Zuhalin halkaları Bu, Mersinde basimi; küçük bid şiir kitabıdır. Suad Salih Arsal'in - bu isme Ük defa raslıyorum - yirmi manzumesi- Bİ bir araya toplamış. 30 sahifelik, kü- gücük, basılış itibarie çok sevimli bir kitap. İçinde ikişer kıtalık, en uzunu on masrai geçmiyen ufak mânrumeler var Bunlar insanı hayrete düşürmeden, Ko- Jayca okunuyor ve hemen hepsi, içinde, şir ışıkları parlayan mısralarla bitiyor- lar. Arasıra ortaya çıkiveren bu misra- ar, sanki şalrin bazan çok söylenmiş, bazan da hiç söylenmesine Tüzum olma. yan sözler söylediği için affınızı rica edi- yor ve dalma da muvaffak oluyorlar, Meselâ «Diriliş manzumesinin sonun- Çirkin başlı satirin şakladıkça kırbacı Ölüler kalkıyorlar, ölüler kalkıyorlar Misarlarından sonra gelen: Ve topraklı gözlerle emeksiz bakıyorlar, Muısrar baştaki «ves nin sunl duruşuna, semelsiz» kelimesinin de hafifliğine rağ- men bunlardan biridir. B. Suad Salih, mısra başında «ves kul- lanmasısı ne kadar seviyor! Hemen her marzümesinde «ves ile başlayan bir mısra var. Halbuki bu «ves bilhassa"mıs- ıam başında geldiği saman şiiri muhak- hak sakatlar, Bizde, ban genç şöirler arasında ave» yi mısra başına koymak hususunda ısrar edenler görülmüştür. Fakat tecrü- beleri fayda vermemiş, bilâkiz bu «ves ler kedilerile uğraşın şairleri zarara sokmuş- Jartır, Meselâ dostum Yaşar Nabi bu sahada en çok israr edenlerden biri idi. Ne hazindir ki mesaisi şiiri terk etmekle meticelenmiştir. «Zühalin halkları. da bence en gü- el manzume musraları arasında doldu- rulmamış bazı mesafeler sezilmesine Tağ- men «Uykus dur. Onu aynen ahyorum: Şimdi rahat bir yatakta Gözel ve mermerden başı. Kaldıracıklar şafakta Bu kurşundan ağır taşı. Ve bir hayal dünyasında Onu taşıyan melekler; Bu ebedi rüyasında Bir daha gelmiyecekler.. Sou aylarda çıkan şir kitaplarının en dikkate değer olam B Suad Sa''h'in bu Müçük eseridir sanmıyorum. Şevket Haf Türkiye - Avrupa musiki münasebetleri Türk musikisi etrafında yaptığı değerli #tödlerile milli külüphanemize kıymetli eserler ilâve eden musiki bilgini B. Mah- mwâ Ragıp Kösemihal “Balkanlarda mu- siki İlerleyişis isimli kitabından sonra hiç İşlenmemiş bir mevzuu ele alarak Türki- ve iie Avrupa arasındaki musiki müma- sebetlerinin bir tarihini hazırlıyor. «Türkiye « Avrupa müsiki münasebet» Meri. ismini taşıyan bu eserin birinci dinin intişar ettiğini memnuniyetle Ber veriyoruz. Kitabın esas gayesi » ellifin önsözde kaydettiği gibi - Türkiye Me Avrupa arasındaki musiki münasebet- Terinin tekimülüne tenkidi bir bakışa Bazırlanmaktadır. Elimizde bulunan bi- zinci cildde Avrupa musikisi ile olan te- masımızın tarihi üç devre içinde gözden geçirilmiştir: Birinci devre Tansimatlan evvelki pe- takende ve karşılıklı musiki Iktibasları, Minci devre Tanzimattan senra başlayan ve Abdülürizin padişablığına kadar sa- rayın hem içinde, hem de Beyoğlunda baş- Tayan çek hevesli bir dillelantişm dev- Tefrika No. 9 ÇE Zabitlerden biri soruyor: — Madam, Lübnan güzellerimizi nasıl buldunuz? Ve Annamlı neferin uzattığı gümüş