B. Sadri Ertem diyor ki.. “ Akademi edebiyatımız için bir sanatoryom olabilir ,,. İstidatlar kış güneşi karşısında çiçek açan badem ağaçları Ankarada bulunan arkadaşım Sad. Ti Erteme mektupla müracast etmiş- tim. Bana anket hakkındaki fikirleri, ni gönderdi. Sadri Ertem diyor ki: — Zolanın hem #kademiye düş man, hem de düşman olduğu akademi azalığına talip oluşundaki psikolojik Sırrı gayet iyi anlıyorum. Nefretle sevginin bir anda insan ruhunda yer alması, varlıkla yokluğu cemetmek gi- bi bir harikulâdelik hissint verir. Ve #nsan biran içinde kendisini tenikuz- arın gayyasına düşmüş sanır, Bu hük- mü vermekde acele etmemelidir, İn- 8&an ruhu © kadar çübükça, Keskin hatlarile ifade edilemez. Bu fikri da- ha vazıh bir hale koymak iğin mesel6- Yi tahlil etmelidir. Akademi ne zaman sevimlidir? İnsan ruhunu tatmin ettikçe ve itibar. Mı bir müessese oldukça... Bir müesse- senin insan ruhunu tatmin etmesi için onun canlı, yaşıyan bir kudret öl. ması Tizımdır. İtibarlı bir “akademi Kibarlı parlâmento gibidir. “Temsile muktedir olduğu müddetçe alâka #. takip odilir, hasretle gözlenir. Sanatın | kalb darbelerini aksettiren müsteha- #e olmamış bir teşekkül elbetteki bir Sanat adamı için idesi bir âlemdir. Zola akademiye hasret çökerken bunu duymuştur. Ve sanatın bir-mü. messil! sıfatile kendisinin akademiye | yeni bir ruh gibi girmesini istemiştir: Kaskatı, müstehase halini alan, cansız, hareketsiz; hayatın -arkasın- dan sürüklenen, sanatın sırtına bir ta- but, bir mezar taşı gibi yükletilmiş akademiler dünyanın'nelrele lâyık en çirkin, en kötü müesseseleridir. Zola bu bakımdan nefretinde de haklıdır. Bizde de bir akademi meselesi mevzuu | bahsolurken Zola. gibi düşünmek iste- il yenleri mazur görmelidir. , Bence bizde ukalâ, hayatı geriden takip eden ve yalnız maaş almıya me- mur bir edebiyat komisyonuna ihti. yaç yoktur. Halbuki bizim edebiyatın Öyle derğleri yardır ki bu hastalıklar tedavi edilmedikçe, edebiyatımız nev. rastenik, ve fakrüddemli bir uzviyet halinde kalacaktır. Normal bir akade- miye sâhip olmadan önce akademi ru- huna malik olmak iktiza eder. Bunun İçin de: I — Sanat kalitesinin himaye edil. mesi, TI — İstidadiları 'kırıp geçiren deha Bâlgınma karşı karantine tertibatının Alınması! lâzımdır. Bizim bugü Muhtaç olduğumuz sanat ve fikir mü- essesesi bu iki esası koruma vazifesini Yapacaktır. İtiraf etmeli ki, yapılacak iş kolay.değildir, Sanat kalitesinin muhafazası ben- ©, eli kalem tutan muharrirlerin 'bir Bebi pakt etrafında toplanmaları ile mümkün olabilir, Muharrir hangi eko- Ie, hangi siyasi akideye mensup olur- #a olsun sanat kıymeti etrafında vah- det manzarası gösterebilmelidir. Kalitesizliğe, sanatta Jâübaliliğe kar. gi müşterek cephe ancak böylece ku- Yulur. Bizim bugünkü akademi bunun Adeta «Merkezi heyeti, olur. Buna da- ha mütevazi bir ad koymak lâzım ge- Mirse, «Edebiyat adamları klübün de- mek de mümkün olur. Evvelâ ortalık» daki itibarsız, kalitesiz, seviyesi düşük ve sözde edebiyat namile ötede beride Sürünen nesnenin hakiki edebiyattan Eayri birşey olduğunu okuyucu şuu- xuna sokmak gerektir. «Halk için», «Maksad için» sözünün Bölgesinde çöreklenen kulitesizliğe 1â- yık olan yer gösterilmelidir. «Halk İçin» sözile değersiz eseri mazur gör- mek mümkün değildir, Fakir bir ada- Ma ameliyat yapmak için sarfedilen €mek zengin adama ameliyat yapmak için sarfedilen emekten daha az ola- maz. Bu iki cins adam için seferber €dilen ihtisas arasında hiç bir fark yoktur, Fakirlerin geçeceği köprü ile” #enginlerin geçeceği köprü arasında Bay Sadri Ertem mühendis tekniği bakımından ne gibi bir ayrılık bulabilirsiniz? Mesele dai- aym ihtisasa ihtiyaç yardır. Yalnız insanların görüşleri farklı olablir. Sa- nati bazı mefhumların gölgesinde s8- viyesizliğe düşürmek asla müdafaası mümkün olmıyan sakat bir iştir, Bunun için parola: Her şeyden ün- | ceölçülü, nizamı, fikirli bir temizliği olabilir, Akademiden beklenen ikinci hizmet istidadları tereddiden kurtar- maktır. Yani akademinin bir nevi ede- bi sanatoryom “vazifesi görmesi icap ediyor. İstidadlar bazen kiş güneşine karşı açılan badem ağaçleri gibi çiçekleni- yorlar. Bu çiçekler çok defada haklı olarak takdir ediliyor. Fakat 'bu haklı takdir, bazen bir facia ile nihayet bu- Yayor. Kış güneşine aldanan badem dalla- rı söğük ve kar altında donduğunun farkında olmuyor. Deha ileti ruhunu sarıyor. Sinir bühranları başlıyor. Ve hattâ bazı genç istidad başlı başına bir timafhane hâlini alıyor. O kadar : dağınik yaşamıya mahküm “ediyoruz. © şan sosyete ile alâkasını 'kesen insan © yanın merkezi sikleti ancak kendisi na benziyor mütenevvi cinnet eserleri gösteriyor. İstidadları böylece hırcamıya hak- kımız yoktur. Bu istidadlar arasnda belki de hakiki deha'kumaşı vardır. Fakat biz onları ruhlarının cehenne- minde mahvediyoruz. Bu tahlil garip görünmemelidir. İs. tidadları katleden “bizleriz. Çünkü, bi- rinci derecede hepimiz YJüzumunden fazla egoistiz. İstidadlara elimizde olan inkişaf imkânlarını bile bahşetmiyo- ruz. Sonra bu kâfi gelmiyormuş gibi Üstelik de fikir ve sanat adamalrını İstidadı mahveden cuzletudir. 'Tek'ba- yalmızdır. Ve ancak -megalomanisi ile başbaşadır. Her megalomon iiçin dün- olabilir, Dünyanm bu cinsten olan birinci adamının "ufku ancak bir kâh. yehanenin bir köşesinde yer tutan dört ayaklı masanin çevresini “aşamıyor. Karşiki masada oturan ve etrafında Iki üç dostu ile dünyanın mefkezi sik- Jeti olduğunu 'iddia eden insanda ay mi haldedir. Dehn “böylece dünyadan, , kıtalara, kıtalardan memleketlere, memleketlerden şehirlere, şehirlerden mahallelere, mahallelerden kahvelere, kahvelerden masa başlarına kaflar'hu. dud daralta darelta iritikai: ediyor, Halbuki insanlar biribirleri le ne kadar çök karşilaşmük İnikânmi bu. | lurlarsa o derece megâlomanilerini | uzayan tırnak veya saç gibi keser atar.