hadetnamesizler N © Bu hafta çıkan Yeni Mecmunda Yusuf a © Ziya Ortaç, Şehadetname başlıklı bir yaza © yazmıştır, «Şehadelname bir kıymettir. © Fakat şehadetnamesizlik mutlaka bir kıy- met noksanı değil. kanaatini müdafaa “eden ve kendisinin de divani yazılı ve “Büyük Ziya... Edebiyatımızda Toman nevinin ik mü © messili ve bir devre ismini veren adam... Şehadetnamezisdir! © Büyük Türk mütefekkiri Ziya Gökalp. hayatarlızda, sanat hayatımda, c8- mış Dev-adam.. Şehadetnamesizdir! © Hamdullah Suphi... Sesi, hâlâ kulakları- gi bir fecir nağmesi gibi çınlıyan bu eski inan profesörü şahadetna- Büy edip, meşhur muharrir, kıymetli © sefir, güzide mebus Yakup Kadri... Şeha- © detnamesizdir! © Beynelmilel ilim şökretlerimizden Puad Köprülü... Şehadetnamesizdi! ie “Edebiyat kütüphanemizde, elldleri raf- “Jar dolduran mütefekkir romancı Peyami “Bata... Şehadetnamesizdir! © O Musraları, bütün bir neslin dudakların- da gezen şair Furuk Nafiz.. Şehadetna- — Mmesidlir! © © Bir devir evveline bakalım: Abdülhak Hâmid, deha payesine hangi şehadetname Me yükseldi? Büyük vatan şalı Namık Kemal'in yehadetnamesi ver mıdır? Bu haftanın neşriyatı Kitaplar Günah Bende mi? ' muharrir Kerime Nadirin «Hiç- isimli somanından sonra kaleme bu eser İnkılâp Kitapevi tarafın- » «Günah Bende mi, edebi , Piati 50 kuruştar, 'Tarihte Yahudiler 'B. Rıza Çavdarlı tarafından hazırlanan Da eser «Tarihte Yahudiler ve Düşmanlık Bebepleri> ismini taşımaktadır. Kitapta Aki bin dört yüz senelik uzun bir davanın dini, iktimdi, siyasi sebep ve menşeleri tarihi esaslara dayanarak bitaraf bir gözle © tahlili ve izah edilmektedir. Finti 40 kü- m“) 'Tepedelenli Ali paşa Tarihi tedkik eserleri hazırlıyan AN Kemali Aksüt, bu defa şarkin büyük &i- Bükreş Ücaret alaşsmiz B. Nejad Ay- taman siküsadi Romanya» ismini taşıyan “bir kitap neşretmiştir. Müellifin dört se- ipek bir tedkik ve mesaiden sonra hazır- bu eser komşu Ramanyadaki ikti- “sadi faaliyetin vakıfane bir izahıdır. Maden, nebat ve hayvan bakımından “e © #engin bir memleket olan Romanyada © bizim için mevcud satın alma ve salma sahasını öğrenmek istiyen Türk ticaret yz raga için bu eser kıymetli bir reh- Tefrika No. 44 No. 44 İCE Son ve tek kısım Ege kıyısındaki çardaklı ev 1938 temmuzunun beşinci günü m “ ketine dönüyordu. Tren seyahatini “kısa buldu; deniz yolundan gidiyor, “her vapur uğrağında iskeleye iniyor, — “geziyor, eski eserleri sey- K Böylece, bir sabah, hurma, porta- kal, muz ve dikenli frenk inciri yetişen — bir hoş manzaralı şehre varmışlardı. Her taraf baygın ve olgun kokulu çi- le, yemişlerle dolu, yemyeşil, ap lık, içinden ve dışından neşeli, idi. Ege medeniyetinin kurul. Paranoiya deliliği ve Paranoiyak deliler Manisa akliye ve asabiye hastanesi mütehaasısı doktor Cahid Cevad Emre'nin bu eseri Paranoiya deliliği ermez A deği pmış dikkatli bir etüddür. talığın içtimai ekemmiyeli, Düm bin yeler, sevki tabii daltletleri etrafi bir surette tedkik edilmektedir. Kitap Mani- sada basılmıştır. Köy bütçesi nasıl yapılır? Şile köy bürosu şefi Ziya vehbi Altürk bu Bu kitap köylü için yazılmış, tanınmış