar- şısındaki delikanlının önünde sallıya- — Benim oğlum hiç bir zaman eli. nâyet minayet işlemedi, buralarda bir düşmanı olacak, tek onu hapiste tut- sunlar diye, demek ki bizden çok pa- ra verebilen bir düşmanı! diye ba- girdi. Etrafına toplanmış, ağızları açıla kalmış, Gözleri bir noktaya dikilmiş, çeneleri sarkmış bir halde, gelen ha- vadisleri içiyor yutuyormuş gibi du- ran kalabalığın arasında arana arana bakındı, sonra da: — İçinizden hiç kimse, küçük oğ- işitti mi? diye haykırdı. Birikenler hiribirlerine obakışlılar, bir lâf söylemeden gözlerini çevirdiler. Ana, onların bu kuşkulu hallerini gör- dü ve yüreği parçalandı. Tekrar ağ- lamağa başladı ve: — Evet, ona diş biliyorsunuz, çün- kü güzeldi. yakışıklı idi, kaba, kara su Tatlı oğullarınıza benzemiyordu; on- lardan kat kat üstündü de ondan değil mi? Böylesiniz zaten, kendinizden yük- sek birini gördünüz mü, içiniz götür. mez hınç duyarsınız... diye haykırdı, sonra da kalktı, sendeledi, ve acı aci ağlıyarak evine doğru yürüdü. Bir kere evden içeri gidince, etra fında sade emmilerle onların çocukla- rı kâlmca, gözlerini sildi ve büyük oğ- luna dönerek, daha sakin bir sesle amma garip bir ateşe tutulmuş gibi — Boşuna vakit geçiriyoruz. Söyle bana, herşeyi anlat, onu daha kurta- rabiliriz, Koca gece var önümüzde. Ne İmiş suçu cinayet mi? Elimizde avu- cumuzda ne varsa verir onu kurtar. rız, dedi. Genç kârı koca, aralarında bir ba- kıştılar; bir kötülük yoktu bu bâkış- mada ama, artık sabırları tükenmişe benziyordu. O vakıt oğlu da anasına göyle cevap verdi: — Ona bir isim takmışlar: Komü- nist diyorlar. Yeni bir l⣠bu, çok işit. tim, nenin nesidir, ne demeğe gelir di- ye soruşturdum. Anladığıma göre bün- lar çete kuran bir takım haydudlar- miş. Hapishanenin kapısındaki tüfek- li nöbetçiye de sordum, dedi ki; «Bir adam getir gözünün önüne ki, elinizdeki toprakları, tarlaları bile al. mağ: kurmuş, hükümeti batırmağı kafasına koymuş... İşle bu itler de 6 türlüsü... Onun için yarın hepsi de cezalarını bulup ölecekler.» dedi, Böyle söyledi, Kardeşimin cürmü buymuş işte. Ana bütün canile, kudretile dinli. yordu bu Sözleri, Şamdanın ışığı göz yaşından yer yer parlıyan suratcağızı- na vurmuştu. Şaşkın şaşkın, titreyen bir sesle, evet ttremesin diye o kâ- dar gayret de ettiği halde gene de bir türlü tabiileşemiyen zavallı bir sesle: — Yalandır, böyle şey olmaz. Bana, buna benzer birşey söylememişti. Hiç böyle bir cinayetin lâkırdısını işitme. dim. Adam öldürmek, ev soymak, bir akrabasını açlıktan öldürmek, işte cinayet diye böyle şeylere derler! Hiç toprak dediğin çalınır mi? Tarla bu... Kumaş mı ki, dertop edip koltuğuna Sıkıştırsın da götürsün şaklasın? de- di. Oğlu: — Bilmem ki ana... diye cevap ver- di. Alçak bir iskemleye oturmuş, ba- şını eğmiş ellerini iki dizinin arkasın. dan sallandırmış öylece kımıldamadan duruyordu. Daha sırtında, topu topu Zaten bir tek olan entarisi vardı; s0- yunmağa vakıt bulamamış, bu çeşid giyime de alışık olmadığından eteği. ni kaklırıp beline sokmuştu, Kemeri. ne İliştirdiği bu ucu biraz daha sikiğ« tırdı, itti ve ağır ağır: — Bu söyledikleri lâkırdının altın. da daha başka ne var bilmem. Şehir- de boyuna söyleşiyorlardı, yarın o ka- dar çok idam vârmış ki işi gücü bırak- mış herkes, tatil günü yapmışlar, de- di. Beraber gittikleri delikanlıya dön- dü: — Sen fazla birşey biliyor musun! diye sordu, O da çenesini kaşıdı, yutkundu, odanın içinde, ona gözlerini dikmiş bakanları sıra ile birer birer süzdü ve dedi ki: — Şehirdekiler boyuna söyleyip du- rTuyorlardı amma fazla ilerisine va- np bişeyler soramıyordüm. Neden derseniz bir aralık, «Bu kargaşalık, patırdı nedir?» diyecek oldum da ha- pishanenin Oönündeki nöbetçiler hemen bana döndüler: «Yoksa, sen de mi onlardansın? Değilsen, ölmüşler kalmışlar, senin ne üstüne gerek?u di- ye çıkıştılar, Onun için hapistekiler- den birinin akrabası olduğumu bile söylemeğe dilim varmadı. Sade baş gardiyanlardan birine «şöyle yalnızca bir yerde gelir bizimle konuşursan sa» na para veririz. dedik. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: