ii HER AKŞAM BİR HİKÂyk İD gece bar old peş bir köşedeki Masaya otür- ar, bİL yandan Viskilerin hiç birşey eman hiç bir Di a ii Nm manalı güldü. O es Eş ma gibi görünmeği pek Azizim, dedi, ben aşk macerala- Di anlat, *masını Sevmei 1 dime saklarım, ın... Onları <NAda cüzh; her ağızda d ağa başladı işmişti, Ne oluyorgı LA Yaşı dediler, O Bakiki Tiyle; — Azl: ği â İ cip ii dedi, sizden rica ederim, İmba, Md şefine söyleyiniz, Şu fi YI çalmasını - yi, Arkadaşı ie düler; > Ne var amma, ga masınlar? im kati bir tavırla; al a ai İstemiyorum... m gözümün önünde dı. Bu rumba bü- lendi, ğ Münakaşa ede: Tumha Ni rken çalı» Ut. da bitmiş, cazband 8us- Selime, Sordular. — Ku; ndar ği Selim... Demin niçin o i şile Her halde bu ça- din) sende unutulmaz ha- Belin, sanaya Anlatır mısın? e “srarengiz tavırla: “ii dedi, şimdiye kâdar bu “R mağ anlatmadım. Fakat “a Pin dar ısrar ediyorsunuz. atacağım Hele bir viski ki and, bir kaç sene ey- olâşan bir rumbayı Selimin hali birden- Arkadaşları ona: un yahu? Bu çalınan Seni birdenbire değiştir. bir roman kahramanı arı hayretler İçinde ona » Bu Tumbayı ni- daha yuvarlağı başladı; > am omre N dört sene evveldi. Çalış- etme, 1 gü sleğimde daha faz- İ yapmam için beni ş mleketine göndermişli, iv e nihayetsiz ormanlar» Brtatç, abada İdim. Mesleği- > > olduğunu biliyorsunuz. i Oluyordu © işimle, gücümle Meş- zda bi a Yirmi kilometre uza- kat İM k bir eğlence sehri vardı. ebe a © derece işime ver- TE &yda bir kere ya ini- dum, dr deki aşk faslınm al- Biri 2miş, her türlü mace- ih doğum 4, Sevizmİştim, Yalniz bu- 1 bir sık sık rasgeldi- İN Kat ii genç kadın vardı. İsmi- karş Rem öğrenmiştim, Her Ben özi derin derin bakışırdık. ul ağ gözleri, ne kır. ar!» diye düşünür. kadın beni âşk hak- şiddetli kararlardan Ziyotdu. Fakat bir siki fıkı ahbep olamıyor- ie Yalnız selâmla- an de otobüsler şehre abaya dönerken, Taslârsak, birâz konnşu- > atıyordum. Sak areket etme- ia. Ertesi günü İs- u Te yola çıkacak. na eksiklerimi tamam- Oi döne le şehre İnmiştim, Ka- başı Asi en şiddetli bir yağmur dım, Eibi otobüs de bulama- Baktı YU in, bira ağı ii Z İlerimde yağımı: Yel eti de İlerliyor. Bem ERE n . Hemen yanı- o Aştım. Yüşmağa İma > Otoh; ÜS yol Ben be Sim yok!... gi iye şikâyet etti, demen: Bek, | * MADA bulrak g Gbunla git ukça tenha idi, Dört | | dakikaya daha şiddeti | su damlalarının arabanın üstündeki i muş Bir şarkının hatırası Teklifini ileri sürdüm. Gülerek: — Peki... dedi. Gayet şairane bir arâba buldük. İçine kurulduk. Yağmur dakikadan ordu, İri mbada tıkırtılarını işitiyorduk, Bu şairane dekor içinde, Keti ile yan- yana, diz dize oturmak bana büyük bir heyecan veriyordu. Kendimden bahsettim, Ertesi günü çok uzaklara gideceğimi ve bir daha buralara dön- miyeceğimi anlattım. Bu aradada onun küçük, soğuktan buz kesilmiş ellerini tutmağı ihmal etmedim. O günü Keti benim bütün hareketleri- me karşı kuzu gibi itaatlı davranıyor d. Köye gittikçe yaklaşıyorduk. Keti bir aralık: — Ben çok üşüdüm, deği, siz? — Ben de... — İsterseniz evimde $iz€ $ic3k bir