POLİTİKA Ispanyanın vaziyeti Bu senenin ilk günlerinde general Franconun Katalonyaya karşı baş- ladığı taarruz; bir buçuk ay sonra bu memleketin tamamile eline geçmesi ile neticelenmişti. Bu netice İspanya dahili harbinin akibetini tayin et mişti, Çünkü Kutalonyada mağlöp olan climhuriyet hükümeti orduları cenuba gidip merkezi İspanyadaki general Miajanın orduları ile birleşe- memişler ve bilâkis Fransaya iltica ettiklerinden silâhlarından tecrid eği- lerek müattal kalmışlardır. Cümburiyet donanması da Tunustaki Fransız harp limanı Bizerteye iltica ettiğinden merkezi İspanyadaki on eyaletin ve iki buçuk senedenberi üç taraftan muhasara altında bulunan Madridin muvaffakiyetle mukavemete devam etmesine imkân kalmamıştı, Mülki hükümeti elinde bulunduran komünistler ordudaki taraftarla. rına güvenerek mukavemette israr etmek istemişlerdi. Neticede general Franco ile anlaşmak ve silâhları bırakmak taraftarı son cilmhuriyet or- dusu erkânı ile i.omünist liderleri arasında zıddiyet ve münaleret çıkmış ve ikiye ayrılan ordumun kıtaları birbirine girmişti. Bu boğuşmalar merkezi İspanyadaki orduyu büsbütün yıpratmış ol- duğundan general Franconun $on taarruzuna karşı birkaç gün bile mu- kavemet edemeyip * İspanyadaki dahi imi bırakmış bu sırada Madrid de teslim olmuştur. harbin bu akibeti mukadder ve evvelce malüm bu- lunduğundan Madridin düşmesi beynelmilel politikada bir beyecan ve değişiklik meydana getirecek değildir. Bilâkis İspanyanın istiklâl ve ta- mamiyeti biran evvel tekrar teessüs etmiş bulunmasından (İngiltere ve Fransa bile memnundur, Mesele bundan sonra İspanyanın takip edeceği politikanın istikame- tindedir. General Franconun Çekyanın Almanyaya ilhakını tebrik eyledi. ğine ve Romadaki faşist bayramma kendi faşistleri Falangistlerle iştirak ettiğine göre şimdiki ha maktadır. İspanyanın Afrikada da Fr: sındadır. Diğer taraftan Cebelüttarık boğazma hâkim sahillerini de Almanya ve İtalya ile beraber olduğu anlaşıl- m çeyrek asırdaki en büyük zaafı Avrupada olduğu gibi sız hudutları ve askeri kuvvetleri ile sarılmış bulunma- büyük toplarla tahkim etmekten İvgittere tarafından menedilmiştir. Yeni İspanya bir daha böyle bir vaziyette kalmamak için bundan İmanya İle sıkı iş birliği sa gerektir. v Domatese dâir.., Domates mevsimi geliyor, İstanbul piyasasında bir hafta evvel kilosu 160 kuruşa satılan domatesler bugün 109 kuruşa düştü. Fransızlar domates yemiş - sebze der- ler, Edinburg ziraat kurumunda bu mesele uzun uzadıya münakaşa edil- ve nihayet domatesin yemiş olduğu kabul olundü. Domatese sebzedir diyenler, doma- tesin pişip yendiğini İleri sürenlerdir. Halbuki domates bal gibi çiyde yenir, Buna mukabil erik, elma, portakal pi- şirilip de yenmiyor mu?.. İşte kompos. tolar. Son zamanlarda Fransada domates reçeli de yapılmağa başlanimış!.. Geliniz biz gene salatasını tercih edelim. vi Göz ve yıldız Durgun, duru bir gece... Gökyü zünde yıldızlar ışıldıyor. Başının ha- vaya kaldırıp bakıyorsunuz. Acaba kaç yıldız birden görüyorsunuz? Eğer görünüz pek İyi seçmiyorsa 1,500 yıldız görürsünüz, eğer gözleri» Hatayda büyük bir niz kuvvetli ise gördüğünüz yıldızla- nn sayısı 14,000 dir. Bu sayı sizi birdenbire şaşırtmasın, çünkü yalnız kehkeşamı taşkil eden yıldızların sayısı 36 milyondur. a bayrarı günü 48 inci dağ alayının kuruluşunun yıldönümü tezahüratla kutlandı 29 (AA) i bildiriyor: & alayının komutan askerleri- ben bir nutuk 4 dolu olan anlatmış bu arada a ne suretle | kilde al ikışlanmıştır. Bundan sonra Halayda bulunan yedek subaylar askerlerimize tanıttr- rılmıştır. Yedek subay! tayda bulunan Kâzım Nâmi Duru bir hitabede bulunmuş, Kırıkhan mebu- su Hikmet Sural Mehmedöik adli bir şiirini okun Buradan orduevi- ne gidilmiş orduevi önünde şanlı alayımızn geçit resmi temaşa edik miştir. Yiğit Mehmedciklerin birer aslan vekariyle ve muntazam geçişi | çok alkışlarımıştır. Davetliler öğle yemeğini kışlada askerlerimizle bir- | likte yemişlerdir. Halk şairi Kayserili asker Mehmed Başlar, nefis haması bir destanını okumus, Antakya mebusu Vedi Ks- rabay, İskenderun mebusu Hamdi Selçuk birer hitabe. söylemişlerdir. Bundan sonra milli oyunlar oynan- “Anadolu | Gece orduevinde bir aile toplantı- sı yapılmıştır. Merasimde Devlet Rei- si, Fevkalâde murahhas, Meclis Rei- si, Başvekil, Konsoloslar, Vekiller ve daha bir çok davetliler refikalariyle birlikte bulunmuşlardır. Hava çok güzeldi. Bütün halk caddeleri dol- durmuştu, Alayımızın merasimi dola- yısile İskenderun bir bayram günü Parti Ocak kongreleri İskenderun 29 (A.A) — Anadolu ajansının hususi muhabiri bildiriyor: Kaza ve mülhakatta Parti ocak kon- greleri yapılmıştır. Şimdiye kadar yirmi ocak kongresi yapılmıştır! Kon- grelerde Parti üyeleri Partinin altı vasfını hep bir ağızdan tekrarlıyarak heyecanlı tezahürat yapmışlardır, Arsuz merkez ocak kongresinin ya- pılması büyük tazahtirata vesile ol- muş-civar köylerden gelen üç bin Partili ellerinde Türk Parti ve Hatay bayraklariyle kasabanın omeydanla- rını doldurmuşlardır. Parti teşkilâtmı yapmakta olan Tekirdağ mebusu Rahmi Apak'ı Parti teşkilâtı heyeti hararetle karşılamış- lardır. Parti Reisi mebus Hamdi Sel- çuk'un Parti teşkilâtindaki maksad ve gayenin ne olduğunu, Parti pren- sipleriyle Büyük Şef İnönü'nün Par- tiye verdiği yüksek ehemmiyeti te- barüz ettiren nutkundan sonra, Parti- iler, yaşasın İsmet İnönü, yaşasın Halk Partisi ie tazahürat Tünek, Bir hatadır oldu! Benim zamanımda , eskiden, o mânada Toptahil 1 kullanılırdı ; arkasi beş on adım kadar | gittikten sonra ne demek istediğini anladım amma cevab sırasını kaçırmıştım ! — Efendi, dedim, niçin yere tükü- rüyorsun? — Ya nereye tüküreyim? Suratına m? Şaşaladım. İki sebepten: Herif iri yarı idi, ben de kabaca cevap versem dayak yiyebilirdim. Sonra «Yere tü- kürmeyiniz» yazısının altında <İşte şuraya!» diye gösterebileteğim bir kâ- Be, çanak, vazo, filân da yoktu. Hoş, olması da şart değildi. Geçip yoluma devam etmeliydim; İzzeti nefsime dokundu — Buyurunuz karakola! Dedim. — Memur musun? — Hayır. Fakat, oku, bak, ne yazı- yor: «En yakın polise haber veriniz!» — Ne duruyorsun, koş, haber ver! — Peki amma, sen o zamana kadar kaçar, gidersin! — Tükürüğümün başında bekliye- cek değilim ya? Bu da doğru... Gene duraksadım. İşin içinden haysiyetimle kurtulma. nın çaresini arıyordum. Yumuşamağı tercih ettim: — Maşallah, dedim, siz bu mesele- leri anlamıyscak adam değilsiniz. Be- lediyenin yasağında hepimizin sıhha- tini korumak gayesi gözetilmiştir. Bu- laşık hastalıklardan korunmak. Sözümü kesti: — Bende verem suratı var mı? He. le iyi bak! Hakkı var, pulad gibi bir vücud... Zaten korktuğumuz hastalığın alâme- ti yüzünde, bedeninde belli olsaydı korkmıyacak, ilk terbiyesizce sözüne karşı tokadı atacaktım. Sade verem des gli, sıhhiyemizin Sirkeci garına yapış- tırdığı sari hastalıklar levhasındaki frengili, bitli, uyuz, sarhoş ve sair İl- letlileri de gösteren alâmetler onda mevcud değil, Çam yarması bir adam: Omuzlar geniş, kollar adaleli, kanı gür, sesi sıtma görmemiş, gözler fer- li... Sıhhat mostrası! Maamafih ye nilmiş olmağı hâlâ izzeti nefsime yedi- remiyorum: * — İlk polis noktasına kadar arka- nızdan geleceğim. Medeni vazifelerimi- zi ihmale alışmamalıyız; hükümetin Iktisadi meseleler i Milli fabrikalar ve köylü İktisad Vekâleti sanayi tedkik heyetine düşen vazifelerden biri de, fabrikaların imalât plânlarını tedkik etmektir. Şimdi- ye kadar bu cihet ihmal ediimişti, Ekser fabrikalar haernilem maldan ziyade lüks ve fantezi mallar yapmak suretile Avru- a mamulâtına rekabet edeceğini zanne- diyorlar. Meselâ şişe fabrikası, ekseriyet halkm ihtiyacı olan su bardağı, lâmba şişesi, sürahi çibi malları bırakarak, kristal eşya yapmağa temayül etmişti, Halbuki bu çok yanlış bir yoldu. Milli fabrikalardan beklenen şey, bal- kın ekseriyetinin ihtiyacını temin etmek- tir. Köylüye lâmba şişesi, su içmek için bardak lâzım iken, bir kaç kişiye kristal vazo yapmakla ne mâna vardı? Son za- manlarda şişe fabrikası bu yanlış yolu terk ederek, barclem mal imaline baş- lamıştır. Pakni bir fabrikanın bunu anlıyarak, elmesi kâli değildir. Kumaş fabrikaları- mız da bu yolu tutmalıdır. Halbuki bazı . kumaş fabrikaları, Avrupanın en İleri ku- maş fabrikalarına obakarak, kadınlara mahsus jakarlı, jakarsız lüks kumaşlar yapmağa çalışıyor ve bu kumaşları yerli fabrikalar yaptığı için, gümrük tarifeleri de dışarıdan gelen mallara karşı hiç mü- samahakir davranmıyor. Derken ortaya bir hayat pahalılığı çıkıyor. İyi yapamadığımız bir mal için neden yüksek gümrük tarifeleri tertib ederek pahalı mal alalım? Fabrikalarımızın pacağı işler çoktur. Köylüye mahsus maşlar, ucuz, sade mallar. Marisi pek az olan yeni bir endüstrinin yapacağı İşler ucuz ve basit, sade mallar olmalıdır. Bir hanın bir katında, İki üç tesgâhia çalışan ve adını «Fabrikar ko- yan küçük bir imalâthane, bir şehir hali. ne girmiş büyük Avrupa fabrikairile ya- rşa girişiyor. Bu kabil olabilir mi? Bizde endüstrinin bu idâlaları bıraka» rak, daha mütevazı ve