i Ahmed, çalar saatin çıngıfaklı 565i- le yatağından fırladı. Hemen uzanıp gaalin gürültüsünü durdurdu. Fe- kat bu esnada yanında yatan karısı Samiye uyanmıştı, Genç kadın gözle- rini uğuşturarak: — Aman Ahmed... dedi, iMâllah s6 nin bu çıngıraklı saatinden!.. Samiye bundan sonra dağınık saç- Ji başını düvar tarafına çevirerek tek- rar gözlerini yumdu. Yeniden dalma- ğa gayret etti. Ahmed yalağından kalkmış, uyku sersemliği içinde bön bön-etrafına bae kınıyordu. Karısının çalar saatten Şi- kâyet etmesi bayağı sinirine dokun- muştu, Kendi kendine: «Şu kadınlar ne egoistdirler, diyordu, ben gece sar at ikiye kadar çalıştım. Halbuki ö do- kuz buçukta yatağına girdi. Bugün de erken kalkıp ilk vapurla İstanbula in- meğe mecburum. Vaktinde kalkmak için gece saat ikide kurduğum çalar saatten şikâyet ediyor.» Genç adam böyle söyliyerek banyo dairesine gitti. Traş oldu. Yıkandı. "Tekrar yatak odasına döndü, Fakat gece çok çalıştığı, az uyuduğu için vücudünde büyük bir yorgunluk hisse diyordu. Giyinmek istediği zaman temiz, ütü- lü gömleği olmadığını gördü. Her ta. rafı uzun uzun aradı. Yok, yok, yok... Şimdi karısını tekrar uyandırmağa kâlkışsa kızılca bir kıyamet kopacak» tı, Fakat yapılacak başka çare yoktu. Çünkü eski gömleği giyilmiyecek de- recede kirlenmişti. Bu esnada devirdi. ği bir iskemle Ahmedin işine yaradı. Samiye gözlerini açtı: 3g — Aman; dedi, yüreğimi ağzıma ge- tirdin... İnsan yanında birisi uyurken © bu kadar gürültü eder mi? i Ahmed onun bu sözlerine doğrudan doğruya cevap vermedi: - ıcığum, dedi, temiz gömleğim Samiye güzel gözlerini uğuşturarak; — A. Sahi, dedi, ütülü gömleğin yoktur... Halbuki bütün gece rüyam- da senin gömleklerini, mendillerini çamaşırlarımı ütüledim durdum. Sa baha kadar rüyamda senin işlerinle o kadar yoruldum ki, şimdi vücudümde deh i bir kırıklık var. Dünyada kal- kıp gömlek ütüliyemem!... Ahmed: — Aman karıcığım... İlk vapura ye- tişmem lâzım... Haydi şekerim ben elektrik kordonunu takayım da sen çabucak bana bir gömlek ütüliyiver... Samiye şimarık bir tavırla; — Aşkolsun sana... Dedi, bütün ge ce rüyamda bana ütülettiğin gömlek- Jer, mendiller, çamaşırlar yetişmiyor- . muş gibi şimdi de yataktan kalkar ©» kalkmaz beyefendinin gömleğini ütü- lemeli... Bütün gece rüyamda sabaha kadar ütüden canım çıktı zaten... ı — Samiyeciğim, canımın içi... Şim- di b'rak bu sözleri, Rüyanı sonra dü- şünürsün. Hakikatten bahsedelim!... İlk vapura yetişmek mecburiyetinde. yim. Allah aşkına çabuk ol... Samiye gerine gerine kocasına bak- tı: Vay sen rüyayı hiçe mi sayıyor- sun?.. Buk gündüzkü işlerinle beni ne derece yoruyorsun ki gece rüyala- rımda bile yüzlerce gömlek binlerce © mendil, yığın yığın çamaşırlar ütülü. yorum. Düşün artık ne kadar ağır işin var... Rüyamda bile beni yoruyor. Her © genç kadın geceleri şiirli rüyalar gö- , Tür, Ben zavallı rüyamda da ütü ba- © şından ayrılamıyorum, Zâvalılığımı bundan anla... — Samiye