/ n bi p k PİKE mim İİ 16 Mart 1939 AKŞAM TARIHE GEÇEN AŞKLAR 14 ncü Lui ile Bayan Montespan Kulaklarında keman sesleri, gözle- rinin önünde sulara vuran ay ışığı nın piriltiları vardı... Kralm sesini duyuyordu: — Kuku Fransuaz!.:. Can evinden kopan bir sevinçle ce- Yab veriyordu: Kuku Lul!... Büyük parkın ağaçları altında ko- volamaca oynuyorlardı. Lui yetişi- yor, Fransuazı kollarının arasına alı- yordu. Genç kadının başı, genç krâ- hn omüzuna yaslanıyor... Bülbüller şakıyor, ay ışıyor, rüzgâr yapraklar- da bu aşkı besteliyordu... Bütün bunlar tatlı bir rüya olmuş- tu artık... Bayan Fransuaz Montes- pan uzandığı sedirden doğruldu, ge- rindi, duvardaki takvime baktı «13 nisan 16703. Otuz beş yaşına basmıştı. Otuz beş yaş!... On sekiz yaşında kızlara göz koyan kra) artık otuz beş yaşındaki kadına bakar miydi? Hayır, artık o aşk ölmüştü. Gördüğü rüya da bu- nun en büyük deliliydi. Asabi bir Besle haykırdı: Dezöye!.. Odaya uzun boylu, etine dolgun, siyah gözlü, esmer bir kız girdi. Bu, bayan Montespanın sâdık bendesi, şirin gözdesi, derd ortağı hizmetçi- siydi. Bayan dedi ki: — Bir rüya gördüm Dezöye, sana tabir ettireceğim; Büyük bir çayır | da uzanmıştım. Önümde gümüş bir dere akıyordu. Başımı olgun yemişli portakal ağaçları gölgeliyordu. Saç- Yarım altın “bir secesdegibi etrefımı kaplamıştı, bir aslan perçemlerimin hükümlerile öynuyordu... Birdenbi- re altın seccade yok oldu, aslan ka- çıp gitli, portakal ağaçları servi ol- du, derenin suları karardı, elime nayi alıp baktım, başım iğrençti, bir tek tel saçım kalmamıştı... Ürpe- rerek uyandım. Siyah gözlü esmer kız biraz dü- Şündü: — İzin veriniz'de dedi bu rüyanı- gı aşkin her sırrını bilen bir İki fal ciya sorayım... Bayan Montespan acı acı güldü: — Aşkın sırrını bilen falcılar var- sa sana biraz akıl öğretsinler... Dezöye için için gülümsedi. Ona kir öğretmişlerdi. Bir gün bayan evde yokken kral gelmiş, onunla bir iki saat hoşça vakit geçirip, gönül eğlendirmişti. Bayan Montespan gi- bi, Dezöye de kralın metresiydi... — Saat kaç Dezöye? — Tam on iki... Bir dakika sonra dışarıda künt bir ses gürledi: — Haşmetlü Fransa kralı Lui haz- retleri... Kapılar açıldı, 14 üncü Lul bayan Möntespanın odasına girdi. Bayan yerlere kadar eğilerek kral selâmla- dı, kral kendine mahsus yaptırdığı büyük koltuğa oturdu, elile işaret ederek maiyetini dışarı çıkardı. Derin, uzun, boğucu bir sessiz- ik... Kral düşünceli ve sinirli; ko nuşmuyor, Fransuaz konuşsun diye bekliyor... Bayan Montespan hem müstehzi, hem helecanlı bir sesle: — Bugün burasını şereflendirece. ginizi hiç ümid etmiyordum, dedi; | benim gibi aforoz edilmiş bir kadına | nasıl yaklaştınız, selâmetinizin ko- ruyucuları danlacak, benim yüzüm- den üzülmenizi istemem z 14 üncü Lulnin kaşları çatıldı, ba- kışları bulandı. Bayan Montespan alayın sirası ve günü olmadığını an- ladı, kralın dizlerine kapandı, hiç- kırarak konuştu: — Ben sana ne yaptım Lui?.. Neden beni artık sevmiyorsun? Ben &enin uğruna mukaddesatımı ayak- Jar. altına aldım... Başını kralın dizlerine dayamıştı. Sarı saçları akar su gibi kralın diz- lerinden aşağı dökülüyor, açık kor- sajından pembe teni, dolgun göğsü görünüyordu. 14 üncü Lui usulca kadının başı- nı itti, ayağa kalktı, yavaş sesle de- di ki; — Seni hem seviyorum Fransuaz, hem de senden kaçıyorum... Bu ak- şam çocuklarını al ve bayan Mentö- Yazan: Selâmi Sedes Bayan Montespan non'la beraber onun şatosuna git. Bir kaç hafta orada kal. Klanyi şa- tosunu senin için tamir ettiriyorum. Bitinee o şatoya yerleşirsin... Arada sırada seni oraya gelip görürüm. Bayan Montespan kararın katil olduğunu, yalvarmanın işe yaramı- yacağını anladı, hıçkırıklarını tut mağa çalışarak; — Ferman kralındır! dedi. * “ İ Klanyi şatosu Versay sarayı ka- dar güzelleştirilmişti. Kral hazinenin | ağzını açmış, parâ sarfelmeklen çe- kinmemişti. Bayan Monlespan $ö- toya yerleşti. Ogün hava çok sıcaktı. Güneş et- rafı kavuruyordu. Bayan Montes- pan'ın kapısı vuruldu, Dezöye girdi: — Bir kabahat işledim, dedi, size sormadan falcıları dolaştım, kralın aşkını tazelemek için aşk iksiri yap- tırdım... Bayan Montespan darılmadı, sade- ce dedi ki: — Senin kim olduğunu bilmiyor- lar ya. tiyen bilmiyorlar; fakat hep- si de bana teminat verdiler. Baya- nının sevdiği adam ona tekrar gele- cek- dediler; ben bir hafta evvel aşk iksirini sarayda krala içirdim. Bir yudum da siz içiniz. — Teşekkür ederim Dezöye... Siyah gözlü esmer kız odadan çık- tı. Bayan Montespan küçük şişedeki suyu içti, sonra koltuğa yaslandı. Gözü saatteydi: «Acaba gelecek mi?... Gelir mi?...» Saat üçe doğru parkın yollarında bir gürültü oldu. Bir araba kapıda durdu. Bayan Montespan yerinden fırladı. 14 üncü Lui gelmişti. Kral odaya girdi, kapıyı kapadı. Bayan Montespan bir adım attı, kral yürüdü: — Nihayet sana kavuştum Fran- suaz! — Çok şükür Luil Dostunun başını" tuttu, çekti, çıp- lak omuzuna yasladı. 14 üncü Lui uzun zaman ayrı kaldığı kadının ılık temasile sarhoş oluyordu... İ cevab veremiyordu. Bir saat kadar kaldılar... Nihayet kral kalktı: — Sen dedi, mukadder bir ilâhe- sin amma ben ilâhesiyle istediği ka- dar başbaşa kalmasına rahat veri)- miyen biçare bir kralım. Bayan Montespan anladı. Kral ar- tık gitmek istiyordu. Israrda fayda yok, bilâkis zarar vardı. Kadın bir şey söylemedi. Lui sevgilisinin elini öptü, giti, “ 15 Mayıs 1680... Hükümet, falcı ve 'büyücülerle şiddetli mücadele edi- yordu. İksirlerle insanları zehirleyip öldüren bu katillerle, onlardan iksir alanlar tevkif ediliyor, diri diri ya- kılıyordu. Kral bu hussuta hiç kim- seye merhamet etmiyor, en yakınla. rının bile canlarına kıyıyordu. İşte tam bu sıralarda krala haber verdiler; — Bayan Montespan da büyücü- lerden âşk iksiri alıyordu... 