© Je E i i e VE ea UR AFM Roni Forluju Galata r undan bir si rü bavulla otomobile binerken gör düm. Arkadaşım dünyanın en uzaN wemleketierinde senelerce süren usun bir seyahatten dönüyordu. Yanına yaklaştığını zaman boynuma atıldı: — Gel, dedi, Eğer Beyoğluna çıka» caksan beraber gidelim. Ben de bir otele ineceğim. Ferdinin otomobiline bindim. Onun bana anlatacağı o kadar çok gey var dı ki sözün neresinden başlayacağını bümiyordu. Arkadaşımın oteline geldik. Ferdi: — Ben çabucak odimâ yerleşirim, Vaktin varsu otur da beraber çene ça- Jalım. Ben on dakika içide yıkanır, giyinirim. Benim de Ferdiyi “göleceğim gel- mişti. Bunun için arkadaşımı bekle. dim. Ferdi yıkandıktan, elbise değiş- tirdikten sonra yanıma oturdu: — Sorma kardeşim... dedi, fena halde âşığım.. Aman anlatsana Şunu... Ferdi anlatmağa başladı: — Bu son uzak seyahatimde yolum Kanrdaya da uğramıştı. Ucuz bir oto- mebli satın almıştım. Her tarafa bu- nunla, seyahat ediyordum. Kanadaya da bu otomobille geçmiştim. Fakat mevsim kıştı. Kanadanıni kışları ber- battır, Bir gün yolda:müthiş bir kar tipisine tutuldum. Gözgözü görmü. yordu. Halbuki yolumun üzerinde na şöyle barınabilecek bir köy, ne de kü- çük bir kasaba vardı. Bu şimal memleketinde kar tipisi içinde, yarı donmuş bir-halde ne ya- pacağımı da şaşırmıştım. Üstelik yolumu da şaşırdım. Ben- sinim de nerede ise tükenecekti, Een- ginim bitecek olursa © siman halim büsbütün dumandı. Otomabillimle ne yapatağımı bil- meden, gelişi güzel ilerliyordum. El- lerim ayaklarım donmak üzere idi, Soğuğun şiddetinden otomobilin mo- törü de istediğim gibi işlememeğe başlamıştı. Gözümün önünde sicak bir oda, sıcak bir çorba, soğuktan vE camları buğulanmış pengereler, bana hizmet eden güzel bir kadın hayali canlanıyordu. Vaktile bir kitapla okumuştum. Yolcular, yalnız çölde «Serap. “gör- mezlermiş. Bazan böyle kutup minta- kalarında, soğuk memleketlerde, kar fırtınasına tutulan, yolürin kaybeden seyyahlar, vücutlarında donmak alâ- metleri başaldığı zaman da serap gö- rürlermiş. Çölde görülen serap ekseriya serin vahalar, soğuk sular, rahat ve gölge- Wi çadırlara ait olurmuş. Kutup mıntakalarında görülen se- rap da bunun büsbütün aksi olurmuş. Boğuktan donmak üzere bulunan yol- cular dalma sıcak odalar, dumanı bu- Tam buram tülen sıcak çorbalar, cam- ları buğulanmış pencereler, rahat, pufla yataklar, kendilerine hizmet eden güzel kadınlar görürlermiş... İşte o zaman ben de donmak üzere olduğum için böyle bir seraba dal- mıştım. Gözlerimin önünde alev aler yanan ocaklar canlanıyordu. Bu oca- Zin başında kendimi genç bir kadınla yanyana oturuyor tasâvvur ediyor. dum. Ocağın içinde yanan kütüklerin alevi yanımdaki kadının yüzünde ga- Tİp gölgeler yapıyordu. Yanımızdaki küçük masanın üzerinde, içinden du» | manlar çıkan çay bardakları vardı, Fakat bunların hepsi de hayaldi. Nihayet öyle bir radde geldi ki el divenli ellerim adeta karıncalanmağa, başladı. Motörüm de birdenbire dur- du. Artık mahvolmuştum. Bu kar fırtınası içinde dağ başında ölümü beklemekten başka çare yoktu. Otomobil durunca biraz hareket et- m tepbumalz zaplamdık ve bu suret- - parça ısınmak çaktım. Vücudumdaki ie İm getirmek maksadile kar firtınası için, 46 etrafımı görmeden koşmağa çalı. şıyordum. Bir aralık yağan kar hafifledi. Ta ieride hayal meyal bir çatı iş” tüm. Adeta