tepsiden bir kadeh şampanya alp ona uzatıyor. Hep içiyorlar. — Parisin en son ve en pahalı mo- delleri gibi giyinmişler, — Kendileri? — Bana derileri kalın gibi göründü. Halbuki deri kadının en hassas yeri- dir. Kadın, derisile de duyar ve onun İçin erkekten fazla temastan zevk abr. Hem fennin son mühim tedkik- leri gösterdi ki, deri hakkında bilgile rimiz pek yanlıştır. Biz deriyi bavul ve çanta derileri gibi duygusuz, ölü sanırmışız, Halbuki derilerimizin ay- rıca bir şuuru, bir hafızası olduğu bi- Je anlaşılmaktadır. Sonra... Sonra pek seçme rayihalar süründükleri halde bu madamların vücudlerindeki kendi milli ve cinsi kokularını duydum. Bu * koku iğrenç değildir, hayır, fakat tat- © Siz ve yavandır, resi, üçüncü devre ise Abdülâziz zama- nında bu taklidei devrenin bir züppelik ve İsraf âmlli sayılarak susturulması diye bulâsa edilebilir. Müteakip devirler kita- bın ikinci cildine bırakılmıştır. Bir çok şayanı dikkat vesikaları ihtiva €den wTürkiye - Ayrupa musiki müma- sebetleri» cidden &itiz bir mesainin mah- #ulü, kıymetli bir eserdir. Musikimizin te- kâmülünde yeni bir devre açan bu mü- masebetler müellifin elde etmeğe muraf- fak olduğu tarihi vesikalar ve kendi isa- betli görüşlerile ilk defa olarak uydınla- almış bulunuyor. Kitabın diğer bir hususiyeti de yalnız musiki meraklılarının değil, her nevi ka- riin alâka ile takip edebileceği bir şekilde yazılmış olmasıdır. 1600 dan 1875 e ka- dar 975 senelik tarihi bir devreyi, musiki- miz tekâmülü bakımından etüd eden bi- rinci cild - aşağıya aldığımız parçalarda göreceğimiz gibi - tarih meraklılarının da zevkle ekuyabilecekleri sahifelerie de- Mudur, Abdülhamid ve musiki Abdülhamid, musiki işlerindeki mesu- Myetli vaziyeti bakımından üzerinde bil- bassa durulmaya değer bir sima olmuş- tur. Uzun süren padişahlığı devrinde sa- ray musiki teşkilâtına ald her işte, en ufak teferrüntin, artist seçiminde ve ta- kımların tertibinde bile yalnız kendi hüküm ve kararları cari olmuştu! Pek muayyen musiki parçalarını sevdiği hal- de, bu sanattan fevkalâde anladığına ka- midi! Hatin İtalyan melodisinden yukarı- sını anlamağa kulak kültürü müsa'd de- Eildi; senfonik musikiyi biç aramamış, aramayınca da orkestrası © seviyeye ulaş- mek kaygusile çalışmak yolunu tutama- maştır. Prensip itibarile Abdülmecidin hareket tarzını taklid etmek istediği halde onun yaptığından daha İyisini değil, daha siğini ancak başartabilmiştir. Hiç olmaz- #a İyi bir opera takımının elemanlarını © bolluk içinde yetiştirmeği bile temin ede- memiştir, Hulüsa Abdülhamid çocukken ihmalei- Mk ederek ne kadar az müzik öğrendi ise musiki kararlarının hududu da sonradan © kadar dar kalmış, ayrıca da bütün hü- kümlerini bu kısır bilgiye dayanmak su- petile yürütebileceğine ölünceye kadar inanmıştır!... Mevsimsiz taltifler 1887 yılındayız. Viyolenist Vondra Pa- risteki tahsilini bitirerek ve genç bir konservatuar mezunundan başka bir gey olmayarak İstanbula dönmüştür. Hamid ayrıca memnun: Onu kendi hesabıma yıl- larca Avrupada tahsil ettirmiş