© delikanlı, genç kadının parayı Ahmed, yazıhanesinde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyordu. Genç adamın fena halde canı sıkılıyordu. İki sene- denberi her gece barlarda, eğlence yerlerinde avuç dolusu para sarfet- mişti, Şimdi boğazına kadar borca batmıştı. Hattâ taksitini veremediği için telefonunu bile kesmişlerdi, Genç adam: — Ne yapmalı? Nereden bulmalı?.. diye mırıldanarak penceresinin önü- ne kadar çeldi. Ellerini arkasında ka- Yuşturmuş, oradan sokağı seyredi- yordu. Bir aralık gözleri karşıki kal- dırıma ilişti, Genç, güzel.hir kadın yazıhanesinin bulunduğu hana doğru geliyordu. Ahmed, genç, güzel bir ka- dının karşısında bütün ;derdlerini unuturdu, Gene öyle oldu, Parasızlı- Ei, borçları aklından tamamile çıktı. Kendi kendine: — Şu güzel kadin bizim yazıhane- ye gelse ne iyi olurdu... dedi, Aradan bir iki dakika geçince ka- pısı hafif hafif iki kere vuruldu. Ah- med, seslendi: * — Giriniz!... Kapı açıldığı zaman, genç udam, hayretler içinde kaldı. Biraz evvel pencereden gördüğü genç, güzel ka- dınla karşı karşıya idi. Ahmed: — Buyurunuz efendim... diye yer gösterirken, genç kadın: — Sizi rahatsız ettim, efendim. Ga- zetede satılk bir köşk ilânı gördüm. Bu köşk bizim oturduğumuz evin tam yanındadır. Zannederim ki sahibi de sizsiniz, Bu mesele hakkında sizinle görüşmeğe geldim. İşlerime bakan bir avukatım var, Fakat kendisi bir dâva için seyahate çıktı. Bunun için kendi işimi kendim görmeğe karar verdim. Ahmed: — Çok iyi ettiniz efendim... dedi, evet o köşk benimdir. Lâkin seneler- denberi o civara uğradığım yok, nasıl olsa orada oturmadığım için köşkü satmağa karar verdim... Fakat siz niçin ayakta duruyorsunuz? Şöyle buyürsanıza... Genç kadın, Ahmedin gösterdiği yere oturdu. Bir ayağını ötekinin üze- rine attı, Ahmed, gözlerini güzel ziyaretçisi. nin üstünden bir türlü ayıramıyordu. Evvelâ aralarında satılık köşke dair konuştular. Ahmed, yavaş yavaş gü- zel yaz günlerinden, plâjlardan, de- nizden lâfı açtı. Bütün bu konuşmalar esnasında bir parça fazla sevdiğini hissetmişti. Ah- medin garip bir zevki vardı, Başka- © larına, bilhassa kadınlara karşı ken- disini zengin göstermeğe bayılırdı. Genç kadınla konuşurken birdenbi- Te aklına bir fikir geldi. — Bana bir saniye müsaade eder- > misiniz? dedi, pek mühim bir iş için p bir yere telefon edeceğim. © Genç kadın: — Rica ederim, dedi, buyurunuz... Ahmed, işlemiyen telefonu açtı, Te- Jefonun çıngırdamadığı belli olmasın diye, o sırada genç kadını lâfa da tu- tuyordu. Ahmed, telefonun önünde, karşı- sında kimse bulunmadığı halde, ken © di kendine konuşmağa başladı: — Allo... Evet benim efendim... Ne buyurdunuz? On bir bin lira mı? Der- hal bir cek göndereyim efendim... Derhal... Hemen... Daha fazla para- ya ihtiyacınız varsa söyleyiniz, Şimdi takdim edeyim... Ne buyurdunuz efendim? Mühim bir iş mi? Doksan bin liralık bir mesele öyle mi?... Eğer siz bu işi sağlam görüyorsanız ben- deniz hazırım... Hattâ daha büyük bir sermaye ile buna iştirak ederim. © ( Artik Ahmed, İşlemiyen telefonun önünde mütemadiyen atıp tutuyordu. 'Ne büyük paralardan, ne büyük iş- © lerden bahsetımiyordu ki... Telefonda kendi kendine konuşur- © ken bir taraftan da yan gözle karşi sındaki genç kadına bakıyordu. Gü- » zel ziyaretçisinin gözleri hayretle açıl- mıştı. Ahmed, telefonu kapattıktan sonra: — Vallâhi affınızı rica ederim... i, bu ticaret meselelerinden, pa- işlerinden de bıktım artık... Hal uki bazı kimseler hayatı sadece pa- kazanmaktan, büyük işlerin peşin- “de koşmaktan ibaret sanırlar... Bana Sorarsanız indimde paranın hiçbir ehemmiyeti, hiçbir kıymeti yoktur... Genç kadının, telefondaki sözlerin- den sonra Ahmede karşı iltifatı daha ziyade artmıştı. Delikanlıya mânalı mânalı bakarak: — Doğrusu ben hayalta muvaffak olan, büyük işler peşinde koşan er- kekleri daima takdir ederim. Hele genç bir adamın büyük para işlerinde mu- vaffak olması çok güzel bir şeydir... dedi, Artık Ahmed için zenginlikten uzun uzun bahsedecek zaman gelmiş- ti, Bu fırsatı kaçırmadı. LÂf arasında sözü düştükçe çok bir parası oldu- gunu, lâkin bunun kendisine büyük bir saadet temin etmediğini çıtlatlı. Genç kadın, Ahmede iltifatı arttır. dıkça artırıyordu. 'Tam bu sırada içeriye Ahmedin or- tağı Selim girdi. Selime, adile sanile «Patavatsız Se- lim: derlerdi. Öyle potlar kırar, ba- zan öyle çamlar devirirdi ki, bunlara alt hikâyeler, arkadaşlarının ağızla- rında dolaşırdı. Selim, dalma yazıhaneye geldiği zaman, ortağının yanında bir kadın görmeğe alışmıştı. Bu sefer de Ahme- din yanındaki genç kadını onun pek | samimi bir ahbabı sanmıştı. Daha içeri girer girmez; — Ahmed yahu... dedi, satılık köşke bir enayi mi şu senin ri bulda elimize birkaç para geçsin... Metelik. ! sizliklen harap oluyoruz... Hele şu son taksitini veremedik diye şu tele- fonu kapatmaları pek fena oldu ca- nım... Dört gündür telefon işlemi- yor! Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ ; safa: 1 — Çocuk terbiyesi ilmi, 3 — Akılllık satma, 3 — Cezri wlâhat taraftarı siyasi par- W& - Köpek. 4 — Bilgin - Başına eRs gelirse Kara- deniz sahilinde bir şehir halkından olur. 5 — Gözün üstündeki kıllar - Anası ve babası başka cinsten olan 6 — Kaba kumaş - Bir sas âleti 7 — Talih - Gümüş. 8 — Bir Âzamız - Kdebiyata mensup, 9 — Çiçeği çay gibi içilen bir ağaç. 10 — Yapma - Kırmızı - Mikdarı kali, Yukardan aşağı: 1 — Teftiş. 2 — Tenha değil. 3 — Hükümdar - Tembih edatı. 4 — Acıklı - Madeni ip. 5 — Başına «As gelirse nezir demektir - Ağacın bir parçası. 6 — Kavsi kuzah, T — Galizlik - Bulmaktan emir, 8 — Tir - Tersi mecmuadır. 