i ..i iklere nm piyesi te a n faz. rı yer re ve zetme- Talebe- di, Res AKŞAM Tramvay hükümete geçti Şişli deposunda İşçiler istiklâl maşını söylerken ve bir memur nutuk irad ederken Dün Taksim Abidesine “çelenk kon» duktan sonra umumi müdür defteri imza ederken ve merasimde bulunan işçiler Dün donanan Metro han Bulgaristan notları Sofyada bir gezinti Yazan; Selim Sofya! Bu Bulgar payitahtanı soygi yaretim 1932 haziranında idi, Birk beş gün süren bu tedkik seyahatimde üniversiteden başlıyarak bütün meğ tepleri, müzeleri, askert klübü, mofini tiyatroyu, Amalar ve dilsizler müasao- selepini, Yonak -(Bankla) -kaplıcasığı, köylerini alıcı gözile gezmiş ve düklerimi gazetelerimizde Altı yıl sonra işte bu girin şehri gang siyaret ettim. Bu sefer de görünü çarpan şeyleri not defterime yazdım. Geliniz, onlara beraber bir gös ata- ım; Trenimiz sabahın sekizinde merkez garında durdu. İki valizimle el çanta mı terbiyeli bir hamal sırtladı, sıra ile dizli otomobillerden birine yerleş. Ö tirdi. Türkçe sordum: — Kaç para vereceğiz? — On leva! (On beş kuruş) dedi. İstasyon ve civarına bir göz attım. Hiç bir değişiklik görmedim. Fakat otomobilden iğrendim. O ne eski, ne sangaranga araba! Tiritleşmiş bir ih- tiyar gibi her tarafı sallanıyor. Daha bir yenisi var mı? diye öteki otomo- billere baktım. Onlar da biribirinden beter. Bu tapkı bizde İstanbula girer- ken Yedikule civarındaki teneke kap- lı kulübeler gibi insanda fena bir te- sir bırakıyor. Ne ise (Marie Louise) yolundan Vitoş caddesine, oradan (Dondukof) bulvarından kralın sara- yının bahçesinin kârşısındaki (Bul- garia) oteline geldim. Ooo... Benim yirmi otuz senedenberi muhtelif za manlarda misafir olduğum m zi (Bülgarla) otelinin yanında yepyeni altı katlı muhteşem bir büyük Bul garia oteli daha yükselmiş! -Burası otel değil, tam mânasile modem bir saray. Durmadan işliyen asansörler. den biri beni beşinci kattaki odama çıkardı. Şık, zarif bir ceviz karyola, el- bise dolabı, yazı masası yanındaki böl- mede duş yeri, lâvabosu, klozeti, sıcak ve soğuk suyu, hele suyu Karakulak, Kayışdağı sularını hatırlatıyor, hülâ- sa tekmil konforu haiz, aydınlık kalo- riferli bir oda! Duvardaki levhada fi- ati de yazılı (130 leva) bizim para ile 195 kuruş... Gözlerime inanmak iste- medim. Gözlüğümü takıp birdaha baktım, evet! 130 leva! Şaşmakta baklı değli miyim? Bizde böyle bir otel olsa bu odayı taş çatlasa günde 6 liradan aşağı kiralamszlar. Otelin yemek salonu, holü, sabah kahvaltısına mahsus salonu, bunların hepsi bizim otellerde de var, fakat ote- lin içinde 1,000 kişilik bir konser sa- lonu!... İşte o bizde yok. Akostik için her tarafı ceviz kaplı, yüksek tava- nında icabında salona sıcak veya 80- ğuk hava sevkeden binlerce delik. Vi- yanada, Berlinde, Londrada vakıâ lüks otellerde kalmadım amma, iddia edebilirim ki, yeni Bulgaria oteli Av. rupalıları hayrette bırakacak kadar mükemmel bir müessesedir. Yüzümü gözümü yıkadım, sokağa çıktım. Saat dokuz! Keskin kuru bir soğuk adamın yüzünü ısırıyor. Sağa doğru caddeyi takip ettim. Büyük ki- tapçı dükkânlarının, milli elişleri sa- tan mağazaların camekânlarına ba- ka, baka ikinci Aleksandr meydanına geldim. İşte meydanın ortasında Bulgarls- rın istiklâlini temin eden (Hâlâskâr Çar) adını verdikleri (Tzar Osvobodi- telin granitten bir kaide üzerinde yükselen at Üzerinde heykeli, Bu âbi- de heykeltraş İtalyan (A. Zocehi)nin eseridir. Sobranyanın tâ karşısına di- kilen