halk türküleri ve manilerle süslenimiş bir hikâyedir. Muharriri Hayreddin Özülmn- dır, Fiati 10 kuruştur. Mecmualar Türkçülük Ayda bir çikan bu milliyetçi kültür mecrmuasının dördüncü sayısı bir çok metil etüdlerle intişar etmiştir. Türklük'ün bu nüshasının münderleatı arasında Tan- zimatın yüzüncü yıldönümü münasebeti- le bayan Nazan Danişmendin «Türk de- mokrasi tarihinin unutulmuş simala- rından» başlığı altında Eğini! Sali paşa hakkında bir etüdü, Peyami Safanın «Türk milliye ve felsefe sistemleri» İsmali Hami Danişmendin «Bir zihniyet bastalığır, Osman Turan'ın «Dil nikılâbı- na nahiv de karıştırılabilir mi?> başlıklı yazıları vardır. Bundan başl Namık Orkun Orhan Şalk'e üçüncü dersi, Hüseyin Sadeddin Arel «Türk musikisi kimindir.» yazılarına devam ediyorlar. Türklük bu nüshasından itibaren Eğinli Bajd paşanın hatiratını neşre başlamıştır. Aramak İzmirde çıkarılan bu edebiyat mecmua- sının Üçüncü sayısı şair Ahmed Haşime tahsis edilmiştir. Bu nüshada Ahmed Haşim hakkında yazılar ve ihtisaslarla be- raber genç şairlerin şiirleri, bir hikâye ve muhtelif mevzulara dair etüdler vardır. Sapindan fırlıyan çekiç Beyoğlunda Baruthane caddesinde bir garajda çalışan Cemal, demir te- kerleğe lâstik geçirmekte iken elin- deki çekiç sapından fırlayarak baş na isabet etmiş ye yaralanmıştır. Merdivenden inerken Galatada Arapcamisinde bir demir fabrikasında çalışan Kemal, merdi- venden kazaen düşmüş, başından ya ralanmıştır. Tramvaya atlıyan kadın Ortaköyde oturan Zaruhi, Tepeba- şında tramvaya binmek isterken mü- vazenesini temin edemiyerek düşmüş ye yaralanmıştır. Araba beygirleri ürktü Selim isminde biri, arabasile Köp- rüden geçerken bir vapur düdüğün- den hayvanlar ürkmüş, Selim düşe- rek başından yaralandığından il TE Yazan: REFİK HALİD heykeli, içinde dolaşıp düşünülecek Bu heykel ne olmuştu? Limana dön- düğü zaman istedi ki, kendisine bu hususta malümat verecek bir münev- ver adam bulsun, beraberce o meğe- e Mi iye — Alâsını bilen var, dediler, şu yal- çın sırtta, denize bakan taş evi görü- yor musunuz, hani terasında palm! yeler dizili, yasemin çardakları ku rTulmuş bembeyaz ev? İşte oraya gi- diniz; sahibi hem çok naziktir, hem çok malümatlı... Vilâyetimizin mebu- sudur; kendinden bahsettirmeği sev- miyen bir adam... İsminizi verirsiniz, elbette tanır, Çekinmeyiniz, kapısı Taşova tütün satışları Müstahsil | köylü fiatlerden memnundur Erbaa (Akşam) — Taşova mınta- kasında tütün satışları normal sey- rinde devam etmektedir. Erbaada şimdiye kadar 4000 küsur sürra tütününü deranbar etmiştir. 40000 küsur denkte 1,200,.000 kiloya yakın olan miktarın kâffesi satılmış- tar. Kalitenin düzgün ve alıcıların küvvetli olmalarına rağmen piyasada hareket yoktur. Fiatlar: Engin tütünlerde dü- şük, orta tütünler iyi, yüksek tütün- ler tam kiymelini henüz bulmamış- tır, Umumiyetle sermaye İle iş yapan- Jar para kazanmamakla beraber köy- lü müstahsil fiatlardan memnundur. Niksar ve Tokattaki piyasalar da Er- baa piyasasını takip etmektedir. Taşova mıntakasında yeni tütün zeriyalı €hemmiyetli vaziyete gir- miştir. Geçer seneye