9 — Geri değil, 10 — İntizamı yok. Geçen bulmacamızın balli Soldan sağa: 1 — Değirmenci, 2 — Ezeli, Güip, 3 — Dilenel, Le, 4 — İyi, Taru, 5 — Kendige- len, 6 — Ot, Emine, 7 — Devvar, Vme, 8 — Vd, İnişler, 9 — Cebe, Daire, 10 — | Una, Kin, An. Yukardan aşağı: i — Dedikoducu, 2 — Eriyeteden, 3 — Gelin, Ba, 4 — Ne, Devir, 5 — Rin, İman, 6 — Giridi, 7 — Eğiten, Şan, 8 — Na, Alevli, 9 — Cilve, Mera, 10 — İpeunseren, Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine . Bazı taşra bayilerinden aldığı- mız mektuplardan «AKŞAM»ı mutlaka şu veya bu mutavasat- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de. Hildir. Binaenaleyh taşra bayile. rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM: idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM, idaresine mektup ya- mea bayi şartlarını öğrenebi- TAG. 19,74 m. 15195 Ke/3. 20Kw. Ankara Radyosu T.AP.3170 m. 9465 Ke/s. 206 ANKARA BADYOSU TÜRKİYE SAATİLE MI temmuz salı 1200 program, 1286 Türk müziği 1 — Hücüz peğrevi, 3 — Bedriye Hoşgör « Hicaz sarkı - Mümteziç aşkınla, 3 — Nobar - Hi- caz şarkı - Ağlamış gülmüş, 4 — Ahmed Rasim - Rast şarkı - Bir gönlüme bir hali perişamına, 5 — Mustafa Nafiz - Hicaz şarkı - Göğsünde açılmış, 6 — Hicaz saz semaisi, 1300 Memleket saat ayarı, ajans meteoroloji haberleri. 13.15 - 14 Müzik (Beethotön - 5 inci senfoni - Pİ) 19,00 program, 19,05 müzik (Vitali - Şakon, ça- lan Jâk Thibaud - Pİ) 19,15 Türk muziği (Fasıl heyetii. 20,00 Memleket saat yarı ajans ve meteoroloji haberleri. 20,15 Ko- nuşma, 2040 Türk müziği Üklâsik prog- ram) Ankara radyosu küme s8s ve saz heyeti, 21.10 Konuşma, 21,25 Neşeli plâk- lar - R. 2130 orkestra programınm tak- dimi - Ginek, Beethoven, Wagner, H. Hali) Bedi Yönekten. 2145 Müzik (Radyo or- kestrası - Şef: Hasan Ferid Alnar), 2230 Müzik (Sinema sesi - PL) 2390 Son ajans haberleri, ziraat, esham, tahvilât, kambi- yo - nukut borsası (fiat). 2330 Müzik (Cazband - PL) 2355 - 24 yarınki prog- tam. Avrupa istasyonları Saat 20 de Berlin 20 orkestra — Breslar ve Ham- burg 2) hafif muzika — Viyana 20 balk imusikası — 2) salon muxikası — n ehanois ope- — a 2030 sâkeri muz! Rennes 2050 akordiyon. Saat 21 Berlin 2145 dans diler ve dans — Prankfurt 21,15 orkestra — Hamburg 2115 italyan muzikası — Ko- bonya 2115 bar havaları Königsberg 2113 askeri muzika — Leipzig 21,15 vals- ler — Athloru 55 piyano — Bari 2115 Yunauca neşriyat — Belgrad 2130 *iyo- lonsel — Bordo 2130 - 2930 konser — Budapeşte 2130 keman konseri — Londra 21 Şubert şarkıları — Nis 2140 - 2330 Delibes'in slakmes operası — Sofya 2130 salon muzikası — Toylouse 21,15 hafif muzlka ve marşlar. Saat 22de Frankfurt 22,10 Donini'nin «Zoraki dok- tor» operası — Münih 2230 orkestra Stuttgart 22.0 senfon, konser Beethoven — Viyana 22.15 büyük orkestra — Prag 23 orkestra konseri — Budapeşte 22,10 çin- gene çalgısı — Florans 2230 orkestra kan- seri — Hüversum II 2225 hafif muzi- ka — Lalbach 22,15 orkestra — Londra 22 karışık muziki — Milâno 22 bafif muzi- ka — Roma 22 Humperdinek'in «Kral Ço- cukları. — Sotya 