12 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

12 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| ——.. AKŞAM MACERA NUVELİ Şebekenin pençesi altında... Bu macera uydurma değildir. Ya ganmış, hakiki ve acıklı bir hâdise. dir. Hikâyenin muharriri vaka kah- Tamanımı şahsen tanımış; ve onun, vaktile pençesine düştüğü şebeke den kurtulmak için ne kadar çaba- 1 Jadığına şahid olmuştur. '.. — Bunlar nedir? . diye sordum. Tanımadığım genç kız, yüzünü ba | na çevirdi. Çehresi muntazam hutut- luydu. Kumral kirpiklerinin altında, iri yeşil gözleri parlıyordu. Hüsnühal varakaları... Çalışmak için yer arıyorum! » dedi. Bir hizmetçi idarehanesinde bulunu- yorduk. Anneme adam lâzım oldukça ben sık sık buraya müracaat ederdim. Ekserya Alzaslı yahud Alman İsviç- resinden köylü kadınlar bulurdum. Daima dâ& memnun kalırdık. İşte bugün de müdireyi beklerken iyi bir terzi elinden çıkmış lâciverd tay- yür giyen bu genç kızla karşılaşmış- tım. Başındaki şapkada pahalı maldı, Hattâ elinde de eldivenler vardı. Şimdi içini çekiyor, el çantasından çıkarttığı küğıdları okutmağa çalışı» yordu. Ma p bir sesle — Ben de adam arıyorum. Belki an- laşırız! - dedim. Sonra, sanki irademin fevkinde bir kuvvetin tesirile hareket ettim. Adre- simi verdim, Kendisini öğleden sonra bekliyeceğimi de söyledim. Eve dönüşümde hâdiseyi olduğu gi- bi anneme anlattım. — Mükemmel büsnühal varakaları var. İki ay kadar bir ecnebi sefiresis nin yanında bulunmuş. Sonra da bir barona hizmet etmiş. Ve nihayet ağzımdan şu sözler dö- küldü — Ne yapalım?.. Gözlerinde öyle bir rica ediş vardı ki, dayanamadım... Âde- ta boğulacak bir insahın bakışı. gibi birşey Köşkümüzün etrafını saran bahçe- de, beşe doğru ayak sesleri işitildi. Meçhul kız, kibar edasile kendini tak- dim etti. Yanında lâciverd deriden gü- müş markalı iki çantası vardı. Annem kendisinden izahat isteyince, kızara- rak: — Ben Berlindeki büyük bir tâbi'in kızıyım. - dedi. - Üvey annemle geçi- nemediğim için evden kaçtım. Sonra sıkıntıya düştüm. Çalışmak için yer aradım, Ecnebi olduğumdan umumi müesseselerde iş bulamıyorum. Bu sözler gayet tabii idi. Fakat her nedense bana yalanmış intibaını ver« di. Dikkatle yüzüne baktım. Hariku. iâde gözlerini benden kaçırmadı: Lâ- kin açık ve doğru bakışlarına rağmen sözlerinin yalan olduğuna artık kati- yen kani idim. O andan itibaren; âdeta çocuk des necek kadar genç olan bu kızın, müt- hiş bir sırrı sakladığını anladım. Annem: — Kaç yaşındasın? - diye sordu. — On sekiz, — Vah zavallı! « diyerek, annem, bana doğru döndü. » Git odasını gös- teri - dedi. Ve sonra, ismini sordu: — Tea Bolsing. as. Günler geçti. Tea ev işlerini yapmağı günden gü- he daha iyi öğreniyordu. Hüsnühal va- rakalarında «İyi iş bilir» diye yazılı olmasına rağmen nazik ellerine şim- diye kadar bir süpürge almadığı der- hal meydana çıkmıştı. Hattâ sebze ayıklamasını dahi beceremiyordu. Fa- kat gitgide bize alışıyor, hüsüniyet gös- teriyordu. Gayet iyi tahsil gördüğü belliydi. Gerek fransizcayı, gerek ingilizceyi kendi lisanı gibi telâffuz ediyordu, hassas ve akıllı