14 üncü Lul beyninden vurulmu- şa döndü... Bu uçarı çapkın kralın «gönlünde bayan Montespanm aş- kından tatlı bir hatıra kalmıştı. Onu hâlâ sevdiğini bu haberi alınca de- ha iyi hissetti. Her zaman, her gün değil, fakat arada sırada o güzel ka- dının yanında olmaktan daha bü- yük zevki olmadığını daha iyi duyu- yordu. Sesinin titrememesi için dudakla- rını ısırarak sordu: — Elinizde delil var mı? — Var, Tevkif ettiğimiz üç büyü- cüyü bayanın hizmetçisi ile yüzleş- tiririrsek her şey meydana çıkacak... 14 üncü Lui: — Kâfi dedi, bayan Montespanı ben sorguya çekeceğim... Tevkif edi- len büyücülerin isimlerini veriniz. Bayan Montespanı kralın oda» sına getirdiler. Kral masanın ba- şındaydı. Bir müddet dikdik ka- dının gözlerinin içine baktı, sonra sordu: .—u Bretran ile Romani adında kim- | seyi tanıyor musunuz? — Bayır. — Rahib Giburg ile Marleti? - Hâyir. — Vuazeni. Bayan Montespan ürperdi; itidalini muhafaza etti: Grev meydanınta yakılan ka- dımı mi soruyorsunuz? Onun adını | duydum... Yüzünü hiç görmedmi. — Ya VWVuazenin hizmetçisini?... | Onu da mı tanımıyorsunuz?... İnkâr etmeğe imkân yoktu. Bayan Montespan ağlıyarak kralın ayakla- rına kapandı: — O kadınların elinde aşkın iksiri var sanıyordum... Seni elimden ka- çırmamak, senden uzak kalmamak, ayrılmamak için budala gibi onlara başvurdum... Ben de iksir aldım, kendim içtim, sana içirdim... fakat — Demek hayatıma sulkasd yap- | | mak, beni öldürmek istiyenlerin elin- de âlet oldun?.., muydin?.ğ. Kadın *tirtir titriyor, «hıçkırıyor, 14 üncü Lul ise çocuklarının anasını cellâda teslim edemiyeceğini ye'den bahsetmedi. Bayan - Montes- pan da,'iksiri hizmetçisi vasıtasile Aldırdığını söylemedi, — * 14 üncü Lui mırıldandı: — Dairenize çektliniz. Görünüşte hayatınızdan hiç bir şey değişmiş ol- mıyacaktır. Kimseye bir şey söyle- meyiniz. Bu işin içyüzünü meydana çıkarıncaya kâdar Allaha dua edi- niz... Bu işin içyüzü meydana çıkarıldı. Büyücüelr Dezöyeyi tanıdılar kat kral bayan Montespanı cellâda teslim edemedi. Bunun farkında- Mayıs 1707... Yüzlerce mum yanan bir odada bir kadın yatıyor. Mayıs ortalarında bayılan altmış yedi yaşındaki kadın, men ayılamıyordu... 23 Mayıs gece- si, sabaha karşı üçte nefesi durdu... Odada bulunanlar diz çöktüler. Bir rahib haç çıkardı: «Bayan Montes. panın istirahati ruhuna dua edelim; Alah günahlarını affetsin; deği * b 14 üncü Lui Marli şatosunda av- Janıyordu. Öğleden sonra idi, Ge- yik avına çıkmak üzere atlara bin- mek üzereydiler. Bir süvari posta neferi, toz toprak içinde, atını dört di, attan atladı, selâm verdi ve kra- I2 bir mektup uzattı Bu bayan Montespanın ölüm haberiydi. 14 üncü Lui bir müddet kımılda- madan sessiz durdu, mektubu bir kere daha okudu, sonra subaylardan birine uzattı, yürüdü, parka indi: — Haydi gidelim, dedi, geç kaldık! Atma atiadı, mahmuzladı... VATANDAŞ: Cümburiyet Halk parti- si, memleketin bütün men- faatlerini ve bütün evlâd- düşünüyordu. Dezö- | Fa. | m EE SARAN Sanife 9 Bulgarlar okuyor Yazan: Selim Sırrı Bir milletin okumaya olan mera- kını ve bu merakın ne derece ileri gittiğini anlamak için münevverleri- ne bir takım sualler sorulur ve alma- cak cevaplara göre bir hüküm veri- lir. 1 — Memleketin nüfusuna nisbetla tahsil çağında bulunanlara mahsus irfan yurdlarının âdedi kaçtır? 