rica ederim... Şu gömle- ği ütüliyeceksen ütüle... Ütülemiyecek- şen kirlisini giyeyim... ” Genç kadın ters ters Kocasına bak- tı: > — Eğer sende biraz insaf varsa ben “ ellerimi keserim... Gece rüyasında bu kadar yorulan, kocası uğrunda bu ka- dar didinen bir kadına sabah kalkar © Okalkmazda gömlek ütületmek bir z0- “lumdur, cinayettir. — Hoppala... Şimdi de cani, katil ol- duk... Rica ederim Samiye... Bir zevk “gezmesine çıkmıyorum. İşime gidiyo- © Yum. Kirli gömlekle gidemem ya... Samiye siyah saçların bir kâkül ha- linde gözlerinin üstüne düşüren bir ha- — Teketle bir kahkaha savurdu: © — İşine mi gidiyorsun?.. Sen beni — pek saf bir kadın sanıyorsun galiba... Dur hem senin kabahatların var, müt- larını ver bakalım... Ahmed şaşkın şaşkın sordu: — Ne imiş o kabahatlar?... — Bilirsin ki benim rüyalarım dal- ma çıkar. Bak gece rüyamda gömlek- ler, mendiller ütüledim. Sabahleyin beni: «Gömleğimi ütüle..> diye uyan- dırdın. Demek rüyam çıkıyormuş. Dün gece rüyamda sen ne haltlar ettin ne haltlar.., — Canım bırak şu rüyaları... — Yaaa... İşine gelmiyor galiba... Ağzımı kapatmak istiyorsun değil mi? Yağma yok... Söyliyeceğim. Senin bü- gün sarışın, uzun boylu bir kadınla randevun varmış... Evden çıkıyorsun... Kadınla bir pastahenede buluşuyor. sun,. Pastahaneden çıkarken de kadı. na bir kutu şeker yaptırıyorsun.. Şe- ker değil, bir kutu kestane şekerleme- si... Kolkola pastahaneden çıkarken ben sizi yakalıyorum. Vay efendim... Öyle bir hiddetleniyorum, öyle bir hid- detleniyorum ki, sorma... - Karıcığım... Vapur kaçacak... 20 dakika birşey kaldı. Rica ederim ar- tık rüyanı bırak. — Dur... Dinle... Bak vapur dedin, hemen hatırıma geldi. Sahi o pastaha- nede buluştuğun kadınla adaya gide- cekmişsin... Tevekkeli değil... Bana malüm oldu... Bak gömlek meselesi na- sıl çıktı. Muhakkak bugün senin bir dalâveren var... Yoksa rüyama girmez- di, Söyle... © sarışın kadın kim? — Ne bileyim canım... Sen gece faz- Ja yemek yiyip de bir takım karışık rü- yalar görmüşsen bundan bana ne? — Sana ne olur mu? Rüyalarım 86- nin dalavereli işlerine ald... Cevabını ver... Kimdi o sarışın kadın?.. Hem bütün gece bana yüzlerce gömlek ütü- lettirdin durdun, bir takım dalavere. lerinle sinirlendirdin. Şimdi de ben- den iş istiyorsun ha... — Anlaşıldı canım... Senin gömlek filân ütüliyeceğin yok... Amma bu yaptığın da münasebetsizliktir. Vapu» ra 15 dakika kaldı, Ancak yetişebili. rim!,.. Ahmed söylene söylene kirli gömle- ğini giydi. Vapura yetişmek için telâş içinde iskeleye koşarken: - Şu kadınlar ne egoist mahlük. lar!,.. diyordu. Samiye de tekrar yorganı altında büzüşürken: — Şu erkekler az egoist değillerdir ha... Geceki o kadar münasebetsizlik- lerinden sonra bir de sabahleyin ben- den iş istiyor!.. Genç kadın böyle söylerken gözle- rini kapıyor, yeniden uyumağa çalışı- yordu. Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: o Pangaltıda (o Nargileciyan, Taksim: Limonsiyan, Beyoğlu: İstik- lâl caddesinde Dellâsuda, Galata: Ka- taköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa! Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Barbut, Patih: Hamdi, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Hilâl, Sanyer: man, Aksaray: o Yenikapda o Sarım, Beşiktaş: Süleyman Receb, Fener: Balattâ Hüsameddin, Kumkapı: Ce- mil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Erofilos * Çula, Şehremini: Ahmed Hamdi, Üsküdar: Çarşıboyunda Ömi Kenan. Her gece nöbetçi eczaneler: Orla- köy, Arnavudköy, Bebek, Beykoz, Pa- şabahçe, (Anadoluhisarı, (Tarabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumelihisarın- daki eczaneler her gece nöbetçidir. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, gazete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKRA müesseselerinde bulabilirsiniz. Her dilde kitap, mecmua siparişi ka- bul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân Türkiye Radyoditüzyon Postaları | “| DALGA UZUNLUĞU 1639 m. TAG 1m TAP 183 Kes, 120 Kw. 15196 Kes. 20 Kw. 3170 m. 9469 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Salı 24/2/939 TÜRKİYE SAATİLE 1220: Program, 1235: Türk müziği -Pİ, 18: Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- roloji haberleri, 13,10 - 14: Müzik (Kü- çük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Paul Holmer - Baksunya köylü dansları, 2 - Beethoven - Skoçya havaları, 3 - Gangi- berger - Aşk çanları, 4 - Göünod - Ave Marla, 5 - Becee - İkinci İtalyan sülti, 6 - Becce - Birinci İtalyan sülü, 1840: Program, 1835: Müzik (Dans - PL), 19: Konuşma (Türkiye postası), 10,15: Türk müziği (Halk musikisi: Tan- buracı Osman Pehlivan), Sadi Yaver Ala- manın iştirakiyle, 1935: Türk müziği (İncesaz faslı - Muhayyer), 20: Ajans, meteoroloji haberleri, zirnat borsası (flat), 20,15: Türk müyiği! Çalânlar: Vecihe, Reşad Erer, Rüşen Kam, Cevdet Kozan, Okuyanlar: Mustafa Çağlar, Melek Tok- söz, 1 - Bestenigir peşcevi, 2 - Haşim bey - Bestenigâr şarkı - Kaçma mecbü- rundan, 3 - Salâhaddin - Eviç şarkı - Göz yaşlarınız, 4 - Raşad Erer - Keman taksimi, 5 - Acemaşirin şarkı - Dinle sö- züm ey dilrüba, 6 - Kikogos - Acemaşi- ran şarkı - Ey çeşmi ahu, 7 - Artaki - Küralli hicazkâr - Cismin gibi ruhunda güzel, 8 - Iica şarkı - Ağlamış gülmüş cefaya, 9 - Ahmed Rasim - Segâh şarkı - Benim sen menisin ey düber, 10 - Sexâh Baz semaisi, “21:. Memleket sast ayarı, 71: Konuşma (Hukuk İlmini Yayma ku- Fumu), “2115: Baham, tahvilât, kambi- Yo - nukud borsası (fiat), 2140: Müzik (Radyo orkestrası » Şef: Praetoriu#); 1 - Franz Schubert: İtalyan uvertürü, 2 « Fr. E. Auber: Fra Diavolo operasından uver- tür, 3 - G. Verdi: La forsa del destino operasından uvertür, 4 - C. Salnt - Saens; Le route d'Omphale, Senfonik şiir, 5 - G. Bizet: 1 inci Arlöslenme sülti: a) Preldd, Allegro deciso, b) Minuctto, Allegro glo- c0s0, 6) Adagletto - d) Carillon, 2250: Müzik (Operetler - PL), 