çılgına döndüm. Ne oluş. “e olsun gidip bu evin kapısını çala. caktım, Bir taraftan da gözlerime İnanamıyordum. Acaba bu gördüğüm yatı da bir serap mu İdi? Karlara bata çıka gördüğüm çatıya doğru ilerlemeğe başladım. Biraz son- Ya bunun küçük bir dağ evi olduğunu İ anlamıştım. Kapıyı çaldım. Açıldı, Gözlerimin, kirpiklerimin — etrafını kar parçaları kapladığı için bana ka. Pıyi açan insanı ilk bakışla göreme- maşitim. Çabuk çabuk derdimi galattıng; — Yolumu kaybettim. Otomobilini işlemiyor. Donmak üzöreyim. Bir iki saat istirahat etmek için buraya gel- Bu sözüm üzerine bir kadın sesi: — Pekl., dedi, buyurunuz... Beni içeriye aldı. Sicak bir odaya soktu. Bu bir hizmetçi kadındı. De şarıya çıkarke: — Sire öteberi getireyim. Madama da haber vereyim... dedi, Ocağın bar şında oturdum. Bu dakikanın saade- tini ömrüm oldukça unutamam. Hizmetçi dışarıya çıktıktan biras sonra kapı açıldı. Genç güzel bir ka dın içeriye girdi. Göz göze gelince iki. mir de hayretler içinde kaldık. Genç kadın bana: — Ferdil.. diye bağırarak ilerledi. Elimi tuttu. Ben rüya görüyorum sünmıştım. Bu genç kadın vaktile İstanbulda ta» rıdiğim Megi-adinda bir Amerikalı idi. Meginin petrol işi yapan ihtiyar bir kocası vardı, Seyahat için İstan- bula gelmişlerdir. Megi ile İstanbul. da ne güzel günler geçirmiştik. Onu Boğazda, Çamlıcada, Adada €pey gezdirmiştim. Şimdi Kanada da bir dağ başındaki küçük evde o- nunla karşı karşıya gelince hayretten dona kalmıştım. Megi ocağın beşında ellerime sarıl- dı. Bana sıcak çorba getirtti. Güzel yemeklerle bir sofra kurdu. Yemek- ten sonra konyaklı sıcak çaylarımızı ocağın başında içerken hayatını an- lattı. Kocası ölmüştü. Yalnız yaşıyor- du. Bu civarda büyük emlâki vardı. Onun için burada oturuyordu. Çok yalnızdı. Onu dinlerken etrafıma bakıyor. dum. Biraz evvel serap şimdi hakikat olmuştu. Meginin evinde iki gece kalmıştım. Kar tipisi dinmişti. Üçüncü gece gü- siyi pırıl pırıl aydınlatıyordu. Pence- baş başa dişarısını seyrettik. Bu dağ köşkünde, karlar arasında hayatın en güzel günlerini geçirdim. İşte uzun seyahatimin en tatlı ma- cerası, en unutulmaz hatırası bu ol- du.. Hikmet Feridun Es gözüme görünen | zel bir ay ışığı civardaki karlı are- | renin önünde, sicak odada Megi ile | 1 — Züğürtlük. $ — Bir cins şekes - Familya, 3 — Cemi muhatab zamiri - Meveu- diyet. Hi — İki kere on altı - Beyan edatı. — Menfaatler. $ — Bir çalgı - Bir erkek ismi, ? — Gene bir erkek ismi - Figan, 8 — Nota - Cenubi Anadoluda bir KASA merkezi, 9 — İzabe - Yüzdeki lekeler. 10 — Hayvan cesedi - Hoş - Tersi küçük mağaradır. Yukarıdan aşağı: 1 — Cebinde pasosu var - Taşkın sw. 4 — Mukavele - Pergelle çizilen yuvarlak gizi. 3 — Tersi zararlıdır - Meşgale. 4 — isim - Yeniçeri timar, 5 — Şad etme. 6 — Cereyan eden - İçki. 1 — Zarifçesine. 8 — Fransada bir şehir - İman 9 — Az sıcak - Melün. 