2 — Bu mekteplere devam eden tâ lebenin nüfusa nisbetle mikdarı ne- dir? 3 — Gazete, kitab, risale ve meo- muaların nüfusa nisbetle sayısı ne kadardır? 4 — Okuma odaları ve kütüphane- ler ve bunlara devam edenlerin mü- fusa göre aded nisbeti nedir? İşte ben Bulgaristanda bu sefer gene bunları tedkik ettim ve vardı- Eım netice şu oldu: Bulgarlar okuyor. 1936.- 37 istatistiklerine göre 6 mil- | yon 171,800 nüfusu olan Bulgarista- nın 223 ana mektebinde yaşları üç ile yedi arasında (10,720) yavru ter- biye görüyor. 18,013 ilkmektepis (693,748, 7,282 orta mektepte (2668 bin 660), 2.418 lisede (57,558), 2,218 sa- nat mektebinde (40,177), yüksek tah- sil veren 7 müessesede (10,505) anor- mallere mahsus 5 mektepte (285) ve 4 teknik mektepte (895) ceman bu mekteplerde (1,082,397) talebe talim ve terbiye görmektedir. Sofya üniver- sitesi müdavimleri ile serbes fniver- siteye devam eden gençler ve müzik akademisi ile resim akademisi genç- leri bunun haricindeğdir. Bulgaristanda halk ve köylü çok gazete okur, Gazeteler sekiz veya on iki sahife olarak çıkar. 1934 yılına ka- dar Sofyada yirmi kadar gündelik gazete çıkıyordu. Bir yirmi kadarda vilâyellerde basılıyordu. O tarihte partiler lâğvedilince tabii birçok si- yasi gazeteler de basılmaz oldu. Bunlardan dünya havadisleri veren ve umumi kültürün yükselmesine hiz- met eden bitaraf gazetelerden (Zora) şafak ve (Outro) sabah gazeteleri ve öğle vakti çıkan (Dnevnik) ve ak- şam çıkan (Kambana) ve gene öğle- den sonra çikan (,(Mir), (Slovo) ve , hükümetin resmi organı olan (Dness) | İ ile fransızca çıkan üç gazete de Bul- gar menfaatlerini müdafaa etmekte- dirler, Bu gazetelerden en çok oku- nanlardan meselâ (Outro) (Zora) ve (Dness) in arileri 90 bin ile 100 bin arasındadır, Ötekiler yevmiye 50 bin, 40 bin, 20 bin, 15 bin raddesinde bar sıyorlar. Gazetelerin fiati 1 leva ile 3 leva arasındadır. Yani altmış para ile beş kuruş arasındadır. Bulgaristanda en çok olan oküma odalarıdır. Bunlar hemen her semtte bulunur. Bir nevi kıraathanedir wi içinde tavla ve iskambil yerine her- kesin elinde kitab, mecmua, gazete vardır. Kütüphanelerine gelince 1860 da (İvan Nikolaviç) namında bir hayır sahibinin hükümete bağışladığı bir ser- vetle çok zengin bir milli kütüphane vücude getirmişlerdir. Demir rafla- rında ve mahzenlerinde ilme, felsefo- ye, edebiyata sanata dair bir kaç yüz bin cildiik kitab vardır. Salonlarında her sırf halklan dalma tedkik ve te- tebbüle meşgul olan kalabalık bir münevver kütleye tesadüf edilir. Üniversite (o kütüphanesinde de 212,000 cild eser vardır. Benim gör- nala sürerek şatonun bahçesine gir. | “<E* Vakit bulmadığım hususi ve umumi daha birçok kütüphane var. Bana refakat eden mektepler müfet- tişi ile (1) numaralı kız lisesini ziya- ret ettik. Canlı ve kudretli bir mü dürleri var, Liselerin müdürleri umu- miyetle erkek, Bulgaristanda muhte- Mt