olduğu için böyle bir himmeti esiresmemerle ne. kü- dar isabet ve anlayış iş nun gurur gibi bir istidadın bir seneden fazla Pa- riste kalmasına izin vermemişti, başkası- nı öz göndermedi!) Sarayda Vondra'ya hoşgeldiniz makamında küçük bir top- lantı hazırlanmıştı. İyi çalışılarak bir de #riyo tertip edilmişti: Hamidin küçük oğlu Burhaneddin piyanoda, ortanca oğ- lu Abdürrahim O viyelenselde, Tevfik te kemanda idi. Toplantıya Abdülhamid de gelmişti. Müzik bitince, Abdülhamid mü. zisyen oğullarına birer nişan ver İyi çalmışlardı, fakat nişana ne lüzum vardı. (Unutmayalım Ki Abdülhamid en çok sevdiği sazları çalanlara tercihan İltifat eder, yalnız onları yükseltmek ve başa ge- girmek isterdi: Meselâ viyeloüsele âşıktı ki oğlu Abdürrahimi ötekilere tereih et- mesi biraz da galiba bundandı. Viyolen- aelel B. Cemil Arif merhum da bü yüz- den gözdesi idi; «Le Signes Salnl - Secus ve «Gavot No, 2. Poper sevdiği küçük parçalardandı: Çünkü melodik ve hulyah şeylerdi. B. Cemile sik sik bunları çaldi- rırdi) TE Yazan: REFİK HALİD Erkekler alâkadar oldular, gözleri- ni Ninaya daha dikkatle diktiler, «İyi anlamadık...» det gibi... — İnsanın, tertemiz bile olsa gene yaşına, sıhhatine, bünye ve mizacı- na, esmerliğine ve sarışınlığına, mo- Tal ve fizik tahassüsüne göre bir ko- kusu vardır. Burası malüm. Fakat önlar haricinde de milli ve cinsi bir rTayiba neşrederler. Bazı milletlerde bu rayiha pek ince, çekici ve mânalı. dır. Bazılarında ise kaçırıcı, yahud da sadece şiirsiz, hassasızdır. Bir de... Meraklabekleştiler. —... Bir de, görüyorum ki, Lübnan kadınlarında cinsi açlık yok, yalnız bir cinsiyet iştihası var, Erkeklerde gene meraklı bir bekle- yiş — Anlatayim: Cinsi açlık derin, bü- yük aşklarla giderilebilen, ancak bun- laria doyabilen bir kalettir, Cinsiyet iştihası ise arzudan, hevesten, me raktan, yani her gördüğünü ve bul duğunu İsteyişten ibaret basit bir ta- La science chez les Tucs ottomans Bir müddettenberi Pariste bulunan doktor Adnan «La sclence ehez le Tures Ottomansı ismile yen! bir eser neşret- miştir. Pariste «Librairle Orlentale et Amfricalne» tarafından Franmzen olarak basılan bu eser doktor Adnanın Osmanlı Türklerinde XIV üncü asırdan XIX uncu asra kadar riyazi ve tabii ilimler ve Türk Alimleri etrafında (yaptığı kıymetli biz etüddür. Bu mevzu He uzun zamanlardanberi meşgul olan doktor Adnan'ın tedkikleri bir çok illm müesseselerin! alâkadar et- miş, muhtelif İngilizce mecmualarda ds bu sahadaki etüdleri neşredilmişti. Ie seleece chez les Turcs Ottomans» dört fasıldan mürekkeptir. Birinci fasil orta çağda, ikinci fasıl yeni zamanın başlarıgıcından XVII imei asrın 7k sene- lerine, üçüncü fasl XVII inci amrdan XVI inci aâsnn Yarısına, dördüncü ia- sil da XVMİ inci asrın ikinci yarısından XIX uncu asrın başlanıgıcma kadar Os- manlı Türk âlimlerine tahsis edilmiştir. Bu kiymetli eseri karilerimize tavsiye ederiz. Bahar hikâyeleri Genç muharrirlerden Kenan Hulüsi hikâyelerini «Bahar Hikâyeleri» ismi 2i- tında küçük bir kitapta toplamıştır. Çığır