nazaran bü s&- ne müstahsil daha çok zeriyatta bu- Yunmuş, havaların mutedil ve yağ- murlu geçmesi yüzünden tütünler kuruklık ve susuzluklan müteessir olmamıştır, Gaziantep fıstık istasyonu inşaatı Gaziantep (Akşam) — Yeni vali- miz bay Cavid Ünver şehrimize gel- diği gün daire reislerinin tebrikleri- ni kabul etmiş ve ilk iş olarak bir senedenberi hali inşada bulunan ve taahhüt müddetini aşan Fıstık İs- tasyonu inşatındaki teahhür sebep- lerini tetkik ederek inşaatın 20 gün zarfında bitirilmesini emretmiştir. Diyarbakırda maarif Beş sınıflı bir okul binasi inşaatı tamamlanıyor Diyarbakır (Akşam) — Maarif iş- leri üzerinde çok büyük bir hassasi- Altıok Diyarbakırın nüfusuna göre, mevcut beş ilkokulun kifayetsizliğini görmüş ve geçen sene Yenişehirde beş sınıflı bir ilkokul binası yaptırıl- mağa başlanmıştı, Bu ilkokul binası- nın inşaalı epeyce yükselmiş ve hat- ta birinci katı da ikmal edilmiş ol- duğu halde kışın gelmesi yüzünden inşaata devam edilemiyerek muvak- katen tatil edilmişti, İnşaat mevsi- minin gelmesi dolayısile idare hu- susiye bütçesine konulan tahsisatla bu ilkokul binasının ikmal inşaatına teşebbüs edilerek eksillmeye konul- muştur, Müteahhidine ihale olunduktan sonra derhal inşaata başlanacak ve bu seneki tedrisat zamanına kadar inşaatın ikmaline çalışılacaktır, Bu takdirde şehrimizde beş sınıflı olmak üzere alli ilkokul bulunacaktır ki nisbeten mektep binası ihtiyacı da azalmış olacaktır. Yolculukta teşrifat kaidelerine uy» mann, fazla çekingen durmam 2â- rarlı olduğunu bilen meraklı muhar- Tir cesaret gösterdi, yokuşa tırmandı. Yükseldikçe karşısındaki deniz dara- uyor, daha mavileşiyor, ışıklanıyor, rüzgâr sağanaklarının ürperttiği açık- W koyulu yollarla süsleniyor, derinli. ğin güzelliğini meydana koyuyordu. Hafif bir inbata da kavuşmuştu; yosun ve portakal çiçeği kokan bir ılık Ege bavası! Önüne telörgülü bir ulak bahçe, bir yeni boyalı tahta kapı çıktı; bunu Mtti; bir çmgırak sallandı. Durgun ikindi üzerleri, İstanbul sayfiyelerin- deki köşkler arasında duymağa alıştı. ğa bu gençliğinin sesi ruhunda uyuk- hyan yüzlerce tatlı hatırayı uyandırı- vermişti; sevinç içinde bir hüzün du. yuyordu; yaşadığına seviniyor, kaybet- tiklerine acıyordu. On beş, on altı yaşında bir kız iç ka» pıdan göründü; elinde bir bisiklet te- kerleği vardı; belli ki onu avluda ta» mirle meşguldü; koştu: — Buyurunuz, girsenize... Babam terasta! Muharrir: — Affedersiniz küçük hanım, dedi, pederiniz beni tanımaz, bir malümat almak için rahatsız ediyorum, geçici. yim, şu kartımı kendisine gönderirse» ece be, kola ve bacakları ae Hangi sanayi himaye edilmeli Ortada iki fikir var. Fakat ikisinin de noksan tarafları mevcuddur Mağazaların vitrinlerinde bazı pa- halı eşyalar göze çarpıyor: 150 kuru- şa erkek çorabı, 450 kuruşa boyunba- ğı, 500 kuruşa eldiven... Gömlekler ve diğer eşya da bü nisbette... Acaba gi- yecek eşyasının flati neden bu dero- ce arttı? Diğer taraftan eldiven fabrikaları, çorap fabrikaları, Avrupadan fazla 6$- ya geldiği için şikâyet ediyorlar; fab- rikatörlerin fikrine göre, dışarıdan ge- len çorap, eldivenden daha yüksek gümrük almalı. O zaman 150 kuruşa satılan erkek çorabı, eldiven, boyun- bağı daha pahalıya satılecak; gene bir gün mağaza vitrinlerine baktığı- mız zaman, hayret edeceğiz, *durup dururken bu kadar pahalılık nereden çıktı?» diye... Görülüyor ki, sanayii himaye et- mek için, mütemadiyen gümrük tari” felerine zam yapmanın bir mânası yoktur. Tarifelere zam yaptıkça, fiat- ler artacak, flatler arttıkça, yerli sa- nayi mamulâtı da bu fiatlerin hiza- sından satış yapacak, bir müddet son- ra fabrikalar, bu himayeyi de kâfi gör miyecekler, gene tarifelere zan) yapil- masını istiyecekler; gene fialler arla- caktır, 'Tarifelere yapılan zamların müay- yen bir hududu olmalıdır ve bu hu- duttan öte tarafa geçmemeliyiz; geç- tiğimiz gün, mağaza vitrinlerinde 150 kuruşa erkek çorabı görürüz, Hangi sanayii himaye etmeli Gümrük tarifeleri vastasile sana- yii himaye etmek usulü, muvakkat bir usuldür. Bir memlekette sanayii ko- rumak ve ona bir inkişaf temin et- mek için, gümrük tarifelerini muay- yen bir müddet için vasıta olarak kul Yanabilirirz, fakat bu muvakkat usu- Jü, ebedi bir mânada almak doğru de- ğildir, Bundan başka hangi sanayi hima- ye edilmeli? Esaslı bir surette sanayi politikamız kararlaştınıdıktan sonra bu da tesbit edilir, gümrük tarifeleri yasılasile, sanayli muayyen bir müd- detle himaye edilir. Bizde ise, her önüne gelen bir fab- rika açarak, hükümetten himaye iste- miştir, Ekseriyetle de bu himaye ka- bul edilmiştir. Bu vaziyet karşısında gümrük tarifeleri ağır olduğu için, hayat pahalılığı meselesile karşılaşı- yoruz, Burada hatıra iki fikir gelmek- tedir: 1 — Bize en ziyade lüzumu olan, da- ha doğrusu inkişaf imkânı olan sana- yi şubelerini himaye etmeliyiz. Hima- ye suretile inkişaf etmeğe kabiliyeti olmıyan sanayi şubelerine ihtiyaç yok» tur. Bu gibi sanayi şubeleri, hayat pahalılığına sebebiyet vermekten baş- ka bir işe yaramaz. çıplak, sıhhatte, sporcu, neşeli kız, gülümsiyerek sözünü kesti: — Hele siz giriniz de... Ben haber vereyim. Evin arka tarafına koşarak gitti. Bu, saf nasiyeli, temiz ruhlu, tüy gibi hafif ve güzel tazelerdendi ki şa- yed, karşımda bulunan adam yaşını almiş bir erkek ise onun kendi evlâdı Jebilirdi; rin en haklısını duyabilirdi. Yolcu ar. kasından baktı: — Bu havaya, bu bahçeye, bu çk çek ve meyvadan örülmüş hoş çerçe- veye ne kadar yaraşıyor! Onsuz bu cennet ne kadar böş, yavan kalırdı! Diye düşündü ve birinin kendisine nezaketli bir acele ile yaklaş. tığını görerek yürüdü. portakallara su vermiştim, yorgunluk çıkarıyordum. Çok zarif endamlı, kırkını geçmiş bir sağlam adam; ayağında koyu renk bez pantalon, sırtında ön düğmeleri açık, kolları sıvalı beyaz gömlek; sarışın, parlak saçları itina ile tarânmış.. Güzlerinin içinde, aşağıdaki deniz gi- bi açıklı koyulu menevişlerile masma. vi bir neşe gülümsüyor. Vardıkları terasayı üzümleri olma da yüz timüs gür bir ama gölgeler mmm z Yapılacak iş, baştan nihayete k&- dar bütün sanayi şubelerinde teğki- kat yapmak, ve bu tedkikler netice- sinde filân sanayi himaye edilmeli, f- Yin sanayi de himaye edilmemelidir, diye