2240 dans Saat Yde Berlin ve Münih 23,20 senfonik konser — Breslav, Danzig, Frankfurt, Hamburg, Ko- Dbuya 2340 - 1 dans Königsbere 2335 viyolonsel — Leipzig 2330 mandolin — Viyana 2345 dans — Belgrad 23,15dans — Budapeşte 23 senfon. orkestra — Florans 23 hafif muzika — Hilversum II 2320 ha- fif muzika — Milâno 23,20 piyano kon- seri. Saat 2iden sonra Prag 24 orkesten — Budapeşte 24 dans — Plorans 4 dans — Londra 24,10 dans — Berlin, Graz ve Ştuttgart 1 - 4 gece kön- Beri. Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: İstiklâl caddesinde Dellâsuda, Yüksekkaldırımda Vinko- pulo, Mis sokağında Limoneiyan, Fi- ruzağada Ertuğrul, Pangulluda Nargi- leclyan, Kurtuluş caddesinde Kurtu- 1uş, Galatada Mahmudiye caddesinde ismte, Sarıyer: Nuri, İstanbul tarafı: Fatih: Şehzadeba- şında Asaf, Karagümrük; Suad, Emin- önlü: Bahçekapıda Mehmed Kâzım, Bakırköy: Merkez, Aksaray: Etem Pertev, Fener: Hayim Berk, Kumka- pı: Belkis, Küçükpazar: Hikmet Ce- mil, Samatya: Yedikulede Teofilos, Alemdar: Ankara caddesinde Arif Neşet, Şehremini: Topkapıda Nâzım. Kadıköy: Muvakkıthane caddesinde Halid, Üsküdar: Selimiye, Heybeliada: Atanaş, Büyükada: Halk, Örtaköy, Arnavutköy, Bebek, Bey- koz, Paşabahçe, Anadoluhisarı, Ta- rabya, Yeniköy, Emirgin ve Rumeli hisarındaki eczaneler her gece Açıktır. i 37 Va. 228 4381219 1619 1942 2141 İdarehane: Babâli civarı Asımusluk - Breslav 71,15 melo- | 'Tefrika No. 60 Bakıyorlar, evirişor, çeviriyorlar, bir türlü bu kitapların ne demeğe gelâlğini anlayamıyorlardı; hiç biri- nin de, tek bir kelimesini bile oku- ınak ellerinden gelmiyordu, hattâ şu resimlerin de mânasını bilemiyorlar- dı. Sade bunların olsa olsa eşkıyala- rın yapabilecekleri, korkunç, Kanlı, ölümlü sahrelerden olduklarını gö- rüyorlardı... Adamlar hançerleniyor, öldürülüyor, parça parça ediliyordu... Eşlava, haydud işi idi bu! Üçü de korkudan, tirtir titriyor- lardı, ana oğlu için, ötekiler de vu musibet şevleri gelip çatılarının ai tında buluverirlerse diye kendi can- ları için korkuyorlardı. Erkek: — Gene sarın, bağlayın, akşama kadar dursun da, mutfağa götürür yakarız, dedi. Amma karısı ondan kurnazdı — Olmaz, hepsini birden yakama- yız, dumanı görürler ne yapıyoruz diye meraka düşerler. Ben onla er gün yemek pişirirken, sanki ot-kullanıyor- muşum gibi azar azar'yakarımı daha iyi, dedi, İhtiyar ananın tasalandığı bu değil- di, Bir tek şey biliyordu sade! Oğlu kö- tü ellere düşmüştü. Büyüğüne sordu: — Ne yapacaksın evlâdım, kardeşin için ne yapacaksın? Nasıl bulacaksın onu? Erkek ağır ağır, âdeta islemiyerek: -— Nerde olduğunu biliyorum! Em- mimoğlu tarif etti; şehrin conup ka- pısı taraflarında, malıkümların kafa- larını uçurdukları meydanlığın yanın- da bir hapishane vardır, oraya götür- müşler, dedi. Sonra da anasının birdenbire ölü gi- bi sarardığını görünce bir çığlık ko- pardı. Karısını çağırdı, ikisi beraber