| Jar. Megalomani! posttan çikan insan ehli olmaya lâyıkilk mahlüktur, “Tole- ransi, hayatı keşfeden ruh ancük sa- natın kapısını açabilir. “Halbuki biz istidadları ruhlarında inzivaya mec- bur bırakıyoruz. Ne toleransından, 18 de hayatından haberdar ediyoruz. Hayatla aralarına müthiş duvarlar çekilen istidadlar böylece «Magosa» dan daha korkunç zindana düşmektedir. | Eğer hakiki akademiye temel teşkil edecek alan bu teşekkül, istidaları mü- nakaşaya, toleransa, hayata, sanat- kâr gururlarını “kırmadan 'iritibak et- tirecek şartları “temin ederse edebiya. tımız için gerçekten bir sanataryom olacaktır. (B, Fuad Köprülü'nün 25 inci yıldön Üniversitede kutlandı Sahife 7 ümü B. Fuat Köprülü için üniversitede yapılan merasim Profesör B, Fuat Köprülünün ted- Tis hayatının 25 inci yılı'dün üniver. sitede yapılan “bir toplanti ile kut- Janmıştır. e Köprülünün jübilesine ve profesör arkadaşlarıyle | lar urasında kürsüye bütün talebeleri iştirak etmişlerdir. Köprülü de ezcümle demiştir ki; Bu jübile münasebetile “üniversite konferans salonunda hazırlanan bü- edebiyat fakültesi doçenti B. Ali Ni- had Tarlanın bir hitabesile merasime Köprülünün talebeleri tarafından irad edilen nutuklar takib etmiştir. Talebelerden sonra şiddetli alkış- gelen profesör — Hayatını gençliğin hizmetine Milli hayat kadrosu içinde kendi- saat 15 de başlanmıştır. B. Ali Nihad | sine düşmüş bir vazifeyi yapmaktan nutkunda bugünkü edebiyat larından çoğunu Köprülünün hoca- | başka bir iş görmiyen benim gibi yetiş | âciz bir insan, bu küçük hizmet mü. tirdiğine işaret etmiş ve Türk tarih kabilinde bu kadar büyük müküfata ve edebiyatına ilk ilmi metodu tatbik | asla lâyık değildir. İnönünden Sa. eden şahsın B. Fuat Köprülü oldu- karyaya, Dumlupmar ve Lozana ka- gunu söylemiştir. B. Ali Nihad Tarlandan sonra Kür süye gelen iktisad fakültesi doçent- dar müselsel ve muhteşem zafer Abi- deleri kurarak müslakil ve mesud bir devlet kuran Büyük Şeflerin ida- lerinden B, Ömer Lütfi, Köprülünün | resi altında kanlarını, canlarını ve- tarihçiliğini anlatmış, son “devre 'ka- İ ren isimsiz kahramanları sonsuz hür- dar yetişen tarihçilerin birer vaka- İ met ve minnetle analım. nüvis olduklarmı, hslbuki Köprülü- Arkadaşlar, bugün Cümhuriyet ve nün yalnız vaka kaydetmeyip bu va- amkılâp yolunda, medeniyet yolunda Kaları ilmi bir şekilde işlediğini teba- | Mimi Şefinin etrafında aşkla, şuurla rüz ettirmiştir, B, Ömer Lütfiden sonra edebiyat iakültesi profesörlerinden oOverbah da bir hitabede bulunarak Köprülü- yü masıl tanıdığını ve Avrupada Köprülünün haiz olduğu ehemmiyeti anlatmıştır, Müteakiben hukuk ve iktisad fa- külteleri doçenli B. Ziaeddin Fahri, Köprülühün içtimaiyat bakımından. tedkikatını yapmış ve Köprülünün İçlimsi vakaları en modern usullerle tedkik ettiğini söylemiştir. Tevkiihanedeki cerh vakası faillerinin | Reisicümhurun dünkü muhakemesi İstanbul tevkifhanesinde tmevkuf- lar arasında vuku bulan bir yardlea- ma. vakasının muhakemesine dün Sultanahmed birinci sulh ceza mah- kemesinde başlanmıştır. Kavgacılar Receb ve Hasan adlarında iki mev- kufturlar, Bunların ikisi de mangal ayağından yapılmış bıçakla biribirle- rini yaralamışlardır. Dün yapılan muhakemede Hasan vakayı şöyle anlatmıştır: — Galata pistanesi veznedarı Hü- Hüsnüyi rü öldürmekten mah- paşa tevkifhanede ötekine bir kenara çekerek; «Yaptığın şey doğ- ru değildir. Hem