Kitapevi tarafından neğredilen &ser mu- harririn dokuz bikâyesini ihtiva ediyor. Para okonomisi Üniversite Kitapevi, Lyon üniversitesi profesörlerinden OR. Gonnard'ın «Muhta- sar Para Ekonomisi. adi eserini doçent Dr. Refii - Şükrü Suvla'ya tercüme etti- zerek nefis bir şekilde bastırmıştır. Paranin fonksiyonları, paranın mahi- yeti ve vasıflar, madeni paranın 88 vetler arasında yeri, inadenl paranın ta- rih, cograya ve istatistiği, devlet ve pa- ra, para sistemleri, para siyaseti, para yerini tufan senedler, gibi çok enteresan bahisleri toplu ve vâzıh bir şekilde tahlil eden bu eser, bu meselelerle uğraşan meslek erbabını ve iktisat okuyan yükesk tahsil talebelerini yakından alkkadar eder, Mecmualar Oluş Edebiyat ve fikir mecmualarımızin en dolgunlarından biri olan «Oluşo un 2iinci sayısı da çıkmıştır. Bu sayıda Halil Ve- dad Firatlı'nın «İnanmak. isimli şayanı dikkat bir makalesi, Dede Kurkud kitabı hakkında Hüseyin Namık Orkun'un Var- tenkide Orhan ce hk'ta yaptığı Ebi, gürler ve makele VAFdI. Varlık On beş günde bir çıkan bu milliyetçi ve memleketçi kültür mecmuasının Tâlin- ci sayısı Yaşar Nabi, İsmail Hüsrer, Or- han Conker, Salahaddin Batu, Tevfik Besim, Hüseyin Namık, Cemil Sena Ongun, Rüşdü Şardağ'ın muhtelif mevzular hak- Kkındaki makaleleri ve Rıza Apak'ın şiirle- rlle intişar etmiştir. Serveti Fünun - Uyanış Edebi Serveti Fünun - Uyanış mecmu- asi bu hafta çıkan nüshasile karilerme Türkân Tangör isimli genç bir beyan #twharrir takdim etmektedir. Ses mecmuası tekrar çıkıyor Bir müddet eyvel neşriyatını tatil eden «Ses» mecmuası yeni bir şekilde ve on beş günde bir olmak üzere tekrar intişara başlayacaktır. Gene fikir ve sanat mec- muası olarak kalacak olan «Sez» tanım- muş şair, muharrir ve ressamlarımızla kad- rosunu Zenginleşlirmiştir. Yeni şekilde ilk nüshası 1 haziranda çıkacaktır. idir. Bir millet lâyık olduğu hükümete nail olduğu gibi bir cemiyet de kendi boyu ile müfenasip aşklar yaşıyabilir. — Tabil heyeti umumiyeleri itiba. rile... -— Şüphesiz cesaretli ve asker diye ayırdığımız bir millet veya bir mem- lekette korkak yok mudur? Olabilir ki, Lübnan kadınları arasında da âşk kahramanlarına ras gelinebilir. Fa- kat, bence, ekseriyeti sevdalarında çerezcidirler; çeşidi ve çeşmiyi sever. ler... Bu deri ve bu şiirsiz koku bana öyle diyor. Hepsine birden tsan et- mek istemiyorum, belki de içlerinde sevdiklerinin buseleri tesirile mem- leketlerinin bahçeleri gibi turunç ve mimöza rayihası neşreden nâdide ma- şukalar vardır. — Buselerin rayiha neşrettirdiği maşukalar?... » Evet. Kadın, erkeklerin biliyoruz sandıklarından çok fazla acaip, çok esrarlı, makanizması çok karışık ve bünerli bir teşekküle meliktir. Seviş. me arasında ve seviştikten sonra gün- lerce menekşe ve gül gibi çiçek kokan maşukalar mevcuttur. Kina bu son cümlesinden kendi kendini kâsdettiği hissini vermemek için ilâve etti: — Bunu doktor Max Eride'in bir kitabında görmüştüm. ılımız esnasında süt işinde Süt işlerile uğraşan mütehassısların izahati ' Yapacağımız teşkilâtla, hem halis süt dağıtacağız hem de fiat, şimdikinden yüksek olmıyacaktır İstanbulda süt işini essaslı surette | tanzim ve ıslah etmek için Ankara siraat enstitüsü sütçülük mütehassi- sı profesör Lytenberg İle Zirant Ve- kâleti sütçülük mütehassısi B. Ek- rem tedkikata devam ediyorlar. Dün kendilerile görüşen gazeteci- lere bu iki zat, yaptıkları tedkiklerin neticesini şu suretle İzah etmişlerdir; — Bize verilen materyel, yalnız İs- tanbulda süt müstahsitlerinin ellerin- de bulunan hayvan mikdarından iba- retti, Bunun İçin lüzumlu diğer ma- Jâmatı toplamak için istihsal mahal- | lerinde dolaşarak icab edenlerle te- mas ettik, Bir iki gün sonra raporu- muzu hazırlıyacağız. Şimdi elimizde- | ki hesapları toplamak ve maliyet fiat- lerini tesbit etmekle meşgulüz. Evvelâ şunu söyliyelim ki tedkika- inhisar şekli katiyen mevzuubahis olmamış» tır. Biz, üç noktayı esas ittihaz ettik: | 'Temiz ve sıhhi süt içmekle halk men- nun olacaktır; müstahsiller, malla- l rmı gayet müsald ve sağlam şerait içinde ve kolaylıkla satabileceklerdir. 'Tevzi işlerile de meşgul olanlar, ge- ne eskisi gibi bu işe devam edebile- eklerdir. Bu esaslar dairesinde işe gi- riştikten sonra arada gene gayri meş- ru şekilde istifade etmek isteyenler olursa yedi yüz bin kişilik bir şehrin sıhhati namına bunların faaliyetine meydan verilmiyecektir, Bu iş bilhassa müstahsiller için çok kârlı olacak ve bunlar da bu işe his- sedar sıfatile İştirak edeceklerdir. Müstahsilin elindeki hayvanları sa- tın alınmasını teklif edeceğimiz kati- yen doğru değildir, böyle bir düşün- cemiz yoktur. Tedkikatımız o kadar derindir ki süt naklinde kullanaca- ğımız motörlü veszitin benzinini ve süt tevzlatmın şehrin her üç semlin- de süratle yapılmasını göz önünde tuttuk. Bu işin santralize edilmesinden do- Jayı tevzialın gecikeceği iddiası da doğru değildir. Bugünkü süratli ve- salt buna imkân birakmıyacaktır. Yapacağımız teşkilâtla tevziatın en kısa bir zamanda yapılmasını temin edeceğiz. Sütün pastörize edilmesi için te sisat yapılacaktır. Bundan sonra pas- törlze edilmiş süt kâğıd şişelere ko- nacak ve süratle dağıtılacaktır. İs- tanbulda cam şişelerle süt sa'nak hem şişe temini, hem de maliyeti noktasından güçtür, Bunun için Al manya ve İngilterenin bazı şehiri rinde olduğu gibi kâğıddan mamül süt şişeleri getirttik. İzmit kâğıd fab- Üç erkek #Mâveye rağmen anladılar | ki, Rus prensesi dostunun kolları ara- sında ve kollarından kopduktan son- ra çiçek ve aşk kokan bir sevgilidir. O düşünce ile üçünü de bir durgunluk aldı. Nina, bu sırada içeride bir valsa kalkıldığını anlayınca bahsi kıvamın- da bırakmak için: — Biraz da dansedelim! dedi ve sözlerini en iyi anladığını gördüğü hususi kalem müdürünün koluna gir- di, Yeşilli sarılı dar lâma elbisesile, ufa- cık başı ve biçimli vücudile Rus - Öz- bek prensesi'bir kertenkele gibi içi yu- muşak, kabuğu sert, çok zarif, çevik - ve sevimliydi, Müdür, bir dev olmak is- tedi; bir dev olup ir! ellerinin arasına bu güzel hayvanı almak ve ağzına gö- türüp hoş cildini kalın