tedrisat pek az, Zaruret olmadıkça” bunu terviç etmiyorlar. münevverlerin hemen hepsi bülüğ çar ğında kız ve erkek çocukların birlik- | te okumasına hiç tarafdar değiller. Alelumum mekteplerde sınıf mevcu- dü hiç bir vakit 50 'yi geçmiyor. Mü- dür delâlet edip mektebi gezdirdi. Bütün koridorlarda Bulgaristanın is- tiklâline hizmet eden fedakârların re- simleri var. Memleketin tanınmış Pe si ailedir. şairlerinin, âlimlerinin, m Yarının resimlerini de çerçeveletip as- muşlar. Müdür evvelâ sınıfları sonr fizik, kimya, lâboratuarlarını birer, birer göğsünü kabarta, kabarta gös- terdi. Bütün güzel şeyleri bana güs- termekte âdeta bir gurur duyma&- taydı. Nihayet sordum: — Bu genç kızların vücud lâbora- tuarı nerede? Birdenbire sualimi intikal edemedi, — Ne gibi vücud lâboratuarı? Dedi, — Cimnastik salonu! dedim. — Evet! Oda var. Şimdi gider görü» rüz, dedi, Beni mektebin hem müsa- mere, hem konferans verilen hem ie cimnaslik yapılan salonuna götür- düler, Macaristanda tahsil görmüş bir matmazel on altı on yedi yaşlarında kızlara ayakta kol bacak hareketleri yaptırıyordu. Bu yeknasak ve gelişigüzel ekzer- sizleri biraz seyrettikten sonra başka bir sınıfa girerken müdüre tekrar sor- dum: Si i « — Talebeler:merede oynar? « Mektebin yarkasındaki daracak ar- Tuyu gösterdi. . — İşte burada maalesef müsald bid yerimiz yok. dedi. O zaman hissiyatımı saklıyamadım: — Bu güzel, bu temiz, bu muhteşem mektepte gönlüm mükemmel bir cimnastik salonunda pedagojiye uy- gun bir beden terbiyesi dersi görmek isterdi. Halbuki sizin çocuklarınızın rahatça koşup oynıyacak bir bahçe- si bile yok. Benee bir mektebin terbi- yevi kıymeti cimnastiğe verdiği ehem- miytle ölçülür, Siz bana fikir Jâboratuarlarını gör termeden evvel beden lâboratuarını göstererek, burada kızlarımız, beden terbiyesi yüksek muallim mektebin- | den mezun filân madmazelin nezi- reti altında her sabah 45 dakika vü- cudlarını işletirler, bu âletlerde ada- lelerini terbiye ederler. Bu iplere tır- manırlar, bu sehpalardan atlarlar, burada mit danslar yaparlar, Son- .ra şurada da duşlarını alarak muni- limlerinin ders takrirlerini dinlemek üzere sınıflara - girerler... deseydinim sizi candan tebrik ederdim, Cimnastik salonu bulunmıyan ge niş bir oyun meydanından mahru'a olan bir mekteb isterse saray kadar muhteşem olsun bana hiç bir Şey söy- lemez. Vücuda kafa kadar kiymet vermiyen roüesseseler yirminci asır. Tim, demek ve sizin gönlünüzü almak zor bir iş değildi. Çok nazik ve hakşinas olan müdür- le pek samimi el sıkışarak ayrılırken: — Tavsiyelerinizi yapmağa çalışa- cağım, cimnastiğe daha ziyade eher- miyet vereceğim. dedi, Selim Sırrı Tarcan Kırşehirde bir hayır cemiyeti kurul uyor Kırşehir (Akşam) — Geçen hafta Kırşehir münevverleri | toplanarak, (Kırşehir gençleri okulma birliği) adında hayırlı bir cemiyet kurmağı kararlaştırmışlar, cemiyetler kanunu- na uygun şekilde bir nizamname ter- tip ederek ilk idare heyetini de seçmiş» lerdir. & mem ei