TARiIHE GöÖZGEZDİRDIM AKŞAM Madam Girardin'in salonu Kış ortalığı kasıp kavuruyordu. günlerdenberi devam eden tipi yok Jarı kapamıştı. Her taraf buz tutmuş- tu. Bu gamlı, kasavetli günler Paris- Merin gönüllerine derd üstüne derd katıyordu. Kimsenin ağzını bıçak aç- yuyordu. Waterloo mağlübiyetin- den sonra bastıran bu şiddetli kış halkı bütün bütün yese düşür müştü. Fransa tahtına oturan 18 inci Lowis'den hayır yoktu. Fransa başsız kalmıştı. Veliahdde altmış beş yaşınday- dı. Altmış beş yaşında sinirli, manyak bir adamdan ne hayır beklenirdi? Bunun için Artois Kontundan da millet hayır um- muyordu. Ancak saray erkânı için Artvis Kontu büyük bir ümiddi. Adamı belki biraz harekete getirebilse- ler istifade edeceklerini sanıyor- Yardı. Fakat aksiliğe bakınız ki, Artols Kontu uyuşmuş gibiydi: Gül müyor, esniyor: — Canım sıkılıyor! diyordu. Erkân düşündü, taşındı, 10 uncu Charles adile Fransa tahtına otura- cak olan veliahde bir gönül eğlen- çesi bulmağa karar verdi. Aramağa basladılar. O devirde Pariste münevverlerin toplandığı bir salon vardı, Bu salon romanlarile tanınmış olan Sophle Gay'ın salonuydu. Sophie yalnız muharrir değil, ay- ni zamanda musikişinas ve komedi sapatkârıydı. Tatlı bir sesi vardı, bir hayli zaman komedi oynadıktan son- ra, simdi konağının hususi sahne- sinde kömedi oynatıyordu. 1822 de Sophle'nin salonunda ba- yan Röcamier, Chateaubrinnd, Böran- ger ve meşhür aktör Talma toplanı- yordu. Fakat bayan Sophie Guy'in en büyük değer'i kızı Delphine Gay'di. Kın gelişip güzelleştikçe Sophle- nin ümidleri büyüdü, hırsı artti. Kendine bir damad kollamağa baş- ladı, atlı, arabalı, konaklı, hattâ onun gibi daha da İleri gidelim, taçlı bir damad. Delphine Gay heykel gibi bir kız. dı. Teni, en ince damarlarınm ren- gini aksettirecek kadar şeffaf ve pü- rüzsüzdü. Uzun kumral saçları bir akar su gibi topukalrına kadar dökü- Tüyordu. Günlerden bir gün saray erkânın- dan biri Tuileries sarayına girdi: — Buldum, dedi, bundan sonra Artois Kontunun canı sikilmaz! Delphine Gay'i bulmuştu. Kızı gö- rücü gider gibi anasınm salonuna gidip gördüler, pek beğendiler. Fakat Delphine saraydan gelen tekliflere hiç yanaşmadı. Onun gözü başka yer- deydi. O şöhret sahibi olmak, Ken- dini tanıtmak istiyordu; amma bu yolda değil, Onun gözü edebiyattay- dı. Büyük ve tanınmış bir şair ol&- caktı... 1822 de öaray erkânı kızı Artois Kontuna peşkeş çekmek istedikleri sırada Delphine on sekiz yaşındaydı. İki senedenberi yazılarını Lamartine, Casimir Delavigre Chatenubriand'a beğendirmeğe çalışıyor, beğendiriyor, hattâ biraz da para kazanıyordu. Ni- hayet bir şiirine Acadömle Française para mükâfatı verdi, 1424 de mecmuai eşarını neşretti ve annesile beraber İtâlyaya gitti. Orada Delphine İtalyanların mit hissiyatlarını okşayan bir manzume daha yazdı, 'Tibre akademisi ile Roma güzel sanatlar akademisi de Delphine'e mükâfat verdiler. Parise döndükten sonra Lagrange Baronu Delphine ile evlenmek iste di, Fakat ne o kızı seviyordu, ne de kız onu. Delhine gene kafiye pesin- de koşmakta devam etti. İşte bu sıralarda Sophie'nin salo- nuna bir piç gelip gitmeğe başladı. Bu genç, Girardin Kontunun gayri meşru oğlu Emile Girardin idi, Esmer, ufak tefek, cılız, miyop, asabi, fakir bir adamdı. Her halde Bophie'nin tasavvur ve tehâyyül et. tiği damad değildi. Fakat Delphine bu adama meyletti, Gönül kimi se- verse güzel oymuş. mm Yazan: Selâmi Sedes Delphine ile Girardin ayni yaştay- dılar. İkisi de meşhur olmak istiyor- Jardı, Emile iki