dudaklarına sürtmek... sss — Kolonelim, sizden bir soracağım var. İstihbarat reisi kırklık bir Fransiz Ja karşılaşmıştı. — Kalem müdürü ile danseden şu yeşilli kadın acaba prenses Daniloviç midir? — Evet kendisini tanir mısınız? Yüce Komiserlik fen heyeti şefi riti- hendis Verdier, Ninadan gözlerini ayı- ramıyarak cevap verdi: rikasile temas ettik, Fabrika bu kâ- dd şişeleri bize temin edecektir. Bu şişelerin kendilerine mahsus kapak- ları vardır. Bunlar kolayca nakledi- lebilir şişelerdir. Şimdi bütün bu tesisatın kaça çi- kabileceğini hesap ediyoruz. Bunls- rı da tesbit ettikten sonra raporunu- zu Valiye takdim edeceğiz. Süt fiati- nin ileride artıp arimıyacağını soru- yorsunuz. Şimdi süte su karıştırıldı- ğini ve ileride halis süt içileceğini de düşünmek lâzımdır, Maamafih halis süt fali daha pahah olrmyacaktır. Süt işi için bir de talimatname ya- pılacaktır.» Bir soygunculuk muhakemesi Maznunlar suçu inkâr ediyorlar Bundan dört ay evvel Şişlide Dut4 luk denilen yerde İskilipli Mus'afa adında bir adamı kollarını bağlıya- rak soymaktan mazmun Mevlüdla Ahmedin mevkufen muhakemelerine dün ağır ceza mahkemesinde başlan- muşlır. Bunların, diğer suç ortakları Maksud kaçmış ve henüz yakalğna- mamış olduğundan bunun hakkın-“ daki takibat muvakkaten durdurul- muştur. Dün ağır ceza mahkemesinde ya pılan muhakemede maznunların İki- si de suçlarını inkâr etmişler, bun- lardan Ahmed: — Benim bu vaka ile alâkanı yok- tur. Zamtada İfade verirken onlarin İstedikleri şekilde İtirafda bulundum, O ifadem asılsızdır, Bana iftim eği- yorlar. Demiştir. Maznun Mevlüd da: — Ben Maksudu hiç tanımam, So- yulduğu söylenen Mustafayı da hiç görmedim. Soygunculukla alökam yoktur, Diye suçu tamamile inkâr etmiş- tir. Zabıta ve sorgu hâkimindeki iti- raflarına karşı da: — Poliste zorla öyle ifade verdim. “İkinci ifademi alanın da sorgu hâki- mi olduğunu bilmiyordum. Gene po- lis zanneğerek korkudan öyle söyle dim. Demiştir. Şahidiern çağırılması için muhakeme başka güne bırakıl- mıştır. — Pek iyi tanırım, Rus töprakla- ından ayrılan son mülteci gemisinde beraberdik. Bu, unutulmaz bir hati- radır, bir hatıra ve bir tablo, ” Kelenel mühendisin koluna girdi: — O halde, dedi, biraz anlatınız. Mösyö Verdier itiraz etti: — Böyle bir suarenin lezzetini ba. na dünya tarihinin tüyler ürpertici bir vahşi yaprağını açtırmak suretile ihlâl ettirmeyiniz. Bakınız şu köşede parfönlü, kayıcı, ince ve uçucudur. Bir fiske vursanız olgun hanmnelleri sarsmiışsınız gibi etrafa rayihalı bir” toz baharı, serpilecek. Yalniz musiki ve dans havasile beslenerek yetiştiril. miş bir acaip salon fidanına benzi yor, Fujer dalları sanki onun mütem- mimatındandır. Suare obaricinde bir yere, bir açık havaya çıkartsanız muhakkak kız da, nebat da solacak- lar, Bırakınız bunlarla oyalanayım. Eelonel, yaşlıca, sarhoş, zendes$ Fransız mühendisinin bu genç kız sü- samışlığına gülümsiyerek heyecanını kırmamak için sonuna kadar geveze“ liğini dinledi. Sonra &mirane bir ta- vırla: — Prensesten bahsedelim, dedi, (Arkası var)