23: Müzik (Caz- band - PL), 23,45 - 24: Son ajans haber- leri ve yarınki program, Avrupa istasyonları: Sant ?0de Berlin 20 plâkla dans musikisi — Bres- lav 20,15 Beethovenin piyano sonatları — Hamburg 20 - 2045 akşam musikisi — Viyana (2030) a kadar oda iusikisi Budapeşte II 20.15 Balabayka konseri — Bükreş 20,15 şarkı — Florans 20 konser ve koro — Prağ 20,30 Polonya musikisi Budapeşte 20,45 viyolonsel konseri. Snat 21 de Berlin 2110 operet parçaları — Bres- lav 21,10 halk musikisi — Hambürg 21,10 plâk neşriyatı — Gönlesberg 21/10 plâk- Ja İtalyan havaları — Lâypsig 9110 pi- yano, orkestra ve şarkı ile klâsik ve kurı- ık musiki — Siuttgart 21,10 hafif ve ka- rışık musiki — Viyana 21,10 şen akşam musikisi — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Beromünster 21,17 senfonik konser ve piyano konseri — Budapeşte 2120 ye ka- dar viyolonsel konserine devam — Bük- reg 21 senfonik konser — Florans 21,30 Çembal konseri — Prag Şen programa de- yam -— Sofya oda musikisi ile Bulgar eserleri — Varşova 2135 e kadar Polon- ya havalarına devam — Belgrad 2130 or- kestra konseri. Sant de Berlin 22 senfonik konser (İtalyan eser- leri — Kolonya 2230 plâk neşriyatı Lâlpsig karışık konsere devam — Münih 22,15 piyano konseri — Viyana şen ak- şam musikisine devam — Bigrad 22 kon- sere devam — Budapeşte 22,20 senfonik konşer — Bükreş 22,15 piyano konseri ve şarki — Milano 22 orkestra konseri Paris Eyfel ve Bordeaut (2230 - 430) (Delifes) in (Lakme) operası — Prag 22,15 senfonik konser — Sofya 2225 e ka- dar Rus romanslarına devam — Stöck- holm 2230 viyolonsel konseri — Toulouse (P) (2230 - 2430) O(Harıy Corbeti) isimli komedi — Varşova 22 -eski must. ki Saât 13 de Berlin, Kolonya, Hamburg (23,30 - 1) karışık musiki — Stuttgart 7335 karışık musiki ve keman ve piyano — Viyana 2335 karışık müsiki ve dans musikisi — Belgrad (23,15 - 2348) Aryalar — Buda- Deşte konsere deram — Bükreş (23,13 - 23,45) gearinodan naklen konser — Droitwieh (2350 - 2430) Kuartet Kopenhag 2330 sonatlar — Radyo Pariş (2330 - 130) (Marla Stuart) isimli dram — Sofya (2300 - 2330) dans müsikisi — Varşova (23.25 - 2355) piyano konseri. Saat Yi den sonra Berlin, Kolonya, ve Hamburg karışık musikiye devam — Viyana dans musikie sine devam — Stuttgart programına de- vam — Büdapeşte 24 dans musikisi Paris drama devrm — Stazburx 24304 kadar Tiro — Breslav ( 1 - 4) gece masi- kisi ve dans — Frankfurt ve Stuttgart (1 - 9) gece konseri, NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN 'Tefrika No. 68 Bir sabah Mi - Ma - Monun kapısı önünde başı ve yüzü örtülü bir kadın göründü istiyorum. Bana eğerli bir at tedarik etmez misin? — Ben senden ayrılamam, Olgal Eğer bu kadar uzaklara gitmeğe ka- Târ verdinse, sana yardım edemem. — Yaşuma'nın kocası demek hâlâ beni seviyor?!... — Ben, senden başka bir kadın sevmiyorum ve sevemem Olga! Be- nim olursan, sana yardım ederim. Se- ni buradan kolayca kaçırır ve