zavallı ihtiyarcığı tuttular, yatağının üzerine oturttular. Kadın, bir zaman yüzü balçık rengini almış bir halde çarpıntı ve tıkanıklık içinde boğulu- yormuş gibi oldu, nefesi tutula tutu- la: — Oğlum, yavrum gilmiyecek mi- sin? Kardeşin kardeşin! diye fısılda. dı. Büyük evlâd yavaş yavaş kendi kor. kusunu bir yana bırakabildi ve ana. sıriin haline acıyarak: — Elbette... Giderim... Gidiyorum, dedi, Elbiselerini değiştirdi, ayağına pa- buçlarını geçirdi ve anaya, geçen va- kıt dayanılmaz derecede uzun geldi. Nihayet oğlu hazır olabilince, onu ya- | mına çağırdı, başını iyice kendine doğ. ru çekti ve usülce kulağına: — Evlâdım parayı sakınma. Sahi. den hapiste ise eğer, para verip çıkart- malı onu oradan. Kesenin ağzını açtın mi olur bu. Hiç şimdiye kadar para verildiği halde mahpüsu koyuvermi. yen hapishane işitilmiş mi? Bende de var birkaç kuruş, şurada bir çukura gömmüştüm... Onun için biriktiriyor. dum... Al, hepsini al, nemiz var nemiz yoksa al oğul, kurtar onu... dedi. Erkeğin bir teli bile kıpırdamadı. Karısile göz göze geldi ve: — Senin hatırın için, ne verebilir. sem vereceğim ana, dedi. Kadın bağırdı: — Benim için değil... Ben hesaba gelir miyim hiç ihtiyarım, bir ayağım çukura girmiş, Onun için erlâdım onun için ver... Erkek gitmişti. Karşıki ömmilere uğrayıp, olanı biteni gözile gören deli- kanlıyı da aldı, ikisi beraber şehrin yolunu tuttular, Anaya gene beklemek düştü. Am. ma bu seferki, ömrünün en acı, en müthiş bir bekleyişi oldu. Yatağının üstünde öyle kımıldamadan duramı. yordu, halbuki kalkacak da mecali yoktu. Vakıt geçtikçe gelini ihtiyar kadının halinden, homur homur bir- şeyler söylenerek ellerini sıska dizle- rine, iki yanlarına vuruşundan, göz- lerini bir noktaya dikmiş deli deli ba- kışından korktu; gitti ihtiyar emmi Oğlu ile karısını çağırdı. Karı koca bir ölü evine gider gibi gamlı bir yüzle geldiler ve üç ihtiyar bir arada bek- leşmeğe başladılar. Onların yanına gelmesi, anaya bir az kuvvet vermişti başkalarına diye. i lıya topallıya yoldan miyeceğini onlara söyliyebilirdi. Hem ağlıyor hem de: — Günah işledimse, çektiklerim yetmedi mi? diyordu. Hıçkıriyor hıç- kırıyor, sönra da: «Günah işledimse, neden ben ge- beremiyorum, ben? Herşey biterdi böy« lece. Neden onları birer birer alıyor» lar elimden? Belki torunumu da ala. caklar! Onu da, belki onu da göremiye- ceğim; biliyorum... Ben geberip gi- demiyeceğim... Gene ben kalacağım...» Derdlerini söyledikçe içini bir hırs bürüyordu bu öfke ile de hem bağır. dı hem de ağladı: — Sanki hiç günah işlememiş, bir kadın var mı? Nerde, nerede var? Ce. zanın hepsini ne diye sade bâna çek- tiriyorlar? N Şişman yenge, çileli kadının bu acı arasında ağzından birşey kaçırmasın. dan korktu ve hemen atıldı; — Hepimiz günah işledik, günahsız insan olur mu? Suçlarımıza göre he saba kalkışırlarsa eğer, içimzden hiç senin çocuğu olmamalı idi, Bak