10 — Kokulu bir ot - Yamalı, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: i — Köselvanof, 2 — Amasra, Âra, 3 — Veliefendi, 4 — Ara, Mi, Ud. Bak, 9 — Kare, Şerik, 10 Yukarıdan aşağı: I — Kavak, Ka, 2 — Ömer, Sokak, $ — Balak, 'Tari, 4 — Esi, İpotek, $ — İrem- bağı, 6 — Vafir, Şi, 7 — Elizabet, 8 — Nân, Tafara, $ — Ordu, İçki, 10 — Pai- deli, KI Halk ziraati Meyva, çiçek, bağ, sebze kümes ve kuşlara dair faydalı malö- mat - Aylık mevsim ziraat bilgileri. Yazan: «Akşama zirdat muharriri Profesör Şükrü Aker Bahçe meraklılarına ve alelu- mum ziraat işlerile uğraşanlara çök lüzumlu bir eserdir. Güzel resimlerle süslenmiş ve nefis bir şekilde basılmıştır. Fiati (100) kuruş. Tevzi yeri: Hilmi Kitapevi. Dünyanın Beynelmilel Endüstri Âlemi Çapa Markanın Erişilmez bir kuvvet olduğunu (HORS CONCOURS) mü- ; kâfatı vermek suretile tasdik ve kabul etmiştir. ÇAPA MARKA HUBUBAT UNLARI Sıhhatinizin yardımcı kolları Nefis Baharatı: Yemekleriniz lezzet ve Tarihi tesisi: 1915 M, tiha kaynağıdır... CAPA Beşiktaş Yazan: İSKENDER TURAKINA TARİHİ ROMAN P. SERTELBİ 'Tefrika No, İM «Tunaya bir yardımcı ordu göndermezsek, Avrapa- lılar, bizim zayıfladığımıza hükmedecekler.» — Sung prensinin başı vurulmadı mı? — Hayır. Prens Ma - Çi kolay ko- lay idam edilemezdi. — Niçin? Kubilây ondan korkuyor mu? — Hayır. Kubllây kimseden kork- maz. Lâkin küçük bir gönül mesele- si onu, idam kararından vazgeçiri- mişti — Bir şey anlıyamadım, Samol Bana hakikati açıkça söyle... Çünkü, imparatoriçe, Çin Ihthâli etrafında seninle uzun boylu konuşmamı em- retti, Samo, bildiklerini anlatmak İsti yordu: — Kubllây han, Sung prensinin kız kardeşini seviyordu. Onun hatırı için, Ma - Çi'yi idam ettirmedi, Gü- neş gören bir zindana sttı. Ve Ma - Çi, benim geleceğim günler arasında zindandan kaçıp gitti. — Bundan ne çıkar ?Kubilây, göz- desini sıkıştırınca Ma - Çi'yi tekrar ele geçirebilir. — Neyazık ki, prenses Ti - Vong da kardeşi Ma - Çi ile birlikte kaçtı. Ku- bilây onları günlerce arattı.. buldu- ramadı Çutsay'ın canı sıkıldı: Bu meseleyi imparatoriçeye söy- lemek doğru olmaz. Ma - Çi'nin kaç- tığını gizliyelim. — Ya bana sorarsa... Nasıl yalan söyliyebilirim? — Her Iki tarafın selâmetini temin için, bunu gizlemeğe mecburuz. — İmparatoriçe, Kubilâydan çeki- necek mevkide midir? Ben, Kubilâ- yın da bu hadiseyi imparatoriçeden gizliyeceğini sanmıyorum. Çünkü, ben yanından ayrılırken: «İmparato- riçeye, çok yakında tekrar prens Mg - Çi'yi ele geçireceğimi söyler. sin!» dedi. — ©, söylemiş olabilir. Fakat, bi- zim bu işi gizlememiz lâzımdır. Hat. tâ, prens Ma - Çi'yi ortadan kaldır. makla Sung hadisesinin de tâmami- le bastırıldığını bütün dünyaya yay- mak mecburiyetindeyiz. Çutsay, Samoya imparatorluğun son vaziyeti hakkında biraz daha izahat verdi: — Prens Batu'ya yeni bir ordu ile yardım edeceğiz. Bu ordunun ba şında sen bulunacaksın! Yabancı devletlere karşı imparatoriçe kudret ve nüfuzunu tanıtmak ve garbi iş- tilâ fikrinin suya düşmediğini anlat- mak istiyor. Bu vaziyet karşısında Çinde de çok kuvvetli olduğumuzu göstermeğe mecburuz. — Ben zaten süratle çağırılışım- dan, başıma yeni bir harp kuşunun konacağını tahmin etmiştim. Beni imparatoriçe mi hatırladı. Yoksa ken- disine beni hatırlatan siz misiniz? — İlkönce kendi hatırlamıştı. Ben de bu fikri takviye ettim. Sobutaya senden başka yardımcı birinin gön- deriimesi doğru olamıyacağını söyle- dim. Emretti, seni davet ettik. — Prens Batu sizden yardımcı is- tedi mi? — Hayır. — O halde bizim oraya gitmemiz, bilhassa benim için çok tehlikeli ola- cak. — Niçin?... Yeni gidecek yardım." cı bir ordu, Batu'nun mevkiini sağ- lamlaştırır. Akınlar başlarsa, onun da şerefi, nüfuzu artar. — Bu işin iç yüzünü görmüyor musunuz! Prens Batu çok kıskanç- tır. Kendisi talep etmeden, oraya bir yardımcı ordu göndermek, onun