sana (Saray) şehrinin en kenar bir yerin- de, birev hazırlarım. Orada seninle birlikte yaşarım. Her gün buluşuruz. Ben seni görmeden duramam, Olga! — Yaşuma seviştiğimizi duyarsa, seni de beni de babasının nüfuzile mahveder. Yaşumu benden çok genç bir kızdır. Neden onu sevmiyorsun? İnsan karısından bu kadar nefret edecekse, onunla evlenmemek daha hayırlı değil miydi? — Han böyle istemiş... Reddede- medim, Olga! Yaşuma genç ve güzel bir kız. Fakta, sen beni bir güneş gibi kendine çektin... O bu güneşin yanında sönük bir yıldız gibi kud- retsiz ve cazibesiz kaldı. Olga sustu. Samo kapının deliğin- de ağlıyarak yalvardı: — Beni reddetme, Olga! Geçen s8- fer benden habersiz kaçmıştın. Sana yardım eden nöbetçinin başını vur- dular..Şimdi, o nöbetçinin yerinde ben varım. Kellemi koltuğuma alk İ dım. Seni bir gün görmesem, sesini bir gün duymasam işlerim altüst oluyor. Her yerde senin hayalini gö- rüyor. senin sesini işitiyorum. Dün gece Yaşuma'nın yanında olurur- ken de senin hayalin karşıma dikil. di. Birdenbire yerimden fırladım. Olga dley haykırdım. Sonra birden kendime gelerek şakaklarımı oğuş- turmağa başladım — Kârin bir şey söylemedi mi? — Moğol âdetince kocaya hesap sorulmaz. Fakat ben, © sormadan şöyle bir yalan uydurdum: «Olga benden “İntikam almak. mi istiyor? Bilmiyorum.. bugünlerde onun ha- yalini sık sık görüyorum, Üzerime yürüyor. Beni boğacak, öldürcek sa- nıyorum!» dedim. — Yaşuma inandı mı bu sözlere? — Başkasının sözlerine inanmaz. Fakat bana inandı. Çünkü onu hiç bir zaman aldatmadığıma kanidir. Beni teselli atti; «O artık zindandan çıkamaz. Korkma!...> dedi. Olga düşünmeğe başlamıştı. Samo: — Niçin susuyorsun? dedi. Yaşu- ma artık ölünceye kadar senin zin- danda kalacağına inanmıştır. O bu inanışla yaşadıkça ben hiç bir şüphe altında kalmam. Olga cevab verdi: — Ben şimdi daha fazla korkma- ğa ve hayatımı daha çok tehlikeli görmeğe başlâdım, Samo! Karma verdiğin cevab hiç te hoşuma gitme- di. Çünkü, o günün birinde babası- ni kandırıp beni öldürtebilir. — Yaşuma bunu yapamaz, Olga! Han seni idam ettirmek istemiyor. — Nereden biliyorsun bunu? — Prenses Marinin ölümüne de çok acıdı: «Ben Rus kadınlarına ağır cezalar verilmesine taraftar deği lim.» dedi. Eğer Şi - Ting'in yerinde başka bir komutan olsaydı, seni çoktan affettirirdi. — Şi « Ting neden korkuyor ben- den? — Kendisini öldürürsün diye... — Bende o kuvvet olsaydı, ilkön- cs kendimi öldürür ve bu işkenceler- den kurtulurdum, Şi - Ting'in ye tak odasına şeytanlar bile yaklaşa- maz. Onu, benim gibi ömründe bir ceylân bile öldürmemiş bir kadın nasıl öldürebilir? Şi « Ting beni Şut- ka mı sanıyor? — Şutka dedin de aklıma geldi, Olgacığım! Yukarı Volgada Şutka- nın bir adıda Olgedır. Şi . Ting, Şutkanın cesedini gözile gördüğü hal - ölmemiştiri; diyor, Ve senden şüp- heleniyor. — Şutka, yukarı Volgada Moğol Aakıncılarile çarpışırken, ben saray- da değil miydim? — O zaman sen benim