bi 1 oğullarıma, torunlarıma... Sanki pek mi iyi bir insanım?... Ne gezer, ne bir mabede giderim, ne bir dua ederim. Vaktile de köyümüze bir rahibe gelip de cennetin yolunu öğretmeğe kalkı. şacak oldu mu, çocuklarımın işlerin- den kulağıma pek lâf girmez, aldır. mazçlım... Şimdi artık ihtiyar oldum, hazır daha azıcık vakıt varken, «yolu gösterelim, öğren!» dediler mi «Adam sen de, yaşım geçti birşey anlamıyo- rum artık. Böylecene alırlarsa cenne- te, alsınlar beni... Yoksa ne yapayım, gitmeyiveririm!» deyip geçiyorum... Iztıraptan deliye dönen anayı böy- le teselliye çalışıyordu işte, kocası da birşey söylemeğe kalkıştı! Sabret kadınmı, bâkalım ne ha- ber getirecekler, Belki de boşuna üzü- lüp yiyorsun kendini. Götürdükleri para ile kurtarıverirler oğlunu; yahud da kimbilir, olur! Bizim oğlan yaruk muştur, belki de eli bağlı gördüğü, se- nin oğlun değildir... Şişman yenge şunu bunu bahane ederek gelini hep karşıki kendi evleri- ne yolluyordu. İhtiyar ana coşup da daha fazla birşeyler söylüyverirse «Tas zenin kulağına gitmesin bari, bunca sene susduktan sonra, yazık olmasın emeklerimize!. diye düşünüyordu. Böylece bekleşip durdular, Yalnız başına olmaktan, elbette ki üç kişi ol. ması daha hayırlı idi. Ana, giden iki erkeği anca, ortalık kararırken görebildi. Gün kavuşurken yatağından sürüne sürüne kalkmış, derdinin ortağı komşularile söğüdün altına oturmuştu. Üç ihtiyar da göz- lerini köyün daracık yoluna dikmiş- ler, bakıyorlardı. Sade şişman yenge arasıra hafiften şekerlemler yapıyor. du; üzüntüyle bile uykuculuğunu ata» muıyordu üstünden. Nihayet güneş batıyordu ki, ana iki erkeği seçti. Yerinden kalktı, sopasına dayandı, elile gözlerini batının altın ışıklarından koruyarak baktı ve: — Geliyorlar! diye bağırdı. Topal. Aşağı İnmeğe başladı. Ortalıkta bu çığlığı öyle çır- çın öttü, ve sopasını takır takır vürâ- rak öyle hızlı hızlı yürümeğe başlan ki, herkes evinden başını uzattı. Za- ten haberi hepsi duymuştu amma, köylüler açıktan açığa ananın evine gitmeğe çekiniyorlardi; bir erkek ev. lâdı daha olduğu için, belki onu da mahküm ederler, sonra kendi başları da bir belâya girer diye korkuyorlar. dı, Hergünkü gibi işlerile güçlerile uğraşmışlardı ama, meraktan da çat. lıyorlar, yalnız hükümet kapısı, hapis. hane dendi mi, köylüyü saran o garip ürkeklikle de sinmiş, bekleşiyorlardı. Ne olup bitecek diye, uzaktan olsun görmek için, azıçık ilerleyip baktılar. Emmioğlu kalktı ve ananın arka- sından yürüdü. Karısı da onunla be- raber giderdi, bir çekindiği filân yok- tu ama, o pek zorda kalmadıkça adi- mını şuradan şuraya atmağa yanaş- mıyordu; zaten nasıl olsa haberi şim- di ona da getireceklerdi. Onun için ra- hatını bozmadı, tahta sıranın üzerin- de oturuyordu, hiç kımıldamadı bile, Hem o, seninde sonunda nasıl olsa ka- rışıklıklar düzelir!» diye düşünen ge- niş yürekliler takımındandı. (Arkası var)