bir kızdı. İşinde yap- tağı beceriksizlikleri bize karşı göster- diği itinalarla ödemeğe çalışıyordu. Bazen de birdenbire gözlerinde bir gam beliriyor, bütün yüzünü hüzün kapılıyordu. Belli ki acı bir hatıranın dehşeti altında idi. Bir akşam Tea odasına çekildikten sonra, annem, bana; — Bu çocuk hayatta çok ıztırap çek- miş olacak! - dedi. İşi bittikten sonra kütüphanemziden kitap alıp okumak Üzere bizden müsaade istemişti. Seçti- ği eserler bizi hayrete düşürdü, Haki- ki ve derin bir tahsili olduğu belliye di. O gün Tea'nın düşünceli bir hali vardı. Mahcubiyetle anneme yaklaşa- rak, aylığına mukabil yüz frank iste- di, Parayı alınca teşekkür etti; ve: — Kabilse, bir saat kadar da bana müsaade verin! Saati rehinden kurtar. mak için gideceğim. Annemin yegâne hatırasıydı. Çaresizlikten terhine mec» bur oldum. - dedi, — Demek hiç paranız kalmamıştı. — Hiç... Size raslamasaydım halim fena idi. Sonra gülümsiyerek: — Şimdi artık herşey düzeldi! « de- di. Onun bu kısa gaybubeti esnasında postacı matmazel von Bolsing'e hita- ben yazılmış taahhüdlü bir mektup ge- tirdi. : Kızı bulâmayınca zarfı bırakmadı. Ertesi sabah geleceğini söyledi. Saatini kürtarmış olduğundan ne- şeyle avdet eden Tea kendisine mek- tup geldiğini haber alınca dudakları- na kadar sarardı. Ve sonsuz bir dehşe- tin tesirile tekrar sordu: — Bana mı?,.. Mektup mu?... «Zavallı kız, telefonda bu Âmirane sesi işitince ne yapacağını şaşırıyordu.» Ertesi sabah zarfı aldı. Açmadan, mutfaktaki masanın üzerinde, uzun müddet bıraktı. Adresi, azımkâr bir erkek hattile: Mile 'T. Bolsing Diye yazılmıştı. Öğle vakti, annemin, açılmamış zarf. la alâkadar olduğunu görünce izahat verdi: — İsviçrede bulunan bir arkadaşım- dan! Gene yalan söylediğine kani idim. Annem sordu: — Adresinizi biliyor mıydı? Meçhul kızın yüzünü endişe kapladı, Ve boğuk bir sesle: — Hayır... İyi gizlendiğimi sanıyor- dum... Fakat «Onlar» herşeyi her za- man öğreniyorlar. Sonra birdenbire ağlıyarak bağırdı: — Söylediğim bu sözlere ehemmi- yet vermeyin... Ben deliyim... Ne dedi- ğimi bilmiyorum. “e. Ertesi sabah, kızarmış gözleri, peri- şan hali, bizi son derece müteessir et- ti. Fakat bu kızın öyle çekingen, öyle açılmak istemiyer bir hali vardı ki, birşey sormağa cesaret edemedik. Yei. &i bize tesir etmişti. Haline acıyorduk. Ortamızda yabancı, milliyeti itibarile ayrı bir insan olmasına rağmen onu pek sevmiştik. Aradan iki gün geçti. Gene postacı geldi. Bu sefer bir ta- ahhüdlü mektupla bir ihbarname ge“ tirdi. — Namıniza bin frank var! dedi, Tea, başını önüne eğmiş, kfığıdı al mak cesaretini bir türlü gösteremiyor. du. Adam; neşeyle: — İmza edin! - dedi: Kızın elleri öyle titriyordu ki, ismini zorla yazabildi, Annem: — İşte simdi epey paranız var! «de. di. 