gündelik gazetenin sahibi idi. Bunlardan biri Le Voleur, öteki La Mode gazeteleriydi. Sürümleri de i vardı. Emile'in yazdığı yazılar oku- nuyordu. Bir gece, Hernani'nin ilk temsil gecesi, Emile, Delphine ile annesini tiyatroya davet etti. Birinci katta bir loca almıştı. Tiyatro hıncahınç dolmuştu, Kral 10 uncu Şarl de oradaydı. Hernani'yi temsilden evvel okuyanlardan bir kaç kişi krala başvurmuş, bâzı mısra- ların kuvvetli hieviye olduğundan bahsederek, temsilin menini istemiş derdi: 10 uncu Şarl şu cevabı verdi: — Tiyatroda benim tahtım birinci sınıf koltuktur! O devirlerde tiyatroyu o dolduran halk perde açılıncaya kadar bağıra bağıra konuşurdu. Koltuklardan pa- radiye seslenirler, haykınrlar, tepi- nirlerdi. Alt Iocalardan birinin kapısı âçı- lınca bütün başlar o tarafa çevrildi, sesler kesildi. Delphine girdi. Bir müddet ayakta durdu, halkın kendi- sine gösterdiği hayranlığa usulca baş eğdi, sonra oturdu. Kendisini müstakbel: 10 uncu Şarlin kollarına atmak istiyenler bu isteklerinde haklı olduklarını bir kere daha teslim et- tiler. Delphine kraliçeliğe lâyık bir kadındı. Emile Girardin de, bir kere daha bu kızla evlenmeğe azmetti, Delphine'de herkesin tanıdığı, yazıların okudu- Zu bir şöhreti bulmuştu. Evlendiler, 1 Haziran 1831 de nikâhları kıyıl- dı. Delphine yirmi yedi yaşındaydı. * “ Emile bir gün Karısına; — Gazeleme yazı yaz! dedi Delphine bir hayli düşündükten sonra Viconte de Lauvay adile fıkra- lar yazmağa başladı, Fıkraları çok kısa zamanda büyük rağbet gördü. Delphine gazetelerin ilk fikra mu- harriridir diyebiliriz. Madam Girardin'in fıkracılığından bir örnek vereyim. Orlöan dukasi ile evlenmek üzere Parise bir Alman prensesi geliyordu. Bu izdivaç haberi | duyulduğu zaman Alman prensesini | çekiştirmeğe başladılar, çok çirkin dediler, kaba dediler, Kendisini hu- duddan giden madam Girardin Viconte de Lauvay imzasile şu fıkrayı yazdı; «Tanımadığımız Alman prensesi henüz memleketindeyken bize: «Pren- $es Helöne mi? Çok çirkin, cılız, sevim- siz; diyorlardı. Kötü kım! saçları var. Ayakları kocaman Alman ayakları, Elleri kazık gibi; gözleri küçük, ağzı | büyük; madam falan, matmazel filân kadar çirkin!» ve Parisin en gudu- bet kadınlarının, kızlarının isimleri- ni sayıyorlardı. Prenses yola çıktı... Bir kaç gün prenses hakkında daha | #stu bir dil kullanmağa başladılar. Artık saçları kölü kızıl değil, tatsız kumraldı, çrkin olmak için çirkindi amma, bu çirkinlikte bile bir asalet yardı, Prenses hududa geldi: Ne ga- rip, artık saçları tatsız kumral ol maktan çıktı, açık kestane rengi ol- du. Alman olmasına rağmen ayakları da hayli küçüktü; hiç de çirkin değildi, Prenses Metze gel di; yüzü güzelleşti, evzal asilleşti. Melun'de portresi yapılacak bir kadın oldu; ayakları güzel, elleri güzeldi. Fontainbleau'da herkes beğendi. Pariste güzel kadın ol- du. Biraz daha giderse yeryüzü- nün en güzel kadını olacak.» * " Sophie Gay'in kızının salonu Parisin en meşhur salonu oldu. Emile Girardin Parisin en meş bur gazetecisiydi. La Presse ga- zelesi en çok okunan gazete idi. Delphine «Gazeteciler Mektebi» adında bir tiyatro eseri yazdı. Sansür temsilini yasak etti. Bu Pariste hayli gürültü uyandırdı, Artık herkes mâa- dam Girardin'i tanımak istiyordu. Salonuna Kontlar, Kontesler, Marki- ler, Markizler gelip gidiyordu. Hugo, Dumas, Balzac, Alphonse Karr, Alfred de Musset, madam Gi- rardin'in en samimi dostları olmuştu. 