da'remde oturuyordun! o Meydanda yoktum. Şi - Tingin böyle düşünmekte hak- kı vardır... Çünkü sen, Şulkanın ce- sedi geldikten sonra meydana çik- tın! O arada kaybolmuştu... Ger- çi seni ihtiyar komutan gördükten sonra: «Bu kadar güzel bir kadın bu işi başaramaz!» dediyse de, içindeki şüpheler silinmedi. Seviştiğimizi de tahmin ederek şimdi sana düşman oldu. Mi - Ma - Mo, seni bugünlerde buradan kaçırmağa muvaffak ola- mazsa, zaten ben kaçıracağım. — Beni seviyorsan, benimle birlik- te neden gelmiyorsun, Samo? Ben nankör bir kadın değilim. Bana ha- yalımı bağışlıyacaksın! Prens Urlof'a illica edersen, «onun . hlmayesinde ölünceye kadar mesud ve korkusuz yaşarız. Samo başını kapıdan çekti. Dü. şündü. — Bir Moğol zabiti, Urlof gibi Türk düşmanı bir adamın himayesinde yaşayamaz, Olgal «Vatan aşkı, her sevgiden üstündür!» diyen sen değil miydin? Ben Urlof'un ülkesine gider- sem, arkamdan neler söylemezler, İlkönce kendi ailem telin eder beni, Ölünce, dünyanın bütün cinleri ru- humu boğarlar. Yer altında da ra- hat edemem. Uzaktan bir öksürük işitildi. Samo zindan kapısından ayrıldı. Fazla konuşamadılar, Olga derhal yere sindi ve uyur gibi, yattı, hareketsiz kaldı. Samo vaktinde sözü kesmişti. Nöbetçileri, zabitler kontrole çıkmışlardı. “ “ Sihirbaz Mi-Ma-Mo'nun hileleri... Sihirbaz Mi - Ma - Mo, uzun 7â&- mandanberi (Saray) şehrinin yör bancılar mahallesinde oturuyordu. Mi - Ma - Mo, Çinli bir sihirbazdı. Onu Cengiz han Çin seferinde yani- na alarak Karakuruma orâdan dâ Kırıma götürmüş, daha sonra Cen- gizin gazabına uğtyarak (Saray) & sürülmüş, orada yerleşip kalmıştı. Mi - Ma - Mo yüz yaşında vardı. Beli iki büklüm olduğu halde kafası ihtiyarlamamıştı. Nafiz nazarları insanı bir anda kendine çeker, her- kese istediğini yaplırırdı. Menkü han Rusyada (sihirbazları, (büyücüleri Sibiryaya sürdüğü halde Mi - Ma - Mo'ya dokunmamıştı. O zaten soğuk iklimde yaşamağa alışmadığı için, kışın evinden, ocağının başından ay- nlmazdı, Ona zenginlerden ziyade yerliler bakardı. Hiç bir şeye ihtiyacı yoktu. Yabancılar mahallesinde Çin- U sihirbaza, Allaha tapar gibi ta- parlârdı. Bir sabah, Mi - Ma - Monun kapım önünde başı ve yüzü örtülü bir kadın göründü. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. Çinli sihirbaz bu kadına karşı ya- bancı gibi davranmamıştı. Genç kadın yüzünün örtüsünü açtı, yere eğildi. Sihirbazın dizini öperek yanına oturdu, — Üç gündür sana gelmek için fırsat kolluyorum, Moya! dedi - han, kadınların sâraydan dışarı çikmasi- nı yasak etti. Ben güçlükle çıkabil dim. Belki bu son gelişimdir. İhtiyar sihirbaz sordu: — Hanla konuştün mu? — Konuştum. Bâna çok İltifat etti Dün gece odasında kaldım. Keyük sabaha kadar dizimde yattı. — Bir şeyden korktuğundan bah- setmedi rai? — Gözüne hayaletler görünmüş... (Şeytanlar beni boğacak!) diye ba- dardı. — Olgadan da bahsetmedi mi? — Hayır. Daha ziyade prenses Mariden bahsetti, Keyük bu kadına çök acıyor,