'Tea, hazin hazin: — Bu paraya asla elimi sürmiyece- gim! - diye cevap verdi, Mektubu aldı. Okumadan ateşe at- tu. Gözlerinden hüzün ve öfke parlı- yordu. Ertesi günler sıra ile gelen üç mek: tubu ve iki telgrafı da gene okuma- dan yaktı. Artık iradesini toplamış, belki kati bir karar vermişti. İki üç kere istikbalinden de bahsetti, — Baharda bu bahçe ne güzel ola. caktır, Ben, ağaçları, çiçekleri ve kö- yü pek severim, Plâja gitmem için haf- tada bir iki kere izin verir misiniz? Demek niyeti bizde kalmaktı. Halbuki biz onu fırtınadan korun. mak için bir müddet çatımızın altına sığınan geçici bir kuş sanmıştık, Aradan bir müddet geçti. Artık mek, tupların, telgrafların da arkası kesil. mişti, ses Bir gece ona doğru telefon çalındı. Arnemle Tea çoktan yatmışlardı. Hay. retle yerimden fırladım. Böyle geç s&- atte hiç kimse bizi aramazdı. — Allo!... - dedim, Telefoncu kız; — İsviçre sizinle konuşacak! dedi. Sonra, kalın bir erkek sesi: — Allo!... Matmazel Tes Bolsing'le konuşabilir miyim? - diye sordu. — Bakayım. Ses âdeta emreder gibi: — Gidin!... Onu bana çağırın.? O kadar âmirare bir konuşuştu ki, gayri ihtiyari söyleneni yaptım. — Tea!... Sizi telefondan çağırıyor- lar! - dedim. ! —büksü daima bizi hayretlere düşü. ren siyah ipekli pijaması üzerine bir | | robdöşambr atarak odasının kapısını açtı. Telefon sofada olduğu için tabiatile muhavereyi işitiyordum. Tea evvelce Fransızca: — Evet, aldım... Yolladığınız ki Fakat derhal olamaz... « dedi. Herifin suallerine boyuna menfi cevaplar veriyordu. Sonra birdenbire yalvarmağa başladı. — Yapmayın... Allah rızası için yapmayınız... Bunu yapamazsınız... Şimdi artık uzun Ouzun Almanei konuşmağa başladı. Ben bu lisanı pek iyi bilmem, Fakat bazı kelimeler kulağıma çarpıyordu. Adam «şef» di- ye hitap ediyor; ve fukara, fakat kor- kusuz bir hayat sürmek istediğini söy« löyordu. Sonra: — Artık maiyetinizde çalışmak is“ temiyorum... Yaşamak istiyorum... Yaşamak... - diyordu. Bir an sükât oldu. Sonrâ gene Tea- nın sesi, sakin olarak, analisanında yükseldi. — Öyle ise, pek alâ... Ölürüm. Gene süküt oldu. Sonra telefonu kapattı. — Size telefon eden arkadaşınız mi? - diye sormaktan kendimi mene- demedim. Şaşkın nazarlarla bana baktı. — Benim oralarda hiç arkadaşım yok! » diye itiraf etti, Sonra birdenbire elimi tuttu, öptü ve odasına kaçtı. Ertesi gün, sakin bir hali vardı. Saç- larını ipek bir örtüye sarıp: — Mutbağı temizliyeceğiz! - dedi. Akşama kadar sildi, oğdu, temizle. di. Telefon muhaveresinden anneme hiç bahsetmemiştim. Endişeye düşe- cek diye çekiniyordum. Ben bile he- lecan içindeydim. Ve ben, ertesi ak- l şam ayni saatle zil çalınca, ayni adam tarafından olduğunu anladım. Tea bana: i — Bir daha beni ârarlarsa «gitti diyiniz! » diye rica etmişti. Ben de: — Matmazel Bolsing gitti! - dedim. Âmirane ses, büsbütün şiddetleşti: — Doğru değil... Yalanmız size pa- halıya malolur... Hemen “çağırınız! — Bayır. — Hemen çağırınız... Yoksa hepi- nizin hayatı tehlikededir. Sesi o kadar sert ve öyle katidi ki, korktum. Tea'ya haber verirken söyle- nen sözleri de tekrarladım. © Kızcağız, bana uzun uzun Ve; — Evet... - dedi. - Herşeyi yapar. Bu sefer vaziyeti tamamen değiş- mişti Yorgun, kırık bir hali vardı. Karşısındakinin sözlerini dinledikten sonra: — Pek alâ! - dedi ve kapadı. Ben yanında duruyordum. Karşım- da hürmetle eğildi. Adeta benden af | diler gibi ! — Yarın gideceğim... Buradan çok | uzak bir yere, — Size hiç bir yardımım da doku- | namaz 1? —'Teşekkür ederim... Hayır... Artık | kurdun pençesinden kurtulamıyaca- | Eımı anladım. baktı, Ertesi sabah hayatın fırtınası için de kendini şaşırmış bir yavru gibi çi- | kıp gitti. Bahçenin kapısından döndü. | Bir kere daha döndü bize baktı. Du- dakları «mersil» derken, meyus göz- leri de rebediyen Allaha ısmarladık! diyordu. ver Aradan epey seneler geçti. Gazeteler, müdhiş bir casus teşki. Yâtmân bulunan bir kadından bah. sediyorlardı. Bu meşum kız, bir çok erkeklerin ölümüne sebep olmuştu. On sekiz yaşındayken beynelmilel ca- susluklara iştirâk etmiş, onun yüzün- den parlak bir genç Alman zabiti ken. disini vurmuş. O zaman bir müddet ortalıktan eserini kaybetmiş. Fakat şimdi yakalandıktan sonra bütün hi- yanetlerini kendi ağzile söylemiş. Bu havadisi gazete katliyken oku- yordum. Sonra sahifeyi açtım. Birden. bire karşımda Tea'nın acıklı yüzü be. Hirdi. Derhal Parise gitmek, onun bu menhus işden kurtulmak için nasl çırpındığını anlamak istiyordum. Tren saatlerini sordum. Zamanın geçmesine rağmen ona karşı kalbim. İ Can,Ur, 6 İkna, Namlı, i 1 — Halk edeb - Her gün içtiğimiz şey. 3 — Hayır bereket © Yasi die v7 3 — İstirahat yapan. 4 — Uyandırma - Batmaktan emir. 5 — Kara - Kalburdan geçirir, 6 Tersi eski zaman rütbek dir - Gözden çıkarma. 7 — Uyuyan kukla, 8 — Güzel sanat - Yemekten emir » Tersi Afrikada bir nehirdir. 9 — Eski bir Şalgı - Sonuna «E> kraliçe olür. 10 — Sonuna «Se gelirse bir töp oyunu olur - Yalvarma, Yukarıdan aşağı: 1 — Yurdüna'saynsı olan 2 — Köylü'zengin - İma 3 — Psikoloji - Bebeğin ba: 4 — Aralık tıkayan, 5 — Tersi çizgidir - Peyramber, 8 — "Tersi açık zihin olur 1 — Sonuna «İs gelirse bir erkek olur - Zeybek ağaları, $ — Leblebi Siten, 5 — Medhedem, 10 — Ümld et - Denizbankın bir inden- ismi Geçen bulmacamının halli Boldan sağa: 1 — Kuşbeyinli, 2 — Üme, Duru, 3 — Lubkam, Ren, Ümit, Ra,la, 5 — Sih, Cuma, 6 — Kakavan, 7 — Üstün, Duka, — Madun, Tul, 10 — Ma- Yukardan aşağı: 1 — Külüstür, 2 — Umumi, Sema, 3 — Şebih, Az, 4 — K. T, Künde, 5 — Eda, Yüniruk, Ne, 7 — İr, Amade, 8 — Nur, Ayurt, 9 — EL Ak, Ut, 10 — Kulağınıza küpe olsun Daima RADYOLİN; çünki Diş doktorunuzun bülün hastaları- na söylediği gibi dişleri sadece parlat- makla kalmıyarak onları mikroplar. dan, munr salyalardan ve hamız- lardan temizleyip çelik gibi sağlamlık | veren yegâne iksirdir. Her sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra günde 3 defa dişlerinizi Diş macünile muntazaman fırçalaynız. de derin bir muhabbet vardı. Söyliye- ceğim sözler belki cezasını hafifletebi- Yirdi, Ben bu kadımin fena bir insan ol- madığına ciddiyetle kanidim. Karak- terinin zafiyetinden istifade edilmiş- ti, Muhakkak ki müdhiş bir talihsiz. lik kurbanıydı. İstasyona koştum treni beklerken, bir müvezzlin: — Son havadis... Casus Tea Bolsing müebbed küreğe mahküm oldu! - di- ye bağırdığını işittim, Yetişememiştim, o kurtaramamış- tım. Kader, sonuna kadar biçare kızı ezecek, mahvedecekti. Tercüme eden: (Vâ - Nü) EA

Bu sayıdan diğer sayfalar: