30 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

30 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

O HAFTANIN VAKALARI Bulgaristan notları A Sofya operasında bir gece , en Yazan: Selim Sıyrı Tarcan Sofyada bulunduğum sırada otel Fransız cümhurreisinin Londra seya- hati: Cümhurreisini bamil vapur tor. pidoların ve tayyareelrin himaye- sinde ilerliyor de matbuat direktörü B. (Seraphi- moff) un pek nazikâne yazılmış bir mektubunu buldum, Şöyle diyordu: <Bu gece milli tiyatroda (Rymsky- Korsakof) un meşhur (Kitâge) ope- rası oynanacak görmenizi isterim. Size bir loca bileti gönderiyorum. Ev- velce başka yere söz verdiğim için zinle beraber bulunmaktan mah- mi olaca; Saygılarımı sunarım > Buna çok memnun oldum, (Şehfa- zad) mübdli bu büyük kompozitörün kere medhini İşittiğim (Kitöge) ini görmek istiyordum. Aziz ka- rilerim geliniz sizlerle birlikte gide- 1. Ben buranm yabancısı olmadı size delâlet edebil: Am- ma müsaade edin de evvelâ Bulgar- ların milli tiyatrosu hakkında biraz- cık malümat vereyim İşte Millet bahçesinin karşısında cephesi gotik mimari tarzında mer- mer sütunlarla süslü Bulgar operası! 1907 de yapılmış. Şimdi tam otuz iki yaşında. Sahnesi en modern tek- nik techizatı Ihtiv ediyor. Koltuk- katlı çepeçevre onlarda 1,330 kişilik otu- sinde mütend- ılgar sanati rının mermer» den büstleri göze çarpıyor. Burada le bazan dram, bazan di mi nndah z dern dram eserleri oynanıyor, Ope- raya gelince (Gounod) (Borodine) gner) (Puccini) Ver- k eserlerini mükem- mel bir orkesiranın refakatinde Bulk garlar bu sahnede doya, doya seyre-| T İki kıymetli rejisörleri var: (Mas- salitinov) ve (H. Tzankov). Tiyatro- nun dramatik ve opera kısmındaki rin ekserisi Avrupada tahsil s mdi artık kendi mek- teplerinde sanatkâr yetiştiriyorlar. Bulgar tiyatro artistleri arasında da şöhret almış olanlara da tesadüf edilir. Meselâ (Anna Thodo- rova) yakın zamanlara kadar Paris asının yıldızlarından biri Hâlâ Paris büyük Operası artist- leri arasında iki üç Bulgar sanatkâ- rı var, Sonra (Lille) şehri Operasının primadonnası (Konstanza Kirova) adında bir Bulgar kadınıdır, Mili tiyatroda dramatik ve opera nevinden piyeslerden başka ara sira konserler de verilmektedir. Bu muh- teşem sahnede bazan devletin Filar- monik orkestrası, bazan de Kral (Sen- ) orkestrası garb musikisinin -anınmış üstadlarının olduğu gi- bi kendi kompogitörlerinin eserlerini k bir maharetle çalıyorlar. Tiyatro sekizde başladığından tam Sofyada Bulgar milli tiyatresu Seyircilere bir'göz atalım. Bir £ olsun resmi kıyafette kadın veya © kek yok. Hepsi de şehir elbisele gelmişler. Bulgarlar bu gibi etiket lere ehemmiyet vermiyor. Benim ba hal Prağda da dikkatimi celbetr Oper frakla gitmişti seyircilerin ekseriyeti şehi tindeydiler Yalnız localarda smokinli mösyöler ve de r damlar vardı. Burada ise ilâç için bir dekolte yok. Bü 'bir telâkki meselesi, Ben tiyatroyu bir mabed terbiye mektebi bildiğim biraz ilinalı gidilmesine ta Bir anda ışıklar söndü. Orki rinden, derinden keman sesleri i ilâhi nağmeler çıkarmağa Sanki o anda bütün vücudlardan bir elektrik cereyanı geçti, Bütün ağı lar kilidlendi. Çıt yok! Ne bir - &yair sesi, ne bir kapı gıcırtısı! Gene den tekrarladım. Aferin Bulga dinlemeği pek güzel bi alanların başlarını dım, Seksenden fazla. Or- bir Rus idare ediyor. Adı (A. Cooper) bu da dünyaca çok mi ruf bir üstad. Carlo) o Operasının (Kitöge) Operası orkes ne üstadı olduğu için Bulgari disini üç defa bu'piyesi idar vet etmişler, İşte perde açıldı. Sahnede büyük bir kayn ağaci ormanı ortasındı ne dallardan çatılmış iptidaj ş bir kulübe. İçinden bir peri kın tı. İnsanlardan uzak yaşıyan bu gü- zellik yıldızı ruhani bir nağme ile bir Hollivutta bir filim şirketile mukavele yapan bu adam Hindili hipnotizmacı Blakamon'dur. Fakat ilk tecrübe muvaffakıyetle neticelenmediğinden müukavelesinin feshi düşünülüyor. vaktinde yerimizi almış olmak için | neşide okudu, Bu güzel, uzun boylü haydi hemen gidelim, bakınız halk | Kaz Operanın genç (Soprano) su mad- nasil sel gibi o tarafa akıyor. mazel (Petrova) dir. Ormanda yölü- — Oöo.. Bu ne kalabalık! nu kaybeden bir prens ona tesadüf B. Hitlerin Çekyadaki seyahatinden Berline avdetinde istasyonda istikbali Fransız cümhurreisinin Londradan ayrılırken teşyli (önde kıral, kıraliçe, küçük prensesler, arkada Başvekil ve Hariciye Nazırı görünüyor pen — Evet çok kalabatık, amma dik- | ediyor. Tabintla, kuşlarla başbaşa ver kat ettiniz mi kimse birbirini kakış- tırmıyor. Herkes dörder, dörder asker nöbet bekliyor. ii arlara! Beş on dakika içinde localar, kol- tuklar, balkonlar hepsi doldu. Yalnız o kadar mi ya medhallerde de yığın- la insanlar var, İğne atsan yere düş- Bakınız şu yukarıdaki bü- yük balkonu dolduran gençlerin ek- serisinin ellerinde nota defterleri var, Bunlar üniversite ve müzik 'akade- misi gençleridir. Hem oyunu seyre- derler, hem de notadan takib eder- ler, Ben bunu 1932 de de bir kere ge- ne böyle görmüştüm Bulgarların müzik akademisi hiç de fena değildir. 1904 te zannederim burasını Önce sadece müzik mektebi olarak tesis etmişler. 1912 de y musiki mektebi adını alm de 1924 denbert bizim konservatuar gibi bir müzik akademisi şeklini al- nedir. Orta z ve erkek of) dur. Musiki terbiy şıyan bu kızı beğeniyor, seviyor, ev- lenmeğe karar veriyor. Bir baska sahnede (Kitöge) şehrinde bir âlemi görülüyor. Yalnız bu izd doğru bulmayan kişizadeler işe katmak için bir serseriyi âlet edi lar, Bu sarhoş ve serseri rolün pan Rus artisti tenor (K. Karenine)- nin harikülâde bir sanatkâr olduğu görülüyor. Güzel söylüyor, güze! dans ediyor, Üçüncü perdede şehir birden Tatarların istilâsma uğruyor. O k- yamet âlemini orkestra büyük bir maharetle tasvir ediyor. Enfes koro iyı Bir katliâm oluyor. Son perde bir cennet tablosudur. Hurilerile, evliyalarile, ermişlerile bü cennette genç kızla prensin kilisede nikâhları kıyılıyor ve düğünleri ol» yor. Hayranlıkla seyrettiğim bu Kitöge lejandı bana Bulgar sanatkârlarının Operada kıskanılacak bir kemal mes tebesine ulaştıklarını gösterdi. Sop- ranoları, metzosopranoları, Kontraj- toları, tenorları,, (o baritonları ie (Zolatoviteh) gibi harikülâde baslar ile Bulgarlar ne kadar iftihar etseler yeri var, Selim Sırrı Tarcan

Bu sayıdan diğer sayfalar: