e mamyam KA Sahife 9 eşe a Eş (Yazı ve karikatürler: Cema! Nadir'in) Derklayma sı Terbiye Vekâleti Geçen gün maarif bütçesinin mecliste müzakere edildiği sırada bay Rasih Kap- landan fırsat bulup söz söyliyenlerden Bursa mebusu EB. Nevzad Ayaz şöyle bir dilekte bulundu — Maarif kelimesinin kelimesini koysak ve Ma (Terbiye Vekâleti) desek aca ine (terbiye) na yükletilecek şünülürse terler döktü şüphe edilemez! vapur Gişesi kafa tutan ası yapan tün va» tandaşların terbiyesinden mesul ğer mobusun teklifi «Ha AN hoca, be kelime “oyü- Fakat iş ordusuna büyük! Ve her Bu, dile kolay! ara bir bakın! Sayin beles iy boyalı afişler, öğüdler astığı Ji yere tüküren- İsre ceza kesmekten kurtulamadı!.. - Hoş, belediye bütç kımından belki de hayırlı bir neticedir! - Ertuğrul Muhsin cildler dolusu tavai- yelerine rağm tiyatroperveran efendile if kurtara- madı Maarifimiz nd çok yaşasın!. Onu kendi hâlinde bı Eğer, bu arada, çocukların mekte; u vaktinde yetiştirir ortadan kaldırır, £ ye muaşeret usui- lerini öğretirse ne mutlu ona! Çekirge âfeti X ge ületi başgöster- ni gazetelerde okuduk. İnsan UK bakışla r atlet kadar çevik ve zarif modern bir güzel kız kadar ince ve narik ve bir diplomat kadar mekânsız mahlüku: nas âfet olabileceğini Kestiremi ç Dünyada birbirine en-yakışmıyan iki kelime varsa o da (çekirge) ile tâfet) r sanırım! Caddelerde vi B. Lütfi Kır vızır bazan sıyırıp koşuşan, bazan eteklerimizi anları karnına doldurarak bir | sıktıktarı sonra posa gibi dışarı döken otomobiller, otobüsler, tramvaylar dururken çekirgeye Âfet demek pek in- #afsızlık oluyor! Çekirgenin, Bursada cennet gibi şemte isim oluşu da caba! bir döğüşleri | B.LAtfi Kırdar Eyüptet.. Vali ve Belediye reisi B. Lütfi Kırdar mutad teftişleri sırasında Eyübe gitmiştir. Sayın valimiz, bu fırsattan istifade ederek Eyüp camii avlusundaki güvercinlere bol miktarda mısır serpmiş ve Gazi köprüsünün bir türlü kavuşamıyan iki ucunun, yakın vakitte, biribirine kavuşması muştur!... Çekirge orada âfet olmak şöyle dursun, bilâkis, ihtiyar bir egil, parıl pırrl bir ziynet, bir zümrüd parçasıdır!.. Yirminci asrın bütün nakil vasıtaları, dünyanın dört köşesinden onu görmeğe, onun baş döndürücü renkleri içinde bir gün geçirmeğe gelen hayranları taşıya ta- gya bitiremezler! Uzağa gitmeğe ne hacet!. Bir pazar günü şöyle, eli sepetli, cebi şişeli kalabalı- Ea karışıp İstanbul mesirelerinden birine gidivermek kâfldir!.. Sabahleyin taptaze başlarını güneşe çevirmiş kır çiçeklerinin, islak çimenlerin akşamüstü nasıl yamyassı olduklarını, sararıp kuruduklarını görür, âfetin “ne demek olduğunu © zaman anlarsınız! Bu Afet yalnız bu kadarla kalsa gene iyi. Güzelim çam altları, nefti fıstık göl- geleri yumurta kabuğu ve paket kâğıdı bolluğundan buzla kaplı şimal topraklari- na dönerler!.. Âfetin eğlencesizlikten kıvnlan makları, tırtıllara taş çıkartacak bir faa- İlyetle çam gövdelerini alfabe kitapları- na, çınar âğaçlarinı mezar kitabelerine çevirir! İşin asıl kötülüğü çekirge âfeti ile mü- tadele edildiği halde bu Afetle mücadele dahi edilemez! par- » ÇARE Bay Hitler hastalanmıştı. Yemiyor, içmiyor, bir kelime konuşmadan yatıyordu. Doktorlar geldiler, profe- sörler geldiler, hastalığı ne olduğunu anlayamadı Pührer sorulah bütür lere sükütle mukabele edi- yordu. Hattâ Goering bile hasta- yı söyletmeğe muvaffak ola- madı. Nihayet vaziyeti Göb- bels'e haber verdiler Propaganda Narırı evinin Akmından bir tayyareyo at- layıp soluğu Hitlerin yanında ald; Hasta onu da derin bir sü- kütla karşıladı, bir kelime bile söylemedi. Herkes bu kale bir çare düşünü birdenbire Göbbels'in be; bir fikir parladı. Ok gibi oda- dan du fırladı. Aradan on dakika geçme- den Propaganda Nazırı omu- sunda bir radyo mikrofonu We içeri girdi.. Beş dakika sara hasta bülbül gibi ko- Duşuyordu: Ey büyük Alman mil- let... KIRK YIL EVVELKİLER Sermed Muhtar Aluş, kirk yıl evvelki vapürlarr kid bir yazı. yazmış, Tüyordu. “Tramvay köprünün üst den geçerken fistad şöyle bir denize. bakacak oldu. Ne görsün?. Iki tane yandan çarklı vapur doğru açılmıyor mu? Hemen elini cebi yazı tomarını çıkarıp da oturan kızına verd — Gözüm, dedi, al şunları iyi sakla! gelince neşredetsin!, Orası Amerika!. — Nevyork sergisi artık da gidenler dönse! — Hediye mi gelecek?... Hayır, B. Vedad Nedimi ediyorum. — Hayrol şey mi iş — Yok canım!... — O halde?... Bakalım boyu n dü, onu merak ediyorum! — Boyu mu? bil gene o kadardır — Zannetmem, epey büy ? Orası Amerika birader!... Eski suni | gazeteye götü- | ün- Sarayburmuna. | temennisinde bulun- lardır! mun bulunm. miştir! yetin X Galatasaray lisesi mensu; gün toplanıp yılık pi evvelki eterdif. siminin yılda bir değil, ayda bir istemişlerse de bunun Y balifik olacağı ileri sürü edilmiştir? nan doktorlar da bu kadı menin türlü zararı oldu! gün Beşiktaşı 3-1 yenen Mensuplar ara Bu toplantıdan bilisi i ve müessese mebusu Bay Fusda bir teşekkür telgrafı çekilmiştir! X Çok zarif bir şekilde Taksim Belediye bahçı evvel 439 cumartesi gi rar verilmiştir! X Taksimde yapılacak modem projesi çoktan hazırlarımıştı bu projede polis, Jandarma rakolları e hasten tribünlerin önünde edilen vü dyo- Vaka itfaiye kam mahkeme se çelik par ğı için vilâyetçe 4 Havalar son € isınmıştar, pılan tedkiklero göre bu me sebebi Denizbank koop yuh fevkallde toplantıdır! Eğer on bir bin liralık zararın sebepleri meydana çıkmaz, toplantı devam ederse hararetin bir Kaç misli daha artması ve bu arada bazı kimselerin bayılması muh- temeldir. Kandilli ras: İmea'dam Yunrayek ÇANAK Belediyenin temizlik işleri müdürü İle arkadaşı . tram- raydan indiler, Her durakta olduğu gibi o durakta da ka- zğa vurulmuş bir çöp sepe- ti vardı!... Fakat tuhafına ba“ kın ki, çöpler sepette değil, sepetin üç metre murabbal elzalında yerlere yayılmış- at Müdür fena halde hiddet- Tendi, yumruklarını sıktı, kı- zardı, o anda yere bir çöp atanı görse tulüp çöp #peti- ne atabilirdi! Müdürün hid- detini gören arkadaşı dayı namadı: — Ne kızıyorsun dostum, dedi, kabahat halkta değil, sizde!.. Pisliğe çanak tutu- yorsunuz! DİL MESELESİ Şair Behçet Kemal Çağ- Jar Beyazıd Kakvelerinden birinde oturmuş, Fransız ede- biyatı hakkında bir müşk ünü hallettirmek üzere Nu- rullah Atac'ı bekliyordu. Et- raf, telefonla konuşur gibi nargile içmeğe çalışan Ame- rikalı seyyahlaria dolu idi Bir ara seyyahlardan biri şairin yanma sokuldu ve &lindeki İngilizce (güzeteye bakarak ingilizce bilip bilme. diğini sordu. Behçet Kemal İranuzca cevap verdi: — Hayır; bilmiyorum, fa- kat öğrenmeğe çalışıyorum, dedi Lâakral milyoner olduğuna şüphe olmıyan seyyah istih- İafla piposunu püfürdeterek: Vah vah, dedi, eğer si rin türkçe beynelmilel bir il san olsaydı vâkitlerinizi böy- le yabancı dilleri öğrenmek için yazık etmezdiniz! Bu mütalâa şxirin pek onu- rTüna dokundu, kükrer gibi; Evet, dedi, o zaman da sizin gibi yazık ederdik! kapansa merak Sıhhatine dair bir kadar büyü- Nasıl gittiyse ta- ümşütür(,. MAZERET Katar son süratle yol slı- yordu. Bayla bayan henüz kahvaltılarını bitirmişler, va- gön restoranm penceresin- den tarlaları seyrediyorlardı. Tren: bir aralık. bir köyün RKaparından geçiyordu. Er- kekleri henüz sabah keyfi süren köy kadınları çapala- m omuzlarında, bakraçları el- Yerinde kırlara yayılmışlardı. Demiryolu kenürmda bulu- nan kadınlar feracelerine bü- rünüp arkalarını dönerek trenin geçip gilmesini bek- Myorlardı. Bunları seyreden bay: — Ne tuhaf telikki, dedi, trendek! erkeklere bile gö- rünmek istemiyorlar!... Buyan bunu şöyle Mah et- ti — Ne yapsınlar, gösterecek k tuvaletleri yoksa mazur- 5 DİYAĞRAM Sabik ressam Şevket Dağ ie sabık şalr Halli Nihad bir pazar gesmesinden dönüyor- lardı. Geldikleri yerden Bey- oğlu apartımanları sarı gö- Rün önünde mor bir silüet halinde görünüyordu. Söz Amerikan yapılarından baş- Myip İstanbulun imarına dö- küldü. Halli Nihad, çürük dişler gibi bir alçalan, bir yükselen Apartıman silüetini gösterip: Sanki milli servet has- talanmış da yatıyor ve bu dâ başucuna asılmış bir diyag- ram!... dedi, Şevket Dağ: Hayır, bu bir estetik di- yağramı, dedi, zevk. mimi- dıkça yükselmiş, . çoğaldıkça ÜMİD DÜNYASI Bây Hasan Âli Yücel neş- Fiyat kongresi azası şeref Gasi enstitüsünde bir nata ziysfeti verecekti, D vetiiler sâat 17 ye doğru Par- ti önünde sıralanan otobüs- lere birmeğe başladılar Haki Lütfi de, seyyar edi yat akademisi haline gelen otobüslerden birine, ç bindi, ve en arkada bir ilişti. İçeride Reşad Nuriden kitapçı Ahmed Halide kadar her çeğld davelli va Öh tarafta oturanlar Halil Lütfiye bağırmağa (başladı lar: yere Yühu, üstad, şöyle gel Allah aşkına! — Gel canım, burada yer vari — Vallahi darılırım, rahat edemezsin! Halil I topuna birden şu öevabı di: — Rahatım burada çocuk- larf... Ve kendi dandı yüksek sesle, Kendine çi arkaya ir belki bilet kalmaz!... BRAVO 1. Bay Boboraçi, Ada vapu- runuün bir köşesinde gazete okuyan Ibrahim Necmi Di men'in yanına sokuldu” — Gözünüz aydın bay DI men, dedi, artık hiç birimiz Yahudice konuşmmıyacağız!.. Ibrahim Necmi kulakları na inanamıyordu. Sevinçle kardı: — Bravo!. larım Bohoraçi gururla devam etti: Hepinizi kut- — pest! Hepimiz Fran- szea öğrendik! Ve 2 e Bay — Acaba kadın elbisesi mi, erkek elbisesi mi? Bayan — Tabü erkek elbisesidir!.. Fiatine baksana!.. (Belediye Haremde bedava plâj açacak) — Gazelelerden — Asri harem!... dünyadan giden her şey orada çar- çabuk dev kadar oluveriyort....