çay içireyim!... Demez mi? Kulaklarıma inanamı- yordum. Ketinin evinin önünde ara- badan indik, Onun hayatı hakkında iyi malümatım vardı. Duldu, evinde yalnız yaşıyordu. İçeriye girdik, Renkli perdelerle süslenmiş, insanın yüzüne gülen bir köy evi idi, O çayları hazırladı, ya- nıma oturdu. Biraz da konyak getirdi. Vakıt geçtikçe ahbaplığımız artıyor. du. Kelinin bir de gramofonu vardı. Demin dinlediğimiz rumabanın plf- ğını gramofona koydu. Çalmağa baş- Jadı, Beraber dansettik, O zaman bu rüm- ba pek hoşuma gitmişti. Sabaha ka- dar kaç kere bu rumba ile dansettik. Hayatımın en güzel aşk gecelerinden birini geçirdim. Hiç unutmam, Şafak söküyordu. Biz yine bu rumbayı çal: yorduk. Güneş doğarken Ketiden a; rıldım. Eşyalarımı topladım. Yola çıktım, Şimdi bu rumbayı işittikçe bu bir gecelik maceramın bütün hatırası ba- şımın içinde canlanıyor. Adetâ kendi- mi tutamıyorum. Ne olursa olsun, gidip Ketiyi görmek istiyorum, Bu rumba benim için mukaddes bir ha- tıradır. Selimin hikâyesi bitmişti. Bu €s- mada bara genç bir adam girmişti. Yeni gelenin adı Kadri idi. Selimi çok iyi tanıyordu. Kadri ört arkadaşın masasına yaklaştı. Selimin omuzuna || elini koydu, konuşmağa başladı: — Vay Selimciğim... Nerelerdesin yahu?... Biraz evvel ben ba rın vestiyerinde pardesümü çıkarır- ken içeride senin meşhur «rumbaş yı çalıyorlardı. Onu dinlerken kendi kendime güldüm. Hatırlıyorsun değil mi? Haniser vaktile Keti adında bir kadınla ahbap olmuştun, Kadının EPA YO Türkiye Taâyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 19/4 m. 15195 Kes, 3170 m. 9465 Kes ANKARA RADYOSU TÜRKİYE BAATİLE Cumartesi 10/6/939 TAG TAP, Suzinak şarkı ninle. 4 — Leminin - Suzinak şarkı « AŞ- kınla yanmaktadır canü tenim. 5 — Susi- nak şarkı - Bir nigâhınla kapı ği Buzinak saz öemaisi. — 14 Mem ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri — 14.10 - 1530 Müzik (Karışık hafif müzik - Pi) 1830 Program — 1835 Müzik (Ne- şeli plâklar) — 18,45 Müzik (Küçük orkes- iza - Şef: Necip Aşkın) i — Ralph Benatz- Ky - Bebekler perisi filiminden Neşeliyim şarkısı, 2 — Saint - Saens - Gece rüya, 3 — Leopold - İspanya melodileri (Potpu- ri), 4 — Martin Uh - Herkese (Potpuri)— 19,15 'Türk müziği (Fasi heyeti - Celâl Tokses ve Tahsin Karakuş) — 20 Memle- ket saat ayarı, ajans ve meteoroloji ha- berleri — 20,10 Neşeli plâklar « R. — 2015 Türk müziği (Seçilmiş beste semai ve saz eserleri) Nuri Halil Poyraz ve Küme saz heyeti — 20,50 Konuşma (Dış politika hâ- diseleri) 2165 Temsil (Zor nikâh - Mel- yerden tercüme) — 22 Haflalık posta ku- tusu (Ecnebi dillerde) — 2230 Müzik (Dans müziği « Pl) — 73 Son ajans ha- berleri, airaat, esham, tahvilât, kambiyo - mukut borsası (flat) — 2320 Müzik (Caz- band - P1,) — 23,55 - 24 Yarınki program. Avrupa İstasyonları Saat 20 de Berin 20 opera melodileri — Hamburg 20 güzel melodiler — Kolonya 2010 halk muzikam — Münih 20 dans — Athlone 20 orkestra — Belgrad 20,05 güz melodi- Jer — Peşte 20,25 piyano — Bükreş 2025 dans — Sofya 20 Siraus konseri — Tou- Jouse 20,45 filim havaları. Saat 