1841 de Delphine hastalandı. Ha- ya tebdiline gitti. Girardin karısının i sütununu sırasile Thöophile Gautier”- ye, Jules Sandeau'ya, Dumas Fis'e bıraktı. Yazamadılar. Gawtier, ma- i dam Girardin'i Kkasdederek: «Hepi- miz bir araya gelsek, o altının bozuk- luğu olamayız!; dedi. İyileşinceye kadar o sütün boş kaldı. İyileştikten sonra tiyatro eserleri yazdı. Juditte, Lady Tartüfe, Clöopatre o devrin çok rağbet gören eserleridir. ” 1831 den 1848 e küdar, bülün Pa- risi yazılarile, sohbetlerle, salonu- nun ihtişamı ile kendine hayran eden Delphine Girardin, yavaş yavaş silin. di. Köşesinde yalnız yaşamağa baş- ladı ve 1855 de, bol güneşli bir hazi- ran günü gözlerini hayata yumdu. Montmartre mezarlığına gömdüler. Jersey adasında sürgü yaşayan Victor Hugo yazdığı bir mersiyede: «Siz güller ve yıldızlar kadar güzel ve parlaktınız: dedi. Hassas şair Desbordes - Valmore de gözyaşları arasında: «Kapanan bu göz, yeryü- günün en güzel gözleriydiz diye ağ- Jadı. , Tarihi bir bina Atatürkün Samsuna çıkışla- rında içinde kaldıkları bina müze haline konuyor Samsun (Akşam) — Ebedi Şef Atatürk'ün 19 Mayıs 1939 da Sam- suna çıkışlarında kaldıkları binanın Halk müzesi yapılması vilâyet ve parti İlyönkurul başkanlığınca bele- diyeye teklif edilmiştir. Belediye eldeki kanun mucibince bu tarihi binayı 19 Mayıs Halk müze- si namile istimlâke karar vermiş ve istimlâk muamelesine başlamıştır. Ya- kında halkımızâ müze olarak açıla- cak olan bu tarihi binanın bu suret- le hüsnü muhafazası ve mili bir maksada tahsisi temin olunmuştur. Ebedi Şefin Samsuna çıkışların- da kaldıkları kısımları eşyalarile bir- Ükte muhafaza edilmekte olan bu binanın bir kısmı hâlen C. H. Partisi kurağı ve alt kısmı da Atatürk kü- tüphanesi olarak kullanılmaktadır. Köprünün Kadıköy iskelesin- de yeni tesisat yapılacak Köprünün Kadıköy iskelesinden çıkan yolculara kolaylık olmak üze- Te İskele üstünden köprüye çıkacak merdivenin tam iskele karşısına ya- pilmasi ve ayni zamanda Kadıköy va- Pur iskelesinden Haliç iskelesine geç. mek üzere köprünün altindan bir yol daha yapılması kararlaştırılmış- tır. Bunun keşfi fen heyeti tarafın. dan yapılmaktadır. Cenubi Tiroldeki 250 bin Alman Almanyaya nakledilecek Bu suretle İtalya topraklarında Alman ekalliyeti kalmıyacak Bu karar Tirol Almanları arasında heyecan uyan- dırmıştır. 7 Halk “Mukavemet edeceğiz,, diyor Bolzano'da meyva satan Tirollu kadınlar Son gelen telgraflar, Cenubi Tirol. de oturan Almanların Almanyaya nakli için Roma İle Berlin hükümet- leri arasında bir anlaşma yapıldığını bildiriyor. Cenubi Tirol umumi harp neticesinde 1919 senesinde Avustur- yadan İtalyaya ilhak edilmiştir. Aha- isi hemen kâmilen Alman olduğun- dan, bu İtalya için daimi bir endişe teşkil etmiştir. Cenubi Tirolün ahalisi 250,000 ki- şidir, Bunların hepsi İtalyadan Al- manyaya nekledileceklerdir. Alman- yaya gitmek islemiyenler cenubi İtal yaya götürülecekler ve orada iskân edileceklerdir, Versay muahedesi İtal- yaya Cenubi Tirolden başka Trentin mıntakasını ve Triyeste şehri ile civs- rını da vermiştir. Bu mıntakaların ahalisi İtalyan olduğu cihetle Versay münhedesinin buna dair olan hü- kümleri haksız telâkki edilemez. Fakat Trentin'den on kilometre kadar ötede İtalyan ahali yoktur. Bu- rası. Alman, toprağıdır. Bununla be- raber buraların ve dağların cenub yamaçlarında kâih eski Avusturya toprakları İtalyaya verilmiştir. İtal. yanın askeri emniyeti için şimal hu- dudlarının suların hattı fasılı üze- rinde bulunması lâzımdı. Bu, ibti- yati bir tedbirdi: Fakat Südetlerden daha fazla Alman olan bir mıntaka, muahededeki bir: kalem darbesile İtalyaya bağlanmıştı. İtalya, Cenubi Tirolü alır almaz buradaki halkı İtalyanlaştırmağı bir vazife addetti ve işe mıntakaların ve kasabaların isimlerini değiştirmekle başladı. Bütün şirketleri, bütün dük- kârları, bütün otelleri, almanca isim- lerini değiştirmeğe ve italyanca isim- ler almağa icbar etti. İtalyan lisa. nının kullanılmasını mecburi kildi bilhassa, cenuptan bir çok İtalyanla- rı nakil veiskân etmekle Cenubi Tirolü kolonize etmeğe kalkıştı, Bu suretle eski ismi Bozen, şimdiki ismi Bolzaro olan şehrin 1914 senesinde ahalisi, 30,000 kişiden ibaret ikine, bugün 75,000 i buldu. Ahalisinin yarı- sından fazlası İtalyandır. Tirol aha- Misi, askeri hizmetlerini görmek için İtalyanın cenubunda Kalabriyaya gönderilmektedir. Bunlardan büyük bir kısmı ister istemez, Habeşistan se- ferine gönderilmişlerdir. Fakat Roma hükümetinin bülün gayretlerine rağmen Cenubi Tirolün İtalyanlaştırılması pek az ilerlemiştir. Hariçte Hötel del Orso adını taşıyan köy otelinin kullandığı tabak ve çar- şallar üzerinde hâlâ almanca Hötel Zum Baem kelimeleri görünüyor. Delikanlılar, Ballilas ve faşist genç- liği teşkilâbna yazdınldığı halde İtalyanca koruşmuyorlar. Tirol halkı, gelen ecnebi seyyahlara, almanca ce- © İtalya hükümeti bu dağlı halkı hiç bir zaman İtalyanlaştırmağa muvaf. fak olamıyacağını anladığı cihetle, bu halkı Almanyaya göndermeğe ka- rar vermiştir. Fakat Tirol ahalisi, bu- na razı olacaklar mı? Cenubi Tirolde dolaşan Daily Express muhabirine inanmak lâzım gelirse bu süale ha yır cevabını vermek lâzımdır, Tirol halkı bu projeye şiddetle itiraz edi. yorlar. Birinci Napoleona karşı Tirol halkını ayaklandırmış Tirolün milf kahramanı Anâreas Hoferin doğmuş olduğu Passevertal köyü halkından biri muhabire demiştir ki: «— Eğer bizi'evimizden, barkımız. dan kovmak isterlerse kadınları ve çockları ağaçlara asacağız ve elimiz- de orak ve çapalarla raslıyacağımız İtalyanları öldüreceğiz. Adige vadisinde başka bir köylü muhabire şöyle demiştir: — Beni kovmak istiyecek olana her kim olursa olsun ateş edeceğim ve evime ateş vereceğim. İngiliz muhabiri, düşünülen bu tedbire karşı isyan etmeği düşünen köylüleri her tarafta heyecan ve asa- biyet içinde görmüş, bu mıntakaya İtalyan jandarma ve askerlerile-dolu olarak gelen kamyonları müşahede etmiştir. Roma ile Berlin arasında cereyan “etmekte olan gizli müzakerelerde bü- yük bir rol oynamış olan adam yuka- rı Adige valisi Sicilyalı Matromattej- dir. Bu adam, 1935 senesinde Bolzano istasyonunda Mussoliniye Nibelungen eserinin muharriri büyük Alman şairi Walter Vonder Wogeneidenin heyke- Yinin bulunduğu büyük meydanlığa gitmemesini tavsiye etmişti. Musso Mini oraya gitmiş olsaydı kendisine karşı bir sulkasd hazırlanmıştı. Va- Ma o zamandanberi Alman şairinin heykeli ortadan kaldırılmış ve mey- dana da Viktor Emanuel adı veril miştir. Tirolden ilk ayrılacak olanlar, Al man tebaası olan on bin kişi olacak- tır, Almanyanın Milâno konsolosu Behne son günlerde Cenubi Tirele, giderek halka yakında Almanyaya giderek orada yerleşeceklerini haber vermiştir. Akşam bir toplantı yapıla- rak vaziyet tedkik edilmiştir. Yerli olan Tirollüler, ne yapacaklarını şa- şırmışlardır. Onlar diyorlar ki: — Almanyanın böyle bir tesviye suretini nasıl kabul edebileceğini an- Lıyamıyoruz. Almanya, nüfusunun fazlalığından şikâyet ediyor ve 250 bin kişi daha hududu içine almağa ram oluyor. Demökresiler için bu ne büyük bir delil! İtalyanlara ve syni zamanda Al manlara karşı hoşnudsuzluk umumi-