işlerine karışmak demektir. — Oraya bir yardımcı ordu gön- dermezsek, Avrupalılar bizmi zayıf- göstermek istiyor. Şimdi bana kati olarak söz ver: On beş güne kadar hazırlanıp yola çıkabilecek misin? Samo birdenbire tereddüdle vezi- rin yüzüne baktı: — On beş günde bir ordu hazırla. nabilir mi? — Akıncılarımız hazırdır. Onlari sen yola koyacaksın! — Mademki zorlukların en büyü ğü bhalledilmiştir. Pek Alâ. sös vö- riyorum... On baş gün sonra Kara- kurumdan Tunaya hareket edeceğim, İmparatoriçeye bü işten emniyetle bahsedebilirsiniz! — Teşekkür ederim, Samol Ben de senden bu cevabı bekliyordum. Çutsay, Samonun omuzunu ol» şadı. Ve ayrılırken ilâve etti: — Üç gün dinlendikten sonra, se» ni tekrar sarayda beklerim. Yanına alacağın zabitleri birlikte seçeriz. * . Samo akrabasından birinin evinde oturuyordu. Tunaya gitmeğe kara? vermişti. Bu meseleden hiç kimseye bahsetmemişti. 'Turakina bu işi gizfi tutuyordu. Maamafih saray münte- siblerile. ordu erkânı pekâlâ biliyor. lardı ki, çok yakında Tunaya bir ordu gidecek ve bu ordunun başında Bamo bulunacaktı. Samo'nun Çinden döndüğünü du yan arkadaşlarından bir çoğu ken- disini ziyarete koşuyorlar ve şehre niçin. muzaffer bir komutanın girik şi gibi girmediğini soruyorlardı. - Samo yoksa Çinde muzaffer ol- madı mi? Soruları çoğalmağa başlamıştı. Samo bunlara, Sungları dağıttığı» nı, Sung prensinin idam edildiğini, ihtilâlden eser kalmadığını söylüyor ve: — Yabancılara karşı, benim Ka rakuruma geldiğimi saklamak lâ zımmış. Bundan ötürü şehre tören- le girmedim. Diyordu, * Samo, Çutsayla konuştuktan son- ra, düşünmeğe başladı: — Ben, şimdiye kadar yaptığım s0 ferlerde, kendi adamlarımı kendim seçerdim. Çutsay bana neden: «Ye nma alacağın zabitleri birlikte 86 çeriz.» dedi? İhtiyar tilkinin bun dan maksadı nedir? Beni, istemedi- ğim, sevmediğim adamlarla yola çı- karmak İsterse, ben bir adım atmamı, Samonun kafasında kıvrılıp ka lan bu şüpheler onu fazla düşündü- rüyordu. Arkadaşlarından birinin ağzından kaçırdığı sözlerde onun şüphelernii büsbütün artırmıştı. Sa- monun eski Sefer arkadaşlarından biri: «— Can Bey bugünlerde saraya sık sık girip çıkıyor. Bilhassa senin Çinden çağırıldığını duyduğu gün denberi, imparatoriçe ile fazla temas ediyormuş.» Can Bey, Samonun eski düşman larındandı. Samoyu hiç çekemezdi. Kubilâiy oKarakurumdan yardımcı bir kuvvet istediği zaman, Turakins derhal Samoyu hatırlamış, bu işi ona havale etmişti, Can Bey o 2 man da Karakurumda Samo aleyhin- de bir çok sözler söylemiş, hattâ im- paratoriçenin zihnini bile çelmeğe muvaffak olmuştu. O sırada vezir Çutsay bu işi halletmemiş ve haki kati Turakinaya anlatmamış olsay« dı, Samo o zaman İmparatoriçenin gözünden düşmüş olacaktı. Acaba, Can Bey, şimdi de ayni te viri yapıyor muydu? Samo, Çinden geldi geleli 'Turakir na İle karşılaşmamıştı. Bütün ko nuşmalar Çutsayla yapılıyordu. Oy- saki, Can bey, saraya sık sık giriyof ve imparatoriçe ile görüşüyordu. 'Turakina, Samoyu Çinden çağı” tıp getirdiği halde, neden bir kere bile kendisile görüşmek istememişti? Vezir Çutsayla konuşmalar ne mana kadar sürecekti? . ” Can bey, Samoya neden düşman oldu? On yıl önce, bir gün. Oktay has alayla ava gidiyordu. Oktay ham Samo'yu çok sever, her ava gidişim de onu yanından ayırmazdı ği (Arkası var) © snswpana am SE >» 2 BEKVEBSEP BES eo .EFPE