bu heykelin kaldesindeki bronz- dan kabartma resimlere bir göz attım. Bir tarafında Grandük (Nicolas) gene ral (Scobelef) ve arkasında Rus Bul- gar askerleri kadın erkek köylüler Os. manlı imparatorluğuna karşı barbe gidiyorlar. Bir tarafında Aysstafanos muahedesinin imzalanma merasimini gösteren tablo. Bir üçüncü cephede Bulgarların istiklâl ilânını gösteren resim, Heykelin kaldesinde (Halâş- kâr Çara minnettar olan Bulgaris- tan) yazılı heykelin ayak ucunda 200 kilogram sıkletinde tunçtan bir çe- lenk var, Bunu Romanya kralı (Char- les) hediye etmiş. Üzerine şu satırlar hâkkedilmiş: «1877-1878 Griviça, Vidin, Pilevne harplerinin Çar ikinci (Alexandre) a zafer hatırası». Sırı Tarcan Halâskâr Çar ikinci Aleksandrın heykeli Sağda yeni bir bina dikkatimi cel- betti. Burası üniversite Etüdianla nın yurdu. Onun biraz ötesinde mat- buat şefliği bürosu. Kapıdan girdim. Merdivenlerden çıktım. İhtiyar bir odacı kimi aradığı- mı sordu. Matbuat müdürü umumisind görmek istiyorum, dedim, ve ismimi söyledim. Biraz sonra genç bir zatla karşılaştım. Adı (Michel: Abram Matbuat kâtibi imiş, güzel ca konuşan bu zat beni um nma götürdü. Gayet güzel fransızca söyliy şı henüz elli ile sayılabil münevverinde görmüş insarı hali var. Beni yabancı bir r fir gibi değil, samimi bir dost gibi ka. bul etti ve ilk söz olarak: 1932 de Sofyada idiniz. O zaman sizinle tanışmadım. Fakat gazete İ de çıkan yazılarınızın bulgarca cümelerini okudum ve çok mütehassis oldum. Sizin gibi hüsnüniyet sahibi muharrirlerin dostluk esasına nan kıymetli yazıları bu iki millet arasında yakınlık husule getireceğin- den eminim... dedi Ben de kendisine — Dostluk emniyet ve itimaddan doğar. Komşulukta esas iyi geçinmek- tir. Bu ancak karşılıklı sevgi ve saygı sayesinde mümikün olur. Mazide bü iki millet arasında hoşa gitmeyen hâ- diseler vuku bulmuştur. Bir ailede bi. le bazen istenilmiyen geçimsizlikler olabilir. Hüner onların üstüne bir ör. tü çekmek ve yeni nesle muhabbet hisleri aşılamaktır. Biz Türkler kinci insanlar dej bize uzanan dost eline daima candan mukabele ederiz. Buna pek çok mi. saller gösterebilirim. Umumi harbin başlangıcındanberi belki yirmi defa. görmek satını buldum. Çalışkanlığınızı, topra- ğa, ilme, sanate muhabbetinizi her za- man takdir ettim. 1932 haziranında İstanbulda (Cumhuriyet) gazetesin- de çıkan yazılarımdan birinde Bul. garlardan bahsederken: «Vücud itibarile kadını erkeği bil hassa köylüleri gürbüzdür. Bakışları umumiyetle canlı ve enerjikdir. Musi. kiye çok meraklıdırlar. Dördü beşi bir araya gelince mutlak çalıp oynarlar. Ağacı ve bilhassa çiçeği çok severler, Bulgaristanın gül bahçelerinin dün- yanın bir tarafında eşi yoktur. Bul garistanı her ziyaretimde biraz daha ilerlemiş gördüm ve bu milletin inki- şafa çok müstaid olduğuna kani ok dum.» demiştim. Bu sefer gene ayni maksadla mem» leketimizdeki yenilikleri görmeğe ve gördüklerimi vatandaşlarıma bildir meğe geldim, Hiç bir resmi yoktur, Yalnız insan! bir vazifem var dır. Bana yardım ederseniz İşimi ko- laylaştırırsınız Bir taraftan sizi göstereceğiniz şeyleri görürüm, bi yandan da kendim yalnız başıma gö zip görmek istediklerimi görürüm. dedi, Doktor (Seraphimoff)la kanımız çabucak kaynadı. Refakatime türkçe güzel konuşan İki miihmandar verdi, Bunlardan biri İstanbulda Rober Ko- leji bitirmiş bir gençti. Bana göster. diklerini, sonra da yalnız başıma gör. düklerimi ayrıca anlatırım. Selim Sırrı Tarcan