DLİTİKA Fransız - Ingiliz kumanda birliği li simdiden, tarafın çıkaracakları kuvvetlerin nasıl idare eğilece- tayin için . Londrada Fransiz umumi erkânı harbiyesi reisi *ği in İle İngiliz imparatorluğu umumi erkânı harbiyesi reisi z edilmemiş hareket yi, Bundan arasında müzakereler başlamıştır. Umumi harpte İngiliz ve Fransiz kuvvetlerinin kumandası olduğundan ekseriya birbirine uygun olmıyan plânları Kumanda tevhid edilinceye kadar bu hal devam etmişti. t *den iki larafın kuvvetleri Almanların karşısında bâzi defalar » yin askeri teşkili ve hattâ mlar da şimdiden birbirine o uydurulmuştur. başkumandanı ri (orgeneral) yahud hava livası general rütbesini almış- dersi ibret alan İngiltere. ile Fransa şimdiden kumandayı General Gamelin iki ordunun da başkumandanı ve son mercii olacaktır, meratib silsilesi başka başka oldu- Fransa General deniz başkumandanı tayin etmiştir. Fransa yüksek iğ, YSiliz kumanda teşkilâtı da tadil edilmiştir. İngiltere ile Fransa Ni N hazırlanmış bulunuyorlar demektir. ” Babasının işten Pikarıimasına kızmış li ol Socuk bu işte alâkası an birini yaraladı gipin Sir gi, de bir ba ' ala. kecide 'Tütün gümrüğü Cinayet işlenmiş, babası lan bir gerç, bu hadise ile mıyan diğer birini muh- “ia my den tehlikeli surette ya- Üfünr, 5 Bu kanlı vakanın tafsilâtı : bed İsminde kırk beş yaşların- a; tütün gümrüğünde ara- Tün © r. Bundan bir kaç İşten, Mehmed, bir - meseleden “fine Bele; çıkarılmıştır. Mehmed, biri oğu, Tek bu işi on altı yaşların» İbrahime anlatmıştır. yaa babasının karşılaştığı bu A hâlde kızmış ve bu dar- “d&r Aliden geldiğine zahip NİN kar, aldığı bir bıçakla dün İbrahiy, ana dikilmiştir. 1 » Aliden babasının ne için in Arak | ü Slildiğini sormuş, o da icab im çal vermişse de bu öevab; ib- 5 an edememiş ve kavgaya iş T. Kavga kısa bir zamanda ğ ip İbrahim bıçağını çekerek üzre ie atılacağı bir sira- | Üti aç, ordan Mehmed isminde | İlay Birmiştir, İ Yaza SN babasının intikamını al in Si verdiği şu sırada önüne Ter ği kızmış olacak ki bu iin a WMi Ona çevirmiş ve vücu- str. uhtelif yerlerinden yarala- bir nn Mehmed, kanlar için. Mi afa yıkıldığı zaman, İbra- İ Sen Sâğile kaçmak istemişse de | j kalan memurları tarafından | P iç lanya Hariciye Nazırı Gafenco boz ge riMize galiyor. a inde doğan Rumen dev- KURU, UR asl İngilizdir. On de- | Bind, , Sirda, John Saunders İğ | Bishyş çı İh8iliz, tablo muhafozası Krep, $I olarak, Edinburgi'tan | iş, mi müzesine geti. ti td, esile birlikte (Rusyaya ”, Sinci Oğlu John Saunders ? a dü Besarabyanın bir köyü. tek e Orâdan Romanyaya ge- Ge emlekette yerleşti. Grigori olerş z zatın Oğludur. Sar halin, 1 ve vakti yerinde bir tüc- Kinda Topa e işti Oğlunu on bir ya- bel Vekiy, Na İahsile yolladı. Müstak- Bölü z bütün çocukluğu Leman Ns » niş, da geçti, Delikanlı Lo- | Wi uk inde okuduktan sonra | ira, İakültesinde tahsilini Helen *ız dostudur, Hattâ Paris inlay, , SUN, Fransızlar için Ak İ YAyoa KAL tokata görüştüğünü AKŞAM Nakil vömralari kazaları Son 24 saat zarfında bir çok kazalar oldu Bon yirmi dört saat zarfında bir çok nakil vasıtaları kazası olmuştur: 1 — Yedikule - Sirkeci seferini ya- pan vatman Alinin idaresindeki tram- vay arabası İmrahor caddesinden ge- çerken, tramvay yolunun. kaldırıma yakınlığı dolayısile, yaya kaldırımın- da bulunan Seyfullah isminde birine çarpmış, tramvayın altına düşen Sey- fullahın bir ayağının parmakları ke- silmiştir, Seyfullah başından da teh- Tikeli surette yaralanmıştır. o Yarın, polis tarafından Cerrahpaşa huslanc- sine kaldırılmıştır. 2 — Vatman Yusufuri idaresindeki tramvay arabası Sirkecide Hüdaven- digâr caddesinde Nizameddin isminde birine çarpmıştır. Nizameddin hafif surette yaralanmıştır. 3 — Vatman Muhlisin idaresinde- ki tramvay arabası, Samatyadan geç- mekte iken tramvaydan atlamak is- teyen Hurşid isminde biri, muvazene- sini temin edememiş düşerek muhte- Wf yerlerinden yaralanmıştır. 4 — Vatman Halidin idaresindeki tramvay arabasile, şoför. Hayredâinin idaresindeki kamyon Şişhanede: hiri- birlerile çarpışmışlar, her ikisi de ha- sara uğramıştır. 5 — Şoför Hüseyinin idaresindeki olobüs, Cibali tütün deposu önünden geçerken on bir yaşlarında Yunus is- minde bir çocuğa çarpmış, yaralan- masına sebeb olmuştur; Rumen Hariciye Nazırı B. GAFENCO Harbin başlangıcında Gafenco tay- yareci oldu. Yararlıklar gösterdi. İn- giltere kendisine madalya verdi. Ro- manyanın da en yüksek nişanı olan Saint - Michel'i aldı. 1919 da bir ajans tesis etti ki, bu, bilâhara Romanyanın resmi ajansı haline gelmiştir. * Argus isimli haftalık ikitsad gaze- tesinin iki sene müddetle baş muhar- rirliğini yaptı. Bu sırada bir Fransız kazı ile evlendi. Zarif bir erkek olan Gafenco'ya, Romanyalılar; — Bizim Eden'imizdir! - dedeler. Timpul gazetesinde Kısa, vazih ma- kalelerile kendini gösteren ve bu ga- zetenin müuvafakıyetini temin eden Gafenco nihayet Hariciye nezaretinde | yüksek vazifeler aldı. Orada müste- | şar vâziyetinde iken kabiliyetini gös- terdi, O sıralarda kati bir iktidar sa- hibi olan Titüleseo ile Rumen - Rus müzakereleri meselesinde çatıştı. Bir çok Avrupa merkezlerini dolaştı ve nihayet büsbütün yetişerek bugünün devlet adamı haline geldi. «İngiltere ve İngilizler» çocukluğum danberi gerek şahsi temastan, gerek kitaplardan, ve daha sonraları İngik tere seyahatlerinden toplanmış inti- baların muhassalasıdır. Bu biraz not- lardan, mektuplardan birçok ta hafi- zamın zaptettiği portre ve müşahede- lerden hazırlanan, -belki biraz ukalâ- ca bir eser olacaktı. Tabil olarak bu- nu yazmak uzun sürecekti, İngiliz - Türk ittifakı, kafamdaki &İngiltere ve İngilizlerri hemen «Ak. şam« okuyucularına tâkdim etmek faideli olacağı hakkında bende bir ka- naat uyandırdı. Sebebi: İngiliz - Türk ittifakının ana maksadının .Cümhurre- isimiz sulh ve insaniyet olduğunu söyledi. İngiliz gazeteleri de ayni şeyi tekrar ediyor, Sulh ve insaniyet... Tefsiri yere ve zihniyete hattâ zamana göre azıcık de- Eişen bu iki mefhum insan insan ol duğundanberi, insan üstünde yaşa- dığı küre yok olacağı güne kadar bâ- ki kalacak İki kıymettir. Bunların bi- zim İngilizlerle müşlerek tefsirimizin en doğru olduğunu zannediyorum. Yalnız bu kıymetlerin. muhafazasını üstüne alan ferd ve milletin biribiriri Iyi tanıması lâzımdır, Ancak dünya- yı alâkadar &decek mühim bir siyasi sahada iş birliği yapan iki devletin arkasındaki milletler değil hattâ bir dükkühda çalışan iki işçi, seyahate çı- kan iki adamı bile biribirini iyi tam- mağa mecburdur. Bu ihtiyacı herkes- ten fazla biz Türklerin anladığına ş1- hid olan bir-lâhika vardır: Daş, yol- daş, karindaş, omuzdaş ve saire. De- ğil dünyada; şayed ahrette ferdi beka varsa diye Türk orada iş birliği; kom- şuluk dostluk yapacağı insanı ayırır ona «ahret kardaş. der. İngilizlerie münasebetimize bugün bir «daş» ilâ» ve etmek lâzım. Sulh ve insaniyeti korumak yükünü. beraber .taşımağı taahhüd ettiğimiz İngilizlerle omuz- daş muyız, yoldaş mıyız neyiz bilemi- yorum, fakat mutlak onları bilmemiz lâzım geldiğine İnanıyorum. Onun için İngilizler ve İngiltere hakkında bildiklerimi vatandaşlarımla paylaş- mak istiyorum. Bunun hakkında Ak- şama vereceğim makale serisi prog- ramlı, mürettep bir eserden ziyade teklifsiz uzun bir konuşmadan ibaret- tir, Küçük bir ıstıtrad yapayım: «Akşam bu seriyi ilân ederken mu- harriri İngilizleri bir İngiliz kadar bilir diye tavsif eğiyor. Bence hiç bir ecnebi herhangi bir mületin dil, hars ve memleketini ne kadar bilirse bilsin o memleketin evlâdı şeklinde bilemez. Büyük İngiliz filosofu ve riyaziyecisi B. Russell eski bir makalesinde «Bi milletin tarihini başka milletten biri yazmalı. demişti. Bu fikre inanmamak- la böraber doğru bir tarafı da vardır ki, o da şudur: Alışkanlık bir millete ek» seriyetle kendinin herkesten başka olâh hüsüsiyetlerini ( farkettirmez Meselâ: Bir Fransız birkaç sene evvel «İngilizler insan mı? (1)o ağlı bir ki- tap yazdı ve bütün İngiltere okudu. Romancı dostlarımdan A. Gibbs bu- nun hakkında bana «Bu kitap bizim hiç farkına varmadığımız zihniyet hususiyetlerimizi bize gösterdi. dedi. Fakat garip olarak kendisine mahsus bir görüşle gösterdi. meselâ umumun İngilizlerde beğendiği «adalet. teşki- lâlını gayri insani diye tavsif etti ve sebeplerini izah etti. Herkesin acayip bulduğu bazı başka noktalarıda medhetti. Hülâsa bu kitap psikoloji bakımından bir Fransızın İngilizleri görüşü idi. İşte benim de Akşam oku- yucularile, İngiliz harsi, içtimai ve 3i- yasi müessesesi, ferd olarak tanıdığım muhtelif sınıf ve zihniyette olan adam| yerin biribirle mücadelesinden mu'lax portreleri ve sairesi hakkında konu- şurken nihayet onlara bir Türkün İn- giltere ve İngilizleri görüşünü anlatı- yorum demektir. Manş denizi Fransız İngillereden ekseri «Manşın öbür tarafı. diye bahseder. Ve âdeta bu azgın ve acayip denizin İngiltete- nin olduğu kadar Fransanın kıyıları- nı da yıkadığını hatırına getirmez. Belki Manş ve İngiltereye Manştan giriş İngilizi tanımak için kuvvetli bir | İngiltere ve İngilizler i Manş denizini geçerken — ıl Dover'de Shakespeare kayası dedikleri yer HALİDE EDİB unsur olduğu için, belki de Fransa ile İngiltere arasındaki bu su koridoru" nun başkalığı ikisini biribirinden ma- nen ayırdığı için. Manşın altına tünel yapılırsa bu kadar coğrafi bakımdan yakın, fakat pisikolojik bakımdan bi- ribirinden uzak millet biribirini daha iyi tanir mı tanıyamaz mi kestire- mem, Fakat bügün menfaat ve mu- 'kaddöratını biribirine bağlıyan bu iki millet, tüneli fikir ve hars sahasında kazmakla meşguldürler, Ben İngiltereye birkaç İskelesinden girdim çıktım. Fakat «Daver» zihnim- de İngilterenin hakiki iskelesi âdeia kapı eşiği gibi kaldı. Manşın sakin olduğu zamanlar nis- beten azdır. 1911 de Manş yolundan ilk defa geçerek İngiltereye giderken fırtına hafızamda kabartma bir resim gibi kaldı. Azıcık resimden de fazla, çünkü altı saat insan vücudünün ve arzın siklet merkezi biribirinden baş- ka imiş gibi bir his tecrübesi geçirirse Onu unutması imkânı yoktur, Atlan- tik, Gaskonya körfezi, Kırmızı deniz, Akdeniz, Hind deni?! fırtınalarını bi- lirim, Hiç biri Manşa benzemez. Vapur sâğa sola yalpa vurur, başı kiçi kalkar oturur, bazen de denizin dibinden bir izbandud el vapuru kal. dırır, aşağı çeker. Denizci olanlar dalgaların başka azizliğini, buşka 'mu- rifetlerini de kaydedebilirler. Fakat ben bunların, yani bu muhtelif salıntı ve oyunların hepsini ayni anda yâpan Manştan başka deniz bilmiyorum. Calais « Douvre bir buçuk saattir. Ben onu ilk defa altı satte geçlim. Ancak altı yolcu o gün seyahate cesa- ret elmişti. Ben arkadaşsızdım ve me> buri olarak o gün geçiyordum, yoksa babayiğitlikten değil. Kale'den vapur kuyruğu bavada başı yerde yem yeyen bir hotoz gibi hareket etti Hepimiz üst güverteye çıktak. İskemlemi güverteye, beni de kayışla iskemleye bağladılar, Sırtıma bir gemici muşambası giydirdiler, ve başımın üstüne de bir başka muşam- ba örttüler. Muntazam olmıyan fast lalarla Manş dalgaları üstümüzden atladı, kulaklarımı, gözlerimi, boğazı- mi tuzlu sular doldurdu, uğuldattı, yaktı, boğdu. Bugün bu dalga hücu- munun muntazam olmıyan hücumia- | rının İngiliz karakteri ile münasebe. tini düşünüyor ve biraz da ahkâm Çı- karıyorum. Hududları azgın denizler» le çevrilen bu adalı milletin etrafındaki tabiatın ittıratsızlığından, zid kudret- içine birşey sızdır!yor. Deruni tempo- larını tesbit etmek müşkül oluyor. Umumiyetle beklemediğimiz şeyl ya- pıyor. «— Malelot, combien de temps?. Bunu yanımda yatan, mütemadi. yen kusan ve vapur havaya kalktıkça bir Fransız tayfanın boynuna sarılan İngiliz kadın söylüyordu, Ve daima cevap: «— Une bonne demi heure mada- mev oluyordu. Dalgalar azıttıkça tay- | fa neşeleniyor; gülüyordu. Belki Manş kıyılarının evlâdı, belki sirf gemici olduğu için gülüyor. İkisi de ırkla de- gil etraflarındaki tabiatın tesirile an- laşabilecek ayrı ayrı millettir. Fakat bu neşede biraz da milletinin hususi- yeti var. Tehlike anında İngiliz dua eder, Fransız şöka. Altı saat süren bu yarım saatin 50- na ereceğine hiç birimiz inanmıyor duk galiba. Altımızda vapuru fırü fi rıl çeviren zıd cereyanlar, havada üs tümüzden dalga geçmediği zaman bi. le lerze İçinde su zerreleri cereyanı, hepsine hâkim binbir rüzgâr, yüz bin İfrit bir ağızdân bağınyor, uluyor gibi sesler var. «— Dover, Dover» Beş İngiliz güvertenin parmaklığı- na dayanmış, kolkola, omuz omuza, sesleri boğuk. Kristof Kolombun gö micileri kara gördükleri zaman »top- rak toprak. diye nasıl haykırmışlar- sa öyle haykırıyorlar. Başlarının öte- sinden «Doversin tebeşir renkli kes kin sıra kayaları görünüyor. Heyecan vatan topraklarını gördüğü için mi, yoksa fırtınalı yolumuz sona erdiği için mi? Herhalde tebeşir renkli kaya İngili. zin yalnız edebiyatında sık tesadüf edi- lir bir tabir değil, ruhunun gözüne aşi- na ve sevimli gelen bir manzara para. sıdır. İngilizler memleketlerinin fizik teşekkülünü «hemen henten bütün Avrupa Jeolojisinin bir hülâsası (2)» diye tarif ederler. En iptidaisinden baş- lıyarak her nevi arz tabakası üst üste istif edilmiştir, fakat İngilizlerin kafa- sında, muhayyelesinde ve kalbinde iki tanesi hâkim görünür: Tebeşir, belki beyaz ve pek hususi güzelliği olduğu için hülyasını istilâ etmiştir; kömür... Bunda belki demeğe lüzum yoktur. Maden kömürü onun iktisadi ve sınai. ehemmiyetinden dolayı yalnız kudre. tini vermiş değildir. Kömür madenie- ri büyük bir İngiliz kütlesinin gün. lük ömrünü, rızkını tesbit eden bir âmil olmak sıfatile mukadderatına da hâ- kim olmuştur. (1) The English are they human? (2) “The öepitome ot the geolozy ot slmost the whole Europe. Lisan ikmal imtihanları için BERLİTZ LİSAN DERSANESİNE Müracaat ediniz. Tatil müddetince Yalnız 7,50 lira Beyoğlu İstiklâl caddesi 294 Jisan Mütehasssı Prof, ANJEL FRANSIZCA Dershanesi, Bahçekapı Tramvay yolunda) Selimet hanı, İhtisasimız: o Mükâleme, Terelime, Tahrir usulü, «Tetebbü: a yar dım. Dersler münferid veya müşterektir.