kanunlara aykırı iş yapıyorsun hem de heroinle bura- dakileri zehirliyorsun, Bundan vaz. geç.» diye kendisine masihat ettim. Abdullah bu müdahalemden hiddet- ienerök benden intikam almağa kar rar verdi ve beni öldürmesi için Re- cebi teşvik etti. Receb de buna alda- narak benimle kavga çıkardı ve yar raladı. Ben Recebi yaralamadım. Diğer maznun Receb bu iddiaya inkâr ederek: — Abdullahın beni teşvik ettiği yalandır, Hasan benimle kavga çr İki suçlu, suçu birbirine atfediyorlar, şahitler- den biri Hasanı, diğeri Recebi itham ediyor kardı ve elindeki bıçakla beni vurdu. Benim bıçağım yoktur. Hasanı vur. madım. Dedi. Cürüm “ileti olan; sapnda bez sarılı, ucu sivri deniir mahikeme- olup olmadığını tarkedemedim. Receb Hasanı vurmadı, Diğer şahid Sami ise: — Ben kavgayı yakından gördüm. İkisi dövüşürlerken Recebin elinde bıçak vardı. Şimdi mahkemede bulu- nan bıçak da Recebe aiddir. Kavga- da bu bıçakla Hasanı vurduğunu gör- düm. Hasan Recebe bir şey yapmadı. İlk defa saldıran da Receptir, Dedi. Receb bu ifadeyi kabul etme- di. Mahküm Abdullahın şahid sıfati- le dinlenmesine karar verilerek mü- hakeme başka güne bırakilde. çay ziyafeti (Baş taradı 1 inci sahifede) Sani 17 de, Reisicümhurumuz ve muhterem refikaları Bayan İnönü, yanlarında kalemi mahsus müdürü, vali ve polis müdürü “olduğu hâlde salonu şereflendirmişlerdir. Bu esna- da Ankaradan gelen Riyaseticümhur orkestrası İstiklâl marşını çalmış ve ayakta ihtiranila dinlenmiştir. Müteakiben, Reisicümhurumuz ve muhterem Tefikaları hazır bulunan- Jarın önlerinden geçerek davetlilere Altifat etmişler ve bazılarile görüşmüş- derdir. Davetliler, hazırlanan gayet zengin bir büfede izaz ve ikram edil miştir, MİUi Şef ve muhterem refika, darı Bayan İnönü davetlileri rak ayrı ayrı görüşmüşler ve iltifata, bulunmuşlardır. Davetliler arasında eski B. Rauf da hazır bulunuyordu. İnönünün tedkikleri Reisicümhur İnönünün yarın üni- versiteyi ziyaret etmeleri muhtemel. dir. İnönü İstanbul civarı köylerinde yapacakları tedkiklere, hava güzel olduğu takdirde sal günü başlaya caklardır. Franconun Paris sefiri Paris 4 (A.A.) — Burgos hükümeti, Bilbao belediye reisi *nun Paris sefirliğine tayini için Fransanın agremanını istemiştir, birleşen büyük Türk milletinin ide- alist gençliğini sizin şahıslarınızda sevgi ve saygı ile selâmlarken çok yakın bir istikhalde saflarınız ara. sında yetişecek büyük ilim adamları- mın hayali karşısında daha şimdiden en derin iftihar ve hürmet duygula- zile eğiliyorum. Bundan sonra Avrupadaki muhle- lif akademilerden gelen bir çok teb. rik telgrafları okunmuş ve alkışlar arasmda geç vakıt 'toplantıya niha- yet verilmiştir. Üçüncü mihver Lehistan üçüncü bir mihver ve bitaraf bir Milletler Ce- Paris 4 (A.A) — İyihaber “alan mahfillerde söylendiğine göre kont Ciano İle Beck arasında yapilan gö- rüşmeler neticesinde Pölonyanın Ma- caristanla müşterek bir hudud tesisi projesinden ve üçüncü bir mihver teşkil edecek olan bir nevi bitaraf vazgeçmediği anlaşılmıştır. Polonya- Ya göre bu üçüncü mihver, bu millei- leri komünizme ve Almanyanın ge-