2i de Berlin 21,15 dans — Breslav 21,15 vals- Jer ve marşlar — Dansig 21,15 hafif mu- uMka — Frankfurt 2115 «Venedikte BİŞ Gece» operası — Hamburg 2130 konser — Kolonya 2130 dans — Königsberg 2115 karışık muzika — Lelpsig 2115 dans — Viyana 20 Siraus'un «Sulh Günüx opera- a — Athlone 21 hafif muzika — Bari2115 Yunanca neşriyat — Bükreş 2115 or- kestra — Florans 2130 hafif muzika — Londra 31 orkestra — Lyon 2130 - 30 karışık muzika — Sofya 21 orkestra — Toulouse 2145 hafif muzika. Saat de Belgrad 22 orkestra — Peşte 22.16 çin- gene çalgısı — Bükreş 2215 dans — Londra 22 dans — Milâno 22 operet — Roma 22 senfon. konser — Sofya 22 ke- man konseri, 2230 hafif muzika ve dans — Stekholm 22,30 solistler. Suat ?3 de Berlin, Breslav, Frankfurt, Königeberg, Leipzig, Münih, 2330 -i dans — Kolonya 2335 hafif mrüzika — Ştuttgart 2330 dans — Viyana 2330 - 1 karışık muzika — Belgrad 2315 dans — Peşte 23,20 orkesira — Hilver- sum 1 2340 hafif muzika — Reva 3 dans — Roma 2340 Madrigal konseri, Saat den sonra Peşte 24,30 dans — Florans 4 dans — Hamburg, Londra 24,05 dans — Milâno 24 dans — | Stekholm 24 dans — Berlin, Frankfurt, Kolonya, Königsberg, Leipzig ve Ştuttgart İ 1-4 gece muzlkası, girmiş, seni fena halde döymüştü... hatırlıyorsun değil mi? Bu rumbayı işittikçe muhakkak o dayak badisesi €vinde sen bu meşhur rumba İle dans | gözünün önünde canlanır... ederken içeriye Ketinin boksör dostu Hikmet Peridun Es e e) Bir tek tüp sizin de bu neticeyi almanıza kâfi gelecektia! Bugün ilk iş olarak bir RADYOLiN alınız ve bitinciye kadar her yemekten sonra kul- lanınız. Bu müddet so- nunda dişlerinizin evvel- kinden daha çok parlak, çok daha beyaz ve çok daha temiz olduğunu göreceksiniz. RADYOLİN'in bellibaşlı iki bususiyeti vardır. Evvelâ dişlerdeki kir taba- kasını söker, yemek içki ve sigara dumanının husule getirdiği lekeleri çıkarır, sonra dişleri yıkar, parlatır ve mikropları yüzde 100 öldürür. Sabah, öğle ve akşam, her yemekten sonra günde 3 defa RADYOLIN Diş macunile dişlerinizi muntazaman fırçalayınız. Meinik, | Mütercimi Mebrure 'Tefrika No, 29 — Vaktın varsa, sizin arpa ektiği- niz tarlayı, bir yol gösleriver ban! Hep şaşırıyorum, şu emmioğlunuzun yeri ile karıştırıyorum, dedi. Kadın, galiba boş bulundu: — Bizimki, öte yanda, dağın arka tarafında, dedi sonra da gözlerini ye- re indirerek çapasını alıyormuş gibi yaptı. Adam «birşeyler anlatmak» isteyen kurnazca bir sesle; — Ya, öyle mi? Dağın arkasında ha! diye tekrarladı. Gene de geniş yu- muşacık elile dudaklarını sıvâzlıya- rak gülümsedi: — Haydi ya, öyle ise yol göster! de- Çapkın pırıltılarla yanan gözlerini kadına dikmiş onu büyülüyor gibi idi. Bu bakışlar onu sarstı, harekete getir- di; hemen elinden çapasını bıraktı, ve yolda erkele gidilirken âdet olduğu yolda erkekle gidilirken âdet olduğu gibi, adamın birkaç adım arkasından Güneş bütün kızgınlığile üzerlerine vuruyordu, açıklı koyulu kilimler gibi yerlere serili yumuşak, yemyeşil ot- Jar, ayaklarını sıcak sıcak sarıyordu. Biraz yürür yürümez, bu yakıcı güne- şin altında kadın, içinin hoş bir bay- gınlık geçirir gibi ezildiğini duydu. Sc- bebini anlamadan, anlamağa da ça- ışmadan, şu önünde giden adaa bakmaktan ne kadar hoşlanıyordu. Onun terden parıldıyan kalın, kuv- etli ensesine, ince hafif bir kumaş- tan yapılma uzun elbisesi altında kı. mıldayan bacaklarına, sırtına, beyaz çoraplı siyah keten iskarpinli ayakla- rına baktı... Baktı... Ve hiç birşey de- meden sessiz sessiz, çıplacik ayaklari. Je arkasından yürüdü. Adama yaklaştıkça, burun delikie- rini aça aça ondan vuran kokuyu içi- ne çekiyordu; bu öyle levantaya ben- zemiyen erkeğin bütün varlığından, etinden, kanından, terinden sızan kes- kin bir kokuydu. Kadın bunu burun deliklerinden tâ iliklerine kadar çe- kince, içini öyle bir istek dalgasınır kapladı ki, âdeta kendinden, ve neye doğru gittiğinden ürktü. Otların sa- rp kapladığı dar geçidde duruverdi, kuvvetine pek güvenmiyen bir sesle: —A, iyi ki aklıma geldi... Bizim i.- tiyar nineye birşey verecektim... Naz:l da unuttum! dedi. Adam dönüp yüzüne bakâr bakrıaz da, dili dolaşarak, içinden çoşup ta- şan sonsuz bir erkek isteğile, titriye- rek, birden hemen: — Çok lâzımlı bir şeydi... Çok... di. ye kekeledi ve ters yüzü dönüp hızlı hızlı uzaklaşmağa başladı. Adam göz- leri ona dikili, yerinde kala kalmıştı, Kadın, doğru evine gitti ve kimse farketmeden sessizce kapıdan içi girdi. Herkesin içi geçmiş bir yere kıv- nlivermişti, Vakıt ilerledikçe, daha İ bunaltıcı bir sıcak basıyordu. Yolun öte yanında, komşu yenge, oturduğu yerde ağzı açılmış uyuyordu; son doğan yavrusu da memesinin ÜS- tünde, dalıp gi ti. Burada da, ih- tiyar nine hâlâ yarı beline kadar çıp- lak, çenesi önüne düşmüş horlayıp duruyordu, Küçük kız boğucu odadan çıkmış, başını yastık yaptığı serince bir taşa dayamış, kıvrılmış Uyuk'u- yordu, minimini kardeşi de söğüdün altında anasından doğduğu Julikta, Upuzun yayılmış yatıyordu. Hava değişmiş gibi idi, bulanıyordu; sıcak arttıkça da, ortalık büsbütün sessizleşiyor, bir tıs bile çıkmıyordu. Dağların tepelerinden canavar biçimli kara kara dolu bulutlar belirmeğe, yükselmeğe başladı, Amma gene de, sanki içlerinden ışıklanıyorlar efbi, kenarları, dilim dilim, gümüş zırhlar. la işlenmiş, pırıldıyorlardı. Günün uçsuz bucaksız sıcak dilsizliği içinde, sanki bir böcek vızıltısı, bir kuş sesi bile boğuklaşıyor duyulmaz oluyordu. Amma ana, hiç de uyuyacak halde değildi. Loşca sessiz odadan içeri gir- di, gitti yatağın üzerine oturdu. Şa- kakları atıyordu... Sanki güçlü kuv. vetli vücudünün, susuzluktanmış gib yanan bağrının, bütün kam oraya çık- mış toplanmıştı. Artık çektiğinin ne çeşid bir derd olduğunu biliyordu. Hastayım ben! diye tutturan, Sinir kumkuması şehirli kadınlar gibi artık kendi kendini aldatır ni du. Duyduğunun ne ğunu kefhdinden saklıyacak kadar çapraşık bir.ruhu yoktu... Sade, ba- sit bir dişi idi... Onun için de, ömrün- de hiç duymamış olduğu bir korku 116 titredi... Çünkü içinin bu susuzin, nu, açlığını... şey etmezse... Gi se eğer... Delireceğini anlıyordu. Artık erkekten kaçmak, onu itmek, istememek çarelerini bile düşünerek halde değildi... Çünkü artık görüyor- du... Kendi isteğinin de onunki kadar engel tanımâz, coşkun bir hal aldığı. nı görüyordu... — «Yarabbi... Bari o istemese beni... Bari o iğrense benden, itse de, kurtu. labilsem! diye haykırdı. Vurulmuş bir hayvan gibi ini Adeta yataktan bir zemberekle muşcasına kalktı; uyuyan köyden çik- t, biraz evvel geçtiği yollardan, kir- Jara saptı. Kenarları ışıl ışıl zırhlı ko. ca kara bulutların, siyah zemin üstüne de akçıl yeşilleri ile büsbütün göz alen dağların heybetli kuşanışı altında, yü rüdü yürüdü... Yıkık küçücük bir ma- bede çıkan yola saptı. Erkek bu viran köy kilisesinin önünde durmuş ona bekliyordu. Kadın aldırış etmeden ilerleyip geç- mek kudretini bulamadı. Adam mabe- de girince, © da arkasından, yaklestı, eşikte durdu içeriye; bu penceresiz X ranlık yere baktı; erkeğin gözleri, lo$- Yukta, tapkı pusuya yatmış bir hay- van gözü gibi parıldıyordu. Karanlıkta bir zaman, bakıştılar. Kurtuluş çaresini ellerinden tama men kaçırmış, çıkmaz bir sokağa düs- müş, rüyada iki mahlük gibi solması mukadder:, sahnlarına yazılmış. bir şeyi yapmağa hazırlandılar... Amma kadın gene de biran durak. adı. Rüyasından sıyrılır gibi oldu ve mihraptaki üç ilâh heykelini gör dü. Ortadaki, en büyükçesi, gözlerini karşıya dikmiş, derin derin bal K çapkın yüzlü bir ihtiyardı... İki yarın- dekiler de çömezleri idi.. MyOr« rlü birşey olduu Üçü de, bir yol kenarının, zararsız, küçücük, babacan ilâhlar idiler. Ora- cığa: Geçici yolculardan, durup da dua eden, ya da fırtınada yağmurla bir nak isteyen olur diye koru- vermişlerdi Üzerlerine diki bu sabit gözler ör- tülsün diye, kadın ayağından siyinp çıkartlığı çamaşırını fırlattı, ka rına atıverdi. meni Üni O günün gecesi, birdenbire kasırya çıktı; rüzgâr, tâ ötelerde, dağın sır tında kükreyen bir kaplan gibi hay- kırdı uludu. Parıltıları çoktan sönüp, gökte öylece asılı kalmış duran yük'ü kara bulutları sürükledi getirdi. Bü. tün günün sıcağını yatıştıran, serin- lik verici bir yağmur, bardaktan bo- şanırcâsına yağdı durdu, Ortalıktan, sis halindeki buğular çekilip safak sö- künce, hava açtı gökyüzü yıkanmış gi bi, gümüşümsü bir renk aldı. Lâkin fırtına ve soğukla beraber, ne vaittir kendini bekletip durmuş olan ölüm de, ihtiyar nineciğin üzerine çük- tü. Uykusu çok sürmüştü, güneş bata- cağına yakin çıkan hafif esintilerde de, hâlâ, sıska ihtiyar vücudü, yarı beline © kadar çıplak kalmıştı. Ana, ortalık ka rarırken, sanki tarlada hanım hanım. cık çalışmış gibi, sessizce evine dön. düğünde, ihtiyar kadını yatakta, zan- gır zangır titriyerek, çene atar bir halde buldu. Orasına burasına giren sancılarla bağırıyor: — İyi saatte olsunlara uğradım gâlis ba! Sapa sağlam dururken, ne oldu da böyle çarpıldım kaldım? Bilmem ki... diye inliyor, zavallı buruşuk kırış kırış elini uzatıyordu, Ana bu eli he- men avucuna gldı: Kupkuruydu, cayır cayır yanıyordu. Kadın, kendi içini, istediği tath suçunu, düşünmeğe meydan vermiyen bu hal karşısında, âdeta sevindi, ra. hatladı. (Arkası var)