sade bir yol tut- ması, üçte ikisi köylü olan halkımıza sa- de mal çıkarması icab eder. | | | imal plânlarında yeni bir istikamet takib | Yazan: Refik Halid tavsiyesine riayet edeceğim. — Sen bilirsin! Bana dikkatle bakıyor. Yüzümde, halimde birşey arıyor, bir hüküm ver- mek istiyor ve sonra soruyor: — Bakırköy civarında mi oturüyor- sun? Dalgınlığıma geldi: — Hayır, dedim, yazın Yeşilköyde © turuyorum, şimdi Şişlideyim, — Bu yaz Bakırköyüne taşın! Benim zamanımda, eskiden, o mâ. nada Toptaşı kullanılırdı. Arkasın- dan beş, on adım kadar gittikten son- ra ne demek istediğini anladım; anla- dım amma iş işten geçmişti, cevap $i- rasını kaçırmıştım. Teselli noktasını buldum: Şimdi, dedim, ona karakol- da dersini verirler; oturacağı yeri gös- terirler, Yürüdük, yürüdük. Arasıra dönüp bakıyor, gülüyor. Hid. detinden ziyade bu gülüşü kanıma do- kunuyor. «Acaba vaz geçsem mi?» der. ken gülümsemesine tutulup peşini bir rakmıyorum. Nihayet aradığım yerin önündeyim: — Şu giden iri yarı adam, demin, köprü üzerinde yere tükürdü. — (Yüzüme bakıyor, duruyor) ». Hem de tam levhanın altına, «öyle şey yapmayınız!» diye yazılı ye- rin önüne tükürdü. — (Ayni bakış) — .. 'Tutsanıza, gidiyor, kalabalı- ga karışacak, aman kaçmasın! «Tutsanıza... Kaçmasın!» cümlesi zabıta üzerinde tesirlidir, zembereği harekete getiren bir efsunlu sözdür. Bir polis koşup arkasından omuzuna vuruyor, birşey söylüyor. Hah, işte be- raber geliyorlar; intikam saati yaklaş. ta! Parmağımla mevkufu, korkusuz, tâ suratına doğru elimi uzatarak gösle- riyorum: — İşte bu zat tükürdü. Belediye ni- zamına, emrine aldırmiyarak tükürdü; hem de levhanın önüne tükürdü. Soruyorlar: — Öyle birşey yaptınız mi? — Hayır. Bana dönüyorlar: — Şahidiniz var mı? — Hayır. Şapa oturduğumu anlıyorum; ri ram anlatmağa çabalıyorum: o“ — Herkesi yolundan alıkoyup b: ya getiremezdim ya? Görenler çoktu fakat halk böyle şeylere aldırmaz kısmı da işinden olmak, karakollara düşmek istemez. i — (Biz ne yapalım minasında yü. züme le . Amma, elbette , Belediye levhaları astığı zaman zabıtaya ta mat vermiş, ihbar edenlere bir kolay lık göstermiş, meseleyi pratik bir şek / le sokmuştur. Ben böyle çırpınırken iri yarı, ha talıksız, çam yarması adam, Ad kollarını sallıya sallıya çoktan mızdan ayrılmış, kalabalığa iş kaybolmuştur. — Gidiyor, gitti! j — İyi amma, düşününüz, yere £ kürdü diye gösterilen her tan şahidsiz, şuhudsuz cezaya çarpam ya? Gareze müstenidse, tezvirse, İni kam almak içinse? 0 Karşımdakinin de hakkı var. nımda soğuk ter damlaları birikti fenalaştığımı, hattâ açıkçası, yaptı- - ğun işten utandığımı duyuyor, ân yorum. Bir hatadır, oldu... Berbağ i deyim; karakoldan ne tarzda, haj yetime biraz uygun olarak çıkm den anlıyan memur, bir iş yapmış ole mak için, nefes alayım, kendimi to yayım diye bana ismimi, sanati soruyor. Söylüyorum. Bir sual daha: — Semtiniz? Demin yere tüküren adamın timi sorması, yaz için yer tavsi hâlâ hatırımda ya... Hiddetliyim Davamı kaybetmiş, şaşkınım ya... gınlıkla ne cevap veriyorum, musunuz? — Bakırköyü! GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Hatırası anılacak olan ŞAİR minönü Halkevi, 1 nisanda şair Baki'nin hatırasını yad etmek üre- re teşebbüse girişmiş; bir «Baki Sanil nakkalaliz an Diy TAİ, ii demisi muallimlerinden bay Hamdi, meş- hur şair hakkında bir konferans verecek, Baki'nin divanından bazı parçalar okuya- cakmış. Haki, Osmanlı edebiyatının en mühim simalarından sayılır. 1526 senesinde 1s- tanbulda doğmuştur. Falih camisi mü ezzinlerinden bir zatın oğludur. Çocuklu- kunda saraç çıraklığına verilmişse de, © devirde, esnafın yanında çalışan çocukla- rın tahsiline dikkat edilirdi. Çarşı bil. hassa geç açılır, çıraklar o zamana kadar okurlardı. Asil ismi Mahmud Abdülbaki slan Baki'nin de bu arada istidadı derhal dikkati celbetmiş; çocuk sanatından alın- mış, medreseye verilmiştir. Delikanlı tahsilini bitirdikten sonra müderris oldu. Kanuni sultan Süleymanın müsahibliğine seçildi. İkinci Selim ve üçüncü Murad zamanında Mekke ve İs- tanbul. kadılığında bulundu; Anadolu ve Rumeli kazaskerliğini yaplı; «reisül'üle- ma» payesini de kazandı. Kendisine «sul- tanüşşücras da derlerdi. Üçüncü Murad zamanında bir beyti bazı gareskârlar tarafından fena tefsir edildiği için sürüldü ise de âlim şair son- rağan affedildi, Yukarda bahsettiğimiz terfileri bunu müteakiplir. Baki şiir lisanmı zamanma göre yeni- leştirmiş, güzelleştirmiştir. Divan edebiya- tanın Türkçeden en ziyade uzaklaşmış Asarmı belki Baki yazmıştır. Buna rağ- men gerek ses, gerek sanat itibarile bun- lara bir diyecek yoktur. Sultan Süleyman hakkında vücude ge- tirdiği mersiyeden Fki beyit okayalım: Ey pâybendi dâmgehi kaydi namü neng TA key havayi meşgalel dehri bi direng An ol demi ki ahir olüp nevbaharı önir pepi Demeli de gerek ruyu iğllereng 4 BAKI | Filhakika ancak üç beş kelimesi Türk. gedir. Fakat Osmanlı imparatorluğunun o zamanında da öz Türkçe cereyanı bekle, nemeadi. Baki lisanına ve üslübuna Ka, nuni devrinin bütün debdebe ve âlâyişini aksettirmiştir. Divanının leme Şirin ehemmiyetile mütenasip bulmazlar. sMevahibi Ledünniyes yi yeri i yakin» ünvanile tercüme etmiştir. «El-Tlâm | fi ahvali Beldetullah - öl harame isimli | Kitabı da tercüme etmiş, hazreti Hala”, den menkul hadisleri toplamıştır. «Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imigi Muısraı, Türkçemizde bir darbı mesel İım- linde kaldı, Kendi ölümü hakkında şe beyti söylemiştir: | Kadrimi sengi musallada bilip ey Baki | Durup el bağlıyalar karşına yâran saf âai Zamanın şeyhislâmı Nasrullah etendi bunu cenaze namazı esnasında hatırlıya» rak okudu. 1 Baki 1509 dn vefat etmiştir. Edirneks. pısı dışında Kyüpsultana giden yel > rinde medfundur. Konservatuarın bu seneki m arı i Konservatuardan bu sene 13 genç mezun olacak, gençlere mayıs içinde yapılacak bir merasimle pimi verilecektir. Bu seneki merunlarla müesses kp rulduğu gündenberi 35 mezun ven miş olacaktır, Konservatuar müdürü B. Ziya dün belediyeye gelerek bütçi