bir karar vermek... ez 2—- İkinci fikir de şudur: Memle- kette ne yapılıyorsa, hepsi de fayda- dır. Mademki en küçük fabrika bile, bir vazife ifa ediyor, üç, beş amele kul- anıyor; bunu da ikmal etmiyerek hi- maye etmeliyiz. Bu fikir, daha ziyade sanayi erbabı tarafından müdafaa Ne yapmalı? İki fikirden hangisi? Böyle bir sua- le cevap vermek çok güçtür. İki fik- rin de müdafaa edilecek ve cerhedile- cek tarafları çoktur. Birinci fikri ele alalım: Bütün sanayi şubelerinde teğ- kikat yaparak, bu himaye edilmeli, bu himaye edilmemeli, diye bir tasnif yapmak... Bu, ne dereceye kadar kabil olabi- lir? Kim iddiz edebilir ki, eldiven sa- nayii himaye edilmemelidir? Buna nasıl itiraz edebiliriz? Sanayi şubele- rinde tasnif yaparken, ne gibi ölçülere le, ne dereceye kadar âdilâne bir hü- küm verebiliriz? Himayeye lüzüm olmıyan bir snna- yi şubesi hakkında tedkikler yapar- ken, agümrük tarifelerine rağmen, gene Avrupa malından daha pahalıya mal ediyor» diye bir hüküm verebili- riz. En klâsik yol budur, Fakat buda doğru değildir. Bir fabrika, bugün için pahalı mal çıkarır, yarın daha ucuza mal eder, Bunun aksini kim temin edebilir? Yarın için, inkişaf etmek ihtimali olan bir fabrika hakkında, «seni hi- maye edemiyoruz, istersen kapat» di- ye bir hüküm vermek haksızlık olmaz mı? İkinci fikre gelince, yani memleke. timizde teessüs etmiş ne kadar fabri- ka varsa, bunların ârasında hiçbir tasnif ve tefrik yapmadan himaye et- mek... Bu da doğru değildir. Bir mem- lekette her sanayii yapmak mümkün olamaz. Bir fabrika, yazı makinesi yapsa da, dışarıdan gelen yazı maki. nelerine birkaç misli gümrük konul. sa, ne olur? Yazı makineleri pahalıla- Şır, bugünkü şartlar içinde, yazı mâ- kinesi yapan fabrika da bir adım ileri gidemez, Ne kendi büyür, ne de dr şarıdan gelen mallara rahat verir, Görülüyor ki, mesele pek girift va karışıktır. Eski iktisadcılar bu mesele. lerle meşgul olmazlardı. «Himayeye ne lüzum var, kabiliyeti olan bir fab- rika, yaşar, olmıyan yâşâmaz. Hâyat anu kendiliğinden tasfiye eder. der. lerdi. Hüseyin Avni miş; arılar vizildiyor, Kuş tüyü yas. tıklı hasır sandalyelere oturdular. — Gülcihan! annene söyle, misafl. rimiz var, çay içeriz. Bir çay içersiniz, değil mi? Myharrir teşekkür ediyor ve diyor ki: — Küçük hanımın isimleri pek hoş; bu manzarayı da tutuyor, hattâ açm iri Onu ben böyle çağırırım, anasi sadece Gül der. — Tabii bilmezsiniz, Hatayda g isimde bir yer vardır: Gülcihan. ; — Olabilir, bir tesadüf... Sözü kısa kesiyor ve mermer hârâ- be ile Afrodit heykeli hakkında izahat atfolunan De septem orbis miraculiş risalesinde adları geçmiş mimari eser« ler ise de bazı eski müellifler bu liste ye daha başka sanat abidelerini ckles mişlerdir. Meselâ Phidins'ın Athönası, Döâlos'un Apollonu gibi... Hattâ Kudüş mabedini de araya katanlar vardır. İşi te muharririn demin gezdiği şehir ha. rTabesindeki kadın heykeli de bu ilâve Mistede ismi geçen bir heykeltraşlık has rikası imiş; büyük Kostantin tarafın. dan payıtahtına götürüldüğüne ve orada haçhlar yağmasında parçalanıp kaybolduğuna hükmediliyormuş, m va